Hukuk Bölümü         2011/114 E.  ,  2011/235 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

          Davacı           : O.B.

          Vekili              : Av. M. A.K.

          Davalılar         : 1- R. İ.U.  

                                     2- H.G.

          O L A Y          : İzmir İli, Torbalı Belediye Başkanlığında Genel İdare Hizmetleri sınıfında birinci derece Yazı İşleri Müdürü kadrosunda görev yapmakta iken, kadrosu Yazı İşleri Müdürlüğünde kalmak şartıyla 27.12.2005 tarihinde Zabıta Amirliğinde görevlendirilen davacı bu görevlendirme işleminin iptali istemiyle İzmir 3. İdare Mahkemesinde dava açmış, Mahkemenin E:2006/634 sayılı dosyasına kayıtlı davada yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.

            Davacının 9.6.2006 gün ve 2006/1876 sayılı dilekçesine istinaden 4.7.2006 gün ve 3662 sayılı Belediye Başkanlığı işlemi ile kendisi yazı işleri müdürlüğüne iade edilmiş, ancak Başkanlığın aynı gün ve 3664 sayılı yazıları ile kadrosu Yazı İşleri Müdürlüğünde kalmak koşulu ile 6 aylık süre için Zabıta Amirliğinde geçici olarak görevlendirilmiştir.

Davacı geçici görev süresinin bitim tarihi olan 27.12.2006 tarihinde 2006/3627 sayılı dilekçesi ile Yazı İşleri Müdürlüğü görevine iadesini talep etmiş, 4.1.2007 gün ve 4 sayılı Belediye Başkanlığı yazısı ile Yazı İşleri Müdürlüğüne iade edilmiş, ancak yine aynı günlü başka bir yazı ile, Zabıta Amirliğindeki ihtiyaçtan dolayı 6 ay süreyle geçici olarak tekrar görevlendirilmiştir.

Davacının görev süresinin bitim tarihinde Başkanlığın 4.7.2007 gün ve E:2007/5736 sayılı yazıları ile yine kadrosu Yazı İşleri Müdürlüğünde kalmak kaydıyla, 27.7.2007 tarihine kadar geçici olarak (23 gün) görevlendirilmesi uzatılmış, davacı bu işlemin iptali istemiyle İzmir 4. İdare Mahkemesinde dava açmış, Mahkemenin E:2007/465 sayılı dosyasında kayıtlı davada yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.

Davacı bu karar üzerine 27.7.2006 gün ve 2006/6190 sayılı davalı idare yazısı ile yazı işleri müdürlüğü görevine iade edilmiş, yine aynı gün 2007/6192 sayılı yazı ile kadrosu Yazı İşleri Müdürlüğünde kalmak kaydıyla 6 aylık süre ile Zabıta Müdürlüğünde geçici olarak görevlendirilmiştir.

Davacı, yargı kararlarını uygulamayarak görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla, fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak şartıyla, Belediye Başkan vekili meclis üyesi H.G.’den 5.000,00 TL ve R. İ.U.’dan 10.000,00 TL olmak üzere toplam 15.000,00 TL manevi tazminat istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

TORBALI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 8.12.2009 gün ve E:2009/351, K:2009/202 sayı ile, davalıların kamu kurumu olan Belediyede görevli oldukları, kamu hizmetini yürüttükleri ve hizmet esnasında kusurlu davranışları ile, dava dilekçesinde anlatılan olayları gerçekleştirerek zararı doğuran olayları meydana getirdikleri iddia edildiğinden yargılama yapma görevinin idari yargıya ait olduğu kanaatine varıldığından yargı yolu yönünden davanın reddine karar vermiş bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İZMİR 4. İDARE MAHKEMESİ: 16.9.2010 gün ve E:2010/940, K:2010/1083 sayı ile, 2577 sayılı Yasanın 12 ve 13. Maddelerinden söz ederek, idare mahkemesinde tazminat davası açılabilmesi için ilgililerin uğradığını iddia ettiği zararın, bir idari işlem veya idari eylemden doğması gerektiği; kamu görevlilerinin, kamu hukuku dışına taşan, kamu hukuku kuralları ile açıklanması mümkün olmayan bir faaliyeti sonucunda kişilere zarar verdiğinde özel hukuk kuralları çerçevesinde sorumlu tutulabilecekleri, bakılan davada, yukarıda anılan mevzuat hükümleri uyarınca, tam yargı davalarının idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından idare aleyhine açılacağı hükme bağlandığından, gerçek kişi şahıslar aleyhine kişisel kusurlarından dolayı idari yargıda dava açılmasının mümkün olmadığı, bu nedenle gerçek kişi şahıslar aleyhine adli yargıda açılması gereken davanın görev yönünden reddi gerektiği, gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 2.11.2011 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra

           GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, İzmir İli, Torbalı Belediye Başkanlığında memur olarak görev yapan davacının fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla mahkeme kararlarını yerine getirmediğini ileri sürdüğü davalılar H.G.’den 5.000,00 TL, R. İ.U.’dan 10.000,00 TL manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

Bir kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında kişilere verilen zarar, kamu görevlisinin görevinde kullandığı yetkilerden ve resmi sıfatından ayrılamıyor, aksine bunlarla sıkı sıkıya ilgili ve bağlantılı biçimde doğuyor ise, personel bakımından “ görev kusuru” olarak tanımlanan bu kusurun, idare yönünden nesnel nitelik taşıyan “ hizmet kusuru” kapsamında idare hukuku esaslarına tabi olduğu, gerek öğretide gerekse yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.

Nitekim, Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verildikten sonra, 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanununun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceğine işaret edilmiştir.

            Bu düzenleme ile, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek ve kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak suretiyle kamu düzenini korumak amaçlanmış; aynı zamanda, zarara uğrayan kişi bakımından, memurlar veya diğer kamu görevlilerine oranla ödeme gücü daha yüksek olan bir sorumlu (idare) muhatap kılınmıştır.

            Buna göre, kural olarak, kamu görevlisinin görev ve yetkilerini kullandığı sırada doğan zararın giderilmesi istemiyle, görev kusurunu kapsayan hizmet kusuru esasına dayanılarak,idari yargıda ve  ancak idare aleyhine dava açılabilecek; yargı yerince tazminle yükümlü tutulması halinde idare, ilgili yasa kurallarının gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, sorumlu personeline rücu edebilecektir.

            Buna karşılık, kamu görevlisinin görev ve yetkilerinden, resmi sıfatından ayrılabilen; başka bir anlatımla, suç biçimine dönüşerek idari olma niteliğini yitiren eylem ve işlemlerinin, yukarıda belirtilen Anayasal korumanın dışında kaldığını ve dolayısıyla, doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı şahsi kusuruna dayanılarak adli yargı yerinde tazminat davası açılabilme olanağı bulunduğunu da  belirtmek gerekir.

            Olayımızda, gerek adli, gerekse idari yargı yerlerinde, tazminatın konusunu oluşturan zararın kamu görevlisinin kasta varan şahsi kusurundan doğduğu iddiasıyla ve doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı dava açıldığı; öte yandan, idarenin sorumluluğunu gerektiren bir görev ya da hizmet kusurundan söz edilmediği gibi, idareye karşı dava açılmamakla idari yargı yerince idarenin sorumluluğunun saptanmasına olanak bulunmadığı görülmektedir.

Öte yandan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" başlıklı 2. maddesinde; a) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c)Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar, idari dava türleri olarak belirlenmiştir.

Aynı Kanunun 12. maddesinde, İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, 13. maddesinde de, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği, bu işlemlerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde bir cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabileceği hükme bağlanmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacının, İzmir İli, Torbalı Belediyesinde yazı işleri müdürü olarak görev yaptığı, 27.12.2005 tarihinde zabıta amirliğinde görevlendirildiği, bu görevlendirilme işlemine karşı İzmir 3. İdare Mahkemesinin E:2007/634 esasına kayıtlı davanın açıldığı, anılan Mahkemece yürütmenin durdurulması kararı verilmesi üzerine davacının görevine iade edildiği, ancak 4.7.2006 tarih ve 3664 sayılı yazı uyarınca 6 aylık süre ile zabıta amirliğinde görevlendirildiği, davacının 27.12.2006 günlü ve 2006/3627 sayılı dilekçesiyle yazı işleri müdürlüğü görevine iadesini talep etmesi üzerine ikinci kez eski görevine iade edildiği, ancak 4.1.2007 tarihinden itibaren 6 ay süreyle tekrar zabıta amirliğinde görevlendirildiği, davacı tarafından yapılan görevlendirilmelerin yargı kararlarına ve usule aykırı olduğu öne sürülerek, davalı idare görevlilerinden, R. İ.U.'dan 10.000,00.-TL ve H.G.den 5.000,00.-TL olmak üzere toplam 15.000,00.-TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

 İdari davalardan olan iptal ve tam yargı davalarında davalı daima idaredir. Bir başka deyişle, idari yargı yerinde açılan bir iptal ya da tam yargı davasına bakılabilmesi için, diğer dava koşullarının yanı sıra, davanın idare aleyhine açılmış olması gerekmekte; idari yargı yerinde gerçek kişiler aleyhine dava açılabilmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.

            Bu durumda, şahsi kusuruna dayanılarak doğrudan doğruya kamu görevlisinin aleyhine açılan tazminat davasının, özel hukuk hükümleri çerçevesinde görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu açıktır.

            Açıklanan nedenlerle, Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

          S O N U Ç    : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Torbalı Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 8.12.2009 gün ve E:2009/351, K:2009/202 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 2.11.2011 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi