T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO      : 2014 / 541

            KARAR NO : 2014 / 635

            KARAR TR   : 2.6.2014

 

ÖZET : Davacıların taşınmazı üzerinde konulan kısıtlamanın (hukuki el atmanın) yol açtığı öne sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davanın imar planından kaynaklanan tazminat davaları kapsamında, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacılar       : 1.H.B.

                          2.M.D.

                          3.F.B.

                          4.S.G.

                          5.Ş.Y.

                          6.S.K.

                          7.Z.D.

                          8.H.T.

                          9.H.K.

                          10.R.K.

                          11.D.A.

                          12.F.K.

                          13.N.Ş.

                          14.H.Ş.

                          15.G.O.

                          16.M.A.U.

                          17.S.U.

                          18.N.K.A.

                          19.Y.A.

                          20.Y.A.

                          21.S.Ç.

                          22.M.Ş.

                          23.F.B.

                          24.A.S.

Vekilleri          : Av.A.Ç. &  Av. S.S.

Davalı            : İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü

Vekili             : Av.M.A.

 

1-O L A Y       : Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin İstanbul İli, Arnavutköy İlçesi, Balaban Köyü 529 Parsel sayılı taşınmazın hisseli maliki olduğunu, taşınmazın imar planında “Terkos Gölü Mutlak Koruma Alanı” olarak ayrıldığını,  bu nedenle taşınmaz üzerine hiçbir inşaat, tesisat ve zirai faaliyette bulunmasına izin verilmediğini, davalı idare tarafından 06.07.2006 gün ve 2006/336 sayılı Yönetim Kurulu Kararı ile kamulaştırma kararı alındığını, ancak bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmadığını, bu şekilde davacıların zarar gördüklerini ve davalı ile uzlaşma taleplerinin olmadığını belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 308640,00 TL’nin davalıdan tahsiline ve taşınmazın davalı adına tesciline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı vekili mahkemenin 29.04.2013 tarihli cevap dilekçesinde özetle; dava konusu parsele ilişkin olarak davacılardan A.S. adına zaten Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/166 Esas sayılı dosyasında aynı parsele ilişkin olarak kamulaştırmasız el atma iddiası ile dava açıldığını, bu nedenle derdestlik itirazında bulunduklarını, dava konusu parsele ilişkin olarak Gaziosmanpaşa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/64 Esas sayılı dosyasında kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davacı açıldığını, bu dosyanın bekletici mesele yapılmasına karar verilmesini talep ettiklerini, yine davacılar tarafından 529 parsel dışında kalan diğer taşınmazla hakkında da Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/279 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını ve halen derdest olduğunu, eldeki dosyanın bu dosya ile birleştirilmesini talep ettiklerini, bu taşınmazlar hakkında da davalı idarece bedel tespiti ve tescil davasının açıldığını ve halen Gaziosmanpaşa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/55 Esas sayılı dosyasında derdest olduğunu, maksimum su kotunda kalan yerlerin DSİ tarafından kamulaştırıldığını, bu nedenle davaya DSİ’nin dahil edilmesini istediklerini, davada idari yargının görevli olduğunu belirterek; açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

2-GAZİOSMANPAŞA 3 .ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 01.11.2013 gün ve 2013/145 Esas sayılı kararı ile, davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekilinin görev itirazının reddine karar vermiştir.

Davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçe üzerine, dava dosyasının onaylı bir örneği Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmiştir.

3-DANIŞTAY BAŞSAVCISI: Uygulama ve Öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerin, "idari işlem"; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, "idari eylem" olarak tanımlandığı; bu tanıma göre; davalı idarenin 2560 sayılı İSKİ Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ve bu Kanun uyarınca çıkarılan Yönetmelikle getirilen kısıtlamaları, 3194 sayılı İmar Kanununun 8’inci maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici imar planları ile bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, "idari işlem"; bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği taşıdığı; dosyanın incelenmesinden; davacılar tarafından, dava dilekçesinde, imar planında dere mutlak koruma alanında kalan taşınmazın bedelinin ödenmesine ve taşınmazın davalı adına tesciline karar verilmesinin istenildiği; bu bilgiler karşısında; davanın, davacının taşınmazının, Yönetmelik gereği su havzasında kabul edilip, mutlak koruma alanına alınması sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşıldığı; dava dilekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.12.2010 günlü kararında mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı;  ancak; bu sonuç ya da sonuçların, yukarıda da söylenildiği üzere, genel ve düzenleyici nitelikte bir idari işlem olan İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği gereği su havzasında kabul edilip, mutlak koruma alanına alınması sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamaları içeren idari işlemlerden kaynaklandığı; idari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin ise; 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12 ve 13'üncü maddeleri uyarınca, idari yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmelerinin, anılan yasa hükümlerinin gereği olduğunu; bu bakımdan; hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi İdari Yargı'nın görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların, "hukuki el atma" olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine, hukuken imkan bulunmadığı;  dolayısıyla; davanın taşınmazın bedelinin tazminat olarak hüküm altına alınması istemine ilişkin kısmının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1 'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği;  açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa'nın 10'uncu maddesi uyarınca davanın, taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Ertuğrul ARSLANOĞLU, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 2.6.2014 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekilinin anılan Yasanın 10/2.maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve dahi 12/1.maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca, davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü açısından, davanın taşınmazın bedelinin tazminat olarak hüküm altına alınması istemine ilişkin kısmı yönünden, 10.maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacıların hisseli maliki olduğu taşınmazın imar planında “Terkos Gölü Dere Mutlak Koruma Alanı” olarak ayrıldığını,  davacıların bu şekilde dava konusu taşınmazdan yararlanma imkanının kısıtlandığını ve zarara uğradıklarını belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 308640,00 TL’nin davalıdan tahsiline ve taşınmazın davalı adına tesciline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde açılmıştır.

