Hukuk Bölümü 2009/232 E., 2010/81 K.

"İçtihat Metni"

1) 15/08/2005 tarihine davalı idare elemanlarınca yapılan denetim sonucunda düzenlenen 15.8.2005 tarih ve 4343 no.lu tutanakta, 136 adet tüketiciyle yapılan sözleşmelerin Paket Tur Sözleşmeleri Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik'in bazı maddelerini ihlal ettiği nedeniyle ve bunun 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 6/C maddesine aykırılık oluşturduğundan bahisle davacı Şirkete, anılan Yasa'nın 25. ve 26. maddeleri gereğince 22.9.2005 tarih ve 4343 sayılı karar ile 19.217,19YTL para cezası verilmiştir.

2) 15/08/2005 tarihine davalı idare elemanlarınca yapılan denetim sonucunda düzenlenen 15.8.2005 tarih ve 4344 no.lu tutanakta, 136 adet tüketiciyle yapılan sözleşmelerin 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 6. maddesinin 6.fıkrasında belirtilen "en az 12 punto ve koyu siyah harflerle düzenlenir" hükmüne aykırılık oluşturduğu nedeniyle davacı Şirkete, aynı Kanunun 25 ve 26. maddeleri gereğince 22.9.2005 tarih ve 4344 sayılı karar ile 19.217,19YTL para cezası verilmiştir.

Davacı şirket vekilince, 19.217.19YTL para cezası verilmesine ilişkin 22.09.2005 gün ve 4344 sayılı işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açılmıştır.

İSTANBUL 2. İDARE MAHKEMESİ; 20.10.2005 gün ve E: 2005/2777, K:2005/2069 sayı ile, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun, 2. maddesinde; "Kabahat" deyiminden, kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı belirtilmiş, 3. maddesinde, Kabahatler Kanununun genel hükümlerinin diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanacağı hükmüne yer verilmiş olduğu; aynı Kanunun "yaptırım türleri" başlıklı 16. maddesinde; Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu belirtilerek, idari tedbirlerin de, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğunun hüküm altına alındığı; yine aynı Kanun'un geçici 2. maddesinde, "Bu Kanun hükümleri, yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idari yaptırım kararları hakkında uygulanmaz." ve geçici 3. maddesinde de, "Daha önce verilmiş olan idari para cezasına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş olması halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27. madde hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine başvuruda bulunulabilir." hükmünün getirildiği; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun "Başvuru Yolu" başlıklı 27. maddesinde ise; idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği, bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararının kesinleşeceği, mücbir sebebin varlığı dolayısıyla bu sürenin geçirilmiş olması halinde bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde karara karşı başvuruda bulunulabileceği, bu başvurunun, kararın kesinleşmesini engellemeyeceği, ancak, mahkemenin yerine getirmeyi durdurabileceği, başvurunun, bizzat kanuni temsilci veya avukat tarafından sulh ceza mahkemesine verilecek bir dilekçe ile yapılacağı, başvuru dilekçesinin, iki nüsha olarak verileceği, başvuru dilekçesinde, idari yaptırım kararına ilişkin bilgilerin, bu karara karşı ileri sürülen delillerin açık bir şekilde gösterileceği, dilekçede ayrıca, başvurunun süresinde yapılmasını engelleyen mücbir sebebin dayanaklarıyla gösterileceği, idari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde bu madde hükmünün uygulanmayacağının hükme bağlandığı; yukarıda yer verilen Kabahatler Kanunu hükümleri incelendiğinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunan ve bu ilişki nedeniyle Kabahatler Kanunu kapsamında değerlendirilen bütün kanunlardaki idari para cezaları için artık Kabahatler Kanunu hükümlerinin uygulanması gerektiği sonucuna ulaşıldığı, keza Kanunun geçici 2 ve geçici 3. maddelerinde getirilen düzenleme ile de Kanunun yürürlük tarihi olan 01.06.2005 tarihinden sonra açılacak tüm idari para cezalarına ilişkin davalarda Kabahatler Kanunu'nun uygulanacağı açıkça hüküm altına alındığı, Kabahatler Kanunu'nun tasarıdaki gerekçesine bakıldığında, bu kanunun idari nitelikteki yaptırımlarla ilgili olarak genel bir kanuna olan ihtiyaçtan doğduğu, tasarı kapsamında tanımlanan özel kabahatlerin sınırlayıcı olmadığı, tasarıda belirlenen genel, ilkelerin özel kanunlarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının temininin amaçlandığı belirtilmiş, TBMM Adalet Komisyonu raporunda da aynen, "Tasarıda hüküm bulunmamakta ise de, kabahatlerin ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararlarının bir idari işlem olmasının ötesinde, ceza. hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde olduğu düşüncesiyle; kabahatler karşılığında öngörülen idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulabilmesini mümkün kılan düzenleme yapılmıştır. Bu nedenle, 1. maddeye iki bent eklenerek, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci ve idari yaptırım kararlarına karşı kanun yolu da tasarının kapsamına ithal edilmiştir. / Ayrıca belirtmek gerekir ki, böyle bir düzenlemenin yapılmasına gerek de duyulmaktadır. Zira idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi ne ilişkin kararlarlarla ilgili olarak, yerine getirilmeden önce, adli denetim imkanının ve bu suretle kesinleşmenin sağlanması gerekir. Böylece, kişiler açısından hukuki güvence sağlanmış olur." şeklinde bir gerekçeye yer verilmiş ve tasarıya eklenen geçici 2. madde ile idare mahkemelerinde görülmekte olan davalarla ilgili geçiş hükmüne yer verildiği, tasarıya eklenen geçici 3. madde ile daha önce verilmiş olan idari para cezasına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş olması halinde, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27. madde hükümlerine göre Sulh Ceza Mahkemesi'ne başvuruda bulunulabilmesine imkan tanındığının belirtilmiş bulunduğu; bütün bu açıklamalar ile Kabahatler Kanunu'nun sistematiği ve gerekçesi dikkate alındığında 01.06.2005 tarihinden itibaren açılacak bütün idari para cezası davalarında artık 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun uygulanmasının gerekeceği; bu durumda, dava tarihi itibariyle artık Kabahatler Kanunu kapsamında olan dava konusu idari para cezasının görüm ve çözümü yukarıda yer verilen hükümler uyarınca adli yargı mercilerinin görev alanında bulunduğundan, davanın görev yönünden reddinin gerektiği gerekçesiyle; 2577 sayılı Kanunun 15/1. maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş; bu karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.

