Hukuk Bölümü         2005/96 E.  ,  2005/122 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı           : R. Y.

Davalı            : Niksar Kaymakamlığı İlçe Tarım Müdürlüğü

OLAY             : Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Niksar İlçe Müdürlüğü’nün 13.7.2005 gün ve 368 no’lu kontrol ve denetim tutanağı ile, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın üretim izni olmayan gıda maddesini satışa sunmaktan dolayı davacıya ait işyeri ile ilgili olarak 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 29/a bendine göre işlem yapılmasına karar verilmiştir.

            Bunun üzerine, Niksar İlçe Tarım Müdürlüğü’nün 13.7.2005 günlü para cezası kararı ile 5179 sayılı Kanun’un 29. maddesinin (a) bendine göre davacı adına 1.112.-YTL idari para cezası kesilmiştir. Ayrıca, üretim izni bulunmayan bir kısım ürün yedd-i emine alınmıştır.

            Davacı, idari para cezasının iptali ve yedd-i emine alınan malların iadesi istemiyle 16.8.2005 gününde idari yargı yerinde dava açmıştır.

            SİVAS İDARE MAHKEMESİ TEK HAKİMİ; 23.8.2005 gün ve E:2005/1092; K:2005/878 sayı ile, 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 29. maddesinin a bendinden söz ederek, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu bu ve benzeri idari para cezalarını ilgilendiren önemli değişiklikler içerdiğinden, bu kanun kapsamında öncelikli bir değerlendirme yapılmasının gerekli görüldüğü, Kabahatler Kanunu’nun 1,2,3,16,19,27 ve geçici 2. maddelerinden bahisle, uyuşmazlıkta, dava konusu idari para cezasına karşı yargı yolunu belirleyen 5179 sayılı Kanun ile kabahatlere ilişkin çerçeveyi çizen 5326 sayılı Kanun’un uygulanma önceliği hususunun tespitinin gerektiği; yargı organının işlevini yerine getirirken öncelikle yasama tarafından soyut ve genel olarak düzenlenmiş olan kuralları uygulayacağı, uygulamada kimi zaman bu tür normlar arasında hiyerarşiye aykırılık, çelişki ve aynı konuyu düzenleyen birden fazla kuralla karşılaşılabileceği, hukuk normları arasındaki çelişkinin genel normla genel norm, genel normla özel norm ve özel normla özel norm arasında olabileceği, temel kuralın ise, sonraki kanun, özel kanun ve hiyerarşik bakımdan üst düzeydeki kanun biçiminde olduğu, uyuşmazlıkta da, aktarılan mevzuat hükümleri açısından bir değerlendirme yapıldığında, sonradan yürürlüğe giren ve çerçeve nitelik taşıyan Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesinde, kanunun genel hükümlerinin, mevzuatımızda halen yürürlükte olan birçok düzenlemede tanımlanan idari para cezaları için öncelikle uygulanacağına dair atıfta bulunulduğu, bir kısım idari yaptırım türleri içinse 16. maddeyle (düzenleme yapılıncaya kadar) var olan mevzuat hükümlerini saklı tuttuğu; dolayısıyla, davaya konu idari para cezası açısından da Kabahatler Kanunu’nun uygulanacağı; nitekim, Kanunun ikinci kısmında “Çeşitli Kabahatler” şeklinde bir başlık kullanılmasının, kanunda yazılan kabahatlerin sınırlı ve sayılı biçimden ziyade, örnek olarak metne işlendiğini ve sadece ikinci kısma özgü kapsam taşımadığını gösterdiği kanaatine varıldığı, bu durumda, anılan kanun bu ve benzeri uyuşmazlıkların görüm ve çözüm görevini adli yargı mahkemelerine bıraktığından ve bu davanın da yetkili sulh ceza mahkemesinde görülmesi gerektiğinden, işin esasının mahkemelerince incelenip sonuçlandırılması olanağı bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir.

            Davacı, aynı istekle bu kez, 9.9.2005 gününde adli yargı yerinde dava açmıştır.

            NİKSAR SULH CEZA MAHKEMESİ; 17.10.2005 gün ve E:2005/359 D. İş; K:2005/359 sayı ile, 13.7.2005 tarihinde İlçe Tarım Müdürlüğü kontrolörleri tarafından itiraz edenin işyerinde yapılan kontrol sırasında, şirketin gıda depolarında yapılan denetimde 5179 sayılı Kanun’un 29/A bendine göre işlem yapılmasına karar verildiği, itiraz edene Niksar Kaymakamlığı İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından 13.7.2005 tarihinde 1.112,00 YTL tutarında idari para cezası düzenlendiği ve belirtilen ürünlerin yedi emin olarak itiraz edene teslim edildiği, itiraz edenin 16.8.2005 tarihli dilekçesi ile Sivas Bölge İdare Mahkemesi’ne idari para cezasının iptali ve yedi eminde bulunan malların işletmeye iadesi hususunda itiraz dilekçesi gönderdiği, Sivas İdare Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonunda, 23.8.2005 tarihinde 2005/878 sayılı karar ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar verildiği, itiraz edenin anılan mahkeme kararı uyarınca bu kez de aynı idari para cezasının iptali istemiyle mahkemelerine başvurduğunun anlaşıldığı, 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 29. ve 30. maddelerinden bahisle, itiraz edene Niksar İlçe Tarım Müdürlüğü kontrolörleri tarafından 5179 sayılı Kanun’un 29/A bendine göre işlem yapılarak idari para cezası kararı verildiği, aynı Yasanın 30. maddesinde de “Bu cezalara karşı, yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir” denildiği, kanunun bu açık hükmü gereğince itiraz edenin itirazının idare mahkemelerinde karara bağlanması gerektiği, idari makamlarca verilen idari para cezalarına itirazın da idare mahkemelerinde incelenip sonuçlandırılmasının icap ettiği, mahkemelerinin de içinde bulunduğu adli yargı içinde idari para cezasının incelenmesinin anılan kanunun açık hükmü gereğince olanaksız bulunduğu, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 5179 sayılı Kanun’a göre daha genel ve soyut yaptırımları içerdiği, 5179 sayılı Kanun’un ise 5326 sayılı Kanun’a göre özel kanun olduğu, bundan dolayı 5179 sayılı Kanun’un olaya uygulanarak buna göre hüküm kurulması gerektiği, itiraz edenin 9.9.2005 günü mahkemelerine verdiği dilekçe sebebiyle idari para cezasına dair itirazın incelenip karar verme yetkisinin mahkemelerinin görevine girmediği, tüm bu gerekçelerle, 5271 sayılı CMK’nın 3, 4 ve 5. maddeleri gereğince görevsizlik kararı vererek görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M.Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, H.Ayfer ÖZDEMİR, Abdullah ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 26.12.2005 günlü toplantısında;

l- İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

 Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği….”açıkça belirtilmiştir.Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı  başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Olay kısmında belirtildiği üzere, her ne kadar dava, idari para cezasının yanı sıra yedd-i emine alınan malların iadesi istemiyle açılmış ise de, her iki yargı yerince de sadece idari para cezası yönünden görevsizlik kararı verilmesi nedeniyle idari para cezası yönünden tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

            Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

            2- 2247 sayılı Yasanın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan  bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki , başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

            Yasakoyucu, 14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağını tanımıştır.

 Olayda, adli yargı yerince, öncelikle görevsizlik kararı verilmekle birlikte, bununla yetinilmemiş ve görevli merciin belirtilmesi için re’sen Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına da karar verilmiştir.

Bu haliyle, her ne kadar  2247 sayılı Yasada öngörülen yönteme uymamakta ise de, davanın taraflarınca başvuruda bulunulmadığı gözetilerek, Niksar Sulh Ceza Mahkemesi’nce re’sen yapılan başvurunun 2247 sayılı Yasanın 19.  maddesi kapsamında olduğunun kabulü ile Uyuşmazlık Mahkemesinin önüne gelmiş bulunan görev uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması, gerek dava ekonomisine gerekse Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluş amacına uygun olacağından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

ll- ESASIN İNCELENMESİ : Raportör- Hakim Nurdane TOPUZ’un davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan;

-İlgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Ahmet Yahya ÖZDEMİR’in davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

            Dava, 5179 sayılı Yasa’nın 29. maddesine göre verilen idari para cezasının kaldırılması isteminden ibarettir.

