T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

          ESAS NO     : 2019 / 593

          KARAR NO : 2019 / 551

          KARAR TR  : 30.9.2019

ÖZET : Karayolunda meydana gelen trafik kazasında sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini ödeyen sigorta şirketinin, zararın idarece giderilmesi istemiyle açtığı davanın, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi gözetildiğinde, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

           

 

 

 

 

 

 

                                    K  A  R  A  R

 

Davacı          : M.G.S.A.Ş.( Eski Ünvanı:T. G.S.A.Ş.)

Vekilleri        : Av.F.K., Av.E.Y., Av.T.Ç.

Davalı           : Karayolları Genel Müdürlüğü

Vekilleri        : Av.H. K., Av.A.Y.

 

O L A Y      : 1-Davacı  sigorta vekili,  davalıları 1-A. S. A.Ş.,  2-A.O. Ltd.Şti.,   3-F. O. G. Mirasçıları olan asıl davada;  davalıların maliki, trafik sigortacısı ve sürücüsünün mirasçıları olduğu aracın, müvekkilinin kasko poliçesi ile sigortaladığı araca tam kusurlu olarak çarpmasıyla oluşan kazada, sigortalı aracın ağır hasar görüp pert olduğunu, sigortalılarına sovtaj bedeli olan 5.000, 00 TL'nin düşülmesinden sonra 43.400,00 TL. hasar bedelinin ödenip haklarına halef olunduğunu belirterek, ödenen bedelin ödeme tarihi olan 17.03.2008 tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; birleşen davanın da davacısı olan sigorta şirketinin vekili, davalıları  1-R. S. A.Ş., 2-B. G.L. A.Ş., 3-Karayolları Genel Müdürlüğü olan  davada; asıl davaya konu kazayı yapan davalıya ait aracın İMSS poliçesini yapan sigortacının, kazada kusurlu olduğu tespit edilen Karayolları Genel Müdürlüğü'nün ve aracı uzun süreli kiralama yoluyla işleten sıfatı kazanan diğer şirketin de zarardan sorumlu olduğunu belirterek, sigortalıya ödenen 43.400,00 TL. hasar bedelinin ödeme tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini ve davaların birleştirilmesini talep etmiş; Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi,  24/09/2014 gün ve E:2009/491, K:2014/433 sayılı olup, Küçükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 05/10/2010 günlü, E:2010/320, K:2010/589 sayılı birleşen dosyasını da kapsayacak biçimde; uyuşmazlığın esasını inceleyerek, davanın bir davalı yönünden husumet yokluğundan reddine, diğer davalılar yönünden kabulüne karar vermiş; bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17.Hukuk Dairesi: 29.5.2017 gün ve E:2015/160, K:2017/6043 sayı ile, “(…)Somut olayda; davacı vekili, davalı Karayolları Genel Müdürlüğü'ne karşı hizmet kusuruna dayanarak işbu davayı açmıştır.

Bu durumda mahkemece, HMK 114/b maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından HMK 115/2.maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine kararı verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde işin esasına girilerek, bu davalı yönünden de hüküm verilmesi doğru görülmemiştir.

(…)

SONUÇ :     Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı Karayolları Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA;(…)” karar vermiştir.

Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk     Mahkemesi, 24.1.2018 günlü 1. Celsede, E:2017/716 sayı ile Yargıtay’ın bozma ilamına uyulmasına karar vermiş; Karayolları Genel Müdürlüğü yönünden tefrik edilen dosya yeni bir esas numarasına kaydedilmiştir.

KÜÇÜKÇEKMECE 2.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 15.11.2018 gün ve E:2018/364, K:2018/472 sayı ile, “(…)Dava, kasko poliçesi gereği sigortalısına ödeme yapan davacının ödediği bedelin, zarardan sorumlu olduğu ileri sürülen davalılardan rücuen tahsili istemine ilişkindir.

Yargı yolu kavramı, bir hukuk sisteminde herhangi bir davanın o hukuk sistemine dahil yargı kollarından hangisine bakılacağını ifade eder. Uyuşmazlığa hangi yargı kolunda bakılacağı hususu, davanın genel koşullarından olup mahkemece re'sen dikkate alınması gereklidir. Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan Karayolları Genel Müdürlüğü, kamu hizmeti sırasında verdiği zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Hizmet kusurundan dolayı açılan davaların İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun'un 2.maddesi uyarınca tam yargı davası olarak ikame edilmesi gerekmektedir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden dikkate alınması zorunludur. Esasen 2918 sayılı KTK'nun hukuki sorumluluğa ilişkin 85.ve devamı maddelerinde araç işletenin sorumluluğu düzenlenmiş olup idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan sorumluluğu bu yasa kapsamı dışında tutulmuştur.

