T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO      : 2016 / 175

            KARAR NO : 2016 / 220

            KARAR TR  : 11.4.2016

ÖZET : Vergi Dairesi Müdürlüğü’nde tahsildar olan davacının, geçirmiş olduğu kalp rahatsızlığı sonucu tedavisi nedeniyle lüzum görülen ve fatura karşılığı davacı tarafından temin edilen, ancak bedeli davalı idare tarafından ödenmeyen İlaçlı Stent bedelinin yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı            : M. B.adına B. Emekçileri Sendikası

Vekilleri         : Av. S. C. E.  (İdari Yargıda)

                          Av. D. D.      (Adli Yargıda)

Davalılar        : 1- Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı

Vekili              : Av. A. Y. K.            (Adli Yargıda)

  2- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı                 

            Vekilleri         : Av. G.Ö.     

                                     Av. İ. A.       (Adli Yargıda)

 

O L A Y         : Davacı vekili Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nı davalı olarak göstermek suretiyle mahkemeye sunduğu dava dilekçesinde özetle; Gölbaşı Vergi Dairesi Müdürlüğü’nde tahsildar ve aynı zamanda B. E.S. üye olan davacının, kalp rahatsızlığı sebebiyle 30.09.2009 tarihinde Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde ilaç kaplı İntrakoroner Stent uygulaması nedeniyle gördüğü tedavi sonucu 7.000,00 TL ödemek durumunda kaldığını, 19.10.2009 tarihli dilekçesi ile Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’na başvuru yaparak dilekçe ekinde yer alan fatura bilgileri doğrultusunda tıbbi cihaz bedelinin tamamının tarafına ödenmesi isteminde bulunduğunu, ancak Ankara Defterdarlık Muhasebe Müdürlüğü tarafından 24.11.2009 tarihinde 563,25 TL.nin hesabına aktarıldığını ve geri kalan tedavi masrafının ödenmeyerek talebinin kısmen reddedildiğini belirterek, ilaçlı stent uygulaması için yaptığı 7.000,00 TL’den ödenmeyen 6.436,70 TL’nin idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı kurumdan tahsiline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

Ankara 6.İdare Mahkemesi: 1.2.2010 gün ve E:2010/146, K:2010/165 sayılı kararı ile özetle; “… 657 sayılı Kanun kapsamındaki tedavi giderlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar adli yargı yerlerinde görülüp çözümlenmekte iken, 5510 sayılı Kanun ile, 657 sayılı Kanunun tedavi giderlerine ilişkin hükümlerinin 1.10.2008 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırıldığı, aynı Kanunda sağlık sigortasına ilişkin hükümlerin düzenlendiği, davacının tedavisinde kullanılan stent bedelinin ödenmesi için yaptığı başvurusunun reddine ilişkin işlemin tesis edildiği (24.11.2009) ve bakılan davanın açıldığı (22.1.2010) tarihlerde 5510 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu, cihaz ve malzeme bedelinin ödenip ödenmeyeceği hususunun bu Kanun hükümleri uyarınca değerlendirileceğinden, bu uyuşmazlığın yukarıda yer verilen Kanun hükümleri uyarınca adli yargı yerince (İş Mahkemelerinde) görülüp çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.” demek suretiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş ve karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı vekili aynı istemle bu kez Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığını davalı olarak göstermek suretiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Ankara 13. İş Mahkemesi: 24.4.2012 gün ve E:2011/1149, K:2012/267 sayılı kararı ile özetle; “Mahkememiz dosyası ile Ankara 10. İş Mahkemesi dosyasının konularının aynı olması ve irtibatlı olması nedeniyle usul ekonomisi yönünden her iki dosyanın birleştirilerek esasın Ankara 10.İş Mahkemesinin 2010/246 sayılı dava dosyası üzerinden yürütülmesine, mahkememiz esasının bu şekilde kapatılmasına” şeklinde karar vermiştir.

Bu aşamadan sonra yargılamaya Ankara 10. İş Mahkemesi’nin 2010/246 Esas sayısı üzerinden devam edilmiştir.

Ankara 10. İş Mahkemesi: 13.2.2014 gün ve E:2010/246, K:2014/87 sayılı kararı ile özetle; davanın kabulüne karar vermiştir.

İş bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 14.11.2014 gün ve E:2014/8088, K:2014/23880 sayılı ilamı ile özetle; “5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceğinden bunların iptali için açılan davaların çözüm yerinin idari yargı yeri olduğu açıktır.

Somut olayda; 5434 sayılı Kanun kapsamında iştirakçi olan davacının, 5510 sayılı Kanun’un geçici 4.maddesinde değişiklik getiren 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce mevcut statüsünde bulunduğu göz önünde bulundurularak ve 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması” nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” şeklindeki gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.

Ankara 10. İş Mahkemesi: Yargıtay’ın bozma ilamına uyduktan sonra 10.2.2015 gün ve E:2014/1536, K:2015/131 sayılı kararı ile özetle; davanın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğundan bahisle, davanın görev yönünden reddine karar vermiş, tarafların kararı temyiz etmemesi üzerine söz konusu karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 11.4.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; 2247 sayılı Yasa’nın 14.maddesinde öngörülen biçimde, idari ve adli yargı arasında olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, davacı vekilinin istemi üzerine, adli yargı dosyasının son görevsizlik kararını veren mahkemece, idari yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil KAYNAK’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Gölbaşı Vergi Dairesi’nde tahsildar olarak görev yapmakta olan davacı tarafından, tedavisinde kullanılan ilaç kaplı stent için ödediği 7.000,00 TL sağlık harcamasının tarafına iade edilmesi istemiyle yaptığı başvurunun 24.11.2009 tarihinde eksik ödeme sonucu kısmen reddi üzerine, eksik ödeme işleminin iptali ile kalan 6.436,75 TL’nin yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır.5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 nci ve Geçici 4 ncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir, Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”

 

Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

Bu durumda,5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan, 5754 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce emekli sandığı iştirakçisi olan davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 6.İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ: Davanın çözümünde İDARİ YARGI YERİNİN görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 6.İdare Mahkemesince verilen 1.2.2010 gün ve E:2010/146, K:2010/165 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 11.4.2016 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN