T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS NO       : 2020/221

KARAR NO   : 2020/246      

KARAR TR    : 27/04/2020

 

ÖZET: Davacının tam gün görevli akademik personel sözleşmesi ile davalı kurumda çalışırken davalı kurumun, maaşını ödemeyi aksattığı gibi bazı görevlendirilmelerine ilişkin harcırah, yolluk, vs. gibi alacaklarının ödemesinin de yapılmadığından bahisle başlatılan icra takibinin durması nedeniyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

 

 

K A R A R

 

          Davacı   : A. K.

          Vekili     : Av. İ. A.

          Davalı   : Haliç Üniversitesi

          Vekili    : Av. E. B.

 

          O L A Y: Davacı dava dilekçesinde özetle; davalı kurumda 11.11.2013 tarihinde fiilen tam zamanlı olarak çalışmaya başladığını, 2.1.2014 tarihinde karşılıklı tam gün görevli akademik personel sözleşmesi ile çalışmasını 18.2.2016 tarihine kadar aralıksız sürdürdüğünü, ancak davalı kurumun maaşını ödemeyi aksattığı gibi bazı görevlendirilmelerine ilişkin harcırah, yolluk, vs. gibi alacaklarının ödemesinin davalı tarafından yapılmaması nedeniyle iş akdini tek taraflı feshettiğini, davalı aleyhine başlattığı icra takibine karşı davalının alacağın tamamına haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğinden bahisle fazlaya ilişkin talep hakkı saklı olmak kaydıyla davalının itirazının iptaline, alacaklarının ödenmeleri gereken tarihten itibaren yasal faizden aşağı olmamak kaydıyla en yüksek banka mevduat faizi üzerinden faizleri ile birlikte tahsili, duran takip nedeniyle % 20'den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesi ve yargılama masrafları ile avukat vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesi istemlerini belirterek adli yargı yerinde dava açmıştır.

          İSTANBUL 32. İŞ MAHKEMESİ:  E: 2017/96 sayılı dosyasında verdiği 16.4.2019 gün, K: 2019/206 sayılı "... Anayasa 131. maddesine göre Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun Ek. 2. maddesi uyarınca 'Vakıflar; kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak kaydıyla, Yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını ya da bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın, ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek amacıyla, bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak şartıyla meslek yüksekokulu kurabilir. Bu meslek yüksekokulu, kamu tüzel kişiliğini haiz olup, Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur. Kurulacak meslek yüksekokullarına, meslek ve teknik eğitim bölgesinde gereksinim duyulması esastır'.

Aynı kanununu Ek. 5. maddesine göre 'Vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının, vakıf yönetim organı dışında en az yedi kişiden oluşan bir mütevelli heyeti bulunur. Mütevelli heyet üyeleri, vakıf yönetim organı tarafından dört yıl için seçilir, süresi biten üyeler yeniden seçilebilir. Mütevelli heyet üyelerinin yaş sınırlaması hariç Devlet memuru olma niteliklerine sahip bulunmaları ve en az üçte ikisinin lisans düzeyinde yükseköğrenim görmüş olması gerekir. Mütevelli heyet üyeleri kendi aralarından bir başkan seçer. Mütevelli heyet vakıf yükseköğretim kurumunun tüzelkişiliğini temsil eder. Vakıf yükseköğretim kurumlarının yöneticileri Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü alınarak mütevelli heyet tarafından atanır. Mütevelli heyet; vakıf yükseköğretim kurumu yöneticilerine uygun gördüğü ölçüde yetkilerini devredebilir. Yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin sözleşmelerini yapar, atamalarını ve görevden alınmalarını onaylar, yükseköğretim kurumunun bütçesini onaylar ve uygulamaları izler, ayrıca vakıfça hazırlanan yönetmelik hükümlerine göre diğer görevleri yürütür'.

            Aynı kanunun 31. maddesi üniversitelerde görev yapacak öğretim görevlilerinin görevlendirme şekli belirtilmiştir. Buna göre 'Öğretim görevlileri; üniversitelerde ve bağlı birimlerinde bu Kanun uyarınca atanmış öğretim üyesi bulunmayan dersler veya herhangi bir dersin özel bilgi ve uzmanlık isteyen konularının eğitim - öğretim ve uygulamaları için, kendi uzmanlık alanlarındaki çalışma ve eserleri ile tanınmış kişiler, süreli veya ders saati ücreti ile görevlendirilebilirler. Öğretim görevlileri, ilgili yönetim kurullarının görüşleri alınarak fakültelerde dekanların, rektörlüğe bağlı bölümlerde bölüm başkanlarının önerileri üzerine ve rektörün onayı ile öğretim üyesi, öğretim üye yardımcısı ve öğretim görevlisi kadrolarına atanabilirler veya kadro şartı aranmaksızın ders saati ücreti veya sözleşmeli olarak istihdam edilebilirler. Öğretim üyesi kadrolarına öğretim görevlileri en çok iki yıl süre ile atanabilirler; bu süre sonunda işgal ettikleri kadroya başvuran öğretim üyesi bulunmadığı ve görevlerine devamda yarar görüldüğü takdirde aynı usulle yeniden atanabilirler. Atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona erer. Bunların yeniden atanmaları mümkündür'.36. madde de Öğretim elemanlarının (öğretim görevlileri de dahil), üniversitede devamlı statüde görev yapacakları belirtilmiştir.

Diğer taraftan Vakıf Üniversitelerinde çalışan öğretim elemanları akademik yönden Devlet Üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabi tutulmuştur. Her ne kadar iş sözleşmesi imzalansa da Doktor, Doçent ve Profesör kadrolarına 2547 sayılı kanunun 24 ve 26. maddeleri uyarınca atama tasarrufu ile getirilmektedirler. Özellikle 22.1.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7100 sayılı kanun ile 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nda değişiklikler yapılmış, yardımcı doçentlik, okutmanlarla ilgili 32. madde kaldırılmıştır.31. madde de kadrosu bulunan ancak öğretim üyesi (profesör, doçent) atanamayan öğretim elemanları yerine öğretim görevlisi atanabilecekleri ve bu öğretim görevlileri ile süreli sözleşme yapılacağı belirtilmiştir. Atama tasarrufu olması nedeni ile sözleşme kurulması veya sözleşmenin feshinin akademik yön kabul edilmesi daha isabetli olacaktır.

Keza Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 23/2 maddesi uyarınca; Vakıf Yükseköğretim Kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır” hükmü var ise de görev ancak kanunla düzenlenir. Kaldı ki yönetmelik hükmü görevi değil, özlük haklarına 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanacağını düzenlemiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda ise görev konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.

Anayasa’nın 31. Maddesi düzenlemesi ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu hükümleri dikkate alındığında, özellikle kadroların akademik yönden belirlenmesi, sözleşmelerin onaya tabi tutulması dikkate alındığında, vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarının idari sözleşmelerle çalıştığının kabulü gerekmektedir.

Uyuşmazlık Mahkemesi bir çok kararında Vakıf Üniversitelerinde çalışan öğretim elamanları ile Üniversite arasındaki uyuşmazlıkların idari yargı yerinde görülmesi gerektiğine karar vermiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi idari yargı görevli olduğunu belirtirken şu gerekçelere dayanmıştır. “Anayasanın 'Yükseköğretim Kurumları' başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrasında, 'Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.'; 2. fıkrasında, 'Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir.'; 10. fıkrasında 'Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir.' hükmüne yer verilmiş;

Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 'Öğretim elemanları' başlıklı 23. maddesinde ise, 'Öğretim elemanlarının seçimi, değerlendirilmesi, seçilenlerin uygun görülen akademik unvanlarla görevlendirilmeleri ve yükseltilmeleri yürürlükteki kanun ve yönetmelik hükümlerine uyularak vakıf yükseköğretim kurumunun yetkili akademik organlarınca yapılır. Öğretim elemanlarının atamalarında, devlet yükseköğretim kurumlarındaki atamalarda aranan şartlara ilaveten vakıf yükseköğretim kurumunun akademik yönden gerekli gördüğü şartlar da aranabilir. Vakıf meslek yüksekokullarında özellikle uygulamalı derslerde görevlendirilecek öğretim elemanlarının atanmasında çalışma deneyimine sahip olması gözetilir.  

Vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır.' kuralı yer almıştır.

Vakıf Üniversiteleri, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu'nun Ek 43.maddesi ile vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlere tabi olmak üzere kamu tüzel kişiliğine sahip olarak kurulmuştur.

