Hukuk Bölümü         2001/32 E.  ,  2001/39 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı           :M.D. ve çocukları 

Vekili              :Av. Ö.T.

Davalı            :TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü

Vekili              :Av. A.A., Av. Y.B. 

            O L A Y          :İstanbul İli, Kartal İlçesi, Küçükyalı Semtindeki hemzemin geçitte 2.12.1992 gününde banliyö treninin çarptığı otomobilin sürücüsü M.D. ölmüş ve eşi Mem.D. yaralanmıştır.

            Davacılar vekilince, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, ölenin eşi ve üç çocuğu için destekten yoksunluk ve ayrıca eşin kendi cismani zararı karşılığında toplam 3.500.000.-TL. maddi tazminat istemiyle 3.9.1993 gününde; fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla,aynı müvekkiller için toplam 6.846.240.452.-TL. ek maddi tazminat istemiyle de 15.9.1999 gününde, TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü aleyhine adli yargı yerinde dava açılmıştır.

            KARTAL 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; ( Mahkemenin 1999/659 sayılı esasında açılan ek davaya ilişkin dosyanın tarafları ve konusu aynı olan 1993/575 esas sayılı dava dosyası ile birleştirilerek esas kaydının kapatılmasına, 26.10.1999 gün ve E:1999/ 659, K:1999/612 sayı ile karar verdikten sonra) 10.11.1999 gün ve E:1993/575, K:1999/682 sayı ile, davacının talep ettiği tazminatın, davacıların murisinin kullanmakta olduğu aracın davalı idare tarafından gerekli önlemlerin alınmadığı hemzemin geçitten geçmesi sırasında tren çarpması sonucu ortaya çıkan olaya dayandırılmış olması ve bu sebeple hizmet kusuruna müstenit bulunmasına binaen davada idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

            Bu karar, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.

            YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ; 25.5.2000 gün ve E: 2000/5077, K.2000/5048 sayı ile, "(...) Dosyadaki kanıtlara göre davaya konu edilen zarar doğuran eylemin, Devlet Demir Yollarının, karayolu ile kesiştiği hemzemin geçit (Demiryolu geçidi) olarak isimlendirilen noktada meydana geldiği tartışmasızdır. Tartışmalı olan yön böyle bir noktada oluşan kaza sonucu doğan hukuki uyuşmazlığın adli yargı yerindemi, yoksa idari yargı yerindemi çözümleneceğidir.

            Yerel mahkeme, Uyuşmazlık Mahkemesinin 22/2/1999 gün ve 1998/70 esas, 1999/3 karar sayılı ilamını esas almak suretiyle uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği gerekçesi ile davayı yargı  yolu  bakımından  reddetmiştir.  Uyuşmazlık  Mahkemesinin gerekçesinde, üstün yolun Devlet Demir Yolu olduğu, bu bakımdan da hemzemin geçidin düzenlenmesinin adı geçen kuruluşa ait  bulunduğu, bu sorumluluğu yerine getirmemekle hizmet kusuru işlediği hususu yer almaktadır. Gerçekten Devlet Demir Yolunun işlettiği araç itibariyle üstün geçiş hakkı bulunduğu ve hemzemin geçitteki düzenlemenin onun tarafından yapılması gerektiği biçimindeki düşünceye katılmaktayız. Ne var ki belirleme biçimi uyuşmazlığın yargı yolu bakımından çözüm yerini belirtmeye etkili değildir. Diğer bir anlatımla, her kamu hizmeti yapan kurumun hizmet kusurunun bulunması durumunda bundan doğacak uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümleneceği sonucunu doğurmaz. Kamu kurumuna ait bir aracı kullanan kamu görevlisinin eylemi de idari bir nitelik taşıyıp hizmet kusurunu oluşturabilir. Ancak bu tür uyuşmazlıkların adli yargı yerinde çözümleneceği 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası'nın 106. maddesinde açıkca ifade edilmiştir.

            Bu bakımdan, davaya konu olan olaya, 2918 sayılı Yasa hükümleri çevresinde çözüm getirilmesi gerekmektedir.

            Anılan Yasa'nın 2. maddesinde hiçbir ayrık durum gösterilmeden Kanunun Karayollarında meydana gelen trafik olaylarında uygulanacağı belirtildikten başka bu kural biraz daha genişletilerek aynı maddenin (a) ve (b)fıkralarındaki durumlarda da uygulanabileceği öngörülmüştür. Bu bağlamda, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, akaryakıt servis istasyonları gibi yerler ile birlikte ve özellikle karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerlerde de uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yine aynı Yasa'nın 3. maddesinde yasanın uygulanmasında göz önünde tutulması gereken tanımlar içinde "Demiryolu geçidi" (hemzemin geçit) tanımı da verilmiş ve bunun karayolu ile demiryolunun kesiştiği bariyerli ve bariyersiz geçit olduğu ifade edilmiştir.