Davalı vekilinin cevap dilekçesi içeriği ve mahkemenin 01.11.2013 tarihli celsesindeki beyanlarından, dava konusu taşınmazın da içinde bulunduğu Terkos Gölü Mutlak Koruma Alanı’na ilişkin olarak Gaziosmanpaşa Asliye Hukuk Mahkemeleri nezdinde birçok kamulaştırmasız el atma ve kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davaları açıldığı anlaşılmakla; dosyanın çözümünde önemli olacağı düşüncesi ile mahkemelerinden söz konusu dosyaların onaylı örneği getirtilmiştir. Yapılan inceleme neticesinde;

a) Dosyaların incelenmesi

a1) Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/279 esas sayılı dosyasında; A.S. dışındaki davacılar tarafından İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü aleyhine aynı yer 176, 335, 314, 529 parseller hakkında  kamulaştırmaz el atma nedeni ile tazminat davası açıldığı,

Davacılar tarafından, dava konusu taşınmazların İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü “Mutlak Koruma Alanı” nda bırakılmak sureti ile kamulaştırmasız el atıldığının iddia edildiği ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 8000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsiline ve taşınmazların davalı idare adına tesciline karar verilmesinin talep edildiği, yargılama sırasında davacı vekilince verilen 06.12.2012 tarihli dilekçe ve mahkemenin 06.12.2012 tarihli celsesindeki beyanı ile; 529 parsel sayılı taşınmaz yönünden yüz ölçüm hesaplamalarında ortaya çıkan sorunun yargılamayı uzatacağından bahisle bu parsel hakkında açılan davanın atiye bırakıldığı ;

Davalı vekilinin cevap dilekçesinde dava konusu taşınmaza fiilen el atılmadığını, dava konusu taşınmazlarla ilgili kamulaştırma işlemleri konusunda bakanlıktan olu alındığını ve prosedürün halen devam ettiğini, maksimum su kotunda kalan alanlar yönünden kamulaştırma işlemlerinin DSİ tarafından yapılması nedeni ile davanın DSİ’ye ihbar edilmesine karar verilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir

Mahkemesince yürütülen yargılama sırasında mahallinde keşif icra edildiği ve Fen Bilirkişisi S.E.’a ait 30.09.2011 tarihli ilk raporda dava konusu 529 parsel ile ilgili olarak davacıların taşımazdaki hisselerini belirledikten sonra, “Balaban 529 parsel nolu taşınmazın, vaziyet krokisinde kırmızı renk ve (A) ile gösterilen yaklaşık 5.264m² lik bölümün Terkos Gölü Mutlak Koruma Alanı içinde geri kalanı Maksimum Su Koru Altında, kalmaktadır/Kesin hesaplama için Balaban 176,338 ve 529 parsel nolu taşınmazlara ait Koordinatü Anlikatvon Krokisinin Çatalca LİHKAB tan temin edilmesi gerekmektedir.” şeklinde belirleme yaptığı, “Davaya konu edilen parsellerin boş olduğu, tarla ve çayırlık durumunda bulunduğu belirlendi. Mahkeme heyeti ile birlikte görüldü. Gerekli incelemeler yapıldı notlar alındı” şeklindeki tespiti ile de taşınmazlara fiilen el atılmadığını belirttiği anlaşılmıştır. 02.03.2012 tarihli ikinci, raporunda; dava konusu taşınmazın 5828 m² lik kısmının Terkos Gölü Mutlak Koruma Alanı içinde, 489,10 m² lik kısmının ise  Maksimum Su kotu altında kaldığı, tapuda yazılı 5750,00 m² lik  alan ölçümü ile  fiiliyatta yer alan 6317,11 m² arasında  kabul edilebilir hata sınırını aşan bir farkın yer aldığı ve  bu hatanın ilgilisince Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’nden  düzeltilmesinin talep edilebileceği, bu hususta  takdir yetkisinin mahkemesine ait olduğu tespitlerine yer verildiği ve taşınmazın hissedarlarının mülkiyetine esas paylarının hesaplandığı, 19.10.2012 tarihli üçüncü raporunda, 02.03.2012 tarihli raporu ile aynı tespitlere yer verdiği ancak mahkemeye sunulan  veraset ilamlarını dikkate alarak dava konusu taşınmazlardaki hisse hesaplamalarını yeniden yaptığı,

Ziraat Mühendisi Bilirkişiler G.E. ve E.E. ile mülk Bilirkişisi S.A.’in 04.11.2011 tarihli ilk raporlarında; ortak raporlarında ise; “Dava konusu taşınmazlardan 176, 338 ve 529 nolu parseller Fen bilirkişisi S.E.'ın da raporunda belirttiği üzere kısmen İSKİ Mutlak koruma alanı içerisinde kısmen de Kısa Mesafeli Koruma Alanı içerisinde bulunmaktadır. Bu taşınmazların ne kadarlık kısmının Göl Mutlak Koruma alanı içerisinde kaldığı kesin olarak bilinmediğinden herhangi bir yanlış hesaplamaya sebebiyet vermemek adına bu doğrultuda bir hesaplama yapılmamıştır. Taşınmazlara İlişkin Koordinatlı Aplikasyon Krokilerinin ilgili LİRKAB tan temini halinde el atılan kısım üzerinden kadastro bilirkişisi marifetiyle hesaplama yapılabilmesi mümkürı olacaktır./Davaya konu 314 nolu taşınmazın ise tapu maliklerinden S.K. mirasçısı Ü.K.'nın veraset ilamı dosyada bulunmadığından, Ü.K.'dan mirasçılarına düşen hisse miktarı tepsi edilememiştir. Her ne kadar M.K.'nın veraseti üzerinde Ü.K. mirasçıları da belirtilmiş olsa da Ü.K.'nın müstakil veraset ilamına dosyada rastlanamadığından herhangi bir aksaklığa yer vermemesi için hisse bazında hesaplama yapılmamıştır. Ü.K.'nın dosyaya celp edilecek veraset ilamından sonra taşınmaza ilişkin hisse bazında hesaplama yapılabilecektir. Kurulumuzca gelir metoduna göre hazırlanan bu rapora göre taşınmazların bi metrekaresi için kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat miktarı 45.96,00 -TL olarak hesaplanmıştır. Üç nüsha olara düzenlenen bu rapor Yüksek mahkemenize saygıyla ar olunur.”  şeklindeki açıklamalarından,  taşınmazın metrekare değerine ilişkin tespitlerin yapıldığının, ancak taşınmazların koordinatlı aplikasyon krokileri olmaması ve sunulan veraset ilamlarındaki  bağlantısızlıklar nedeni ile  hisse başına düşen bedel hakkında hesaplama yapılamadığının bildirildiği görülmüştür. 05.12.2012 tarihli ikinci raporlarında ise; fen bilirkişi tarafından yapılan hisse hesabı dikkate alınarak, taşınmazların bedelinin belirlendiği ve her bir paydaşın hissesine hangi bedelin düştüğünün hesaplandığı anlaşılmıştır.

Mahkemenin 31.01.2014 gün ve 2011/279 Esas, 2014/14 Karar sayılı kararı ile;  dava konusu taşınmazlara fiili el atma olmadığı, bu nedenle davaya idari yargıda bakılması gerektiği gerekçesi ile görev yönünden reddine karar vermiştir.

a2) Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/166 Esas sayılı dosyasında;

Davacı A.S. tarafından, davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü aleyhine, aynı yer 176,314,338,529 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili olarak kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat ve tescil davası açıldığı;

Mahkemesince yapılan yargılama sırasında keşif yapılmamış, rapor alınmamış,  14.03.2014 gün ve 2012/166 Esas, 2014/101 Karar sayılı kararında, “Dava konusu 314 parsel sayılı takınmazın Terkos Havzası mutlak mesafeli koruma alanı içinde kaldığı, 529 ve 338 parsellerin kısmen Terkos Havzası maksimum su kotu içinde kısmen de Terkos Havzası mm lak mesafeli koruma alanı içinde 176 parselin ise kısmen Terkos havzası mutlak mesafeli koruma alanı içinde kısmen de Terkos Havzası kısa mesafeli koruma alanı içinde kaklığı, 42 sayılı yasanın 6487 sayılı yasanın 21.maddesi ile değiştirilen geçici 6 maddesinin 10 fırkasının 3 cümlesinde, uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak sureti ile veya ilgili kanunların uygulaması ile tasarrufu kısıtlanan taşın mazi ar hakkında, 03/05/1985 tarihli ve 3194 sayılı imar kanunda Öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir hükmüne yer verilmiş olup dava konusu olayda ilgili kanunların uygulanması ile t asan uf kısıtlanmış olduğundan hu nedenle fiili el atma bulunmadığından davaya bakmakla idari yargı görevli olup bu nedenle de mahkememiz görevli bulunmadığından davanın yargı yolu bakımından görevsizlik nedeni ile usulden reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki gerekçesi ile davanın görev yönünden reddine karar verilmiştir.

a3) Gaziosmanpaşa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/64 Esas sayılı dosyasında;

