Hukuk Bölümü         2011/159 E.  ,  2012/6 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

            Davacı            : Ö.Ç.

            Vekili              : Av. S.K. 

            Davalı             : T.C. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı

            Vekili              : Av. I.K.

           O L A Y          : Davacı, Ankara 18. Noterliğinin 14.10.1997 gün ve 55841 yevmiye nolu işlemi ile, binek otomobil satın almış, Ankara 22. Noterliğinin 30.10.1990 gün ve 319444 Yevmiye nolu işlemi ile Burç Tuzcu isimli şahsa satmıştır.

            18.5.1998 tarihinde araca, kaçak olduğundan bahisle, el konularak gümrüğe çekilmiş ve Burç Tuzcu aleyhine Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan Kaçakçılık davası beraatle sonuçlanınca, bu şahıs davacı aleyhine Ankara 28. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı alacak davasından feragat etmiştir.

            Ancak, aracın Türkiye’ye ithali sırasında belgelerde sahtecilik yapıldığı nedeniyle araç 2001 yılında yeniden gümrük parkına çekilince, aracı Türkiye’ye getirenler hakkında kaçakçılık suçundan Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E:1999/101 sayılı dosyasında kamu davası açılmış ve sorumlular hapis cezası ile cezalandırılıp, aynı mahkemenin E:2002/88 sayılı dosyasında aracın zor alımına karar verilmiştir.

            Bu karardan sonra Burç Tuzcu tarafından, davacı aleyhine Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2003/207 nolu dosyasına kayden açılan alacak davasında davanın kısmen kabulü ile 8.635,24 TL’nin dava tarihinden itibaren (3.3.2003 tarihinden) işleyecek yasal faiziyle Ö.Ç.’tan alınıp Burç Tuzcu’ya verilmesine, vekilin fazla taleplerinin reddine karar verilmiş, karar derecaattan geçerek kesinleşmiştir.

            Davacı, Ankara 12. İcra Müdürlüğünün 2008/7623 sayılı takip dosyası ile Burç Tuzcu’ya ödemede bulunmuştur.

            Davacı vekili, davacının satın aldığı aracı Ankara Gümrükleri Başmüdürlüğü Naklihane ve Bedelsiz İthalat Gümrük Müdürlüğünün 13.10.1997 tarihli yazısı ile verilen trafik şahadetnamesine dayanarak, plakasız olarak, devletin kayıtlarına güvenerek aldığını önesürerek, Burç Tuzcu’ya ödemiş olduğu 25.904,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı idareden tahsili istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 2. İDARE MAHKEMESİ: 10.6.2010 gün ve E:2010/25, K:2010/860 sayı ile, idare mahkemelerinde ancak idari eylem veya işlemden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından ve idari yargı mercileri tarafından verilen kararlara göre işlemde veya eylemde bulunmayan hallerde bu duruma maruz kalanlar tarafından tazminat davası açılabilmesinin olanaklı olduğu, davacı tarafından sattığı aracın kaçak olmasından dolayı Mahkeme kararı üzerine alıcısına ödediği bedelin tazmini istemiyle açtığı bu davanın rücu davası niteliğinde olduğu uyuşmazlığın çözümünün, adli yargının görev alanına girdiği, idari yargının görev alanına girmediği gerekçesiyle, 2577 sayılı Yasanın 15/1 -a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.

     ANKARA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 15.3.2011 gün ve E:2010/336, K:2011/97 sayı ile, davacının, Gümrük Müsteşarlığının düzenlediği trafik şahadetnamesine güvenerek satın aldığı otomobilin kaçak sayılarak müsadere edildiğini ve bundan zarar gördüğünü iddia ettiği, 2577 sayılı Kanunun 2-b maddesinde ifade edilen tam yargı davasının açıldığı ve idare mahkemesinin görevli olduğu, İdare Mahkemesinin görevli oluşu sebebiyle davanın reddine, daha önce İdare Mahkemesi de görevsizlik kararı verdiğinden kararın kesinleşmesi halinde dosyanın görevli mahkemenin tayini için Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 6.2.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

            Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

            2- 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “ Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

Yasa koyucu, 14. maddeye göre olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, görevsizlik kararı verilerek işten el çekildiğine göre, adli ve idari yargı yerleri arasında 14. maddede öngörülen şekilde olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş bulunmaktadır.

Bu durumda, görevsizlik kararı vererek işten el çeken adli yargı yerinin başvurusunun, 19. madde kapsamında görülemeyeceği gibi, 14. maddeye göre de hukuk uyuşmazlıklarında dikkate alınmayacağı açıktır.

          Ancak, adli yargı kararının kesinleşmesi üzerine, davacı vekilince dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi istemiyle dilekçe verildiği dikkate alınarak, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve dava dosyalarının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiğinin kabulü ile usule ilişkin başkaca bir noksanlık görülmeyerek görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra

        GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, yurt dışından ithal edilen aracın kaçak olduğunun tespiti ve el konulması üzerine uğranıldığı önesürülen  25.904,00 TL zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle araç ithalatından sorumlu kuruluşun ve bu kuruluşun uğranılan zarardan dolayı hangi esasa göre sorumlu bulunduğunun saptanması gerekir.

