T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

           

            ESAS   NO : 2019/342

            KARAR NO : 2019/449

            KARAR TR: 08.07.2019

         

ÖZET : Davalı kurumun çay ocağında görev yaptığı dönem içerisinde kurum müdürü tarafından cinsel taciz eylemine maruz kaldığından bahisle meydana geldiği iddia olunan manevi zararın faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARAR                                                           

Davacı   : N.T.

Vekili      : Av. D.B.

Davalı    : Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

Vekili      : Av. H. T.

                                         

O L A Y : Davacıvekili dava dilekçesinde özetle; Bursa Sanayi Ticaret İl Müdürlüğü'ne ait çay ocağında annesi ile birlikte çalışırken dönemin kurum müdürü olan M.İ.'ın sistematik olarak cinsel tacizine maruz kaldığını, taciz suçlamasıyla yargılanan İl müdürünün Bursa 5 Ağır Ceza Mahkemesi'nde mahkumiyet kararı aldığını; olay sonrası ruhsal bunalıma giren davacının manevi yıpranması nedeniyle müdür M.İ. hakkında Bursa 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından husumet yokluğu nedeniyle bozulduğunu; bu kez husumet sahibi olan davalı kurumdan 30.000,00-TL manevi tazminatın faizi ile birlikte tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Bursa 7. Asliye Hukuk Mahkemesi: 26.10.2015 gün ve E:2015/119, K:2015/466 sayı ile, Manevi tazminatın bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmediği; o halde tazminatın sınırının onun amacına göre belirleneceği; takdir edilecek miktarı tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olması gerektiği; Ceza Mahkemesine ve daha önce husumet nedeniyle red edilen Asliye Hukuk Mahkemesine yansıyan mahkumiyet ve tanık beyanlarındaki gibi işyerine ait çay ocağında çalışan personele yapılan cinsel taciz eylemi ile davacının kişilik haklarının İstanbul Adli Tıp kurumunca düzenlenen raporunda belirlendiği şekilde mağdurun ruh sağlığının etkilendiği, ancak bu etkilenmenin ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede olmayacak, ancak kişilik haklarının ihlal edildiği şeklinde oluştuğunun kabulü ile, olayın oluş şekli, kusurun ağırlığı, tarafların mali ve sosyal durumu nazara alınarak takdiren 10.000-TL tazminata karar verildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar vermiş, bu karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi:24.3.2016 gün ve E:2016/760, K:2016/3879 sayı ile, istemin ileri sürülüş biçimine göre davacı; açıkça, davalı idarenin hizmet kusuruna dayandığı; davalı Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı kamusal kurallar çerçevesinde faaliyet göstermekte olup, eylem ve işlemlerinin de kamusal nitelikte olduğu ve kamu hizmeti kavramı çerçevesinde olduğu, kamu kurumları aleyhine istihdam eden olarak ancak idari yargı yerinde dava açılabileceği; görev sorunu, kamu düzenine ilişkin olup açıkça veya hiç ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetileceği, mahkemece, yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, bu yön üzerinde durulmadan işin esası incelenerek yazılı şekilde karar verilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına karar vermiştir

BURSA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 14.6.2016 gün ve E:2016/309, K:2016/306 sayı ile, bozma ilamına uyarak, iddia davalı idarenin hizmet kusuruna dayandığından davanın yargı görev yeri nedeniyle reddine karar vermiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi: 9.11.2017 gün ve E:2017/944, K:2017/7010 sayı ile, Mahkemece davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinde yasaya aykırılık bulunmadığı,ancak, davalı yararına 3.600,00-TL nispi vekalet ücretine karar verilmesinin de doğru olmadığı, zira, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 7. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesi uyarınca, görevsizlik kararında, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak vekalet ücretinin, tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemeyeceği, davalı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği; ne var ki; bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden mahkeme kararının HUMK'un 438/son maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.

BURSA 1. İDARE MAHKEMESİ: 15.4.2019 gün ve E:2018/281 sayı ile, davaya konu edilen tazminat talebine ilişkin iş bu davanın davalı idarece yürütülmekte olan kamu hizmetinin kapsam ve içeriği ile ilgisinin bulunmadığı, davanın idarenin hizmet kusuruna dayandırılmadığı ve kişisel kusura dayalı tazminat davası niteliğinde olduğundan, haksız fiile dayalı tazminat talebi olarak özel hukuk hükümleri uyarınca çözümlenmesi gerekmekte olup iş bu davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle, 2247 sayılı Kanunun 19. Maddesi uyarınca, görevli yargı yerinin belirlenmesi için dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine karar vermiştir.  

