Hukuk Bölümü         2013/1539 E.  ,  2013/1711 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı     : Y. Hafriyat Madencilik İnş. Tic. ve San. Ltd. Şti.

Vekilleri  : Av. S.P. & Av. S.Ş.

Davalı      : Maliye Hazinesi

Vekili      : Av.Z.U.                 (Adli Yargıda)     

Temsilcisi: M.D.                     (İdari Yargıda) 

O L A Y  : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin dava dışı M.E.’den 19.12.2004 tarihinde Bursa İnegöl Kulaca köyü 102 ada h23d17b pafta 125 parselde bulunan gayrimenkulü 20.500 TL bedel ile satın aldığını, Metin Eren’in ise söz konusu gayrimenkulü ihale yoluyla davalı idareden edindiğini, davalı hazinenin ise bu gayrimenkulü 21.05.2002 tarihinde yapılan kadastro işlemleri akabinde ham toprak niteliği ile maliye hazinesi adına tescil edilmesi neticesinde edindiğini, davacı şirketin edindiği bu arazi üzerinde bulunan kalker madenini çıkarmak ve işlemek amacı ile ilgili kurumlara başvuruda bulunup ruhsat alarak yatırım yaptığını, davacı şirketin yatırımlarını bitirmesini takiben Kulaca Köyü tarafından İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesine tapu iptal ve tescil davası açıldığını, bu dava neticesinde gayrimenkulün mera kaydı ile hazineye adına tesciline karar verildiğini, böylece davacı şirketin uhdesinden çıktığını, bu aşamadan sonra davacının arazi üzerinde yaptığı tesisin götürebileceği kısımlarını başka bir yere götürdüğünü, sabit yatırımların ise eski arazi üzerinde kaldığını, dava açılma işleminde verilen tedbir kararı sebebiyle de davacı şirketin çalışamadığını ve böylece davacı şirketin zarara uğradığını belirterek, uğranılan zarara karşılık olarak taşınmazın bedeli olan 20.500 TL, yatırım bedeli olarak 1.000 TL, leasing aracılığı ile kullanılmasından kaynaklanan faiz gideri olan 1.000 TL, çalışmadığı süreler içerisinde mahrum kalınan kar bedeli olan 1.000 TL nin faizi ile birlikte dava dışı M.E. ve davalı Maliye Hazinesinden tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesi; 25.05.2009 gün, E:2007/155, K:2009/273 sayı ile özetle, M.E. açısından davanın husumet nedeniyle reddine, davalı Maliye Hazinesi açısından ise, açılan tazminat ve alacak davasının idari yargının görev alanına girdiğinden bahisle görev yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili aynı istemle bu kez idari yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı Maliye Hazinesi Temsilcisi sunduğu cevap dilekçesinde özetle görev itirazında bulunmuş olup, Bursa 3. İdare Mahkemesi 31.12.2009 gün, E:2009/889 sayı ile özetle, ‘’…Olayda, davalı idarece oluştuğu öne sürülen zararın tapu sicilinin tutulmasından kaynaklandığı ve Medeni Kanunun 1007. Maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararın adli yargı merciilerinde dava konusu edilebileceği öne sürülmekte ise, davacı vekili tarafından Mahkememizin 2009/678 sayılı dosyasında açılan davada verilen 15.09.2009 günlü kararda ;"Dava dilekçesinde, mera vasfı olan taşınmazın ham toprak olarak kadastro çalışmalarının yapılarak Hazine adına tescil edilmesi Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün hizmet kusuru, Hazine adına tescil edilen bu taşınmazın gerekli araştırma ve incelemeyi yapmadan üçüncü kişilere satılması ise Maliye Hazinesinin hizmet kusuru olarak ifade edilmekte ise de, hasım gösterilen her iki idarenin hizmet kusuru olarak gösterilen işlem ya da eylemleri arasında maddi ve hukuki yönden bağlılık bulunmadığı gibi görev yönünden reddedilen İnegöl Asliye Hukuk Mahkemesinde sadece Maliye Hazinesinin davalı olarak gösterildiği dikkate alındığında 2577 sayılı Kanunun 5/1. maddesi uyarınca her iki idareye karşı ayrı ayrı dava açılması gerektiği sonucuna varılmaktadır." denilerek dava dilekçesinin 2577 sayılı Kanunun 5/1. Fıkrasına uygun olmadığından reddine karar verildiği, bu karar üzerine davacının Tapu ve Kadastro Müdürlüğü aleyhine davasını yenilemeyip sadece Hazine adına tescil edilen taşınmazın gerekli araştırma ve incelemeyi yapmadan üçüncü kişilere satılmasında Maliye Hazinesinin hizmet kusura bulunduğundan bahisle bakılmakta olan davayı yenilediği anlaşılmakta olup, davacı vekilince öne sürülen sebeplere göre, davacı şirket tarafından satın alınan taşınmazın üçüncü kişilere satılması sürecinde hizmet kusuru veya başka nedenle idarelerin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerekmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevlidir.

