T.C.

      UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS NO          : 2020/527

KARAR NO     : 2020/741

KARAR TR      : 14.12.2020

 

ÖZET: 4703 sayılı Kanun’un 5. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırılık nedeniyle aynı Kanun’un 11. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ve 12. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca verilen idari yaptırım ve idari para cezası kararlarının iptali istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlen-mesi gerektiği hk.

  

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

 

            Davacı             : U.G. Yangın Güvenliği Sis. Tem. Tur. İnş. Oto. San. ve Dış Tic.

  Ltd. Şti.

Vekili              : Av. B.K.K.

Davalı              : Ankara Valiliği Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü

 

O L A Y          : Ankara Valiliği İl Sanayi ve Teknoloji Müdürlüğü’nün 09.03.2020 gün ve 14084782-858-E.1437511 sayılı İdari Yaptırım Kararı ile,  Müdürlüğün 13.05.2019 tarihinde gerçekleştirdiği denetim sonucu, davacı şirketin piyasaya arz etmiş olduğu U. marka 6 kg, 113B beyanlı  Mart 2019 dolum tarihli kuru kimyevi tozlu seyyar yangın söndürücülerin güvensiz olduğu sonucuna ulaşılarak, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’un 5. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırılık nedeniyle aynı Kanun’un 12. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca davacı adına 32.986,00 TL idari para cezası uygulanmasına karar verilmiş;

Ayrıca, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Ürünleri Güvenliği ve Denetimi Genel Müdür-lüğü’nün 04.03.2020 gün ve 40686573-599-E.1415101 sayılı İdari Yaptırım Kararı ile, 13.05.2019  tarihinde  Ankara Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü’nün gerçekleştirdiği denetimde davacı şirketin, 11.05.2019 tarihli fatura ile piyasaya arz etmiş olduğu U. marka 6 kg, 113B beyanlı  Mart 2019 dolum tarihli kuru kimyevi tozlu seyyar yangın söndürücülerden numune alınarak Türk Standartları Enstitüsü’nde yapılan test ve muayenesi sonucunda, bahsedilen ürünün güvensiz olduğu sonucuna ulaşıldığı bildirildiğinden, olası bir yangın durumunda yangını söndürememe riski teşkil ettiğinden güvensiz olduğu kanaatine varıldığı açıklanarak, 4703 sayılı Kanun uyarınca yapılan denetim sonucunda ilgili yönetmelikler ve teknik standartlarda belirtilen temel emniyet gereklerini karşılamadığı tespit edilen (güvenli olmadığı anlaşılan), davacı şirket tarafından piyasaya arz edilen söz konusu ürünün, 4703 sayılı Kanun’un 5. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olarak piyasaya sunulması nedeniyle aynı Kanun’un 11. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, teste tabi tutulan numunelerle aynı partide dolumu yapılan ürünlerin;

1-Piyasaya arzının yasaklanmasına,

2-Masrafların üreticisi tarafından karşılanmak üzere;

 a)Piyasada bulunan ürünlerin üreticisi tarafından toplanmasına,

 b)Güvenli hale getirilmesi mümkün olan ürünlerin tespit edilen uygunsuzlukların düzeltilerek güvenli hale getirilmesi ve güvenli hale getirildiği kanıtlanmadan piyasaya sunulmamasına,

 c)Güvenli hale getirilemeyen veya getirilmesi mümkün olmayan ürünlerin bertaraf edilmesine,

 d)Alınacak önlemlere ilişkin bilgilerin risk altındaki kişilere duyurulması amacıyla mevzuata uygun olarak gerekli ilan, duyuru ve çağrıların yapılmasına karar verilmiştir. 

Davacı vekili, idari para cezası ile idari yaptırım kararının iptali istemiyle adli yargı yerine başvuruda bulunmuştur.

ANKARA 3. SULH CEZA HÂKİMLİĞİ: 14.05.2020 gün ve D.İş No:2020/3158 sayı ile, bir kabahatin işlenmesi halinde, eğer bu kabahat, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bir kabahat ise Kabahatler Kanununun genel hükümlerine tabi olacağı, eğer bu kabahat, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı haricinde başkaca bir idari yaptırım gerektiren bir kabahat ise Kabahatler Kanununun genel hükümlerine tabi olmayacağı, bu iki idari yaptırım haricinde başkaca diğer idari yaptırım gerektiren kabahatler yönünden Kabahatler Kanununun genel kanun olarak uygulanmasının mümkün olmadığı, Kabahatler Kanunu’nun 3. 19. ve 27/8. maddelerinin bu durumu açık olarak teyit ettiğini, bir kabahat fiili sonucu idare tarafından bir idari yaptırım kararı verilmişse, bu idari yaptırım kararına karşı kanun yolu mercii, eğer bu kabahatle ilgili olarak özel kanununda kanun yoluna ilişkin bir hüküm, bir düzenleme varsa, kanun yoluna ilişkin olarak bu özel kanun hükmünün uygulanacağı, eğer bu kabahatle ilgili olarak özel kanununda kanun yoluna ilişkin bir hüküm, bir düzenleme yoksa ve bu idari yaptırım idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin ise, kanun yoluna ilişkin Kabahatler Kanununun öngördüğü başvuru ve kanun yolunun uygulanacağı, eğer bu kabahatle ilgili olarak özel kanununda kanun yoluna ilişkin bir hüküm, bir düzenleme yoksa ve bu idari yaptırım idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi haricinde diğer bir idari yaptırıma ilişkin ise, kanun yoluna ilişkin Kabahatler Kanununun öngördüğü başvuru ve kanun yolu hükümlerinin uygulanmayacağı ve bu durumda idari yargı yerinin görevli olacağı, Kabahatler Kanununun öngördüğü başvuru ve kanun yolu sisteminde, sadece idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı başvuru ve kanun yolu sistemi düzenlendiği, yani idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olmayan idari yaptırım kararlarına karşı başvuru ve kanun yolu incelemesinde idari yargı yerinin görevli olmasının Anayasa gereği olup, ilgili özel kanununda itiraz başvuru yoluna ilişkin bir hüküm olmaması Kabahatler Kanununun öngördüğü başvuru ve kanun yolu sisteminin uygulanmasını gerektirmediği, 4703 sayılı Kanun’un 5. maddesinin ihlali sebebiyle 11. maddesi uyarınca ürünün piyasaya arzının durdurulması, piyasaya arz edilmiş olan ürünlerin piyasadan toplanması, güvenli hale getirilmesinin imkansız olduğu durumlarda taşıdıkları risklere göre kısmen ya da tamamen bertaraf edilmesine dair idari yaptırım kararının idare mahkemesinde başvuruya konu edilmesi gerektiği, bu sebeple 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 28/1-b maddesi gereğince başvuru konusu idari yaptırım kararının sulh ceza hakimliğinde incelenebilecek kararlardan olmadığı gerekçesiyle başvurunun görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar itiraz edilmeden kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 7. İDARE MAHKEMESİ: 29.07.2020 gün ve E:2020/1003 sayı ile, davaya konu idari tedbir kararlarının 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden olduğu, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanunla değişik 3.maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağı belirtilerek, dava konusu idari yaptırım kararlarına karşı açılan davanın görüm ve çözümünün anılan Kanunun 27/1. maddesi uyarınca adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına ve davanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesinin Burhan ÜSTÜN’ün başkanlığında, Üyeler Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 14.12.2020 tarihli toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının Mahkemece, ekinde adli yargı dosyası da temin edilerek Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve böylece usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Gülten Fatma BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 4703 sayılı Kanun’un 5. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırılık nedeniyle aynı Kanun’un 11. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ve 12. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca verilen idari yaptırım ve idari para cezası kararlarının iptali istemiyle açılmıştır.

29.6.2001 gün ve 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’un 5. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Üretici, piyasaya sadece güvenli ürünleri arz etmek zorundadır. Teknik düzenlemelere uygun ürünlerin güvenli olduğu kabul edilir. Teknik düzenlemenin bulunmadığı hallerde, ürünün güvenli olup olmadığı; ulusal veya uluslararası standartlara; bunların olmaması halinde ise söz konusu sektördeki iyi uygulama kodu veya bilim ve teknoloji düzeyi veya tüketicinin güvenliğe ilişkin makul beklentisi dikkate alınarak değerlendirilir.” denilmiş, 12. maddesinin birinci fıkrasında “Bu Kanunun; ..… (b) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı hareket eden üreticiler hakkında on dokuz bin Türk Lirasından yirmi beş bin Türk Lirasına kadar…… idari para cezası uygulanır” denilerek idari para cezaları düzenlenmiş; “Ürünün piyasaya arzının yasaklanması, toplatılması ve bertarafı” başlıklı 11. maddesinde ise, “İlgili teknik düzenlemeye uygunluğu belgelenmiş olsa dahi, bir ürünün güvenli olmadığına dair kesin belirtilerin bulunması halinde, bu ürünün piyasaya arzı, kontrol yapılıncaya kadar yetkili kuruluşça geçici olarak durdurulur.            

Kontrol sonucunda ürünün güvenli olmadığının tespit edilmesi halinde, masrafları üretici tarafından karşılanmak üzere, yetkili kuruluş;

a) Ürünün piyasaya arzının yasaklanmasını,

b) Piyasaya arz edilmiş olan ürünlerin piyasadan toplanmasını,

c) Ürünlerin, güvenli hale getirilmesinin imkânsız olduğu durumlarda, taşıdıkları risklere göre kısmen ya da tamamen bertaraf edilmesini,

d) (Değişik: 18/6/2017-7033/69 md.) (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen önlemler ve ürünün içerdiği riskler hakkındaki bilgilerin, üretici tarafından etkili olacak şekilde duyurulmasını, üretici tarafından yapılan duyuru veya duyuru şekli uygun bulunmaz veya yetersiz görülürse, ülke genelinde dağıtımı yapılan iki gazete ile ülke genelinde yayın yapan iki televizyon kanalında ilanı suretiyle risk altındaki kişilere duyurulmasını,

Sağlar.

Risk altındaki kişilerin yerel yayın yapan gazete ve televizyon kanalları vasıtasıyla bilgilendirilmesinin mümkün olduğu durumlarda, bu duyuru yerel basın ve yayın organları yoluyla, risk altındaki kişilerin tespit edilebildiği durumlarda ise bu kişilerin doğrudan bilgilendirilmesi yoluyla yapılır.

(Ek fıkra: 18/6/2017-7033/69 md.) İkinci fıkrada yer alan hükümler, yetkili kuruluş tarafından 4 üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği şekilde hazırlanarak yürürlüğe konulan teknik düzenlemede yer alan diğer önlemlerin alınmasını engellemez.

Bu madde kapsamında alınacak önlemler, gerektiğinde Komisyona iletilir.” hükmü yer almış; 13. maddesinde, bu idarî para cezalarına karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare  mahkemesine itiraz edilebileceği öngörülmüşken, 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 496. maddesi ile 13. madde, ”Bu Kanunda yer alan idarî para cezaları, yetkili kuruluşlar tarafından verilir” şeklinde değiştirilmiş; 5728 sayılı Kanun, 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’da idari para cezasına ve idari tedbirlere karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Öte yandan, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır” denilmiş;

Anılan Kanun’un birinci maddesinde, “Bu Kanunda; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;

a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,

b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,

c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,

d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu,

e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,

Belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır”  denilerek Kanunun amaç ve kapsamı belirlenmiş;  ikinci kısmında yer alan 32 ila 43. maddelerinde, Türk Ceza Kanunu kapsamı dışında kalan çeşitli kabahatler sayılarak, bu eylemlere yaptırımlar öngörülmüştür.

Aynı Kanun’un 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; “Kanunilik İlkesi” başlıklı 4. maddesinin birinci fıkrasında; “Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir.” hükmü, ikinci fıkrasında da “Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.” hükmü yer almakta, böylece hangi fiillerin kabahat oluşturduğunun kanunda açıkça tanımlanabileceği hususunun yanı sıra, idarenin de genel ve düzen-leyici işlemleriyle tanımlama yapabileceğinin belirtildiği, ayrıca  işlenen bir kabahatin karşılığı olan yaptırımın türü, süresi, miktarının ancak kanun ile belirlenebileceğinin de ifade edilmiş olduğu; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu; “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu belirtilmiş;

Kanun’un  “Başvuru yolu”  başlıklı  27. maddesinin birinci  fıkrasında, “idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir.” düzenlemeleri yer almıştır.

Bu düzenlemelere göre;  Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale  gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezası ile diğer idari yaptırımların 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde  belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’da idari para cezasına ve ilgili idari yaptırımlara itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması  halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, dava konusu idari yaptırım kararlarına (idari para cezası ve diğer idari tedbirler) karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

 

Açıklanan nedenlerle, Ankara 7. İdare Mahkemesince yapılan başvurunun kabulü ile, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen 14.05.2020 gün ve D.İş No:2020/3158 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç: Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle, Ankara 7. İdare Mahkemesince yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince  verilen 14.05.2020 gün ve D.İş No:2020/3158 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.12.2020 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

 

Başkan

Burhan

ÜSTÜN

Üye

Şükrü

BOZER

Üye

Mehmet

AKSU

Üye

Birol

SONER

 

 

 

 

 

 

Üye

Aydemir

TUNÇ

Üye

Nurdane

TOPUZ

Üye

Ahmet

ARSLAN