Hukuk Bölümü 2009/47 E., 2009/216 K.

"İçtihat Metni"

Buca Belediyesi'nin 24.7.2007 gün ve 2007/1430 sayılı Encümen kararı ile, İmar ve Şehircilik Müdürlüğü'nün teklifinin Encümence incelendiği, ilgi yazıda, ruhsatlı ve 5 (beş) katlı binanın temel demir vizesi yapılmadan temel betonunun döküldüğünün belirtildiği ancak yapının demir kontrolünün yapılıp yapılmadığı ve bu konuda uygun görülüp görülmediğine, demir röntgenlerinin çekilip çekilmediğine ilişkin bir açıklama, bilgi, belgenin yer almadığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği'nin 73. maddesinin (B-b) bendi gereği yerine getirilmeden inşaata devam etme izni verilmemesine ve iki yıl içinde temel vizesinin yapılmaması durumunda gereği, ruhsatın hükümsüz kalmasına ilişkin uygulamanın Müdürlüğün yetkisinde olup, Encümen tarafından bu noktada sadece 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesi gereği değerlendirme yapıldığı, temel demir vizesi yapılmadan inşaata devam edilmesi nedeniyle 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi gereğince yapı sahibi F. U.'a 20.000.-YTL para cezası uygulanmasına karar vermiştir.

Davacı vekili, Buca Belediyesi'nin 24.7.2007 tarihli 2007/1430 sayılı idari para cezasına ilişkin Encümen kararı ile davacıya uygulanan idari para cezasının iptaline bu talepleri yerinde görülmediği takdirde idari para cezasının alt sınırdan uygulanmasına (düşürülmesi) istemiyle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.

İZMİR 6. SULH CEZA MAHKEMESİ; 31.12.2007 gün ve D.İş:2007/178, K:2007/343 sayı ile, başvuran vekilinin dilekçesi ile, Buca Belediyesi encümen kararı ile gönderilen idari para cezasını daha önce ödediğinden yeni bir cezanın usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek itirazda bulunduğu, işlemin 3194 sayılı İmar Yasası'nın 42. maddesi uyarınca gerçekleştirildiği, para cezası ve yıkım kararının birlikte bulunması nedeniyle bu tür davalara idare mahkemelerince bakılacağı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı İdare vekili, birinci savunma dilekçesinde, davada adli yargının görevli olduğunu ileri sürerek görev itirazında bulunmuştur.