Bu durumda, Bursa ili, İnegöl ilçesi, Kulaca Köyü, 102 ada, 125 parselde bulunan taşınmazın Maliye Hazinesinin gerekli incelemeyi yapmadan gayrimenkulü üçüncü kişilere satmasından kaynaklanan hizmet kusuru sonucu oluşan 700,000 TL zararın tazmini istemiyle açılan davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, varsa zararın meydana gelmesinde hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının İdare Hukuku ilkelerine göre saptanması gerekeceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b. maddesinde sayılan tam yargı davası kapsamında bulunan davanın görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin, dolayısıyla Mahkememizin görevli bulunduğu sonucuna varılmaktadır. ‘’ demek suretiyle davalı idarenin görev itirazının reddine karar vermiştir.

Bursa 3. İdare Mahkemesi: Yargılamanın devamında, 10.06.2010 gün ve E:2009/889, K:2010/520 sayı ile özetle; ‘’…Dava, Bursa ili, İnegöl ilçesi, Kulaca Köyü, 102 ada, 125 parselde bulunan taşınmazın Maliye Hazinesinin gerekli incelemeyi yapmadan üçüncü kişilere satılmasından kaynaklanan hizmet kusuru sonucu oluşan zararın görevsizlik kararına konu İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın tarihi olan 23.03.2007 tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." hükmü yer almıştır.

Kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında bireylerin uğradığı özel ve olağandışı zararların, o kamu hizmetini yürüten idare tarafından tazmini gerektiği idare hukukunun bilinen ilkelerindendir. İdarenin belirtilen hukuki sorumluluğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olma niteliğinin doğal sonucudur.

Hizmet kusuru; idarenin yapmakla yükümlü olduğu bir kamu hizmetinin kuruluşunda, teşkilatın yapısında, personelde ya da işleyişinde gereken emir, direktif ve talimatların verilmemesi, gözetim ve denetiminin yapılmaması, hizmete yönelik araçların yetersiz, elverişsiz, kötü olması, gereken tedbirlerin alınmaması, geç hareket edilmesi veya hiç faaliyette bulunulması sonucu oluşan bir takım aksaklık, aykırılık, bozukluk, özensizlik, eksiklik, sakatlıktır. Bu halde, idare, Anayasanın 125. maddesinin son fıkrası hükmü uyarınca hizmetten faydalanan ya da hizmete yabancı kişilerin uğradığı zararları tazmin etmek zorundadır.

İdarenin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için ise, ortada bir zararın varlığı; zararı doğuran işlem veya eylemin idareye yüklenebilir olması ve zararla idari işlem veya eylem arasında nedensellik bağının bulunması gerektiği kuşkusuzdur.

Buna karşılık, ortada tazmini gereken zararın bulunmaması, zararın zarar gören kişinin kendisinin veya üçüncü kişinin eyleminden doğması, zararın mücbir sebeplerden ileri gelmesi, zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının olmaması ve idare hukukuna özgü tazmin nedenlerinin bulunmaması halinde idarenin tazmin sorumluluğu ortadan kalkar.