İdari rejime dayalı olarak düzenlenmiş bulunan Türkiye'nin idari yapısında, kamu tüzel kişiliği idari yargının görev alanının belirlenmesinde kullanılan ölçütlerden birisidir. Kamu tüzel kişilerinin kuruluş amacı kamu yararı, faaliyet konuları ise kamu hizmetidir. Bu bağlamda, Kamu Tüzel Kişileri, özel hukuk tüzel kişilerine nazaran üstün ve ayrıcalıklı kamu gücüne sahiptirler ve tek taraflı işlemlerle yeni hukuki durum yaratabilirler. Bu nedenle de personeli kamu hukukuna tabidir.

Kanunla kurulma ve kamu tüzel kişiliğine sahip olmanın yanı sıra, Devlet Üniversitelerinde olduğu gibi Vakıf Üniversitelerinin de Anayasal güvence altına alınmış olan 'Bilimsel Özerkliğe sahip olmaları' bir diğer ayrıcalığıdır. Üniversitelerde bilimsel özerklik ilkesi benimsenirken güdülen amaç, yükseköğretimin çeşitli siyasal çevre ve baskı grupları ile düşünce kümelerinin etkisinin dışında tutarak, bilimsel amaç, hedefler ve gereksinimlerine bağlı olmalarını sağlamaktır. Bu nedenle de, bilimsel faaliyetin asli unsurları olan yükseköğretim elemanlarının, görevleri, unvanları, atama, yükselme ve emeklilikleri gibi özlük haklarının kanunla düzenleneceği konusu, anayasal teminat altına alınmıştır.

Vakıf Üniversitesinin, sürekli ve düzenli nitelikteki kamu hizmetinde çalıştırdığı öğretim elemanın; statüsü, göreve alınması, hak ve yetkileri gözetildiğinde, İdare Hukuku kapsamında bir kamu personeli olduğu açıktır. Bununla birlikte, öğretim elemanın sözleşmesinin feshine ilişkin üniversite işleminin idare hukuku anlamında bir idari işlem olduğunda kuşku bulunmamakla birlikte, bu idari işlemden kaynaklanan tazmin isteminin (taraflar arasındaki ihbar ve kötüniyet tazminatı alacağına ilişkin olan davanın,) 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 'İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı' başlıklı 2. Maddesinin b fıkrasında belirtilen; 'İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları' kapsamında idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir (29.12.2014 gün ve 2014 / 1053 E, 2014/1105 K, Aynı yönde 5.11.2012 gün ve 2012/189 E. ,  2012/234 K., 05.11.2012 gün ve 2012/190 E.  ,  2012/235 K., 24.12.2012 gün ve 2012/273 E.  ,  2012/289 K.).

Aynı doğrultuda Danıştay’ın da idari yargının görevli olduğuna dair kararları da mevcuttur. Danıştay 8. Dairesi, vakıf üniversitesi çalışanı akademisyenin iş sözleşmesinin feshinin iptali talebiyle açılan davada verilen görevsizlik kararının temyiz incelemesinde, davalı vakıf üniversitesinin kamu gücüne sahip ve kamu hizmeti gören kamu tüzel kişisi olduğunu, çalışanların kamu personeli sayılacağını belirterek 'davalı vakıf üniversitesinin, kamu hizmeti görmek amacıyla, davacı öğretim üyesi ile aralarında yaptığı sözleşme, kamu hukukuna tabi idari hizmet sözleşmesi niteliğindedir.' hükmüne varmıştır(Danıştay 8.Dairesi’nin ilgili 2002/5557E. 2003/561K. sayılı ve 4.2.2003 tarihli kararı). 8. Daire, bir başka davada, vakıf üniversitesindeki görevine son verilen bir akademisyenin bu işlemin ve Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 23. maddesinin son cümlesindeki “özlük hakları” ibaresinin iptali ve özlük ve diğer haklarının kendisine ödenmesi talebiyle ilgili vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararında, vakıf yükseköğretim kurumlarında sözleşme ile görev yapan öğretim üyelerinin 'öğretim elemanlarının seçimi, değerlendirilmesi, akademik unvan verilmesi ve akademik yükselme' dışındaki 'çalışma süresi, çalışma saatleri, tatil günleri, fazla mesai ücretleri, izin, ücret, prim, sosyal haklar, sosyal güvenlik gibi ve benzeri' tüm çalışma koşullarının İş Kanunu’na göre düzenlendiğini belirtmiş; bu gerekçeyle, iptali istenen yönetmelikte üst hukuk normlarına aykırılık bulunmadığına hükmetmiştir. Mahkeme, ayrıca, akademik personelin sözleşmesinin yenilenip yenilenmemesi konusunda idarenin takdir yetkisinin sınırsız olmadığını, kamu yararı ve hizmet gerekleriyle sınırlı olduğunu da belirtmiştir. Davada ileri sürülen görevsizlik itirazında da üniversite ile öğretim üyesi arasındaki sözleşmenin idari hizmet sözleşmesi olduğu belirtilerek 27.1.2009 tarihinde görevsizlik itirazı reddedilmiştir(Danıştay 8.Dairesi’nin ilgili 2002/5557E. 2003/561K.).

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 8. Dairenin vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararına karşı yapılan itiraz başvurusunun incelemesinde, Anayasanın 130.maddesine ve 2547 sayılı Kanun’un vakıf üniversitelerine ilişkin hükümlerine atıf yaparak, '(…) vakıflar tarafından kurulan yüksek öğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının statülerinin belirlenmesi için devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumlarının incelenmesi gerekmektedir. Çünkü, 'mali ve idari konular' dışındaki akademik çalışmalar ve öğretim elemanlarının sağlanması yönlerinden, devlet eliyle kurulan yüksek öğretim kurumlarını bağlayan Anayasa hükümlerinin vakıflar tarafından kurulan yüksek öğretim kurumlarını da bağlayacağı açıktır.' Saptamasında bulunmuştur. İdari Dava Daireleri Kurulu’na göre, devlet ve vakıf üniversitelerindeki akademik personel mesleki güvenceleri yönünden İdare Hukukuna tabidir ve Anayasanın 130.maddesinde vakıf yükseköğretim kurumlarının mali ve idari konular yönünden farklı hükümlere tabi kılınması buralarda çalışan akademisyenlerin mesleki güvenceden yoksun kılınmasına neden olmaz; Anayasa koyucunun vakıf üniversitesi ve devlet üniversitesi arasında mesleki güvenceler bakımından bir ayrım amaçladığı düşünülemeyeceğinden vakıf üniversitelerindeki akademik personelin mesleki güvenceleri yönünden özel hukuk hükümlerine tabi olmaları Anayasa'ya aykırı olacaktır(Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun ilgili 2010/5E. sayılı ve 12.3.2010).

Görev konusu kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden dikkate alınmalıdır. İş mahkemelerinin görev alanını hakim, tarafların iddia ve savunmalarına göre değil, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanuna göre belirlenmelidir.

Tüm bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde, davacının davalı vakıf üniversitesinde, idari sözleşme niteliğindeki Tam Zamanlı akademik Personel Sözleşmesine istinaden Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünde Profesör olarak çalışan davacının aynı idari sözleşmenin ihlaliile alacaklarının ödenmediği iddiasıylatalepte bulunduğu eldeki davanın, yargı yolu olarak idari yargının görev alanına girdiği anlaşılmakla, 6100 sayılı Kanunun 114/b ve 115/2. maddesi gereği 'yargı yolunun caiz olması' dava şartı noksanlığı sebebiyle, usulden reddine ..." dair kararının, istinaf başvurusunun 17.10.2019 tarihinde kesin olarak reddedilerek kesinleştiği anlaşılmıştır.

          Davacı vekili fazlaya ilişkin talep hakkı saklı olmak kaydıyla alacağının takip tarihinden fiili ödeme tarihine kadar geçecek süre içerisinde işleyecek ve % 25'ten aşağı olmayacak şekilde en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalı idareden tahsili, yargılamanın duruşmalı yapılması, yargılama masrafları ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesi istemleriyle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.