Somut olayda; davacı vekili, davalı Karayolları Genel Müdürlüğüne karşı hizmet kusuruna dayanarak işbu davayı açmıştır. Bu durumda HMK 114/b maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından HMK 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:

Davanın HMK 114/b maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından HMK 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE..." karar vermiş, istinaf yoluna gidilmemesi üzerine bu karar kesinleşmiştir.

2-Davacı vekili bu kez, A. Otomotiv Ltd. Şti.'nin sahibi ve müteveffa F. O. G.'in sürücüsü bulunduğu 34 ... 5535 plakalı vasıtanın,  müvekkili şirket nezdinde sigortalı 34 ... 256 plakalı vasıtanın 11.01.2008 tarihinde hasara uğramasına sebep olduğunu; kaza sonucu sigortalı vasıtada meydana gelen hasar için 17.03.2008 tarihinde 48.400 TL.nin sigortalıya ödendiğini, 5.000 TL sovtaj bedeli düşüldükten sonra bakiye alacaklarının 43.400 TL bulunduğunu; hasarın ödenmesi ile Poliçe Genel şartlarına ve Türk Ticaret Kanunun 1301. maddesi hükmüne göre şirketlerinin sigortalısının yerine halef olduğunu ifade ettikten ve adli yargı yerlerindeki dava sürecine de yer verdikten sonra sonuç itibariyle; olayda Karayolları Genel Müdürlüğü’nün de %10 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğini, buna tekabül eden 4.340 TL tazminatın 17.03.2008 ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan tahsiline karar verilmesi istemiyle Karayolları Genel Müdürlüğüne karşı idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 9.İDARE MAHKEMESİ: 29.5.2019 gün ve E:2018/2476 sayı ile, “(…) 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvurulan üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi; “... Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kollan arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir...” gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir. (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesinde olduğuna Uyuşmazlık Mahkemesi'nin muhtelif kararlarında da değinilmektedir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi'nin 08.12.2011 günlü, E:2011/124, K:2011/160 sayılı kararı ile Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 04.06.2012 günlü, E:2012/107, K:2012/134, 04.06.2012 günlü, E:2012/101, K:2012/133 ve 30.11.2015 günlü, E:2015/811, K:2015/824 sayılı kararları da bu yöndedir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının uyuşmazlığın çözümü için önce adli yargı yerine müracaat ettiği, Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E:2018/364, K:2018/472 sayılı dosyası ile görülen davada; dava konusu uyuşmazlığın "idari yargı görev alanında kaldığı" belirtilerek "dava şartı yokluğu nedeniyle usûl yönünden reddine" karar verildiği, sonrasında ise tarafları ve konusu aynı olan eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda yer verilen kanun hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, 2918 sayılı Kanundan doğan sorumluluk davalarının adli yargıda çözümlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış, 2247 Sayılı Yasanın 19. maddesi uyarınca görevli mahkemenin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle, Adli yargıdan görevsizlik kararıyla Mahkememize gelen davanın Mahkememizin görev alanına girmediği ve olayda adli yargının görevli olduğu değerlendirildiğinden; Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluşu ve Eşleyişi Hakkındaki Kanunun 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine …” karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 30.9.2019 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, davalı Karayolları Genel Müdürlüğü yönünden olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu;   idari yargı dosyasının Mahkemece, ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, karayolunda seyir halindeyken meydana gelen ölümlü ve  maddi hasarlı trafik kazası sonucu hasara uğrayan sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini karşılayan sigorta şirketinin, zararın bir kısmının davalı idarece giderilmesi isteminden ibaret bulunan bir rücuen tazminat davasıdır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı belirtilmiş; aynı Kanunun,  “Karayolları Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri” başlıklı 7. maddesinde; “ Karayolları Genel Müdürlüğünün bu Kanunla ilgili görev ve yetkileri şunlardır:

a) Yapım ve bakımdan sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yaparak önlemleri almak ve aldırmak,

b) Tüm karayollarındaki işaretleme standartlarını tespit etmek, yayınlamak ve kontrol etmek,

c) (Mülga: 17/10/1996 - 4199/47 md.)

d) Trafik ve araç tekniğine ait görüş bildirmek, karayolu güvenliğini ilgilendiren konulardaki projeleri incelemek ve onaylamak,

e) Yapım ve bakımından sorumlu olduğu karayollarında, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü alınmak suretiyle, yönetmelikte belirlenen hız sınırlarının üstünde veya altında hız sınırları belirlemek ve işaretlemek,

f) Trafik kazalarının oluş nedenlerine göre verileri hazırlamak ve karayollarında, gerekli önleyici teknik tedbirleri almak veya aldırmak,

g) Yapım ve bakımından sorumlu olduğu karayollarında trafik güvenliğini ilgilendiren kavşak, durak yeri, aydınlatma, yol dışı park yerleri ve benzeri tesisleri yapmak, yaptırmak veya diğer kuruluşlarca hazırlanan projeleri tetkik ve uygun olanları tasdik etmek,

h) Yetkili birimlerce veya trafik zabıtasınca tespit edilen trafik kaza analizi sonucu, altyapı ve yolun fiziki yapısı ile işaretlemeye dayalı kaza sebepleri göz önünde bulundurularak önerilen gerekli önlemleri almak veya aldırmak,

i) (Mülga: 3/5/2006 – 5495/4 md.)

j) (Değişik: 17/10/1996 - 4199/5 md.) Trafik zabıtasının görev ve yetkileri saklı kalmak üzere Bu Kanunun 13,14,16,17,18,47/a ve 65 inci maddeleri hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında suç veya ceza tutanağı düzenlemek; 47 nci maddenin (b), (c) ve (d) bentlerinde belirtilen kural ihlallerinin tespiti halinde, durumu bir tutanakla belirlemek ve gerekli işlemin yapılması için en yakın trafik kuruluşuna teslim etmek,

k) Bu Kanunla ve bu Kanuna göre çıkarılmış olan yönetmeliklerle verilen diğer görevleri yapmaktır.

(Son fıkra Mülga : 28/3/1985 - 3176/16 md.)”  hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

 

Dava dosyasının incelenmesinden; Edirne istikametinden İstanbul istikametine trafikte seyir halinde olan araçların karıştığı ölümlü ve maddi hasarlı trafik kazasında, davacı şirkete sigortalı aracın da hasar görmesi sonucu, davacı şirket tarafından sigortalıya ödeme yapıldığından bahisle, ödenen hasar bedelinin olayda kısmi sorumluluğu bulunduğu iddia edilen Karayolları Genel Müdürlüğünden rücuen tazmini istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır. 

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 9. İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile, Küçükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.11.2018 gün ve E:2018/364, K:2018/472 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 9. İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile, Küçükçekmece 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.11.2018 gün ve E:2018/364, K:2018/472 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 30.9.2019 gününde Üye Ahmet ARSLAN'ın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                             Mehmet                             Birol        

    DURSUN                    BOZER                            AKSU                            SONER            

 

 

 

                                             Üye                                  Üye                                 Üye                    

                                         Aydemir                           Nurdane                           Ahmet

                             TUNÇ                            TOPUZ                         ARSLAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                 KARŞI OY

 

İdarenin kendi kuruluş kanununda belirlenen ve 2918 sayılı Kanun'da tekrarlanan görevlerinden, yani; yol yapım, bakım, işletme, trafik güvenliğini sağlama şeklinde yürütülen kamu hizmetlerinden kaynaklanan hukuki sorumluluğunun idare hukuku ilke ve kurallarına göre belirlenmesi; uyuşmazlığın, özel hukuktaki araç işletenin hukuki sorumluluğundan değil, davalı idare tarafından görevlerinin tam ve eksiksiz yerine getirilmediği, dolayısıyla yürütülen hizmetlerin kusurlu işletildiği, meydana gelen zararda hizmet kusuru bulunduğu iddiasından kaynaklanması karşısında uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görevinde bulunduğu sonucuna ulaşıldığından, uyuşmazlığın çözümünde adli yargıyı görevli kabul eden çoğunluğun kararına katılmıyorum.30.9.2019

                                                      ÜYE

                                            Ahmet ARSLAN