İZMİR 2. İDARE MAHKEMESİ; 20.5.2008 gün ve E:2008/444 sayı ile, davacı Fevzi Uyanık vekili tarafından, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin belediye encümeni kararının iptali istemi ile Buca Belediye Başkanlığı'na karşı açılan davada, davalı idareye vekili tarafından verilen birinci cevap dilekçesi ile, 3194 sayılı Kanun'un uygulanmasından kaynaklanan ve yalnızca idari para cezalarının iptali istemiyle açılan davaların görülme yerinin 5326 sayılı Kanun hükümleri gereğince taşınmazın bulunduğu yer sulh ceza mahkemesi olduğu iddialarıyla görevsizlik itirazında bulunulduğunun anlaşıldığı, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 16. maddesinin birinci fıkrasında, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğunun hüküm altına alındığı, 19.12.2006 tarih ve 26381 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yayımı tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 31. maddesiyle, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesinde değişiklik yapılarak "Bu Kanunun; a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır" düzenlemesinin getirildiği, yine 5326 sayılı Kanun'a 5560 sayılı Kanun'un 34. maddesiyle 27. maddesine eklenen 8. fıkrasında da, "idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görülür' 'hükmünün getirildiği, bu maddenin gerekçesinde de bu hükümle, Kabahatler Kanunu'ndaki düzenlemelerin ortaya çıkardığı bağlantı sorununa çözüm getirilmesinin amaçlandığının belirtildiği, diğer taraftan, Anayasa Mahkemesi'nce, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan cezalara karşı, cezanın tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde sulh ceza mahkemesine itiraz edilebileceğine ilişkin düzenlemenin iptali istemiyle açılan davaya yönelik olarak verilen 15.5.1997 günlü, E:1996/72, K:1997/51 sayılı kararda da; bir idari işlemin bir bölümünün idari yargının, diğer bir bölümünün ise adli yargının denetimine bırakılmasında, kamu yararı bulunmadığı, zira bu işlemlerin, kamu gücünün kullanılmasıyla ilgili bir idari işlemin devamı ve idari bir yasağa aykırı davranan kişiye idari bir yaptırımın uygulanması niteliğinde olduğu, çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de idari yargının yetkili olacağı, idarenin aynı yapı için aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı, idari bir işlemin bölünerek bir bölümünün idari yargının bir bölümünün de adli yargının denetimine bırakılmasında isabet bulunmadığı belirtilmek suretiyle anılan düzenlemenin iptal edildiği, 5560 sayılı Kanun'la getirilen düzenleme dikkate alındığında idari para cezasına ilişkin kanunda bu cezaya karşı idare mahkemesinde itiraz edilebileceğinin açıkça belirtilmemesi halinde ya da aynı işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmemiş olması halinde itirazı görmek ve çözmek konusunda sulh ceza mahkemesinin görevli olacağı sonucuna varılmakta ise de, Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda alıntısı yapılan kararın gerekçesi değerlendirildiğinde 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesi uyarınca verilen para cezalarına karşı açılacak davaların çözümünde idari yargının görevli olduğu sonucuna varıldığı, nitekim benzer bir uyuşmazlıkta Danıştay Altıncı Dairesi'nce verilen 30.1.2007 tarih ve E:2006/6654, K:2007/431 sayılı kararının da bu doğrultuda bulunduğu, keza 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesi uyarınca verilen para cezasının iptali istemiyle açılan bir dava nedeniyle 5326 sayılı Kanun'un 5560 sayılı Kanun'la değiştirilen 1/a bendinin Anayasa'nın 2, 125, 140, 142 ve 155. maddelerine aykırılığı savıyla Ula Sulh Ceza Mahkemesi Hakimliği'nce yapılan itiraz başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi'nce verilen ve 15.11.2007 tarih ve 26701 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5.4.2007 tarihli ve E:2007/35, K:2007/36 sayılı kararda, bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın o davada uygulanacak olması gerektiği, uygulanacak yasa kurallarının ise, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kurallar olduğu belirtildikten ve 5326 sayılı Kanun'un 27/1., 3. maddesinin 1/a bendi ve 27/8 maddesi hükümlerine değinildikten sonra "3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesinde, ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapıların inşaatının idarece derhal durdurulması ve ruhsata uygun hale getirilmemesi halinde yıktırılması, 42. maddesinde de, ruhsat alınmadan veya ruhsat veya eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine ve müteahhidine para cezası verilmesinin öngörülmektedir. İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca verilen para cezalarının, bir yapının ruhsatsız veya ruhsata aykırı veya imar mevzuatına aykırı yapıldığının tespit edilmesi anlamını taşımaktadır. Uygulamada söz konusu aykırılığın tespitinin, devam eden inşaatlarda yapı tatil zaptı, tamamlanmış olan yapılarda ise yapı tespit zaptı düzenlenmesiyle gerçekleşmekte ve bu suretle idari işlem kimliğine bürünmektedir. Söz konusu işlemler, yerleşik yargı kararlarında idari davaya konu oluşturabilecek nitelikte idari işlemler olarak kabul edilmektedirler. Kabahatler Kanunu'nun 27. maddesi, idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinin varlığını aramaktadır. Bu çerçevede, İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca para cezası verilmesi işlemi, imar mevzuatına aykırı bir yapılanmanın tespiti, önlenmesi veya giderilmesine yönelik idari bir işlemin devamı niteliğinde olduğundan, Kabahatler Kanunu'nun 27. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca idari yaptırım kararının yanı sıra idari yargının görev alanına giren başka bir kararın da verilmiş olduğunun ve buna bağlı olarak söz konusu para cezalarına karşı açılacak davalarda idari yargının görevli olduğunun kabulünün gerekmektedir bu durumda, İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca verilen para cezasına karşı Sulh Ceza Mahkemesinde açılan dava itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin görevine girmemektedir" gerekçesiyle itiraz başvurusunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine karar verildiği göz önünde bulundurulduğunda 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesi kapsamında davacının para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin uyuşmazlığın görüm ve çözümünde idare mahkemesinin görevli bulunduğunun kabulünün gerektiği, bu nedenlerle, davalı idarenin görevsizlik itirazının reddiyle Mahkemelerinin görevliliğine karar vermiştir.

