T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2016 / 319

            KARAR NO  : 2016 / 364

            KARAR TR   : 6.6.2016

ÖZET: 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce Emekli Sandığı mensubu olan ve memuriyeti devam eden davacının,  bakmakla yükümlü olduğu eşinin yapılan tedavisine ilişkin giderlerin ödenmesi istemiyle açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE görüleceği hk.

                                                          

 

 

 

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı          : Ü. C.

Vekili           : Av.M.T.

  Davalı           : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

  Vekili            : Av.E.Ş.

 

O L A Y       : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Giresun Valiliği İl idare Kurulu Müdürlüğünde memur olarak çalıştığını; eşi S. C.’nin çocuğunun doğumu sonucu şeker hastası olduğunu;  2014 yılına kadar her türlü ilaçlı tedavi yöntemine başvurulduğunu, ancak sonuç alınamadığı gibi insülin kullanmaya başlayarak kronik diabet hastası olduğunu; tedavi süreci sonucunda hayati tehlike teşkil edecek şekilde bir gidişat yaşandığını; yapılan araştırmalarda “metabolik cerrahi” tedavisinin hastalığı ortadan kaldırabileceğinin öğrenilmesi üzerine bu konuda Türkiye’de tek ameliyat yapılan Taksim Alman Hastanesinde eşine, Metebolik Sendrom teşhisi konularak, yaklaşık 7 saat süren ameliyat gerçekleştirildiğini; müvekkilinin borca girerek ameliyat bedeli olan 40,222,09 TL'yi ödediğini; ancak,  müvekkilinin SGK nezdinde yapmış olduğu tedavi ve ameliyata ilişkin fatura bedellerinin kendisine ödenmesi yönündeki bilgi alma ve bedelin karşılanması yönündeki başvurularının kurumca olumsuz şekilde cevaplandırıldığını; idarenin, eşinin rahatsızlığını yanlış kategorize ederek obezite olarak nitelendirdiğini, oysaki obezite kısmının diabet hastalığının yan bir yönü olduğunu, yapılan bu ameliyatın kronik ve ilerlemiş diabet hastalığının tedavisini amaçladığını; yine yapılan başvuruya verilen diğer bir cevapta,  Kurum ile Taksim Alman Hastanesi arasında tedavi tarihi itibariyle İlgili branşta sağlık hizmeti alımı satın alma sözleşmesi bulunmadığı, sadece acil hal kapsamında alınan tedavi bedellerinin ödenebildiği belirtilerek geri ödeme yapılmayacağının bildirildiğini;  oysa, çok kötü bir durumda hastaneye başvurulduğunu, bunun yanında, kronik diabet gibi bir hastalığa ilişkin kesin çözüm sunan bir tedavinin kapsam dışında bırakılmasının hukuk sisteminde kabul edilemeyeceğini; sağlıklı olma hakkının yasa, anayasa ve milletler arası anlaşmalar gereği koruma altında bulunduğunu ifade ederek; müvekkiline hukuka aykırı olarak ödenmekten imtina edilen tedavi tutarı olan 40.222,09TL’nin fatura tanzim tarihlerinden itibaren işletilecek faiziyle davalı idareden tahsiline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

ORDU İDARE MAHKEMESİ: 30.9.2015 gün ve E:2015/1342, K:2015/1383 sayı ile, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 63 ilâ 78'inci maddelerinde, Kurumca sağlanacak sağlık yardımının ayrıntılarına ilişkin düzenlemeler yapıldığı; 101'inci maddesinde ise, "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür." denildiği; dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden; davalı Kurumca karşılanmayan tedavi masrafının tazmini talebiyle açılan davada, uyuşmazlık 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasından kaynaklandığından, davanın görüm ve çözümünün aynı Kanun'un 101 'inci maddesi uyarınca iş mahkemesinin görev alanına girdiği gerekçesiyle; 2577 sayılı Kanun'un 15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı vekili aynı istemle bu kez adli yargı yerinde dava açmıştır.

GİRESUN İŞ MAHKEMESİ: 11.3.2016 gün ve E:2015/484, K:2016/144 sayı ile,  davanın, memur olan davacının eşi için yapılan tedavi giderlerinin davalı kurumdan tahsiline ilişkin olduğu; Mahkemelerince yapılan inceleme ve değerlendirmede; davacının, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 01/10/2008 tarihinden önce 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu kapsamında kamu görevlisi olarak çalıştığı, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 01/10/2008 tarihinden itibaren 5510 sayılı Yasanın 4/1-c maddesi kapsamına alındığının anlaşıldığı; taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davanın adli yargının mı yoksa idari yargının mı görev alanına girdiği noktasında toplandığı; somut olayla benzer olan bir uyuşmazlıkta Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2013/10-1266 Esas-2014/895 Karar sayılı kararından bahisle; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ile mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; davacının, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 01/10/2008 tarihinden önce 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu kapsamında kamu görevlisi olarak çalıştığı, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 01/10/2008 tarihi itibari ile davacının 5510 sayılı Yasanın 4/1-c maddesi kapsamına alındığı, 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesine değişiklik getiren 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce davacının memur statüsünde bulunduğu göz önünde bulundurularak davalı kurum işleminin idari işlem niteliğinde olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle; davanın, 6100 sayılı HMK'nın 114/1-b maddesinde düzenlenen "yargı yolunun caiz olmaması" dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine; kararın kesinleşmesi halinde, yargı yolunun belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiş; bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiş ve dosya Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 6.6.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

2- 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki,  başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

Yasakoyucu, 14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, öncelikle görevsizlik kararı verilip karar numarası alınmakla birlikte, bununla yetinilmemiş ve kararın kesinleşmesinden sonra görevli merciin belirtilmesi için re’sen Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına da karar verilmiştir.

Bu haliyle, her ne kadar 2247 sayılı Yasa’da öngörülen yönteme uymamakta ise de, davanın taraflarınca başvuruda bulunulmadığı gözetilerek, Giresin İş Mahkemesi’nce re’sen yapılan başvurunun 2247 sayılı Yasa’nın 19.  maddesi kapsamında olduğunun kabulü ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne gelmiş bulunan görev uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması, gerek dava ekonomisine gerekse Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluş amacına uygun olacağından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, memuriyeti devam eden Emekli Sandığı iştirakçisi olan davacının,  bakmakla yükümlü olduğu eşinin yapılan tedavisine ilişkin giderlerin ödenmesi istemiyle açılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; davacının 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce, 15.7.2000 tarihinde Trabzon Emniyet Müdürlüğünde polis memurluğu kadrosunda, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa tabi olarak göreve başladığı, 15.2.2016 tarihi itibariyle Giresun Valiliğinde Şef kadrosunda görevine devam ettiği; eşinin 2014 yılında özel bir hastanede gördüğü tedavi sonrasında ödediği 40.222,09TL’nin,  fatura tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalı idareden tahsili istemiyle bakılan davayı açtığı anlaşılmıştır.

31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 nci ve Geçici 4 ncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir… Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir.

Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”

Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

 Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan, 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce Emekli Sandığı mensubu olan davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden Giresun İş Mahkemesinin 2247 sayılı Yasa’nın 19.  maddesi kapsamında görülen başvurusunun kabulü ile Ordu İdare Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç  : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Giresun İş Mahkemesi’nin 2247 sayılı Yasa’nın 19.  maddesi kapsamında görülen BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ordu İdare Mahkemesinin 30.9.2015 gün ve E:2015/1342, K:2015/1383 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 6.6.2016 gününde, OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN