T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

           

            ESAS NO      : 2020 / 227

            KARAR NO  : 2020 / 316

            KARAR TR   : 28.5.2020

ÖZET :  Emekli Sandığından dul aylığı alan ve Sandıktan yetim aylığı bağlanan kızı tarafından verilen vekaletnameyle yetim aylığını da alan davacı adına; kızının evlendiğini Kuruma bildirmeyerek aylıkları almaya devam ettiğinden bahisle yersiz ödenen aylıkların borç çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı          : S. K.

Vekili           : Av. D.K.

Davalı           : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

Vekilleri       : Av. E.F. Ç.,  Av.  F.T.

 

O L A Y       : Davacı vekili dilekçesinde; davalı kurumca, müvekkiline 11.126,52.TL borç çıkarıldığını, bu borcun müvekkilinin dul maaşının 1/4ünün kesilmesi suretiyle tahsili yoluna gidilmesi yönünde işlem tesis edildiğini; eşi Küçük C.K.’nun 13.12.1999 tarihinde vefat etmesinden sonra, müvekkiline, davalı idarece 50.645.025.2 sicil numaralı dosyasından dul maaşı; kızı Ş.K.’na da 50.645.025.1 sicil numaralı dosyasından yetim maaşı bağlandığını; müvekkilinin, kızının yetim maaşını, 1999 tarihli, noterlikçe düzenlenen vekaletnameye istinaden çekip kızına verdiğini; Zürih Başkonsolosluğu’ndan düzenlenen 16.10.2002 tarihli vekaletnameye göre kızının  bekar olarak gözüktüğünü; diğer taraftan Nüfus Müdürlüğünden alınan “Evlenme Bildirimi” başlıklı evrakta, kızı Şehriban’ın evlilik bildiriminin Ekim 2004 yılında yapıldığının görüldüğünü; aile nüfus kayıt tablosunda, Şehriban’ın evlendiği Halil’in evlenme sonucu soybağının 17.07.2006 tarihinde düzeltildiğinin gözüktüğünü; görüleceği üzere müvekkilinin kızı Şehriban’ın, Yurtdışında beyana davalı bir evlilik bildiriminin söz konusu olduğunu;  Nüfus Müdürlüğünün evlilik tarihini nüfus kütüğüne yanlış geçirdiği kanaatini taşıdıklarını; diğer taraftan, müvekkilinin, yurtdışında uzun yıllardır annesinden ayrı yaşayan kızının medeni durumunu bilmesinin mümkün olmadığını; 02.10.1998 tarihli ve 23481 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünce İlgililere İstihkaklarından Fazla veya Yersiz Olarak Yapılan Ödemelerin Tahsili Hakkında Yönetmeliğin 6.maddesinin 1.fıkrasının (b) ve (c) bentlerinin Danıştay 11.Daire’sinin 10.03.1008 tarih ve 2007/ 4158 E., 2008/ 2353 K. sayılı kararı ile iptal edildiğini; bunun üzerine davalı idarece 27.08.2008 tarihli ve 27010 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Fazla ve Yersiz Ödemelerin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 2008 yılı Ekim ayı başında yürürlüğe girdiğini; müvekkilnin kızı Şehriban’a yapılan yersiz ödeme Ekim 2008’den önce yapılmış olduğundan, 02.10.1998 tarihli Yönetmelik çerçevesinden işlem yapılmasının gerektiğini; Yönetmelik maddesinin iptaline ilişkin Danıştay 11. Dairesinin kararında da belirtildiği üzere; 5434 Sayılı Kanunun 121. maddesinde her ne suretle olursa olsun istihkaklarından fazla yapılan ödemelerin ilgililerin varsa sonraki her çeşit istihkaklarından hüküm alınmaksızın kesilmek suretiyle geri alınacağı ifadesinin,  sadece ilgili kişiden fazla ödemenin geri alınmasına imkan tanıdığını; davalı İdarece, Kanuna aykırı olarak aynı dosyadan aylık alan veya aylığın kesilmesini zamanında bildirmeyen kişilerden de fazla ödemenin alınmasını imkan sağlayacak şekilde düzenleme yapıldığını, bu durumda Kanunla öngörülmeyen bir düzenlemenin dava konusu Yönetmelik ile getirilmesi sonucu, davacının, kızının borcundan sorumlu tutulmasının mümkün bulunmadığını;  idarece, evlenen kızının yetim aylıklarını çektiği gerekçesi ile müvekkili adına borç çıkarması işleminin  sebep ve konu yönünden hukuka aykırı olduğunu; çükü müvekkilinin, Noterlikçe düzenlenen 20.12.1999 tarihli vekaletnameye istinaden yetim maaşını çekip kızına verdiğini, yani vekalet sıfatıyla hareket ettiğinden, kendisine borç çıkartılmasının hukuka aykırı olduğunu; idarenin maksadını aşarak gerçek borçlu hakkında değil de halen davalı kurumdan dul maaşı alan müvekkilinin maaşlarının ¼’üne el koyma şeklinde işlem tesis etmesinin hukuka aykırı olduğunu; müvekkili ile kızı arasında müşterek ve müteselsil sorumluluk bulunmadığını, üstelik kefillik durumunun da söz konusu olmadığını, müvekkilinin asıl borçlu ile ilgisinin sadece “aynı dosyada işlem görmekten ibaret” bulunduğunu ifade ederek;  davalı kurumca, müvekkiline 11.126,52.TL borç çıkarılma işlemi ve bu borcun tahsili cihetiyle müvekkilinin dul maaşının ¼’ünün Eylül 2009 tarihinden itibaren kesilmesi yönündeki 19.06.2009 tarih ve B.07.01.EMS. 0.13/ 50.645.025.1 7.360.289 sayı ile bildirilen işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açılmıştır.