Davacı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekili tarafından, davalı A.S.’e karşı,  aynı yer 314,338,529 ve 176 sayılı parseller hakkında, bedel tespiti ve davacı idare adına tescili istemi ile dava açıldığı

Mahkemesince yapılan yargılama sırasında keşfe gidildiği ve rapor alındığı; Harita ve Kadastro Mühendisi Ayhan Yıldız’a ait 10.03.2014 tarihli raporda; “Davaya konu balaban köyü, eski 176 numaralı parsel, yeni 138 ada 12 parsel sayılı 3653, 92 m² miktarlı taşınmaz Balaban Köyünün takriben 2000 metre batısında, eski 314 numaralı parsel yem 136 ada 2 parsel sayılı 11417,35 m² miktarlı taşınmaz ile Eski 338 numaralı parsel yeni 135 ada 92 parsel sayılı 27157,76 m² miktarlı taşınmaz Balaban Köyünün takriben 1000 metre güney batısında kalmaktadır Balaban koyu eski 529 yem 120 ula 4 parsel sayılı 6317,32 rn² miktarlı taşınmaz Balaban köyünün takriben 850 metre doğusunda Terkos Gölü kıyısında kalmakladır “  denilmek sureti ile taşınmazların konumlarının belirlendiği, devamında ise;  eski 176,  yeni 138 ada 12 parsel sayılı 3653, 92 m² miktarlı taşınmazın 618.50 m² lik kısmının, eski 338, yeni 135 ada 92 parsel sayılı 27.157.76 m² miktarlı taşınmazın tamamının, eski 529, yeni 120 ada 4 parsel sayılı 6.317.32 m² miktarlı taşınmazın tamamının, eski 314, yeni 136 ada 2 parsel sayılı 11417.35 m² miktarlı taşınmazın tamamının Terkos Gölü mutlak koruma alanında kalması sebebiyle. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü 05 11 2010 tarih 2010/436 nolu Yönetim Kurulu karan ile kamulaştırıldığını belirttiği, dava konusu taşınmazlara fiilen el atılıp atılmadığı ile ilgili bir değerlendirmeye yer verilmediği görülmüştür.

Ziraat Mühendisleri G.H., H.G., Ş.K. ile Mülk Bilirkişisi A.R.Ö.’e ait 17.03.2014 tarihli ortak raporda;  dava konusu taşınmazlara fiilen el atılıp atılmadığı konusunda bir tespite yer verilmemiş, dava konusu taşınmazın özellikleri ve konumu dikkate alınarak metrekare değerinin belirlendiği ve bu metrekare değeri üzerinden taşınmazlara değer biçildiği görülmüştür.

            Mahkemesince henüz dava dosyasında karar verilmemiş olup,  07.02.2014 tarihli ilk celsede bir sonraki duruşmanın 16.04.2014 tarihinde yapılmasına karar verildiği, 16.04.2014 tarihinde yapılan duruşmada “teknik bilirkişi raporunda, 120 ada, 4 parseldeki davalının hissesine düşen miktar 52.46 m² olması gerektiği halde bunun 42.46 m² olarak gösterildiği, hesap hatasının bundan kaynaklandığı, davalının itirazının bu nedenle kabulüyle toplam depo edilecek bedelin 17/03/2014 günlü rapora göre 18.693,05-TL olarak kabulüne, raporun bu şekilde düzeltilmesine, davacının çayır vasfı taşıyan arazide 92 parselle ilgili olarak tarım arazisi olarak değerlendirmeye yönelik itirazın bilirkişi raporlarında bu konuda gerekçe gösterildiği anlaşılmakla, yeniden bu konuda rapor alınmasına gerek bulunmadığına, davacının bu yöndeki itirazının reddine, dava tarihi 31 01/2013 olup davalı A.S.'in dava konusu parsellere ilişkin kamulaştırmaya konu edilen taşınmazlardaki kamulaştırma bedel değerinin 18.693.05-TL olarak kabulüyle bu bedele 31.01.2013 tarihinden 4 ay sonrası 01/06/2013 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülerek bedelin Vakıfbank Valide Sultan Şubesine depo edilmesi için davacı tarafa 2 haftalık süre verilmesine ve bir sonraki duruşmanın 23.05.2014 tarihinde yapılmasına karar verildiği görülmüştür.

a4) Gaziosmanpaşa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/55 esas sayılı Dosyasında;

Davacı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekili tarafından mahkememiz dosyası davacılarına karşı (A.S. hariç)  dava konusu aynı yer 176,314,338,529 parseller hakkında, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açtığı,

Mahkemesince mahallinde keşif icra edildiği ve rapor alındığı, aldırılan Harita ve Kadastro Mühendisi Ayhan Yıldız’a ait 06.05.2013 tarihli raporda; dava konusu taşınmaza fiilen el atılıp atılmadığı hususuna değinilmediği, dava konusu taşınmazların 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planları bulunmayan plansız sahada kaldıklarının Arnavutköy Belediye Başkanlığı’nın 28.02.2013 gün ve 746/123636 sayılı yazısı ile tespit edildiğini belirttiği ve taşınmazların hissedarlarının taşınmaz üzerindeki paylarını hesaplamıştır. Aynı bilirkişiyi ait 10.02.2014 tarihli ek raporda ise;  taşınmaz hissedarlarının hissesine düşen alan metrekare olarak hesaplanmış ve bu alana düşen kamulaştırma bedeli ayrı ayrı belirtilmiştir.