Davacı şirket vekilince bu defa; 19.217.19YTL para cezası verilmesine ilişkin 22.09.2005 gün ve 4343 sayılı kararın kaldırılması istemiyle adli yargı yerinde itirazda bulunulmuştur.

ŞİŞLİ 1. SULH CEZA MAHKEMESİ; 05.12.2007 gün ve Müt: 2006/4157, Müt.K:2006/4157 sayı ile, muterizin itiraza konu dilekçesinde, hakkında tanzim edilen idari para cezasının iptalini talep etmiş olduğu; muteriz tarafından idari para cezasına karşı mahkemelerine itiraz edilmiş ise de, 4077 SY'nın 06.03.2003 Tarih ve 4822 SK.nun 34. md. ile değiştirilen 26/2 md. gereğince idari para cezalarına karşı yetkili idare mahkemesinde itiraz edilebileceği bildirildiğinden talebin görev yönünden reddine karar vermenin gerekmiş olduğu gerekçesiyle itirazın görev yönünden reddine karar vermiş; yapılan itiraz İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.4.2009 gün ve Müt.No:2009/338 sayılı kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

Davacı vekilinin, İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 20.10.2005 gün ve E:2005/2777, K:2005/2069 sayılı kararı ile Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.12.2007 gün ve Müt: 2006/4157 sayılı kararı arasındaki görev uyuşmazlığının giderilmesi amacıyla dilekçe vermesi üzerine adli yargı dosyası Mahkemesince, idari yargı dosyası ise Başkanlık yazısı üzerine Mahkememize gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Ahmet AKYALÇIN'ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Habibe ÜNAL, Nüket YOKLAMACIOĞLU, Muhittin KARATOPRAK ve Gürbüz GÜMÜŞAY'ın katılımlarıyla yapılan 05.04.2010 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK'in, 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA'nın başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, "2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, 'ceza uyuşmazlıkları' ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının 'hukuk uyuşmazlığı' sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar 'ceza davası' olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği..." açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 14. maddesine göre; olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekmekte; bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, hukuk uyuşmazlıklarında ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilmektedir. Aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesi'nin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir.

Olayda; Davacı vekilinin, ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesini istediği kararlar incelendiğinde; İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 20.10.2005 gün ve E:2005/2777, K:2005/2069 sayılı kararının; davalı İdarenin 22.9.2005 tarih ve 4344 sayılı işlemi ile; Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.12.2007 gün ve Müt: 2006/4157 sayılı kararının ise, davalı İdarenin 22.9.2005 tarih ve 4343 sayılı işlemi ile verilen para cezalarının kaldırılmasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, görev uyuşmazlığına konu edilen adli ve idari yargı yerlerine ait kararların konuları aynı olmadığından, 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen koşullar gerçekleşmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

SONUÇ:2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 05.04.2010 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.