Dava dosyası ve eki belgelerin incelenmesinden," Bursa ili, İnegöl ilçesi, Kulaca Köyü, 102 ada, 125 parselde bulunan taşınmazın 21.05.2002 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sonucu ham toprak olarak Maliye adına tescil edildiği, 12.7.2004 tarihinde İnegöl Kaymakamlığı tarafından ihaleye çıkarılan taşınmazın 20.500,00 TL bedelle Metin Eren isimli şahsa satılarak 23.7.2004 tarihinde tapuda ferağ işlemi yapıldığı, Maliye Hazinesi tarafından M.E. isimli şahsa satılan taşınmazın 19.12.2004 tarihinde davacı şirket tarafından satın alındığı, kalker çıkarmak ve üretmek amacıyla taşınmaz üzerinde davacı şirket tarafından yatırım yapıldığı, Kulaca Köyü tarafından açılan davada söz konusu gayrimenkulün mera kaydı ile Hazine adına tesciline karar verildiği ve bu kararın kesinleşmesi üzerine taşınmazın davacı şirketin uhdesinden çıktığı, bu hukuki süreç sonunda uğranılan zararın tazmini amacıyla İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/155 sayılı dosyasında M.E. ile Maliye Hazinesi husumetiyle tazminat davası açıldığı, anılan Mahkemenin 25.05.2009 gün ve E:2007/155, K:2009/273 sayılı kararı ile "M.E. hakkında açılan davanın husumet nedeniyle, Maliye Hâzinesine karşı açılan davanın ise görev yönünden reddine" karar verildiği, bu kararın kesinleşmesi üzerine Hazine adına tescil edilen bu taşınmazın gerekli araştırma ve incelemeyi yapmadan üçüncü kişilere satılmasında Maliye Hâzinesinin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değişik 13.maddesinin (a) fıkrasında; "Hazinenin özel mülkiyetinde ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmaz malların yönetimine ilişkin hizmetleri, gerektiğinde diğer kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği yaparak yürütmek, 5177 sayılı Kanunun 36.maddesi ile değişik (b) fıkrasında ise; "Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazların satışı, kiR.a verilmesi, trampası ve üzerinde sınırlı ayni hak tesisi, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kiralanması ve bu yerler için gerekli görülen hallerde kullanma izni verilmesi işlemlerini yapmak," Maliye Bakanlığının görevleri arasında sayılmıştır.

Dava dilekçesinde Maliye Hazinesinin gerekli incelemeyi yapmadan gayrimenkulü üçüncü kişilere satmasından kaynaklanan hizmet, kusurundan bahisle tazminat talep edilmekte ise de; uyuşmazlığa konu olayda, zararın Maliye Hazinesi tarafından taşınmazın satılması işleminden değil üçüncü şahıstan satın alınan taşınmazın açılan bir dava sonucu yeniden mera olarak tescil edilmesinden kaynaklandığı anlaşılmakta olup, kadastro çalışmaları sonucu Maliye adına tescil edilen taşınmazın mera vasfında olup olmadığını inceleme yükümlülüğü bulunmayan ve kendi adına tescil edilen bir taşınmazın açılacak bir dava sonucunda mera olarak tescil edilebileceğini öngörmesi beklenmeyen davalı idarenin mevzuatın verdiği yetki uyarınca ihaleye çıkarak taşınmazı satmasında hizmet kusurundan bahsetme olanağı bulunmadığı gibi, davacı şirket tarafından taşınmazın Maliyeden değil üçüncü şahıstan satın alındığı göz önünde bulundurulduğunda, davacı şirketin uhdesine geçtikten sonra yargı kararı ile mera vasfı kazanarak davacı şirketin mülkiyetinden çıkması sonucu oluştuğu öne sürülen zarardan idare hukukuna özgü tazmin nedenleri bulunmadığından davalı idarenin sorumlu tutulmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.” demek suretiyle davanın reddine karar vermiştir.

Bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine, Danıştay 13.Dairesi 03.07.2013 gün, E:2013/1297 sayı ile özetle,“…Dava, Maliye Hazinesinin gerekli incelemeyi yapmadan gayrimenkulü üçüncü kişilere satmasından kaynaklanan hizmet kusuru sonucu oluşan zararın; mera vasfında olan araziyi gerekli araştırma yapmadan ham toprak olarak iktisap edip üçüncü kişilere satan Maliyenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek görevsizlik kararına konu İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın tarihi olan 23.03.2007 tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmış, İdare Mahkemesi'nce; Bursa ili, İnegöl ilçesi, Kulaca Köyü, 102 ada, 125 parselde bulunan taşınmazın 21.05.2002 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sonucu ham toprak olarak Maliye adına tescil edildiği, 12.07.2004 tarihinde İnegöl Kaymakamlığı tarafından ihaleye çıkarılan taşınmazın 20.500,00 TL bedelle Metin Eren isimli şahsa satılarak 23.07.2004 tarihinde tapuda ferağ işlemi yapıldığı, Maliye Hazinesi tarafından M.E. isimli şahsa satılan taşınmazın 19.12.2004 tarihinde davacı şirket tarafından satın alındığı, kalker çıkarmak ve üretmek amacıyla taşınmaz üzerinde davacı şirket tarafından yatırım yapıldığı, Kulaca Köyü Tüzel Kişiliği tarafından "mera tapu iptali tescil" davasında İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.09.2006 tarih ve E:2005/257, K:2006/312 sayılı kararı ile söz konusu taşınmaza ilişkin tapu kaydının iptali ile taşınmazın mera kaydı ile Hazine adına tesciline karar verildiği ve bu kararın kesinleşmesi üzerine taşınmazın davacı şirketin uhdesinden çıktığı, bu hukuki süreç sonunda uğranılan zararın tazmini amacıyla İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/155 sayılı dosyasında M.E. ile Maliye Hazinesi husumetiyle tazminat davası açıldığı, anılan Mahkemenin 25.05.2009 gün ve E:2007/155, K.2009/273 sayılı kararı ile "M.E. hakkında açılan davanın husumet nedeniyle, Maliye Hazinesine karşı açılan davanın ise görev yönünden reddine" karar verildiği, bu kararın kesinleşmesi üzerine Hazine adına tescil edilen bu taşınmazın gerekli araştırma ve incelemeyi yapmadan üçüncü kişilere satılmasında Maliye Hazinesinin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle bakılmakta olan davanın açıldığı, uyuşmazlığa konu olayda, zararın Maliye Hazinesi tarafından taşınmazın satılması işleminden değil, üçüncü şahıstan satın alınan taşınmazın açılan bir dava sonucu yeniden mera olarak tescil edilmesinden kaynaklandığı, kadastro çalışmaları sonucu Maliye adına tescil edilen taşınmazın mera vasfında olup olmadığını inceleme yükümlülüğü bulunmayan ve kendi adına tescil edilen bir taşınmazın açılacak bir dava sonucunda mera olarak tescil edilebileceğini öngörmesi beklenmeyen davalı idarenin mevzuatın verdiği yetki uyarınca ihaleye çıkarak taşınmazı satmasında hizmet kusurundan bahsetme olanağı bulunmadığı, davacı şirket tarafından taşınmazın Maliyeden değil, üçüncü şahıstan satın alındığı göz önünde bulundurulduğunda, davacı şirketin uhdesine geçtikten sonra yargı kararı ile mera vasfı kazanarak davacı şirketin mülkiyetinden çıkması sonucu oluştuğu öne sürülen zarardan idare hukukuna özgü tazmin nedenleri olmadığı, davalı idarenin sorumlu tutulmasına hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı şirket tarafından temyiz edilmiştir.

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un "Temyiz
İncelemesi Yapan Yargı Mercilerinin Uyuşmazlık Mahkemesine Başvurmaları" başlıklı 20.
maddesinde "Daha önce Uyuşmazlık Mahkemesince yargı mercii belirtilmemiş olan bir davada temyiz incelemesi yapan yüksek mahkeme, davanın, davaya bakan mahkemenin görevi dışında olduğu kanısına varırsa, incelediği kararı bozacak yerde, incelemeyi eteleyerek yargı merciinin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmaya karar verebilir." kuralına yer verilmiştir.

Davacı şirketin taşınmaz satın alma işlemlerinin tapu siciline güven ilkesi dahilinde gerçekleştiği, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile taşınmazın mera kaydı ile Hazine adına tesciline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği 2006 yılına kadar da taşınmazların kendilerine ait olduğu güveni ile hareket ettikleri, davacı şirketin adına olan tapu kayıtlarının iptal edilmesi nedeniyle zarara uğradıkları açık bulunmaktadır.

Bu aşamada, kadastro işlemlerinden doğan zararın, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zarar kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunun açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Sorumluluk" kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi; "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulanan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür." hükmünü içermektedir.

Davaya konu somut olayda, yapılan kadastro işlemine süresi içinde Hazine adına itiraz etmekle yükümlü olan görevlilerin üzerlerine düşen görevlerini yapmadıkları, tapu işlemleri kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK'nun 1007. maddesi kapsamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.

Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Bu itibarla, kadastro görevlilerinin dayanaksız ya da gerçek hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemelerini ve taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmalarını da aynı kapsamda düşünmek gerekir.

Bu itibarla, dava konusu zararın tapu kadastro işlemlerinin gereği gibi yerine getirilmemesinden kaynakladığı, Devletin kusursuz sorumluluğundan kaynaklanan bir zararın oluştuğu ve bu zararın tazmininin Devletten istenebileceği, kadastro uygulamasından kaynaklanan sorumluluğun da 4721 sayılı Kanun'un 1007.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenle bu davanın adli yargıda çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.’’ demek suretiyle 2247 sayılı Kanunun 20.maddesi gereğince görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 11.11.2013 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, Danıştay 13.Dairesi’nce, adli ve idari yargı yerleri arasında meydana gelen görev uyuşmazlığının çözümü açısından 2247 sayılı Yasa’nın 20.maddesinde öngörülen şekilde Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Selim Şamil KAYNAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacı şirket adına kayıtlı olan gayrimenkulün tapu kaydının, açılan dava sonucu, mera vasfına haiz olduğu gerekçesiyle, iptali ile mera olarak sınırlandırılmasına karar verilmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

Olayda, davacı şirketin taşınmaz satın alma işlemlerinin tapu siciline güven ilkesi dahilinde gerçekleştiği, dava konusu gayrimenkulün tapu kaydının iptali ile mera olarak sınırlandırılmasına ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği 2006 yılına kadar da gayrimenkulün kendisine ait olduğu güveni ile hareket ettiği açıktır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Sorumluluk" kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi; "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulanan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür." hükmünü içermektedir.

 Dosyanın incelenmesinden, Bursa İnegöl Kulaca köyü 102 ada h23dl7b pafta 125 parselde bulunan gayrimenkulü kapsayan alanda yapılan kadastro çalışması sonucu, gayrimenkulün 21.05.2002 tarihinde ham toprak niteliği ile maliye hazinesi adına tespit edildiği ve yapılan bu tespit sonucu aynı nitelikle tapuya tescil edildiği, sonrasında hazine tarafından yapılan satış işlemi ile gayrimenkulün M.E.’e satıldığı, bu şahıs tarafından da bir süre sonra söz konusu gayrimenkulün davacı şirkete satıldığı, bu aşamadan sonra Kuluca Köyü Tüzel Kişiliği tarafından davacı şirket aleyhine açılan davada İnegöl 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 22.09.2006 gün, E:2005/257, K:2006/312 sayılı kararı ile gayrimenkulün tapu kaydının iptali ile mera olarak sınırlandırılmasına karar verildiği, bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin 29.01.2007 gün, E:2006/13660, K:2007/629 sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verildiği ve kararın bu şekilde kesinleştiği, bu karar üzerine de davacı tarafından tapu iptalinden kaynaklı olduğu ileri sürülen maddi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, dava konusu zararın tapu kadastro işlemlerinin gereği gibi yerine getirilmemesinden kaynakladığı, Devletin kusursuz sorumluluğundan kaynaklanan bir zararın oluştuğu ve bu zararın tazmininin Devletten istenebileceği, kadastro uygulamasından kaynaklanan sorumluluğun da 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenle bu davanın adli yargıda çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay 13.Dairesi’nin başvurusunun kabulü ile, İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin davalı Maliye Hazinesi bakımından vermiş olduğu görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ    : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay 13. Dairesi’sinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, İnegöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin davalı Maliye Hazinesi bakımından vermiş olduğu 25.05.2009 gün, E:2007/155, K:2009/273 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 11.11.2013 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.