Davalı İdare vekilinin, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki dilekçesi üzerine, dava dosyası örneği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Davacının, davalı Buca Belediye Başkanlığı aleyhine açtığı iptal davasında; davalı idarenin görev itirazında bulunduğu, bu itirazın reddedilmesi üzerine davalı idare tarafından olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması talebi nedeniyle dosyanın Başsavcılıklarına gönderildiğinin anlaşıldığı, davacı vekilinin, İzmir İli, Buca İlçesi, 21 N-2 pafta, 68 ada, 46 parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde davacı şirkete ait binanın, temel demir vizesi alınmadan inşaata devam edilmesi nedeniyle, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca 20.000.-YTL idari para cezası verilmesine ilişkin Buca Belediye Başkanlığı'nın 24.7.2007 gün ve 2007/1430 sayılı Belediye Encümen kararının iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açtığı, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesinin birinci fıkrasında, ruhsat alınmadan veya ruhsat veya eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının yapı sahibine, fenni mesule ve müteahhidine, istisnalar dışında özel parselasyon ile hisse karşılığı belirli bir yer satan ve alana para cezası verileceğinin kurala bağlandığı; anılan Yasa maddesinin itiraz merci olarak sulh ceza mahkemesini belirleyen beşinci fıkrasının Anayasa Mahkemesi'nin 15.5.1997 tarihli ve E:1996/72, K:1997/51 sayılı kararıyla iptal edildiği, yasama organınca bu konuda düzenleme yapılmadığı, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararını gözeten Uyuşmazlık Mahkemesi'nin, 3194 sayılı Yasa'nın 42. maddesine göre verilen idari para cezalarına karşı açılan davaları, göreve ilişkin genel ilkelere göre idari yargının görev alanında gördüğü, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa'nın 31. maddesinde "(1)Bu Kanunun; a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır." denildiği, aynı Kanunun 27. maddesine, 5560 sayılı Kanun ile eklenen sekizinci fıkrada ise; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceğinin kurala bağlandığı, bu maddenin gerekçesinde de bu hükümle, Kabahatler Kanunu'ndaki düzenlemelerin ortaya çıkardığı bağlantı sorununa çözüm getirilmesinin amaçlandığının ifade edildiği, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu'nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı, ancak; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceğinin anlaşıldığı, görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağının, bilinen bir genel hukuk ilkesi olduğu, davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği, diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerektiği, incelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun'un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 3194 sayılı İmar Kanunu'nda da idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği, idari para cezasına konu yapı ile ilgili olarak ayrıca inşaat yapı tatil tutanağı düzenlenmediğinin, Buca Belediye Başkanlığı'nın 19.11.2007 tarih ve 3366 sayılı cevabı yazısından anlaşılması karşısında; 5326 sayılı Kanun'un 27. maddesinin 8. fıkrasında yer alan "İdari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görülür." amir hükmünde belirtilen hususların dava konusu Encümen kararında yer almadığı, sadece idari para cezasına ilişkin Encümen kararının hukuka aykırılığı iddia edildiğinden, 5326 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca davanın adli yargı yerinde görüleceği, bu durumda, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 5560 sayılı Kanun'la değişik 3. ve 27. maddeleri gözetildiğinde, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca verilen para cezasına karşı açılacak davanın çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varıldığı, bu nedenlerle, 2247 sayılı Kanun'un 10 ve 13 maddeleri gereğince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığı'na gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa'nın 13. maddesine göre Danıştay Başsavcısı'nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Davacının Buca İlçesi, 21 N-2A pafta, 63 ada, 46 nolu parselde yaptırdığı inşaata temel vizesi yapılmadan devam edilmesi nedeniyle 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca 20.000,00YTL para cezası verilmesine ilişkin 24.7.2007 gün ve 2007/1430 sayılı Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle İzmir 2. İdare Mahkemesi'nde açılan davada, davalının görev itirazının reddi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 42. maddesinin 1. fıkrasında, ruhsat alınmadan veya ruhsat veya eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının yapı sahibine ve müteahhidine, istisnalar dışında özel parselasyon ile hisse karşılığı belirli bir yer satan ve alana para cezası verileceği kuralının yer aldığı, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 5560 sayılı Kanun'la değişik 3. maddesinde, bu Kanunun; a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, b) Diğer genel hükümlerinin, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanacağı, 27. maddesine 5560 sayılı Kanun'la eklenen 8. fıkrasında da, idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceğin hükmüne yer