            Açıklanan şu yasal düzenleme itibariyle, karayolu üzerinde meydana gelen eylemlerden doğan olayların yarattığı uyuşmazlıkların çözüm yerinin adli yargı olacağı yasanın düzenleniş biçiminden açıkca anlaşılmaktadır. Hemzemin geçit karayolu ile tren yolunun kesiştiği bir geçit olarak, o kesimin veya o noktanın Devlet Demir Yoluna ait olduğu sonucunu doğurmayacağı gibi, o noktada meydana gelen eylemin karayolu dışında oluştuğu sonucunu da doğurmaz. Bu bakımdan hukuka aykırı eylemin 2918 sayılı Karayolu Trafik Yasası kapsamında yer alan karayolu üzerinde meydana geldiği kabul edilmeli ve uyuşmazlığın çözüm yerinin aynı yasa gereğince adli yargıda sonuçlandırılması gerektiği sonucuna varılmalıdır.

            Kaldı ki, dairemizin kuruluşundan bu yana, bu tür uyuşmazlıklar adli yargı yerinde bakılıp çözümlenmiştir. Yeni ve değişik bir yasal düzenleme olmadan bu güne kadar istikrarlı biçimde yürüyen bir uygulamanın değiştirilmesi hukuki istikrarı ortadan kaldırır.

            Açıklanan nedenlerle uyuşmazlığın Karayolları Trafik Yasası'ndaki hükümler uyarınca çözümlenmesi gerektiği, anılan yasanın kapsamındaki eylemlerden doğan uyuşmazlıkların çözüm yerininde adliye mahkemeleri olduğu düşünülerek işin esasına bakılarak varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmek gerekirken yazılı gerekçe ile yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

            SONUÇ: Temyiz olunan kararın belirtilen nedenlerle BOZULMASINA (...)" karar vermiştir.

            Bunun üzerine, KARTAL 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’ nce; 19.12.2000 günlü celsesinde E:2000/800 sayı ile, Yargıtay bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir.

            Davalı idare vekilince, 26.10.1999 tarihli celsedeki görev itirazlarının, Mahkemece Yargıtay bozma kararına uyularak görevlilik kararı verilmek suretiyle reddedildiğinden bahisle,  süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe ve ekleri, Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.

            DANIŞTAY BAŞSAVCISI ; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b. maddesinde belirtilen, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğünün, kamu hizmeti olan taşımacılık işini, tekel halinde yürüten bir kamu kurumu olduğu; kamu hizmeti yürütmekle yükümlü kılınan bir kamu kurumunun hizmeti yürütürken kişilere verdiği zararın tazminine ilişkin davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, sonuçta, hizmet kusuru ve idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus  olup  olmadığının  tayin  ve  tespitinin  idari  yargı  yerlerine  ait olduğu ;  davalı   idarenin yürütmekle görevli olduğu kamu hizmetinin gereği gibi yapılmamasından dolayı uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemine ilişkin bulunan uyuşmazlığın görüm ve çözümü, idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davalarına bakmakla görevli bulunan idari yargıya ait olduğundan Kartal 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması gerektiği gerekçesiyle, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET  BAŞSAVCISI; 233 sayılı KHK.’ye tabi bir kamu iktisadi kuruluşu olan davalı idarenin,  tekel halinde yürüttüğü demiryolu taşımacılığının bir kamu hizmeti olduğu; kamu kurumlarının faaliyet alanına giren kamu hizmetlerini yerine getirirken sebebiyet verdikleri zararların tazmini istemiyle açılan davaların, hizmet kusuruna dayanması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b. maddesi gereğince idari yargı yerinde görülerek çözümlenmesi gerektiği; bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Kanun'un 10. maddesine göre yapmış olduğu başvurunun kabulü gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir. 

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ali HÜNER’in Başkanlığında, Üyeler: Mahir Ersin GERMEÇ, Ümran SAYIŞ, Bekir AKSOYLU, Ayla ALKIVILCIM, Dr. Serdar ÖZGÜLDÜR ve Turgut ARIBAL’ın katılımlarıyla yapılan 11 / 6 / 2001 günlü toplantısında, Raportör-Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile Danıştay Başsavcısının idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının davada idari yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mustafa EKİNCİ ile Danıştay Savcısı Emin Celalettin ÖZKAN’ ın yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

            USULE İLİŞKİN İNCELEME:

Başvuru dilekçesi ve ekleri üzerinde   2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarece anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen şekilde görev itirazında bulunulduğu ve 12. maddede öngörülen süre içinde başvurulduğu, bu nedenle Danıştay Başsavcısı tarafından Yasa’da öngörülen usul ve yönteme uygun biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmış olup, esas inceleme yapılmasına oybirliği ile karar verilmiştir. 