Ziraat Mühendisleri G.H., Ş.Ç., M.F.K. ile Mülk Bilirkişisi ile inşaat mühendisleri, R.C., H.U.’ın verdikleri 16.05.2013 tarihli ortak raporda; dava konusu taşınmazlara fiilen el atılıp atılmadığı konusunda bir tespite yer verilmemiş, dava konusu taşınmazın özellikleri ve konumu dikkate alınarak metrekare değerinin belirlendiği ve bu metrekare değeri üzerinden taşınmazlara değer biçildiği ve taşınmazdaki hisseleri oranında bu bedelin tapu maliklerine paylaştırıldığı görülmüştür. Aynı Bilirkişilere ait 16.07.2013 tarihli raporda ise; Fen Bilirkişisi A.Y.’ın ek raporu dikkate alınarak  dava konusu parsellerde yapılan kadastro yenilmesine göre  oluşan yeni  kayıtlar ve  değişiklikler  belirtilmiş, buna göre  taşınmazların yeni tapu kayıtlan ve kadastro  yenilemesi sonucu oluşan büyüklükleri ile  davalıların bu parsellerdeki paylarına tekabül eden  kamulaştırma bedelleri hesaplanmıştır.

Mahkemece yapılan yargılama neticesinde verilen 11.03.2014 gün ve 2013/55 Esas, 2014/67 Karar sayılı karar ile;  dava konusu taşınmazlardan 314,338 ve 529 parsel sayılı taşınmazların tamamının,176 parsel sayılı taşınmazın ise 637,17 m² lik kısmının tapusunun iptali ile davacı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü adına tapuya tesciline, taşınmazların bilirkişi raporunda belirtilen bedellerinin davalılara hisseleri oranında ödenmesine karar verildiği görülmektedir.

b)Esas İncelemesi:

3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde;  “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.

            a) Bölge planları; sosyo - ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.

            b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik dördüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.

            Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik üçüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.

            Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.

            Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.

İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.

           c) (Ek: 3/7/2005 - 5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz.” hükmüne yer verilmiştir.

            Aynı Kanun'un 18. maddesinde, “İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re'sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler valilikçe kullanılır.

Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında "düzenleme ortaklık payı" olarak düşülebilir. Ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.

(Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz.

Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır.

Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır.

            Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez…” hükmü yer almıştır.

            Oysa dava konusu olayda, davacılar tarafından, ‘Terkos Gölü Mutlak Koruma Alanı’nda bırakılmak sureti ile kamulaştırmasız el atıldığı iddia edilen 529 parsel sayılı taşınmaz hakkında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tescili davası; Gaziosmanpaşa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 11.03.2014 gün ve 2013/55 Esas, 2014/67 Karar sayılı Karar ile kabul edilmiş ve A.S.  dışındaki hissedarların   tapudaki paylarının iptali ile İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Yine A.S.’in 529 parsel sayılı taşınmazdaki hissesini de içerir şekilde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına taşınmazın tescili davası ise Gaziosmanpaşa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/64 Esas sayılı dosyasında açılmış ve halen devam etmektedir.

            2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 3. maddesinde; “İdareler, kanunlarla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını; bedellerini nakden ve peşin olarak veya aşağıda belirtilen hallerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle kamulaştırma yapabilirler.”  denilmek sureti ile devletin kamulaştırma yetkisinin sınırları çizilmiştir.

            2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 8. maddesinde; “(Değişik madde: 24/04/2001 - 4650/3. md.)İdarelerin, bu Kanuna göre, tapuda kayıtlı olan taşınmaz mallar hakkında yapacağı kamulaştırmalarda satın alma usulünü öncelikle uygulamaları esastır.

            Kamulaştırma kararının alınmasından sonra kamulaştırmayı yapacak idare, bu Kanunun 11 inci maddesindeki esaslara göre ve konuyla ilgili uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan da rapor alarak, gerektiğinde Sanayi ve Ticaret Odalarından ve mahalli emlak alım satım bürolarından alacağı bilgilerden de faydalanarak taşınmaz malın tahmini bedelini tespit etmek üzere kendi bünyesi içinden en az üç kişiden teşekkül eden bir veya birden fazla kıymet takdir komisyonunu görevlendirir.

            Ayrıca idare, tahmin edilen bedel üzerinden pazarlıkla satın alma ve trampa işlemlerini yürütmek ve sonuçlandırmak üzere kendi bünyesi içinden en az üç kişiden teşekkül eden bir veya birden fazla uzlaşma komisyonunu görevlendirir.