Gaziantep 1.İdare Mahkemesi:30.12.2009 gün ve E:2009/806, K:2009/1270 sayı ile, 2577 sayılı Kanunun 15. maddesinin 1/a bendi uyarınca davanın yetki yönünden reddine, dava dosyasının yetkili Adana İdare Mahkemesi'ne gönderilmesine karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine, Danıştay Onbirinci Dairesi: 22.9.2010 gün ve E:2010/5501, K:2010/6714 sayı ile, davanın yetki yönünden reddine ilişkin idare Mahkemesi kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15. maddesi uyarınca temyizen incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin incelenmeksizin reddine, dosyanın Mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir.

ADANA 1.İDARE MAHKEMESİ;11.01.2011 gün ve E:2010/2002, K:2011/12 sayı ile, “(…)5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 1.maddesinde; bu Kanunun amacının, sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortası bakımından kişisel güvence altına almak, bu sigortalardan yararlanacak kişileri ve sağlanacak hakları, bu haklardan yararlanma şartları ile finansman ve karşılanma yöntemlerini belirlemek, sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişi ile ilgili usul ve esasları düzenlemek olduğu, 96.maddesinde; Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;

a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.

Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.

Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.                 

Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği, 101.maddesinde de, bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların İş Mahkemelerinde görüleceği hükmü getirilmiştir.

Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14/3-a maddesinde, dava dilekçelerinin görev ve yetki yönünden de inceleneceği; 15/1-a maddesinde ise adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu durumda, 5510 sayılı Kanunun uygulanmasından kaynaklanan bu uyuşmazlığın, yukarıda yer verilen Yasa hükmü uyarınca adli yargı yerince (İş Mahkemelerinde) görülüp çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine…” karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbirinci Dairesince, 4.7.2012 gün ve E:2011/3289, K:2012/5077 sayı ile onanan karar kesinleşmiştir.

Davacı bu kez aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Adana 2.İş Mahkemesi:17.12.2015 gün ve E:2013/463, K:2015/503 sayı ile, uyuşmazlığın esasını inceleyerek davanın kabulüne, karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 21.Hukuk Dairesi: 17.10.2017 gün ve E:2016/5414, K:2017/7950 sayı ile, “(…)Somut olayda, davacının eşinin Emekli Sandığı iştirakçisi olduğu sabit olup uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanına girdiği gözetilerek 6100 sayılı HMK'nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan "yargı yolunun caiz olmaması" nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA…” karar vermiştir.

ADANA 2.İŞ MAHKEMESİ: 3.4.2018 gün ve E:2017/381, K:2018/228 sayı ile, (…)Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Yargıtay ilamında da belirtildiği ve mahkememizce kabul edildiği üzere “5510 sayılı Yasa'nın "5434 sayılı Kanuna İlişkin Geçiş Hükümleri" başlıklı Geçici 4.maddesinin 4.fıkrasına göre "Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “...bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla iptal isteminin reddine karar vermiş ve kararın gerekçe bölümünde 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edeceğinden bunlara ilişkin ihtilaflarda idari yargının görevli olmaya devam edeceği ifade edilmiştir. Anayasa'nın 153/son maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar. Anayasa Mahkemesi kararları ile doktrindeki ağırlıklı görüş; Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçesinin de bağlayıcı olduğu yönündedir.

Öte yandan Uyuşmazlık Mahkemesinin 4.9.2012 tarihli 2012/64-83 Esas ve Karar sayılı kararında 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan, emekli kamu personeli olan davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği, 5510 sayılı bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği sonucuna varılmıştır." doğrultusunda hüküm kurulması gerektiği kanaatine varılmıştır.