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ'un katılımlarıyla yapılan 08.07.2019 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, idari yargı dosyası ile birlikte adli yargı dosyası da temin edilmek sureti ile 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

  II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

 

Dava, davalı kurumun çay ocağında görev yaptığı dönem içerisinde kurum müdürü tarafından cinsel taciz eylemine maruz kaldığından bahisle meydana geldiği iddia olunan 30.000,00.-TL manevi zararın faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, Bursa Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü emrinde görev yapmakta olan davacının 2010 yılında aynı idare bünyesinde il müdürü olarak görev yapanşahsın cinsel taciz eylemine maruz kaldığından bahisle bu kişi hakkında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde yaptığı şikayet başvurusu üzerine başlatılan soruşturma sonucunda düzenlenen iddianamenin kabul edilerek Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nin E:2010/452, K:2012/294 ve 28/06/2012 tarihli kararı ile kurum müdürü hakkında eyleminin sübut bulduğundan bahisle Türk Ceza Kanunu'nun 102/1 maddesi uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına sonuç itibariyle Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 231. Maddesi uyarınca Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına karar verildiği, davacı vekili tarafından müvekkilinin 2007 yılından beri Bursa Sanayi Ticaret İl Müdürlüğü'nde çalışmakta iken kurumun il müdürü olan şahıs tarafından 5 yıl boyunca cinsel yönden taciz edildiği, 26.07.2010 tarihinde fiili taciz olayı nedeniyle şikayet yoluyla yargıya taşındığı, ruh sağlığının bozulduğuna dair rapor aldığı, tüm bu nedenler ileri sürülerek cinsel saldırı sonucu uğradığı yıpranma nedeniyle 30.000,00.-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili istemiyle davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verilmiş; 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceğine işaret edilmiş; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13. maddesinde de, kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı, bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açacakları ve kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.

Bu düzenlemelerle, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek ve kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak suretiyle kamu düzenini korumak amaçlanmış; aynı zamanda, zarara uğrayan kişi bakımından, memurlar veya diğer kamu görevlilerine oranla ödeme gücü daha yüksek olan bir sorumlu (idare) muhatap kılınmıştır.

Buna göre, kural olarak, kamu görevlisinin görev ve yetkilerini kullandığı sırada doğan zararın giderilmesi istemiyle, görev kusurunu kapsayan hizmet kusuru esasına dayanılarak, idari yargıda ve ancak idare aleyhine dava açılabilecek; yargı yerince tazminle yükümlü tutulması halinde idare, ilgili yasa kurallarının gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, sorumlu personeline rücu edebilecektir.

Ancak, kamu görevlilerince görevleri sırasında gerçekleştirilen işlem ya da eylemler sırasında, ağır kişisel kusur ile hareket edilmiş olması ve bu kusurun hizmet kusurundan ayrılabilir nitelikte bulunması durumlarında, hizmet kusuru ve zarara konu olay arasındaki illiyet bağı kesileceğinden, kamu görevlisinin yukarıda belirtilen Anayasal ve yasal korumadan yararlanması vekamu görevlisine karşı şahsi kusuruna dayanılarakaçılan davanın, 2577 sayılı Kanun çerçevesinde idari yargı yerinde görülmesi mümkün olmayacaktır.

Belirtilen durum karşısında, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında Müdür olarak görev yapan kişi hakkında, aynı yerde çaycı olarak bulunan davacıya cinsel saldırı eylemi nedeniyle yapılan ceza yargılaması sonucunda mahkumiyetine karar verildiği ve verilen kararın 10.8.2012 tarihinde kesinleştiği, davacının suç teşkil eden eylemlerinin kamu görevi sırasında gerçekleşmiş olsa bile kamu hizmetinin bir gereği olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu itibarla üçüncü kişinin ağır kişisel kusuruna dayalı eylemi sonucu idarenin hizmet kusuru ile dava konusu olay arasındaki illiyet bağının kesildiği ve bu nedenle davanın haksız fiillere özgü özel hukuk hükümleri çerçevesinde adli yargı yerinde görülmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Bursa 1. İdare Mahkemesi’nin başvurusunun kabulü ile Bursa 7. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 14.6.2016 gün ve E:2016/309, K:2016/306 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle   Bursa 1. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Bursa 7. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 14.6.2016 gün ve E:2016/309, K:2016/306 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 08.07.2019 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                               Üye                               Üye                              Üye

      Hicabi                              Şükrü                          Mehmet                          Birol      

    DURSUN                           BOZER                         AKSU                          SONER          

 

 

 

                                                  Üye                                Üye                              Üye    

                                        Süleyman Hilmi                 Aydemir                        Nurdane

                                              AYDIN                          TUNÇ                          TOPUZ