            İdare, kıymet takdir komisyonunca tespit edilen tahmini bedeli belirtmeksizin, kamulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz mal, kaynak veya bunların üzerindeki irtifak haklarının bedelinin peşin veya bu Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılıyor ise, bu fıkradaki usullere göre taksitle ödenmesi suretiyle ve pazarlıkla satın almak veya idareye ait bir başka taşınmaz malla trampa yoluyla devralmak istediğini resmi taahhütlü bir yazıyla malike bildirir.

            Malik veya yetkili temsilcisi tarafından, bu yazının tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde, kamulaştırmaya konu taşınmaz malı pazarlıkla ve anlaşarak satmak veya trampa isteği ile birlikte idareye başvurulması halinde; komisyonca tayin edilen tarihte pazarlık görüşmeleri yapılır, tespit edilen tahmini değeri geçmemek üzere bedelde veya trampada anlaşmaya varılması halinde, yapılan bu anlaşmaya ilişkin bir tutanak düzenlenir ve anlaşma konusu taşınmaz malın tüm hukuki ve fiili vasıfları ile kamulaştırma bedelini içeren tutanak malik veya yetkili temsilcisi ve komisyon üyeleri tarafından imzalanır.

            İdarece, anlaşma tutanağının tanzim tarihinden itibaren en geç kırkbeş gün içinde, tutanakta belirtilen bedel ödenmeye hazır hale getirilerek, bu durum malike veya yetkili temsilcisine yazıyla bildirilerek tapuda belirtilen günde idare adına tapuda ferağ vermesi istenilir. Malik veya yetkili temsilcisi tarafından idare adına tapuda ferağ verilmesi halinde, kamulaştırma bedeli kendilerine ödenir.

            Bu madde uyarınca satın alınan veya trampa edilen taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkı, sahibinden kamulaştırma yolu ile alınmış sayılır ve bu şekilde yapılan kamulaştırmaya veya bedeline karşı itiraz davaları açılamaz.

            Anlaşma olmaması veya ferağ verilmemesi halinde bu Kanunun 10 uncu maddesine göre işlem yapılır.” şeklindeki açıklamalar ile de tapuya kayıtlı taşınmazlar yönünden  satın alma usulünün esas olduğu,  bu yolun kullanılmasına esas usulün ne olduğu ve bu yolun sonuç vermemesi durumunda  mahkeme kanalı ile taşınmazın idare adına tescilini düzenleyen  aynı kanunun 10. Madde uyarınca işlem yapılması gerektiği  belirtilmiştir.

            2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesinde; “ (Değişik madde: 24/04/2001 - 4650/5. md.)Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesi’ne müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.

            Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, dava dilekçesi ve idare tarafından verilen belgelerin birer örneği de eklenerek taşınmaz malın malikine meşruhatlı davetiye ile veya idarece yapılan araştırmalar sonucunda adresleri bulunamayanlara, 11/02/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun 28 inci maddesi gereğince ilan yoluyla tebligat suretiyle bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.

            ………………

            Mahkemece belirlenen günde yapılacak duruşmada hakim, taşınmaz malın bedeli konusunda tarafları anlaşmaya davet eder. Tarafların bedelde anlaşması halinde hakim, taraflarca anlaşılan bu bedeli kamulaştırma bedeli olarak kabul eder ve sekizinci fıkranın ikinci ve devamı cümleleri uyarınca işlem yapar.

            Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar. Yapılacak keşifte, taşınmaz malın bulunduğu yerin bağlı olduğu köy veya mahalle muhtarının da hazır bulunması amacıyla, muhtara da davetiye çıkartılır ve keşifte hazır bulunması temin edilerek, muhtarın beyanı da alınır.

            Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.

            Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. Tarafların anlaştığı veya tarafların anlaşamaması halinde hakim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen miktarın, peşin ve nakit olarak veya kamulaştırma bu Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise, ilk taksitin yine peşin ve nakit olarak hak sahibi adına, hak sahibi tespit edilememiş ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere 10 uncu maddeye göre mahkemece yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir. İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına veya hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda, ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere bloke edildiğine dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.

            (Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.

            Bu maddede öngörülen işlemler, mahkemenin davetine uymayanlar olduğu takdirde ilgilinin yokluğunda yapılır. “ şeklinde düzenlemelerle,  idarenin kamulaştırma kararı üzerine taşınmazın adına tescilini sağlamak  için izlemesi gereken yargısal usul  belirtilmiş ve açılan davada Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olacağı açıkça düzenlenmiştir.

            Aynı Kanunun 14. maddesinde; (Değişik madde: 24/04/2001 - 4650/7. md.)  Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal ve maddi hatalara karşı da adli yargıda düzeltim davası açılabilir.

            İdari yargıda açılan davalar öncelikle görülür.

            İştirak halinde veya müşterek mülkiyette, paydaşların tek başına dava hakları vardır.

            İdare, kamulaştırma belgelerinin mahkemeye verildiği günden itibaren otuz gün içinde maddi hatalara karşı adli yargıda düzeltim davası açabilir.