Sonuç olarak, davacının eşinin Emekli Sandığı iştirakçisi olduğu sabit olup uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanına girdiği gözetilerek 6100 sayılı HMK'nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan "yargı yolunun caiz olmaması" nedeniyle davanın usulden reddine dair karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

Yargıtay bozma ilamı usule ilişkin olduğundan Yargıtay kararları gereği temyiz incelemesinde esasa girilmediğinden somut dava bakımından yasa yolunun İstinaf yasa yolu olacağı kabul edilmiştir.

HÜKÜM:

1-HMK 114/1-b maddesi uyarınca Yargı yolunun caiz olmaması, mahkemenizin görevsizliği nedeniyle davanın USULDEN REDDİNE…”  karar vermiş;  temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 21.Hukuk Dairesince; 22.10.2019 gün ve E:2019/573, K:2019/6408 sayı ile onanan karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 28.5.2020 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin  istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, ekinde idari yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Emekli Sandığından dul aylığı alan ve Sandıktan yetim aylığı bağlanan kızı tarafından verilen vekaletnameyle kızının yetim aylığını da alan davacı adına; kızının evlendiğini Kuruma bildirmeyerek aylıkları almaya devam ettiğinden bahisle yersiz ödenen aylıkların borç çıkarılmasına ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Dava ve işlem dosyasının incelenmesinden, davacının eşi, kızının ise babası olan Küçük C. K.’nun Emekli Sandığından emekli aylığı almakta iken 13.12.1999 tarihinde vefat ettiği; eşine dul, bekar olarak gözüken kızına yetim aylığı bağlandığı, daha sonra yetim aylığı almakta iken evli olması nedeniyle aylıkları kesilen davacının kızı Ş. K.’nun yersiz tahsil ettiği 01.01.2000-31.08.2008 arası aylıkları toplamı 11.126,52.-TL.nin  tarafına borç çıkarıldığı;  bu işlemin iptali istemiyle açılan davada, İdarece verilen cevap dilekçesinde; davacının kızı Sehriban’ın Kuruma  müracaat ederek, aylıklarının annesi Sitdi KAZIMOĞLU tarafından vekaletle tahsil edildiğini beyan etmesi üzerine yaptıkları yazışmalarda;  davacının kızı Ş. K.’na 17.02.1995 tarihinden beri evli olmasına rağmen, nüfus kayıt örneğinde bekar olarak göründüğünden babası Küçük C. K.nun 13.12.1999 tarihinde vefat etmesi nedeniyle yasaya göre takip eden aybaşı olan 01.01.2000 tarihinden itibaren yetim aylığı bağlandığının;  adıgeçenin aslında bekar olmayıp maaşın bağlandığı tarihte evli olduğunun Kurumca  Ağustos 2008 tarihinde anlaşılması üzerine, ilgili banka şubesi ile 19.02.2009 tarihli yazışma yapıldığı, davacının, kızının maaşını vekaletle çekmiş olduğunun öğrenildiği; bunun üzerine Kurumun 19.06.2009 tarihli davaya konu borç mektubu ile davacıya, borcu yazılarının tebliğinden itibaren 3 ay içinde Kurum hesabına yatırdığı takdirde faiz talep edilmeyeceği, borcun üç ay içinde ödenmemesi halinde bu sürenin bitiminden itibaren hesaplanacak kanuni faizi ile birlikte aylıklarından oranında kesilerek tahsil edileceğinin belirtildiğini; olayın öğrenildiği tarih dikkate alındığında Ekim 2008 başında yürürlüğe giren Fazla ve Yersiz Ödemelerin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik hükümlerinin uygulandığını; davacının iddialarının hayatın olağan akışına uygun olmadığını ileri sürerek davanın reddinin gerektiğini savunduğu anlaşılmıştır.

31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 nci ve Geçici 4 ncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun bazı hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir. Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”

Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanun’un değil 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

 Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

Bu durumda, 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal ve  2/1-b maddesinde belirtilen,  idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel  olanlar tarafından açılan tam yargı  davaları kapsamında bulunan, 5754 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce, 1999 yılında Emekli Sandığından emekli aylığı almakta iken vefat eden iştirakçiden kaynaklanan dul ve yetim aylığı işleminden kaynaklanan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Adana 1.İdare Mahkemesinin 11.01.2011 gün ve E:2010/2002, K:2011/12 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç: Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Adana 1.İdare Mahkemesinin 11.01.2011 gün ve E:2010/2002, K:2011/12 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 28.5.2020 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                             Mehmet                             Birol        

    DURSUN                   BOZER                             AKSU                            SONER            

 

 

 

                                             Üye                                 Üye                                  Üye                    

                                         Aydemir                          Nurdane                            Ahmet

                            TUNÇ                            TOPUZ                           ARSLAN