Karayolları Trafik Yönetmeliğinin Dördüncü kısmında Araçların Tescil İşlemleri, Motorlu Araçlara Ait Şartlar ile Muayeneleri ayrıntılı olarak düzenlenmiş; “Tescile Yetkili Kuruluşlar, Tescil İçin Müracaat Etme ve Bildirme Mecburiyeti ile Süreleri” başlıklı 23.maddesinin A bendinde Tescile Yetkili Kuruluşlar sayılmış; B bendinde ise;

“İlk defa tescili yapılacak araçlarla ilgili olarak;

a)                Araç sahipleri, tescile zorunlu ve ilk tescili yapılacak olan araçlarının tescili için satın alma veya gümrükten çekme tarihinden itibaren üç ay içinde ibrazı zorunlu belgelerle birlikte ilgili trafik tescil kuruluşuna veya emniyet Genel Müdürlüğünün belirleyeceği kamu kurumu ve kuruluşları ile gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine müracaat etmek zorundadırlar.

b)                Araçların giriş işlemini yapan gümrük idareleri, tescil işlemlerine esas olmak üzere düzenlediği Gümrük Trafik Şahadatnamesinin bir örneğini de tescilin yapılacağı beyan edilen trafik tescil kuruluşuna, gümrük işleminin tamamlandığı tarihten itibaren onbeş gün içinde göndermeye mecburdur. Gümrük Trafik Şahadatnamesindeki bilgilerin elektronik ortamda gönderilmesi halinde, şahadatname ayrıca yazılı olarak gönderilmez.

c)                 Bu araçların tescilini yapan tescil kuruluşları, tescil işlemini takip eden onbeş iş günü içerisinde, Gümrük Trafik Şahadatnamesini tanzim eden gümrük idaresine ve ilgili vergi dairesine yazılı olarak veya elektronik ortamda tescilin yapıldığına dair bilgi verir.”

hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden, Ankara 18. Noterliğinin 14.10.1997 tarih 52841 nolu kati satış sözleşmesine göre davaya konu 06 SC 251 plakalı Mercedes marka 1986 model aracın, Ankara Gümrükleri Başmüdürlüğü Naklihane ve Bedelsiz İthalat Gümrük Müdürlüğünün 13.10.1997 tarihli yazısı ile verilen trafik şahadatnamesine dayanılarak plakasız olarak Ganime Koçsoy tarafından Ö.Ç.’a 1.906,00 YTL ve satıldığı; Ankara 22. Noterliğinin 30.10.1997 tarih 31944 yevmiye nolu katı satış sözleşmesine göre dava konusu aracı Burç Tuzcu’ya 1.908,00 YTL ye sattığı; Gümrük memurluğu tarafından 18.5.1998 tarihinde otomobile kaçak olduğu gerekçesi ile el konularak parka çekildiği; Burç Tuzcu aleyhine Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 1998/970 Esasında kaçakçılık suçundan kamu davası açıldığı, bunun üzerine Ankara 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/359 esas sayılı dosyasında satış bedelinin iadesi istemi ile Ö.Ç. aleyhine Burç Tuzcu’nun dava açtığı, ceza yargılaması sonunda aracın kaçak olmadığı anlaşılarak Burç Tuzcu’nun beraatine ve el konulan aracın iadesine karar verildiğinden bu kararın kesinleşmesi üzerine Burç Tuzcu’nun alacak davasından feragat ettiği; dava konusu aracın 17.10.2001 tarihinde, aracı Türkiye’ye ithal eden Ganime Koçsoy tarafından ithalat belgesinde sahtecilik yapıldığı nedeni ile, yeniden Gümrük Müdürlüğü tarafından parka çekildiği, Gebze 1. Asliye Ceza Mahkemesince sanıklar Nazım Çoban ve Durmuş Karakaya hakkında yürütülen yargılama sonucunda Kaçakçılık Kanununa muhalefet suçunun zamanaşımına uğradığı ancak sanıklarda yakalanan dava konusu aracın zor alımına karar verildiği ve bu kararın 12.9.2006 tarihinde kesinleştiği, Burç Tuzcu tarafından davacı Ö.Ç. aleyhine açılan alacak davasında Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince tazminata hükmedildiği, davacı tarafından bu miktarın davalı Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığından  tahsili istemiyle bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

İdare yasalarla kendi yetki ve sorumluluğuna bırakılan kamu hizmetini yasal yetkileri içinde ve gereği gibi yürütmek amacıyla önceden gerekli teşkilatı kurmak ve bu teşkilatın ve hizmetin gerektirdiği araç, gereç ve personeli her an hizmete hazır tutmak ve hizmetin iyi bir şekilde yürütülmesi için gerekli tüm özeni göstermekle yükümlüdür.

Hizmetin iyi işlememesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi yüzünden kişilerin ve kurumların zarara uğramaları halinde idarenin hukuksal sorumluluğu söz konusu olur ve uğranılan zararın hizmeti yürütmekle görevli idarece tazmini gerekir.

İdarenin hizmet kusurundan doğan zararları karşılamakla yükümlü olduğu idare hukukunun yerleşik ilkelerinden olup, bu husus T.C. Anayasasının 125. maddesinde de güvence altına alınmıştır.

Kamu hizmetinin yürütülmesi dolayısıyla idarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulabilmesi için, ortada bir idari işlem ya da eylemin (idarenin tutum ve davranışı) bulunması, bu işlem ya da eylemden zarar meydana gelmesi bu idari işlem ya da eylem ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Zararı doğuran eylemin idareye bağlanabilmesi durumunda, kusurlu ve kusursuz sorumluluk ilkelerine göre tazmini yoluna gidilmesi gerekmektedir.

Bu durumda, bir işlemin icrası olan el koyma nedeniyle uğranıldığı önesürülen zararın davacı tarafından ödenmesinden sonra, davalı idareden tazmini istemiyle açılan bu davanın, tam yargı davası niteliği taşıdığı açıktır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevli olduğundan, Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19. madde kapsamında görülen başvurusunun kabulü ile idare mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

         S O N U Ç        : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Ankara 2. İdare Mahkemesi’nin 10.6.2010 gün ve E: 2010/25, K: 2010/860  sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 6.2.2012 gününde OYBİRLİĞİ  İLE KESİN OLARAK karar verildi.