            İdare tarafından, bu Kanun hükümlerine göre tespit olunan malike ve zilyede karşı açılan davaların görülmesi sırasında, taşınmaz malın gerçek malikinin başka bir şahıs olduğu anlaşıldığı takdirde, davaya bu gerçek malik, tapu malikinin daha önce öldüğü sabit olursa mirasçıları da dahil edilmek suretiyle devam olunur.

            Açılan davaların sonuçları dava açmayanları etkilemez.” denilmek sureti ile, tapu malikince kamulaştırma kararına karşı idari yargıda iptal davası açılabileceği, davaya bakan adli yargı mahkemesince bu dosyanın bekletici mesele yapılmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir.

            Dava dosyasının incelenmesinden; İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Yönetim Kurulu’nun  05.11.2010 gün ve 2010/436 sayılı kararı ile  Terkos Göl Mutlak Koruma Alanında kalan taşınmazlar hakkında  Kamulaştırma Kanunu’nun 5/b maddesi gereğince kamu yararı kararı alındığı, kararın İçişleri Bakanlığı’nın 22.12.2010 gün ve 34434 sayılı kararı ile olur aldığı, bunun üzerine İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Yönetim Kurulu’nun 10.03.2011 gün ve 2011/143 sayılı kararı ile dava konusu 529 parseli de içine  alır şekilde Terkos Gölü Mutlak Koruma Alanı planı kapsamında 248  tane taşınmazın kamulaştırılmasına karar verildiği ve taraflarca uzlaşma sağlanamaması üzerine (davacılar gerek Gaziosmanpaşa 3 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/279 ve Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/166 Esas sayılı dava dilekçelerinde  davalı idare ile uzlaşmak istemediklerini açıkça belirtmişlerdir.) Gaziosmanpaşa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/55, Gaziosmanpaşa 2 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/64 Esas sayılı dosyasında, mahkememiz dosyası davacıları aleyhine, 529 parseldeki hisselerinin davalı idare adına tescili istemi ile dava açıldığı anlaşılmaktadır.

            Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, davalı idare tarafından dava konusu 529 parsel sayılı taşınmazın da içinde bulunduğu alanı kapsar şekilde yapılan ‘Terkos Gölü Mutlak Koruma Alanı’nı uygulamaya konulmuş ve kamulaştırma prosedürü tamamlanarak, Gaziosmanpaşa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 11.03.2014 gün ve 2013/55 Esas, 2014/67 Karar sayılı Karar taşınmazın davalılar adına olan kısmının tapusunun iptali ile İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verilmiş ve taşınmazın bedeline hükmedilmiştir. Her ne kadar davacılardan A.S. hakkındaki dava Gaziosmanpaşa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/64 Esas sayılı dosyasında devam etmekte ve hakkında verilen bir tescil kararı bulunmamakta ise de, bu davacı yönünden açılan davanın henüz bir tescil kararı olmaması ve taşınmaza da fiilen el atılmaması nedenleri ile idari yargıda görülmesi gerektiğine karar verilmesi gerek yargılamanın tek koldan yürütülmesinde görülen fayda ve gerekse usul ekonomisi ilkeleri yönünden uygun görülmediğinden, diğer davacılar açısından yapılan değerlendirme A.S. yönünden de kabul edilmelidir.

            Tüm bu bilgi, belge ve tespit ışığında yapılan değerlendirme neticesinde;  davaya konu 529 parsel sayılı  taşınmaz  yönünden 2942 sayılı Yasa’nın 8,10 ve 14. Maddeleri dikkate alınarak ;Gaziosmanpaşa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin  11.03.2014 gün ve 2013/55 Esas, 2014/67 Karar sayılı karar ile dava konusu taşınmazın bir kısmı hakkında davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü adına tescil kararı verilmiş ise de;  Mahkememize incelemesine konu görev uyuşmazlığı talebinin davalı vekilinin 05.11.2013 tarihli dilekçesi ile yapıldığı ve Danıştay Başsavcılığı’nın 13.01.2014 tarihli olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması kararı üzerine 10.02.2014 tarihinde mahkememize geldiği; bu tarihler itibari ile  henüz  dava konusu taşınmaz hakkında verilen bir tescil kararı olmadığı gibi, 2247 sayılı Kanun’un 18. Maddesi gereğince de uyuşmazlığa konu istemin Mahkememize geldiği tarih itibari ile mahkemesince yapılacak işlemlerin de dikkate alınmasının mümkün olmadığı ortadadır. Kaldı ki; mahkememizin öncesinde davaya konu edilmiş ve esas yönünden hakkında  karar verilmiş aynı parsele ilişkin olarak açılan kısmi  davalarda dahi, her dosyanın kendi içinde bir bütün olduğu ve Uyuşmazlık Mahkemesi’ne geldiği tarih itibari ile dava dosyalarının değerlendirilmesi gerektiği yolundaki kararları dikkate alındığında; dava dosyasının Mahkememiz mevcut uygulamaları çerçevesinde  Mahkememize geldiği tarih itibari ile değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Olayda, davacılar vekili tarafından, dava dilekçesinde, İSKİ İçmesuyu Havzaları Yönetmeliği gereği imar planlarında,  “Terkos Gölü Mutlak Koruma Alanı”nda bırakılarak, tasarruf hakkı kullanılamayacak şekilde kısıtlanan davacıların hisseli maliki olduğu taşınmazın bedelinin ödenmesine hükmedilmesinin istenildiği; mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak, bu sonuç ya da sonuçların, bir idari işlem olan Yönetmelik ve imar planlarından başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarelerin Yönetmelik gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı anlaşılmıştır.

