T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS NO       : 2019/763

KARAR NO  : 2019/855      

KARAR TR  : 23/12/2019

 

ÖZET: 2247 sayılı Kanun’un 24. maddesinde öngörülen “aynı konuya ve sebebe ilişkin kararlar olması” koşulunu taşımayan  BAŞVURUNUN REDDİ gerektiği hk.

 

 

 

 

 

K A R A R

 

          Hüküm Uyuşmazlığının

          Giderilmesi İsteminde Bulunan

          (İdari Yargıda Davacı)                                                  : Y.A.

          Vekili                                                                             : Av.M.Ö.

          (Adli Yargıda Davacı İdari Yargıda Davalı)                 : Maliye Hazinesi

          Vekili                                                                             : Av. G. U.K.

 

          O L A Y                        :

I - Davacı maliye hazinesi vekili; İzmir, Menderes, Gümüldür köyünde köyaltı mevkiinde kain 201 parsel nolu taşınmaz Kadastro tespiti sırasında davalı adına tespit ve tescil edildiğini, dava konusu taşınmazın 1949 yılında 3116 sayılı kanuna göre yapılan orman tahdidi sırasında Akkaya-Tekke, Madendağı ormanları adı altında 592 parsel numarası verilmek suretiyle 53.783,500. m2 miktarda tespit 27.03.1956 tarihinde hazine adına tescil edilmiş olan taşınmazın sınırları içerisinde olduğunu dava konusu yerin hatalı ve yanlış değerlendirme sonucu davalı adına tespit edilmiş olduğunu bildirerek davalı adına kayıtlı 201 nolu parsel sayılı taşınmazın davalı adından iptali ile müvekkili hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi istemiyle 20.11.1992 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

İZMİR 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 30/03/1995 tarih ve E:1992/909, K:1995/243 sayılı kararı ile; "Toplanan deliller, bu bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriğine göre davalı adına kayıtlı İzmir, Menderes, Gümüldür köyü köyaltı mevkiinde kain 201 parsel sayılı taşınmazın, 1949 yılında kesinleşen tapuya 592 parsel olarak davacı adına tescil edilen taşınmazın içerisinde kaldığı mahallinde yapılan keşif sonunda verilen bilirkişi raporu ile anlaşılmakla mahkemece davalı adına kayıtlı Gümüldür 201 parsel sayılı taşınmazın davalı adından iptali ile davacı hazine adına tapu; kayıt ve tesciline" karar vermiş, temyiz edilen karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15/06/1995 tarih E:1995/7911, K:1995/8901 sayılı ilamı ile onanarak, karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 05/10/2995 gün, E:1995/12210, K:1995/12771 sayılı ilamıyla reddedilerek kesinleşmiştir.

II - Davacı Y.A. vekilince, İzmir Defterdarlığı Milli Emlak Daire Başkanlığına karşı;İzmir İli, Menderes İlçesi, Gümüldür-Cumhuriyet Mahallesinde bulunan, tapunun 2731 ada, 3 sayılı parseline kayıtlı olan taşınmazın 6292 sayılı Yasanın 7. maddesi kapsamında iadesi talebinin reddine ilişkin 21.01.2014 tarihli ve 2554 sayılı İzmir Defterdarlığı Milli Emlak Dairesi Başkanlığı işleminin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İZMİR 1. İDARE MAHKEMESİ; 31.12.2014 gün ve E:2014/694, K:2014/1829 sayı ile “(…)26.04.2012 günlü ve 28275 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun “Amaç ve Kapsam” kenar başlıklı 1. maddesinde; “(1) Bu Kanunun amacı; 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 2 nci maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir.

(2) Bu Kanun, 6831 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler ile Hazineye ait tarım arazileri hakkında uygulanır.”,

“Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun uygulanmasında;

a) 2/A alanları: 6831 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan ve çıkarılacak yerleri,

b) 2/B alanları: 6831 sayılı Kanunun 20/6/1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı, 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendine veya kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan ve çıkarılacak yerleri ifade eder.”,

“2/A Veya 2/B Belirtmelerinin Terkini Ve İade Edilecek Taşınmazlar“ kenar başlıklı 7. maddesinde; “(1) İlgililer tarafından idareye başvurulması ve idarece bu başvuru üzerine veya resen yapılan inceleme ve araştırma sonucunda doğruluğu tespit edilmesi hâlinde;

a) Tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda halen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtlan bedel alınmaksızın geçerli kabul edilir ve tapu kütüklerindeki 2/A veya 2/B belirtmeleri terkin edilerek tescilleri aynen devam eder, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına tesciline karar verilen, kesinleşen ve tapuda henüz infaz edilmeyen taşınmazlar hakkında da aynı şekilde işlem yapılır. Ancak bu kararlardan infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlar ise, ilgilileri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde idareye başvurulması hâlinde, bedelsiz olarak önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına iade edilir.

b) Özel kanunları gereğince Devlet tarafından kişilere satılan, dağıtılan, trampa edilen, bedelli veya bedelsiz olarak devredilen veya iskânen verilen ya da özelleştirme suretiyle satılanlar ile hisseleri devredilen özel hukuk tüzel kişileri adına kayıtlı olan ancak daha sonra Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi konulan taşınmazların tapu kayıtları geçerli kabul edilir, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda Hazine adına tescil edilenler ise, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde ilgilileri tarafından idareye başvurulması hâlinde önceki maliklerine veya kanuni ya da akdî haleflerine bedelsiz olarak iade edilir. Ancak, bu kişilerden taşınmazlarına karşılık daha önce yer verilenlere veya bedeli ödenenlere iade işlemi yapılmaz.

c) Bu fıkra kapsamında kalan taşınmazların kullanıcılarının kayıt maliklerinden farklı kişiler olmaları ve kayıt maliklerinin bu fıkradan yararlanmak istemeleri hâlinde, kullanıcılar bu Kanunda belirtilen şartları taşısalar dahi doğrudan satış hakkından yararlanamazlar.

(2) Birinci fıkra kapsamında kalan taşınmazlardan orman sınırı dışına çıkartılacak yerlerde bulunan ve Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulması gereken taşınmazların tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulmaz ve bunlar hakkında dava açılmaz.

(3) Birinci fıkra kapsamında kalan taşınmazlardan tapuda Hazine adına tescilli olan taşınmazlar hakkında aynı fıkrada belirtilen süre içerisinde idareye başvurmayan ilgililerin hakları bu süre sonunda sona erer, bu kişiler idareden başkaca talepte bulunamazlar, hak ve tazminat talep edemezler ve dava açamazlar. Bu taşınmazlardan Hazine adına tescilli olanlar idarece satış dâhil genel hükümlere göre değerlendirilir.