verildiği, öte yandan, 3194 sayılı Yasa'nın 42. maddesinin itiraz merci olarak sulh ceza mahkemesini belirleyen beşinci fıkrasının, Anayasa Mahkemesi'nin 15.5.1997 tarihli ve E:1996/72, K:1997/51 sayılı kararıyla; bir idari işlemin bir bölümünün idari yargının, diğer bir bölümünün ise adli yargının denetimine bırakılmasında, kamu yararı bulunmadığı, zira; bu işlemlerin, kamu gücünün kullanılmasıyla ilgili bir idari işlemin devamı ve idari bir yasağa aykırı davranan kişiye idari bir yaptırımın uygulanması niteliğinde olduğu, çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de idari yargının yetkili olacağı, idarenin aynı yapı için aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı, idari bir işlemin bölünerek bir bölümünün idari yargının bir bölümünün de adli yargının denetimine bırakılmasında isabet bulunmadığı gerekçesiyle iptal edildiği, Anayasa Mahkemesi'nin 5.4.2007 günlü, E:2007/35, K:2007/36 sayılı kararında da, İmar Kanunu'nun 42. maddesi uyarınca para cezası verilmesi işlemi, imar mevzuatına aykırı bir yapılanmanın tespiti, önlenmesi veya giderilmesine yönelik idari bir işlemin devamı niteliğinde olduğundan, Kabahatler Kanunu'nun 27. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca idari yaptırım kararının yanı sıra idari yargının görev alanına giren başka bir kararın da verilmiş olduğunun ve buna bağlı olarak söz konusu para cezalarına karşı açılacak davalarda idari yargının görevli olduğunun kabulü gerektiğinin belirtildiği, Anayasa Mahkemesi kararlarında yer alan bu gerekçeler ve hukuki analizler dikkate alındığında, İmar Kanunu'nun 42 nci maddesi uyarınca bir para cezası verilmesi işlemi tesis edilirken, bu işlemin, imar mevzuatına aykırı bir yapılaşmanın tespiti, önlenmesi ya da giderilmesine yönelik idari bir işlemin ya da tespitin devamı niteliğinde olduğu hususunun maddi ve hukuki bir gerçek olarak kabul edildiğinin anlaşıldığı, bu işlemlerin bazen iç içe geçtiği, bazen bu tespitlere dayalı olarak öncelikle para cezası verilmesi işleminin tesis edilebileceği, diğer işlemlerin daha sonra başka bir idari işlemin konusu olabileceği göz önüne alındığında, idarenin aynı yapı için aldığı veya ileride alacağı kararın biçimsel olarak ayrıştırılmış olmasından hareketle bir bölümünün idari yargıda, diğer bölümün adli yargıda dava konusu haline getirilmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı ve bu şekilde idari yargının görev alanının sun'i olarak sınırlandırılacağı, bu hareket tarzının da Anayasa'nın, 125 inci maddesinde ifadesini bulan yargı yoluyla ilgili hükümlerine aykırılık teşkil edeceği, özellikle idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı açık olan idari yargı yolunun daraltılmasına müncer olacağı sonucuna ulaşıldığı, dosyanın incelenmesinden, davacının yapı ruhsatı bulunan inşaatıyla ilgili olarak 26.2.2007 gün ve 779 sayı ile yaptığı başvurusu üzerine, yerinde yapılan incelemede, temel demir vizesi yapılmadan temel betonunun döküldüğünün saptanması üzerine, yapı ruhsatının "Vizeler" kısmının onaylanmadığı ve bu nedenle dava konusu işlemle para cezası verildiğinin anlaşıldığı, olayda, davacının yaptığı başvuru üzerine yapılan kontrolde temel demir vizesi yaptırılmadan beton döküldüğünün saptanması sonucu yapı ruhsatının ilgili bölümünün kaşelenip imzalanmaması suretiyle oluşan ve idari davaya konu olabilecek temel demir vizesinin yapılmaması işlemi mevcut olmakla birlikte, davalı idarece daha sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği'nin 73/B-b maddesine göre, inşaata devam etme izni verilmemesi ve ruhsatın hükümsüz sayılması işlemlerinin de tesis edilebileceğinin açık olduğu, dolayısıyla, 3194 sayılı İmar Kanunu'nda idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkeme gösterilmemiş ise de, dava konusu Encümen kararından önce idari para cezasına konu inşaatta imar mevzuatına aykırılıkla ilgili olarak idarece yapılmış bir tespitin ve bu tespite dayalı olarak da idari yargının görev alanına giren temel demir vizesinin yapılmamasına ilişkin bir işlemin mevcut olması, idari para cezasına ilişkin kararın hukuka aykırılığı iddiasının da, idari yargı yerinde görülmesinin haklı gerekçesini oluşturduğu, bu durumda, anılan yasa hükümleri ve Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçeleri bir arada değerlendirildiğinde, 3194 sayılı Yasa'nın 42. maddesi uyarınca verilen para cezasına karşı açılacak davanın görüm ve çözümünün idari yargı yerlerine ait olduğu sonucuna varıldığı, bu nedenle, 2247 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesi uyarınca yapılan başvurunun kabulüne hukuki olanak bulunmadığı yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Ahmet AKYALÇIN'ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa KICALIOĞLU, Mahmut BİLGEN, Turan KARAKAYA, Ayper GÖKTUNA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK'ın katılımlarıyla yapılan 5.10.2009 günlü toplantısında; Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ'un 2247 sayılı Yasa'da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Dr. İlknur ALTUNTAŞ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU'nun başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrasında, "Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir" hükmüne yer verilmiştir.

Anılan Yasa hükmü ile, belirtilen yargı mercilerinden birinde açılmış olan bir davanın görülmesi sırasında yapılan görev itirazının reddi üzerine, ilgili Başsavcı tarafından, görevli bulunduğu kendi yargı düzeninin görev alanına vaki müdahalenin önlenebilmesini sağlamak için konunun Uyuşmazlık Mahkemesi'ne götürülmesi suretiyle davanın henüz başlangıç safhasında iken görev sorununun çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır.

Nitekim, 2247 sayılı Yasa'nın 10. madde gerekçesinde, "Uyuşmazlık çıkarma, yürürlükte bulunan kanunun getirdiği bir yeniliktir. Görülmekte olan bir davanın görev uyuşmazlığını, bu safhada halletmek imkânını verir. Bu madde ile uyuşmazlık çıkarma adli, idari ve askeri yargıya teşmil edilmiştir.

Bu yetki, yargı merciince görev itirazının reddi üzerine, kanun yararına olarak, uyuşmazlığın konusuna göre ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından kullanılacaktır. Bu suretle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kabul ettiği adli, idari ve askeri yargı mercilerinin ayrılığı prensibinin ihlâli ve ayrı tanzimlere tabi tutulan adli, idari ve askeri yargı mercilerinin yekdiğerinin görev hudutlarına tecavüzleri önlenmiş olacaktır" denilmiştir.

Buna göre, ortada henüz açılmış bir dava ve bu davada bir yargı merciince verilmiş görevlilik kararı bulunması; diğer bir ifadeyle, yararına görev itirazında bulunulan yargı merciince aynı davada görevsizlik kararı verilmemiş olması gerekeceği açıktır.

Olayda, uyuşmazlığa konu edilen İdare Mahkemesinin görevlilik kararından önce, İzmir 6. Sulh Ceza Mahkemesi'nce tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararının bulunması karşısında, idari yargı yerince adli yargının görev alanına müdahalede bulunulduğundan söz etmek olanaksızdır.

Öte yandan, 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen olumsuz görev uyuşmazlığının oluşabilmesi için tarafları, sebebi ve konusu aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevsiz görerek verilmiş ve kesinleşmiş görevsizlik kararlarının bulunması; 17. maddesinde öngörülen olumlu görev uyuşmazlığının doğabilmesi için ise, yine tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevli sayan kararlar verilmesi; 19. maddeye göre yargı mercilerince Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulabilmesi için de, daha önce diğer yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine aynı davada kendisinin de görevsiz bulunduğu ve görevsizlik kararı veren yargı merciinin görevli olduğu kanısına varılması; 20. madde uyarınca görev uyuşmazlığı çıkarılmasında, temyiz incelemesi yapan yüksek mahkeme tarafından Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması, gerekmekte olup, incelemeye konu olan adli yargı yerinin görevsizlik kararı üzerine idari yargı yerince aynı davada verilen görevlilik kararı nedeniyle, anılan maddelerde düzenlenen görev uyuşmazlığı türlerinden biri de oluşmamıştır.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa'nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun bulunmayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesinde yer alan " Uyuşmazlık Mahkemesi, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceler; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddeder" kuralı uyarınca reddi gerekmiştir.

SONUÇ

: 2247 sayılı Yasa'nın 10.maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 5.10.2009 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.