          İSTANBUL 3. İDARE MAHKEMESİ: E: 2019/2184 sayılı dosyasında "... 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun Ek. 2. maddesi uyarınca 'Vakıflar; kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak kaydıyla, Yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını ya da bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın, ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek amacıyla, bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak şartıyla meslek yüksekokulu kurabilir. Bu meslek yüksekokulu, kamu tüzel kişiliğini haiz olup, Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur. Kurulacak meslek yüksekokullarına, meslek ve teknik eğitim bölgesinde gereksinim duyulması esastır'. Aynı kanunun Ek. 5. maddesine göre 'Vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının, vakıf yönetim organı dışında en az yedi kişiden oluşan bir mütevelli heyeti bulunur. Mütevelli heyet üyeleri, vakıf yönetim organı tarafından dört yıl için seçilir, süresi biten üyeler yeniden seçilebilir. Mütevelli heyet üyelerinin yaş sınırlaması hariç Devlet memuru olma niteliklerine sahip bulunmaları ve en az üçte ikisinin lisans düzeyinde yükseköğrenim görmüş olması gerekir. Mütevelli heyet üyeleri kendi aralarından bir başkan seçer. Mütevelli heyet vakıf yükseköğretim kurumunun tüzelkişiliğini temsil eder. Vakıf yükseköğretim kurumlarının yöneticileri Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü alınarak mütevelli heyet tarafından atanır. Mütevelli heyet; vakıf yüksek öğretim kurumu yöneticilerine uygun gördüğü ölçüde yetkilerini devredebilir.

Yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin sözleşmelerini yapar, atamalarını ve görevden alınmalarını onaylar, yükseköğretim kurumunun bütçesini onaylar ve uygulamaları izler, ayrıca vakıfca hazırlanan yönetmelik hükümlerine göre diğer görevleri yürütür'.

Aynı yasanın 31. maddesi üniversitelerde görev yapacak öğretim görevlilerinin görevlendirme şekli belirtilmiştir. Buna göre 'Öğretim görevlileri; üniversitelerde ve bağlı birimlerinde bu Kanun uyarınca atanmış öğretim üyesi bulunmayan dersler veya herhangi bir dersin özel bilgi ve uzmanlık isteyen konularının eğitim - öğretim ve uygulamaları için, kendi uzmanlık alanlarındaki çalışma ve eserleri ile tanınmış kişiler, süreli veya ders saati ücreti ile görevlendirilebilirler. Öğretim görevlileri, ilgili yönetim kurullarının görüşleri alınarak fakültelerde dekanların, rektörlüğe bağlı bölümlerde bölüm başkanlarının önerileri üzerine ve rektörün onayı ile öğretim üyesi, öğretim üye yardımcısı ve öğretim görevlisi kadrolarına atanabilirler veya kadro şartı aranmaksızın ders saati ücreti veya sözleşmeli olarak istihdam edilebilirler. Öğretim üyesi kadrolarına öğretim görevlileri en çok iki yıl süre ile atanabilirler; bu süre sonunda işgal ettikleri kadroya başvuran öğretim üyesi bulunmadığı ve görevlerine devamda yarar görüldüğü takdirde aynı usulle yeniden atanabilirler. Atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona erer. Bunların yeniden atanmaları mümkündür'.36. madde de profesörlerin üniversitede devamlı veya kısmi statüde çalışacakları belirtilmiştir.

Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 23/2 maddesi uyarınca 'Vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır'.

Somut uyuşmazlıkta Davalı vakıf üniversitesi, kamu hizmeti gören ve kanunla kurulmuş bir üniversitedir. Davacı ise; kanunla kurulmuş bu vakıfta çalışan ve niteliği itibari ile 2547 sayılı Yasa kapsamında kamu hizmetini yürüten bir görevlidir. Burada önemli olan husus, davacının bu görevi neye istinaden yürüttüğü, yani bu görevinde ne şekilde istihdam edildiğidir. İncelenen dosya içeriğine göre davacı; davalı üniversitede üstlendiği görevi, davalı vakıf ile yaptığı bir sözleşme gereği yürütmüştür. Anılan sözleşme, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 23. maddesine istinaden ve bu maddenin verdiği yetkiye göre yapılmıştır. Anılan maddeye ve yapılan sözleşmeye göre, davalı ile davacı arasındaki ilişki; özel hukuk kurallarına göre belirlenen özel hukuk ilişkisidir.