(4) Bu maddeye göre ilgililerine iade edilmesi gereken taşınmazlardan orman olduğu iddiasıyla Orman Genel Müdürlüğünce açılan davalar sonucunda orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilen, fiilen orman niteliğinde olan veya bu nedenle dava açılması gereken, ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilen, kamu hizmetlerine ayrılan veya bu amaçla kullanılan, özel kanunlar gereğince değerlendirilmesi gereken veya Maliye Bakanlığınca belirlenen taşınmazlar ilgililerine iade edilmez. Bu taşınmazların yerine, idarece belirlenen ve ilgililerince itiraz ve dava konusu edilmeksizin kabul edilen rayiç bedelleri ödenebilir veya rayiç bedellerine uygun taşınmazlar verilebilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; kadastro çalışmaları sırasında dava konusu İzmir İli, Menderes İlçesi, Gümüldür-Cumhuriyet Mahallesinde bulunan, tapunun 2731 ada, 2 sayılı parseline kayıtlı olan taşınmazın kök parseli olan 201 sayılı parselin 27.03.1956 tarihli tapulama suretiyle davacının murisi Süleyman Arıcı adına tescil edildiği, taşınmazın 1949 yılında 3116 sayılı Kanuna göre yapılan orman sınırlandırmasında Akkaya Tekke Madendağı ormanları adı altında 592 parsel numarasıyla ve orman vasfıyla 53.783.500,00 m2 yüzölçümle 27.03.1956 tarihinde Hazine adına tescil edilen taşınmazın sınırları içerisinde olduğu, dava konusu yerin hatalı ve yanlış değerlendirme sonucunda Süleyman Arıcı adına tespit edilmiş olduğundan bahisle 201 parsel numarasıyla Süleyman Arıcı adına kayıtlı olan taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesi yönünde Maliye Hazinesi tarafından dava açıldığı, İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.03.1995 günlü ve E: 1992/909, K: 1995/243 sayılı kararıyla; 1949 yılında tahdidi yapılan ve kesinleşen Akkaya-Tekke-Madendağı ormanı içerisinde bulunan 592 numaralı taşınmaz içerisinde kaldığı, evveliyatının orman olduğu gerekçesiyle 201 sayılı parselin tapu kaydının iptal edilerek Hazine adına tesciline karar verildiği ve taşınmazın 29.12.1995 tarihinde Hazine adına tescil edildiği, 01.07.2010 tarihinde 3402 sayılı Yasanın Ek 4. maddesi uyarınca 32.892,14 m2 yüzölçümle, tarla vasfıyla, kullanıcısının davacı olarak ve 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman dışına çıkarıldığı beyanıyla 2731 ada 2 parsel olarak tescil edildiği, davacı tarafından 2731 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 6292 sayılı Yasa uyarınca bedelsiz olarak devri istemiyle yapılan 17.10.2012 günlü ve 42007 sayılı başvurunun 30.01.2014 günlü ve 3748 sayılı işlemle reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Olayda, dava konusu parselin orman sınırları içerisinde kalmakta iken hatalı yapılan kadastro çalışması sonucu davacının murisi adına tescil edildiği, İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.03.1995 günlü ve E: 1992/909, K: 1995/243 sayılı kararıyla da sözkonusu parselin öncesinde orman sınırları içerisinde kaldığı gerekçesiyle yapılan tescilin iptal edilerek Hazine adına tesciline karar verildiği görülmekle, dava konusu parselin 6292 sayılı Yasanın 7. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında değerlendirilmesi olanağı bulunmadığından davacının bu yöndeki başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine" karar vermiş, temyiz isteminin Danıştay 8. Dairesinin 25/04/2017 gün, E:2015/6924, K:2017/3309 sayılı ilamıyla, karar düzeltme isteminin de aynı Dairenin 21/12/2018 tarih, E:2017/5242, K:2018/8809 sayılı ilamıyla reddedilmesi sonucu kararın da kesinleştiği anlaşılmıştır.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNDEN İSTEK: İdari Yargı yerinde davacı Y.A. vekili 16/04/2019 tarihli; “…Davacıların babaları Süleyman Arıcı’nın tapu ile sahibi bulundukları İzmir Menderes Gümüldür 201 parsel nolu taşınmaz aslında orman alanında tahdit edilmemişken ( veya devlet ormanından devlet karayolu ile ayrılmış iade edilmiş olmasına dikkat edilmeksizin ) orman alanında gösterilmiş, sonrasında da bölgenin çok eski mandalina bahçesi olması sebebi ile 6831 sayılı yasa 2/B alanı olarak 1987 yılında ilan edilen tahditle belirlenmiştir. Taşınmazın rızai taksimde davacı payına düşen kısmı İzmir Menderes Gümüldür Cumhuriyet Mh 2731 ada 3 parsel (kök 201 parsel) Zeytin ve mandalina bahçesidir.

Bu süreçlerin içinde 4 AH. Mahkemesi, orman kadastrosu sırasında 2/B alanı olarak belirlenen taşınmazın tapusunu iptal eden kararı vermiştir. Hükmün gerekçe 3 ncü paragraf son cümle taşınmazın 2/B alanı olduğunu belirtir. Bu karar Yargıtay tarafından onaylanmış ve kesinleşmiştir. Bu ilam Milli Emlak dairesi içinde kesin hüküm teşkil eder. Bu sebeple diğer davalılar davaya katılmışlardır.

6292 sayılı yasanın kabulü ile bu taşınmazlar sahiplerine iade edilmiş olmakla idareye başvuru yapılmış, idare ise Genel Müdürlük rıza göstermiyor şeklinde beyanla talebi kabul etmediğinden idare mahkemesine Süleyman Arıcı’nın vefatı üzerine mirasçı çocukları tarafından dava açılmış ise de İdare Mahkemesi bu kez adli mahkemenin ve kadastro tutanaklarına aykırı bir şekilde taşınmazın orman alanı olduğu gerekçesi ile 6292 sayılı yasada iade edilen taşınmaz kapsamına girmediğine karar vermiştir. Karar Danıştay incelemesinden geçerek bu gerekçe ile onaylanmıştır. Oysa yukarıda belirtiğimiz üzere taşınmazın 2/B taşınmazı olduğu hususu adli mahkemelerde kesin hüküm oluşturur şekilde ilamla ve kadastro tutanakları, tapu kaydı ve bilirkişi raporları ile belirlenmiş durumdadır.

Hükümden sonra Danıştay incelemesi sırasında benzer olaylar Uyuşmazlık Mahkemesi’ne intikal etmiş, Mahkeme konuya ilişkin kararında “. Her ne kadar davacı tarafından iptali istenen idari bir işlem söz konusu ise de, bir işlemin iptal davasına konu edilebilmesi için bu işlemin idari bir mercii tarafından tek yanlı olarak tesis edilmiş olması yeterli olmayıp, işin esasının da idare hukuku ilkelerine göre incelemeye uygun olması gerekir.” Diyerek İdare Mahkemelerinin görevsiz olduğuna karar vermiş bulunmaktadır. Karar kısa gerekçesi aşağıda ve karar ektedir.

“Taşınmazın daha öncesinde ölen babasına ait olduğu halde mülkiyetinden hükmen çıkarıldığını ileri süren davacı mirasçı sıfatıyla davalı idareye başvurarak 6292 sayılı yasanın 7 nci maddesi uyarınca mevcut mülkiyet kaydının terkin edilerek kendisine iade edilmesini talep etmiş, başvurunun cevap verilmeyerek zımnen reddedilmesi üzerine bakılmakta olan davalar açılmıştır. Her ne kadar davacı tarafından iptali istenen idari bir işlem söz konusu ise de, bir işlemin iptal davasına konu edilebilmesi için bu işlemin idari bir mercii tarafından tek yanlı olarak tesis edilmiş olması yeterli olmayıp, işin esasının da idare hukuku ilkelerine göre incelemeye uygun olması gerekir. Aynı taşınmazla ilgili hak sahibi olduğunu ileri sürerek 6292 sayılı Yasa 7 nci maddesi uyarınca idareye yapılmış iki başvuru bulunmaktadır. Buna göre belirtilen madde gereği taşınmaz üzerindeki gerçek hak sahibinin tespiti gerekmektedir. Yukarıda özetlendiği üzere taşınmazın önceki tescil işlemleri mahkeme kararı, satış ve kadastro tespitleri sonucu gerçekleştirilmiştir. Yine yukarıda değinilen 3402 ve 4721 sayılı Yasaların ilgili maddeleri nazara alındığında gerçek hak sahibinin tespiti işleminin de adli yargı mercilerince yapılacağı açıktır. Bu sebeple de davacı vekili her iki yargı kolunda idarenin yanında davacı M.D.’i de hasım olarak göstermiştir.

Açıklanan gerekçelerle davacının niza konusu taşınmazın adına tescili istemiyle açtığı davanın görüm ve çözümünde, 6831 sayılı Yasanın 2/B, 3402 sayılı Yasanın 12 ve 4721 sayılı Yasanın 1007 ve 1025 sayılı maddeleri uyarınca adli yargı yeri görevli bulunmaktadır.”

