T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS NO       : 2019/490

KARAR NO   : 2019/629      

KARAR TR    : 30/09/2019

 

ÖZET: Davalı Belediyenin sorumluluk alanındaki yolda meydana gelen trafik kazasında uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın, 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi kapsamında ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

K A R A R

 

          Davacılar                       : 1 - M.A. 2 - Ş. E. A. S. E. A.

          Vekilleri                         : Av. Ö.Ç. D. Av. Ö. Ç.

          Davalı                           : Narlıdere Belediye Başkanlığı

          Vekilleri                         : Av. A. B. Av. N. B. A.

 

          O L A Y                        :Davacı vekilidava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi Ayper Aydın'ın 02.04.2015      tarihinde karşıdan karşıya geçmek isterken ehliyetsiz sürücü tarafından kullanılan motosiklet çarpması sonucu vefat ettiğini, davaya karışan motosikletin davalı İ. A.'a ait olması nedeniyle bu davalının işleten sıfatıyla tazminat kalemlerinden müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, 2918 Sayılı KTK'nun 110.maddesinde yapım ve bakımından sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmak, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmak gibi işlerden belediyelerin yetki sorumluğunda olduğunu, olayın vuku bulduğu yerde herhangi bir hız sının tabelası, dur işareti, kavşak işareti v.s. olmadığı gibi herhangi bir trafik lambası-sinyalizasyon işareti de mevcut olmadığım belirterek Güvence Hesabı yönünden kaza tarihinde geçerli ZMMS poliçesi teminat limitleri ile bağlı kalmak ve dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte, diğer davalılar yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, davacı M. A. için 5.000.- TL destekten yoksun kalma tazminatının ve 50.000.- TL manevi tazminatın 100-TL cenaze ve defin giderinin,davacı S. E. A. için 5.000.- TL destekten yoksun kalma tazminatının ve 50.000.- TL manevi tazminatın, davacı Ş. E. A. için 5.000.- TL destekten yoksun kalma tazminatının ve 50.000.- TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi istemiyle Güvence Hesabı, İ. A. ve Narlıdere Belediye Başkanlığı'na karşı 13/05/2015 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

          İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi: 21.03.2017 gün ve E:2015/584, K:2017/290 sayılı dosyada "meydana gelen kazada sürücü H. B.ı'nın %60 davacıların desteği yaya A. A.'ın %15, yol ve trafik düzenlemesinden sorumlu kurumun %25 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, desteğin vefatı sebebiyle davacıların destekten yoksun kaldıkları alman rapora göre, kusur indirimi yapılarak davacıların destek zararının Metin Aydın'ın 92.106,56.- TL, Ş. E. A.'ın 10.752,13.- TL, E. A.'ın 10.75213.- TL, destekten yoksunluk oranının oluştuğu, cenaze giderinin 850.00.-TL olduğu, zararın tazmininden 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunun 14.maddesi Güvence Hesabının sorumlu olduğu, sürücü H. B. 6098 Sayılı BK'nun 49.maddesine göre haksız fiil hükümlerine göre sorumlu olduğu, davalı İ. A. malik sıfatı ile 2918 Sayılı Yasanın 85.maddesine göre sorumlu olduğu, Narlıdere Belediyesi hakkında açılan davada Belediyenin hizmet kusuruna ilişkin olarak sorumlu tutulduğundan, Belediyeye karşı idari yargıda dava açılması gerektiği, yargı yolu “Bakımından Mahkememiz görevli olmadığından davalı Narlıdere Belediye Başkanlığı aleyhine açılan davanın HMK 11475 ve 115/2 maddesine göre dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, meydana gelen kaza sebebiyle vefat eden A. A.'ın davacı M. A.'ın eşi olması, S. E. A. ve Ş. A.'ın anneleri olması sebebiyle davacıların elem ve üzüntü yaşadıkları, dosya kapsamına göre manevi tazminat taktir edilmesi gerektiği, davalılar H. B. İ. A. ve Güvence Hesabı aleyhine açılan maddi tazminat davasının kabulü ile davacı M. A. için 92.106,56-TL destekten yoksunluk ve 850-TL cenaze gideri, S. E. A. için 10.752.13-TL destekten yoksunluk tazminatının, Ş. E.A. için 10.752,13-TL voksunluk tazminatının davalılar H. B. ve İ. A. 02/04/2015 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte Güvence Hesabından 13/05/2015 dava itibaren yasal faizi ile birlikte sorumlu olmak üzere davalılardan müştereken ve alınarak davacılara verilmesine, manevi tazminat yönünden; davacı eş M. 10.000-TL. çocuk S. E. A. için 8.000-TL, Ş. E. A. için 8.000 TL manevi tazminatın 02/04/2015 kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte H. B. ve İ. A.’dan müştereken ve müteselsilen alınmasına" dair verdiği karar istinaf edilmiştir.

          İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ: 08/09/2017 tarih ve E:2017/890, K:2017/794 sayılı dosyada "Manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alınmalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hâkimin hak ve nesafetle hüküm vereceği 4721 Sayılı TMK'nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

          Somut olayda, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı, kusur oranı, ölenin davacılara olan yakınlığı, yukarıda açıklanan ilkeler, birlikte değerlendirildiğinde İDM'ince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarının az olduğu anlaşıldığından davacıların bu hususa yönelen istinaf istemleri yerindedir.

          Hal böyle olunca yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya içeriğine göre; davalı Güvence Hesabı vekilinin hüküm altına alınan maddi tazminat bakımından teminat limiti ile sorumlu olması gerektiği yönündeki istinaf başvurusu usul ve yasaya uygun bulunduğundan bu yöndeki istinaf başvurusunun kabulü" gerektiği görüşüyle İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2015/584 Esas, 2017/290 Karar sayılı, 21/03/2017 tarihli kararının KALDIRILMASINA, Narlıdere Belediye Başkanlığı aleyhine açılan davanın adli yargıda görülmesi mümkün olmadığından 6100 Sayılı HMK un 114/b ve 115/2 inci maddesine göre dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE karar vermiştir.

          Davacılar vekili bunun üzerine Narlıdere Belediye Başkanlığı aleyhine idari yargı yerinde dava açmıştır.

          İzmir 2. İdare Mahkemesi: 23.05.2018 gün ve E:2017/1917, K:2018/664 sayılı dosyada "davanın görev yönünden reddine" karar vermiş, karar aleyhine istinaf yolunu başvurulmuştur.

          İzmir Bölge İdare Mahkemesi 6. İdare Dava Dairesi: 04.10.2018 gün ve E:2018/1816, K:2018/1591 sayılı dosyada " 2247 sayılı Yasanın 19. Maddesi uyarınca görevli merciin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekirken, anılan şekilde karar verilmesinin usul kurallarına aykırı olduğu" gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulüne karar vererek, dosyayı mahalline iade etmiştir.

          İZMİR 2. İDARE MAHKEMESİ: 19.06.2019 gün ve E:2018/1586 sayı ile "2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; "Kapsam"’ başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı belirtilmiştir.

          Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde, "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

          Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

          Dava dosyasının incelenmesinden; 07 BTC 83 plakalı H.B sevk ve idaresindeki aracın 02.04.2015 tarihinde davalı idarenin sorumluluk alanında bulunan Narlıdere İlçesi İlhan Selçuk sokağı kavşağında davacıların murisi A.A ' ya karşıya geçmekte olduğu sırada çarpması neticesinde meydana gelen trafik kazası nedeni yaşamını yitirmesi nedeni ile meydana gelen maddi ve manevi zararların tazmini istemi ile İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2015/584 esasına kayden açılan davada Mahkemenin 21.03.2017 tarih ve E:2015/584, K:2017/290 sayılı kararıyla davalı idare yönünden davanın idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle görev yönünden reddedildiği, anılan mahkeme kararının İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4.Hukuk Dairesinin E 2017/890 K 2017/794 sayılı ve 21.03.2017 tarihli kararı ile onandığı ve 26.10.2017 tarihinde görev yönünden temyiz edilmeyerek kısmi olarak kesinleşmesi üzerine davacılardan Metin Aydın için 50.000 TL Sultan Elif Aydın için 40.000 TL Şeyhmus Engin Aydın için 40.000 TL olmak üzere toplam 130.000 TL manevi zararın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