            27.5.2004 tarih ve 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde   “Bu  Kanunun  amacı, gıda güvenliğinin temini, her türlü gıda maddesinin ve  gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin teknik ve hijyenik şekilde üretim, işleme, muhafaza, depolama, pazarlama ve halkın gereği gibi beslenmesini sağlamak, üretici ve tüketici menfaatleriyle halk sağlığını korumak üzere gıda maddelerinin üretiminde kullanılan her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddeleri ile gıda işlemeye yardımcı maddeler ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin güvenliğine ilişkin özelliklerinin tespit edilmesi, gıda maddeleri üreten ve satan işyerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartlarının belirlenmesi, gıda maddeleri ile ilgili hizmetler ile denetimine dair usul ve esasları belirlemektir” denilmiş; 29. maddesinin (a) bendinin ikinci fıkrasında, üretim izni alınmamış gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemeleri satan veya miadı dolmuş gıda maddelerini satan işyerlerindeki ürünlere el konulacağı ve bu ürünleri satan işyerlerinin bir milyar lira idarî para cezası ile cezalandırılacakları kurala bağlanmış; 30. maddesinde, bu Kanunda yazılı olan idarî para cezalarının, o yerin en büyük mülki amiri tarafından verileceği, verilen idarî para cezalarına dair kararların ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği, bu cezalara karşı, yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği, itirazın, idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmayacağı, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu, itirazın, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak, en kısa sürede sonuçlandırılacağı, bu Kanuna göre verilen idarî para cezalarının 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunacağı öngörülmüştür.

Ancak 1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi karşısında, bu Kanunun diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin  görev hükümleri  üzerindeki etkisinin incelenmesi gerekmiştir.

            Kabahatler Kanunu Tasarısı Gerekçesinde, özetle, bu düzenleme ile, özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari ceza yaptırımı öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla, belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanacağı  belirtilmiştir.

            30.3.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun birinci maddesinde “Bu Kanunda; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;

            a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,

            b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,

            c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,

            d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu,

            e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,

belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır.”  denilerek Kanunun amaç ve kapsamı belirlenmiş;  ikinci kısmında yer alan 32 ila 43. maddelerinde, Türk Ceza Kanunu kapsamı dışında kalan çeşitli kabahatler sayılarak, bu eylemlere yaptırımlar öngörülmüştür.

            Anılan Kanun’un 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu; “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu belirtilmiştir.

Buna karşılık, 19. maddesinde, diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;

a)     Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi,

b)     İşyerinin kapatılması,

c)      Ruhsat veya ehliyetin geri alınması

d)     Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması,

gibi yaptırımlara  ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklikler yapılıncaya kadar saklı tutulacağı öngörülmek suretiyle geçici istisnalar getirilmiş; 11.5.2005 tarih ve 5348 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen Ek 1. maddede, “4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan vergi mahkemelerinin görevine ilişkin hükümler saklıdır.” denilmek suretiyle de 213 sayılı Yasa kapsamında bulunan vergi cezaları, Kabahatlar Kanunu’nun kapsamı dışında bırakılmıştır.

Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesinde, “Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır.” denilmiş olup; bu Kanun’un genel  hükümleri arasında yer alan 27. maddesinin (1) numaralı bendinde, idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi  tarihinden  itibaren engeç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği öngörülmüştür.

Buna göre, Kabahatler Kanunu’nun belirlediği ilke ve esaslara uyan diğer kanunlardaki idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırımlara karşı yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemesi  genel görevli kılınmıştır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Böylece, davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, ( davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair geçiş hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Kabahatler Kanunu’nun Geçici 2. maddesinde, “Bu Kanun hükümleri, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idari yaptırım kararları hakkında uygulanmaz.”; Geçici 3. maddesinde de “Daha önce verilmiş olan idari para cezasına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş olması halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27 nci madde hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine başvurulabilir.” denilerek geçiş dönemine ilişkin uygulama açıklanmış; 31.3.2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanunla değişik 44. maddesinde ise, bu Kanun’un 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.

            Bu açıklamalara göre, Kabahatler Kanunu’nun uygulanabilmesi için idari yaptırımın dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak, Kabahatler Kanunu’nun; 1. maddesinde belirtilen alanların korunmasına yönelik bulunması, 2. maddesinde yapılan kabahat tanımına ve 16. maddesinde belirtilen yaptırım türlerine uyması, 19. maddesinde sayılan geçici istisnalardan olmaması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde itiraz yolu öngörülen idari yaptırımlardan olması gerekmektedir.

            İncelenen olayda, yukarıda belirtilen koşulların oluştuğu anlaşıldığından 5179 sayılı Kanun uyarınca verilen dava konusu idari para cezasına karşı yapılacak itiraza bakma görevi sulh ceza mahkemesine ait bulunmaktadır.           

            Belirtilen durum karşısında, 5326 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden sonra 16.8.2005 gününde açılan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Sulh Ceza Mahkemesi’nin 19. madde kapsamında görülen başvurusunun reddi ile ayrıca verdiği görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

             SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Niksar Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesi kapsamında görülen BAŞVURUSUNUN REDDİ ile aynı Mahkemece ayrıca verilen 17.10.2005 gün ve E:2005/359 D.İş; K:2005/359 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 26.12.2005 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.