Bu taşınmazın tapu kayıtlarına bakılırsa tapu kayıtları hazine adına kayıtlı tarladır ve tapu kayıtlarında 2/B alanında kalması sebebi ile tapu iptali ile geldiği şerh verili durumdadır. Orman Kadastro tutanakları ve Milli Emlak Müdürlüğü yazısı taşınmazın 2/B alanı olduğunu kabul etmektedir, eski mahkeme kararı bu dosyadaki bilirkişi raporu tamamı taşınmazın 6831 sayılı yasa 2/B madde niteliğinde olduğunu ifade etmektedir. Bütün bu delillere rağmen İdare Mahkemesi ve Danıştay görevsiz oldukları bir konuda hem kendilerini görevli kabul etmişler hem de kesin hüküm oluşturan önceki mahkeme kararlarına ve delil durumuna aykırı bir karar ihdas etmişlerdir”

Şeklinde özetlenebilecek dilekçesiyle, "idare mahkemelerinin hukuka ve içtihada uygun olmayan görevleri dışında verdikleri kararlarının kaldırılmasına, uyuşmazlık aynı zamanda hüküm uyuşmazlığı olduğunun belirlenerek, delil durumuna göre 6831 sayılı yasa 2/B madde arazisi olduğu belli ve kesinleşmiş (kesin hüküm oluşturan) adli mahkeme kararına bağlı İzmir Menderes Gümüldür Cumhuriyet Mh 2731 ada 3 parsel nolu taşınmazın hazine adına olan kaydının iptali ile; başvuran davacı adına tesciline karar verilmesi" talebiyle Mahkememize başvurmuştur.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 24. ve 16. maddelerine göre ilgili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile Danıştay Başsavcısının yazılı düşünceleri istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; “…Olayda, davacı tarafından İzmir 1. İdare Mahkemesinin 31/12/2014 tarih ve E:2014/694, K:2014/1829 sayılı kararı ile İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30/03/1995 tarih ve E: 1992/909, K: 1995/243 sayılı kararının birbirine aykırı hükümler ihtiva ettiği öne sürülerek hüküm uyuşmazlığının giderilmesi istenilmiş olduğundan, öncelikle hüküm uyuşmazlığının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir:

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 2592 sayılı Kanun ile değişik 24'üncü maddesinin birinci fıkrasında, "1 nci maddede gösterilen yargı mercileri tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir." hükmü yer almaktadır. Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:

a)Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari yargı mercileri tarafından verilmesi,

b)Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c)Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

ç)Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

d)Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen adli ve idari yargı kararlarının incelenmesinden, adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve yasa yollarına başvurularak kesinleşmiş kararlar oldukları ve davaların taraflarından en az birinin aynı olduğu anlaşılmıştır.

Her iki yargı yerinde açılan davalar konu yönünden incelenmesine gelince;

Adli Yargı Yerinde:

İzmir 4.Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde; E: 1992/909 esasına kayden Hazine Mâliyesi tarafından, İzmir İli, Menderes İlçesi, Gümüldür-Cumhuriyet Mahallesinde bulunan, tapunun 2731 adada kayıtlı taşınmazın kök parseli olan 201 sayılı parselin 27.03.1956 tarihli tapulama suretiyle davacının murisi Süleyman Arıcı adına tescil edildiği, ancak taşınmazın 1949 yılında 3116 sayılı Kanuna göre yapılan orman sınırlandırmasında Akkaya Tekke Madendağı Ormanları adı altında 592 parsel numarasıyla ve orman vasfıyla 53.783.500,00 m2 yüzölçümle aynı yılda Hazine adına tescil edilen taşınmazın sınırları içerisinde olduğu ve dava konusu yerin hatalı değerlendirme sonucunda Süleyman Arıcı adına tespit edilmiş olduğu iddiasıyla 201 parsel numarasıyla Süleyman Arıcı adına kayıtlı olan taşınmazın tapu kaydının iptali ve Hazine adına tesciline karar verilmesi istemiyle dava açıldığı,

İdari Yargı Yerinde:

İzmir 1. İdare Mahkemesi nezdinde; E:2014/694 esasına kayden, aynı taşınmazın 01.07.2010 tarihinde 3402 sayılı Yasanın Ek 4. maddesi uyarınca tarla vasfıyla kullanıcısının davacı olarak ve 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman dışına çıkarıldığı beyanıyla 2731 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 6292 sayılı Yasanın 7/1-a madde hükmü uyarınca bedelsiz olarak adına devri istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine bu işlemin iptali istemiyle dava açıldığı

Görülmüştür.

Bu haliyle, adli yargı yerinde açılan davanın, mülkiyet hakkının çözümü ve medeni kanun hükümleri kapsamında mülkiyet konusunun çözümü amacıyla tapu kaydının iptali ve idare adına tesciline ilişkin iken, idari yargıda açılan davanın ise aynı taşınmazın bilahare yürürlüğe giren 6292 sayılı Yasanın 7/1-a maddesinde öngörülen "bedelsiz terk ile davacı adına tesciline" ilişkin olması ve buna göre, bahsi geçen davaların konusunun aynı olmaması nedeniyle aralarında bir hüküm uyuşmazlığı bulunduğundan söz edilemeyecektir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, İzmir 1. İdare Mahkemesinin 31/12/2014 tarih ve E:2014/694, K:2014/1829 sayılı kararı ile İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30/03/1995 tarih ve E: 1992/909, K: 1995/243 sayılı kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunmadığından başvurunun reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir…” yolunda düşünce vermiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; “…Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen kararların incelenmesinde; ortada, adli ve idari yargı yerlerince verilmiş ve yasa yollarına başvurularak şeklen kesinleşmiş; taraflarından en az birinin (Orman Genel Müdürlüğü ile Hazine) aynı olduğu kararların bulunduğu ve tüm kararlarda da davanın esasının hükme bağlandığı ve yasa yollarının tüketildiği anlaşılmıştır.

Ancak, anılan Mahkemelerce verilen hükümlerin konu ve dava sebebinin aynı olup olmadığı konusunun ayrıca incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

İzmir 1. İdare Mahkemesindeki dava; dava konusu taşınmazın 6292 sayılı Kanun uyarınca bedelsiz olarak adına devri istemiyle yapılan başvurunun 21/01/2014 tarihli ve 2554 sayılı işlemle reddi üzerine bu işlemin iptali istemiyle açılmış ve Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesindeki dava ise, dava konusu taşınmazın hatalı değerlendirme sonucu Süleyman Arıcı adına tespit ve tescil edilmiş olduğundan bahisle tapu kaydının iptali ve Hazine adına tesciline karar verilmesi istemiyle açılmış ve Mahkemece davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.

Bu duruma göre, İdare Mahkemesindeki davanın, 6292 sayılı Kanunun 7/1.a maddesinde öngörülen "bedelsiz terk ile davacı adına tescili yönünde yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptaline; Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın ise Türk Medeni Kanunu hükümleri çerçevesinde tapu kayıt ve tesciline ilişkin olması karşısında, İdare Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan koşullardan, "konu ve dava sebebinin aynı olması" koşulunun gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.

Diğer taraftan, hüküm uyuşmazlığı başvurusunda bulunan davacı tarafından, uyuşmazlık konusu taşınmazın adına tescili istemine ilişkin davada idari yargı yerince karar verilemeyeceğinden bahisle Uyuşmazlık Mahkemesinin konuya ilişkin E.-K.2017/131-215 sayılı kararının da dikkate alınarak görevli yargı yerinin belirlenmesi suretiyle hüküm uyuşmazlığının giderilmesi talep edilmiş ise de; Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarının hüküm uyuşmazlığına konu edilmesinin mümkün görülmemesi nedeniyle, bu yöndeki başvuru hakkında bir karar verilmesine yer olmadığı kanaatine varılmıştır.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, adli ve idari yargı mercileri tarafından esasa ilişkin olarak verilen ve kesinleşen mahkeme kararlarının konuları ve dava sebeplerinin aynı olmaması ve dolayısıyla kararlar arasında çelişki bulunmaması karşısında, hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılan bir durum görülmediği için, 2247 sayılı Kanunun 24. maddesinde belirtilen koşulların birlikte gerçekleşmediği düşüncesiyle söz konusu başvurunun reddi…” gerektiği yolunda düşünce bildirmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 23.12.2019 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Engin SELİMOĞLU’nun 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un “Mahkemenin görevi” başlığını taşıyan 1. maddesinde, “Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir” denilmiş; 24. maddesinde ise, 1 nci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığının kabul edileceği belirtilmiştir.

Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için:

a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi,

b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması,

c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması,

ç) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması,

d) Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen idari yargı ve adli yargı kararlarının incelenmesinden; ortada adli (İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.03.1995 gün ve E:1992/909, K: 1995/243)ve idari (İzmir 1. İdare Mahkemesinin 31.12.2014 gün ve E:2014/693, K:2014/1828) yargı yerlerince verilmiş ve kesinleşmiş kararlar bulunduğu anlaşılmıştır.

Hüküm uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülen yargı kararlarının incelenmesinde;

1 - Hazine tarafından davacının murisi olan tapu malikine karşı açılan tapu kaydının (kadastro tespitinin) iptali ile hazine adına tescili davasının İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:1992/909, K:1995/2243 sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda; "Gümüldür 201 parsel sayılı taşınmazın davalı adından iptali ile davacı hazine adına tapu; kayıt ve tesciline" dair verilen kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 15/06/1995 tarih E:1995/7911, K:1995/8901 sayılı ilamı ile onanmak suretiyle kesinleştiği,

2 - Davacı Y.A. vekilince İzmir Defterdarlığı Milli Emlak Daire Başkanlığına karşı;İzmir İli, Menderes İlçesi, Gümüldür-Cumhuriyet Mahallesinde bulunan, tapunun 2731 ada, 3 sayılı parseline kayıtlı olan taşınmazın 6292 sayılı Yasanın 7. maddesi kapsamında iadesi talebinin reddine ilişkin iptali istemiyle idari yargı yerinde açılan davada ise İ31.12.2014 gün ve E:2014/694, K:2014/1829 sayılı dosyasında “davanın reddine" dair verdiği kararın da kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Tüm bu anlatımlar ışığında çelişki bulunduğu ileri sürülen kararlara dayanak adli yargı yerindeki davanın; kesinleşen kadastro tespitine dayanarak düzenlenen tapu kaydının iptali istemiyle açıldığı ve mülkiyet hakkına ilişkin olduğu, idari yargı yerindeki davanın ise; 6292 sayılı Kanunun 7/1.a maddesinde öngörülen "bedelsiz terk ile davacı adına tescili yönünde yapılan başvurunun reddine dair işlemin iptali istemiyle açıldığı görülmektedir. Yani hükümler arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı gibi, hüküm uyuşmazlığına konu yapılan davaların sebeplerinin aynı olmadığı aşikârdır.

Bu durumda, sebepleri farklı olan davalara ilişkin olarak adli ve idari yargı yerlerinde verilen kararlar arasındaki çelişki dolayısıyla hüküm uyuşmazlığı bulunduğundan söz edilemeyeceği açıktır.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Kanun’un 24. maddesinde öngörülen “aynı konuya ve sebebe ilişkin kararlar olması” koşulunu taşımayan başvurunun reddi gerekmiştir.

S O N U Ç :  2247 sayılı Kanun’un 24. maddesinde öngörülen “aynı konuya ve sebebe ilişkin kararlar olması” koşulunu taşımayanBAŞVURUNUN REDDİNE, 23.12.2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                        Üye                               Üye                              Üye                  

      Hicabi                       Şükrü                          Mehmet                          Birol      

    DURSUN                  BOZER                         AKSU                          SONER          

 

 

 

 

 

                                    Üye                                Üye                              Üye                  

                                        Aydemir                        Nurdane                        Ahmet

                                          TUNÇ                           TOPUZ                      ARSLAN