Davalı vakıf üniversitesinin, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasa'da belirtilen hükümlere tabi olması, davacının iş sözleşmesi ile çalışma olgusunu ortadan kaldırmaz. Davalı vakıf üniversitesinin idari sözleşme ile eleman çalıştırması söz konusu olamaz. Davacı ile davalı üniversite arasında iş ilişkisi bulunmaktadır. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarıncauyuşmazlık adli yargı yolundaçözülmelidir." gerekçesiyle 2247 sayılı Kanun'un 19. maddesine istinaden görevli yargı merciin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulmasına, Uyuşmazlık Mahkemesi'nce bir karar verilinceye kadar dava dosyasının bekletilmesine karar vererek 20.2.2020 gün ve E: 2019/2184 sayılı yazı ile Uyuşmazlık Mahkemesi'ne müracaat etmiş, başvuru 24.2.2020 tarihinde kayıt altına alınmıştır.

          İNCELEME VE GEREKÇE:

          Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Suat ARSLAN, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 27.4.2020 günlü toplantısında:

          I-İLK İNCELEME:

          Dosya üzerinde 2247 sayılı Kanun’un 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;İstanbul 3. İdare Mahkemesi'nce, 2247 sayılı Kanun’un 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının, kesinleşmiş adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

          II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Burak Cenk İLHAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

          Davanın,davalının icra takibine yaptığı itirazın iptali ile takibin devamı, takip konusu alacağın % 20'sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemiyle açıldığı anlaşılmıştır.

          2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun "İlamsız takip" başlıklı Üçüncü Bap, 42-49. maddelerinde takip yöntemleri gösterilmiş; değişik 58. maddesinde, takip talebinin icra dairesine yazı ile veya sözlü olarak veya elektronik ortamda yapılacağına işaret edilmiş; değişik 60. maddesine göre, takip talebi üzerine icra müdürünce ödeme emri düzenleneceği ve 62-65. maddelerde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, değişik 66. maddede, süresi içinde yapılan itirazın takibi durduracağı kurala bağlanmıştır.

          İtiraz nedeniyle takibin durması üzerine alacaklıya, itirazın iptali için Kanunda iki yola başvurma olanağı tanınmış olup, bunlardan birincisi, 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak, ikincisi ise 68, ek 68/a ve ek 68/b maddelerine göre tetkik merciinden itirazın kaldırılmasını istemektir.

          İncelenen uyuşmazlıkta alacaklı konumundaki davacı tarafından, değişik 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak suretiyle itirazın iptali davası açılmıştır.

          Söz konusu 67. madde (Değişik: 18/2/1965 - 538/37 md.), "(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.

          (Değişik: 9/11/1988 - 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.

          İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.

          (Mülga dördüncü fıkra: 17/7/2003-4949/103 md.)

          Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır" hükümlerini taşımaktadır.

          Anılan Kanunun değişik 1. maddesinin birinci fıkrasında, "Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur" denilmekte olup, yukarıda hükmü yazılı 67. maddede sözü edilen "mahkeme" ile, icra dairesinin bulunduğu yargı çevresi bakımından bağlı olduğu asliye mahkemesinin anlaşılması ve takip hukukuna özgü bulunan itirazın iptali davasının asliye mahkemesinde görülmesi gerektiği açıktır.

          Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinde, idari dava türleri: a)İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b)İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c)Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmıştır.

          Bu duruma göre, İcra ve İflas Kanunu’nun değişik 67. maddesine göre açılan itirazın iptali davasının görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

          Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümünde adli yargı görevli olduğundan; İstanbul 3. İdare Mahkemesi'nin başvurusunun kabulü ile İstanbul 32. İş Mahkemesi'nin 16.4.2019 gün ve E: 2017/96, K: 2019/206 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.

 

          S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 3. İdare Mahkemesi'nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile İstanbul 32. İş Mahkemesi'nin 16.4.2019 gün ve E:2017/96, K:2019/206 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 27.4.2020 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                               Üye                               Üye                              Üye

      Hicabi                               Şükrü                          Mehmet                          Suat

    DURSUN                         BOZER                         AKSU                        ARSLAN          

 

 

 

                                                  Üye                                Üye                              Üye    

                                              Aydemir                         Nurdane                         Ahmet

                                                TUNÇ                           TOPUZ                       ARSLAN