          2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: "... Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kollan arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun'da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir...” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68. K.2013/165 sayılı kararı)

          Anayasa'nın 158 inci maddesinin son fıkrasında "Diğer mahkemelerle. Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında. Anayasa Mahkemesi'nin kararı esas alınır." denilmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun'dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa'ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta İdare Mahkemeleri olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

          Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi'nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

          Açıklanan nedenlerle; adli yargının görev alanına giren davada Mahkememizin görevli olmadığına, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine ve dosya incelemesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesi'nce karar verilinceye kadar ertelenmesine" karar vererek her iki dava dosyasını 05.07.2019 tarih ve 2018/1586 E. sayılı üst yazı ile Mahkememize göndermiş, başvuru 16.07.2019 tarihinde kaydedilmiştir.

          İNCELEME VE GEREKÇE :

          Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Başkan Hicabi DURSUN, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 30/09/2019 günlü toplantısında:

          l-İLK İNCELEME :

          Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının, ekindeki adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

          II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Engin SELİMOĞLU'nun davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

          Dava,davalı idarenin sorumluluk sahasında kalan yolda meydana gelen ölümlü kazada murisleri vefat eden davacıların maddi ve manevi tazminat istemiyle açılmıştır.

          2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

          Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

          Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

          2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

          Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

          Bu durumda,2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

          Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden, İzmir 2. İdare Mahkemesinin Başvurusunun Kabulü ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin Narlıdere Belediye Başkanlığı yönünden verdiği 08.09.2017 gün ve E:2017/890, K:2017/794 sayılı "davanın HMK 11475 ve 115/2 maddesine göre dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine" dair kararının kaldırılması gerekmiştir.

          S O N U Ç :Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle, İzmir 2. İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin Narlıdere Belediye Başkanlığı yönünden verdiği 08.09.2017 gün ve E:2017/890, K:2017/794 sayılı "davanın HMK 11475 ve 115/2 maddesine göre dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine" DAİR KARARININ KALDIRILMASINA 30/09/2019 gününde üye Ahmet ARSLAN'ın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                               Üye                               Üye                              Üye

      Hicabi                              Şükrü                          Mehmet                          Birol      

    DURSUN                           BOZER                         AKSU                          SONER          

 

 

 

 

                                                  Üye                                Üye                              Üye    

                                              Aydemir                        Nurdane                        Ahmet

                                                TUNÇ                          TOPUZ                            ARSLAN  

 

 

 

 

İdarenin kendi kuruluş kanununda belirlenen ve 2918 sayılı Kanun'da tekrarlanan görevlerinden, yani; yol yapım, bakım, işletme, trafik güvenliğini sağlama şeklinde yürütülen kamu hizmetlerinden kaynaklanan hukuki sorumluluğunun idare hukuku ilke ve kurallarına göre belirlenmesi; uyuşmazlığın, özel hukuktaki araç işletenin hukuki sorumluluğundan değil, davalı idare tarafından görevlerinin tam ve eksiksiz yerine getirilmediği, dolayısıyla yürütülen hizmetlerin kusurlu işletildiği, meydana gelen zararda hizmet kusuru bulunduğu iddiasından kaynaklanması karşısında uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görevinde bulunduğu sonucuna ulaşıldığından, uyuşmazlığın çözümünde adli yargıyı görevli kabul eden çoğunluğun kararına katılmıyorum.30.9.2019

 

                                                      ÜYE

                                            Ahmet ARSLAN