            ESASA İLİŞKİN İNCELEME:

Davacılar vekili, kazanın davalı kurumun hemzemin geçitte gerekli güvenlik tedbirlerini almaması sonucunda meydana geldiğini; bu sebeple davalı kurumun kusurlu ve sorumlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, toplam 6.849.740.452.-TL. maddi tazminatın, olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte, davalı TCDD İşletmesinden tahsiline hükmedilmesi istemiyle dava açmıştır.

            28.10.1984  tarih  ve  18559  sayılı  Resmi  Gazetede  yayımlanan,  Türkiye  Cumhuriyeti

Devlet Demiryolları  İşletmesi Genel Müdürlüğü ( TCDD ) Ana Statüsü’nün “ Amaç ve Kapsam” başlıklı 1. maddesi “ Bu Ana Statünün amacı; 8.6.1984 tarih ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi olarak sözkonusu Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü adı altında teşkil olunan Kamu İktisadi Kuruluşunun hukuki bünye, amaç ve faaliyet konuları, organları ve teşkilat yapısı, müessese, bağlı ortaklık ve iştirakleri ile bunlar arasındaki  ilişkileri ve ilgili diğer  hususları  düzenlemektir...” hükmünü taşımakta;  “Hukuki Bünye”  başlıklı 3. maddesinde, bu Ana Statü ile teşkil olunan TCDD İşletmesinin, sermayesinin tamamı Devlete ait, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir “ Kamu İktisadi Kuruluşu” olduğuna  ve 233 sayılı KHK. ile bu Ana Statü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna işaret  edilmekte; 4.maddesinde, sayılan Kuruluş amaç ve faaliyet konularının tamamına yakınının “tekel” kapsamında işler olduğu belirtilmekte; kuruluşu, yönetimi ve denetimi konularında 233 sayılı KHK. hükümlerine paralel düzenlemelere yer verilmektedir.

            Buna göre, TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu tartışmasızdır. 233 sayılı  KHK. ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, İşletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış olması, onun kamu hizmeti yürütmesine ve kamu kurumu niteliğine engel teşkil etmemektedir.

            Dava dilekçesinin incelenmesinden, davacı vekilince ileri sürülen hususlara göre, uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davanın, zararın hizmetin kuruluşu ve işleyişindeki aksaklıklardan doğduğu ve bu nedenle idarenin hizmet kusuru esasına göre sorumlu olduğu iddiasına dayanılarak açıldığı anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 125.maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle  yükümlü   olduğu  kurala  bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

            Buna göre ve idare personelinin dikkatsizlik ve tedbirsizliği sonucu oluşan kişisel kusura değil de, zararın kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında doğduğu nedeniyle idarenin hizmet kusuruna   dayanılmış   olması   karşısında ,  tekel  niteliğinde   kamu  hizmeti    yürüten   TCDD

İşletmesinin bu hizmeti yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan dava, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevlidir.

            Buna karşın, dava konusu zararın, karayolunun demiryolu ile kesiştiği hemzemin geçitte meydana gelen kaza sonucunda oluştuğu nedeniyle ortada bir trafik olayı bulunduğu düşüncesinden hareketle, davanın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85., 90. ve 106. maddeleri hükümleri uyarınca, işletenin hukuki sorumluluğu kapsamında çözümlenmesi gerekeceği ileri sürülebilir ise de; anılan Yasa’da gerek hemzemin geçitin karayolunun uzantısı olduğunu belirten bir tanım ve düzenlemeye yer verilmemesi ve gerekse trenin bu Yasa kapsamına giren bir motorlu taşıt olarak sayılmamış olması karşısında, bu iddiayı kabule olanak bulunmamaktadır.

            Nitekim, TCDD Ana Statüsü’ne, Yüksek Planlama Kurulunun 27.4.1992 tarih ve 92/T. 29 sayılı kararıyla ilâve edilen Ek 2. maddede, “ Demiryolunun karayolu, köy yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde demiryolu ana yol sayılır.

            Bu kesişmelerde yapılan yeni yolun bağlı olduğu kurum veya kuruluş, alt ve üst geçit yapmak ve diğer emniyet tedbirlerini almakla yükümlüdür.

            Demiryolu trafik düzeninin gerektirdiği hallerde sözkonusu yollara ait geçitler ile görüşe engel teşkil eden tesisler kime ait olursa olsun kaldırtılır.

            Demiryolu üstünde seyreden araçların karayolu, köy yolu ve benzeri yollardaki araçlara göre geçiş üstünlüğü vardır.”denilmek suretiyle, demiryolunun farklı bir hukuki statüye tabi bulunduğu açıklanmaktadır.

Belirtilen nedenlerle, hemzemin geçitte karayolu taşıtı ile trenin çarpışması sonucunda doğan zararın, idarenin hizmet kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli olduğundan, Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü ile Kartal 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ         :Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısının başvurusunun KABULÜ ile, Kartal 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.12.2000 gün ve E:2000/ 800 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 11.6.2001 gününde KESİN OLARAK OYBİRLİĞİ İLE karar verildi.