Belirtilen duruma göre, davaya konu taşınmazın İSKİ İçme Suyu Havzaları Koruma ve Kontrol Yönetmeliği gereğince ve bu yönetmeliğe uygun olarak belediyece düzenlenen imar planlarında kısmen dere ıslah alanı ve dere işletme bandında kalmış olduğu, taşınmaza davalı idarelerce fiilen el atılmadığı anlaşılmakla, Yönetmelik, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Öte yandan, taşınmazın imar planında “dere mutlak koruma alanı”nda kalması nedeniyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanması nedenine dayalı olarak davacının Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açtığı tazminat davasında, bu Mahkemece 4.11.1983 günlü, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun Geçici 6 ncı maddesinin kimi fıkralarının iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine yapılan itiraz başvurusunda; Anayasa Mahkemesi 25.9.2013 tarih ve E: 2013/93, K: 2013/101 sayılı kararında ”… Davacının mülkü üzerinde tasarruf etme hakkının kısıtlanması, idarenin bir eyleminden değil, idari bir işlem niteliğinde olduğu tartışmasız olan imar planından kaynaklanmaktadır. Olayda, idarenin fiili el koyma niteliği taşıyan bir eylemi henüz bulunmamakta, aksine kanunen yapması gereken kamulaştırma işlemlerini yapmamak biçiminde tezahür eden bir eylemsizliği söz konusudur. Öte yandan kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerekmektedir. Oysa, mahkemede görülen davaya konu olayda olduğu gibi imar kısıtlamaları’nda taşınmaz zilyetliği malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kalması söz konusu olmaktadır. Sonuç olarak, davacının taşınmazının imar planlarında “ dere mutlak koruma alanı” nda bırakılması nedeniyle, tasarruf hakkının kısıtlanmasının kamulaştırmasız el atma sonucu olduğu ve tasarruf hakkının kısıtlanması sebebiyle doğan zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla bakılmakta olan dava, itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin görev alanına girmemektedir. Nitekim, Anayasanın 158. maddesi ile, adli, idari ve askeri yargı merciileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesinin istikrar bulmuş içtihatları da bu yöndedir…” gerekçesiyle, Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvurusu, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle oybirliğiyle reddedilmiştir. Yine taşınmazı imar planında “spor alanı” olarak ayrılan davacının Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında, davalı idarelerin görev itirazları nedeniyle Danıştay Başsavcılığınca çıkartılan olumlu görev uyuşmazlığında, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce olumlu görev uyuşmazlığı talebinin kabulü ile ilgili Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması yolunda verilen karar nedeniyle, anayasal haklarının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru üzerine, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünce 18.9.2013 tarihinde verilen kararda (Başvuru No: 2013/1586)  “…Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibariyle yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Yargılama, Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından usul şartlarına ve hukuka uygun olarak gerçekleştirilmiş olup, başvurucu derece mahkemelerinde kendi delillerini ve iddialarını sunma fırsatını bulmuş ve bunlar Uyuşmazlık Mahkemesi’nce gereği gibi değerlendirilmiştir… Açıklanan nedenlerle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının kanun yolu şikayeti niteliğinde olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesi kararının bariz bir şekilde keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin ‘açıkça dayanaktan yoksun olması’ nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir…” gerekçesiyle, davacının başvurusu oybirliğiyle reddedilmiştir. (Resmi Gazete, 30.10.2013, Sayı:28806) Son olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.10.2013 tarih ve E.2013/603, K.2013/1503 sayılı kararıyla, imar planındaki kısıtlamalardan kaynaklanan ‘hukuki el atmalardan’ kaynaklanan tazminat istemli davaların idari yargının görevinde olduğu hüküm altına alınmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı  İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekilinin görev itirazının  Gaziosmanpaşa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce  reddine ilişkin kararın, tazminata ilişkin kısım yönünden kaldırılması gerekmiştir.

S O N U Ç : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın, BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN, Gaziosmanpaşa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 01.11.2013 gün ve 2013/145 Esas sayılı KARARININ TAZMİNATA İLİŞKİN KISIM YÖNÜNDEN KALDIRILMASINA, 2.6.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

 

 

Üye

Eyüp Sabri

BAYDAR

 

 

 

Üye

Ertuğrul

ARSLANOĞLU

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

Üye

Ayhan

AKARSU

Üye

Nurdane

TOPUZ

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT