T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          ESAS    NO  : 2019 / 109

          KARAR NO : 2019 / 262

          KARAR TR  : 29.4.2019

ÖZET : Devlet memuru olarak çalışmasından dolayı emekliye ayrılan davacının; emekli maaşına hak kazandığı tarihin tespiti ile emekli aylığından, nafaka borcuna dayalı kesinti tutarının mahsubu ile kalan miktarın ödenmesi istemiyle açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

 

Davacı          : M. K.

Vekili           : Av. E. Y.

Davalı           : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

Vekili           : Av. H.H.

 

O L A Y       : Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin süre ve prim bakımından 08.01.2013 tarihinde emekliliğe hak kazandığını; 20.01.2013 tarihinde gerekli başvuruyu tamamlamasına rağmen, sistemdeki kayıtlar doğrultusunda 01/03/2013 tarihi itibari ile SGK Emekli Sandığı emeklisi sıfatını haiz olduğunu; 2013 yılı Ekim ayına kadar, 7 aylık süre zarfında, davalı kurum tarafından müvekkiline hak ettiği emekli maaşı ve emekli ikramiyesinin ödenmediğini; 2013 yılı Ekim ayından itibaren ise, emekli maaşının 1/4 kesinti yapılarak ödendiğini; bu konuya ilişkin davalı idareye yaptıkları pek çok başvuruya karşın,  ödenmeyen emekli maaşının akıbeti hakkında kendilerine bilgi verilmediğini;  talepleri doğrultusunda SGK tarafından gönderilen salt 1/4 kesinti ile ilgili beyan içeriğinde ise, kesinti yapılmasının Antalya 5. İcra Dairesinin 2007/3400 Esas numaralı, 09/04/2013 tarihli kararına dayandırıldığını; müvekkilinin şu ana kadar hak ettiği emekli maaşı taraflarınca hesaplanabiliyor olsa da, SGK tarafından ödenmeyen emekli maaşı ve emekli ikramiyesinin akıbeti hususunda bilgileri bulunmadığından;  müvekkilinin emeklilik aylığı almaya hak kazandığı tarih bakımından gerçeklik ile SGK kayıtları arasında farklılık bulunduğundan, bazı hususların tespiti ve talepleri doğrultusunda belirsiz alacak davası açmak zorunda kaldıklarını ifade ederek; müvekkilinin emekli aylığı almaya hak kazandığı tarihin, hak ettiği emekli maaşından yapılan kesintilerin, ödenmeyen emekli maaşının ödenememe gerekçesinin ve emekli ikramiyesinin akıbetinin tespiti ile tespit neticesinde müvekkilinin hak etmiş olduğu meblağın taraflarına iadesi gerektiğinden; bu hususların tespiti ile birlikte fazlaya ilişkin her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL'nin müvekkiline iade edilmesine karar verilmesi istemiyle 20.1.2014 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davacı vekili daha sonra ıslah dilekçesi ile, dava değerinin 8.942,96 TL olarak kabulünü Mahkemeden talep etmiştir.

Ankara 25. İş Mahkemesi;  26.1.2017 gün ve E:2016/317, K:2017/13 sayı ile, uyuşmazlığın esasını inceleyerek davanın kısmen kabulüne,  kısmen reddine karar vermiş;  istinaf yoluna başvurulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10.Hukuk Dairesi: 26.1.2017 gün ve E:2017/1296, K:2017/1426 sayı ile, 25/07/1979 - 01/01/1987 tarihleri arasında 506 sayılı Kanun, 01/02/1987 - 14/03/2012 tarihleri arasında 5434 sayılı Kanun ve 25/04/2013 tarihinden itibaren 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında sigortalı olan davacıya 11/02/2013 tarihli tahsis dilekçesi üzerine 5434 sayılı Kanunun geçici 205. maddesi uyarınca 26 yıl 1 aylık süre üzerinden aylık bağlandığı, davacının işbu dava ile emekli maaşına hak kazandığı tarihin tespiti ve maaşından yapılan kesintilerin iptali ile iadesini istediğinin anlaşıldığı; 5434 sayılı Kanun kapsamında emekli aylığına hak kazandığı tarihin tespiti ile bu aylıklardan yapılan kesintilerin iptali ve iadesi istemine ilişkin uyuşmazlığın çözüm yerinin idari yargı olduğu gerekçesiyle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a.4 maddesi uyarınca kabulüne; anılan Mahkeme kararının kaldırılmasına; davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,  HMK'nun 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere karar vermiştir.

ANKARA 25.İŞ MAHKEMESİ; 28.2.2018 gün ve E:2017/327, K:2018/84 sayı ile, “(…)5510 sayılı Yasa'nın 93. maddesinde; "Bu kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler, 88. maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez. Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir" düzenlemesi yer almaktadır.

Somut olayda borçlu aleyhine birikmiş ve devam eden aylar nafakasının tahsili amacıyla ilamlı takip başlatılmış olup, İcra Dairesi'nce borçlunun emekli maaşına haciz konulmuştur. Takip dayanağı nafaka alacağı olup işleyen nafaka alacağı adi alacak değildir ve borçlunun maaşının haczi kabildir. Bu nedenle işleyen aylık nafakanın tamamı için maaşa haciz konulmasında Yasaya aykırılık yoktur. Ancak birikmiş nafaka alacağı için genel nitelikteki düzenleme olan İİK'nun 83. maddesinin uygulanması zorunludur. İİK’nun 83. madde hükümlerine göre, borçlunun ve ailesinin geçimi için İcra Müdürlüğü'nce zorunlu olarak takdir edilen miktar tenzil olunduktan sonra kalan bölümü haczedilebilir. Bu miktar 1/4'den az olamaz. Mahkemece, şikayetin bu doğrultuda değerlendirilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle şikayetin reddine karar verilmesi isabetsizdir" kararı verilmiştir.

Davacının ödenmeyen yaşlılık aylıkları nedeniyle 11.923,76 TL -2.980,96 TL = 8.942,80 TL alacağı bulunduğu anlaşılmıştır.

Bu nedenlerle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuş ise de; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi'nin 27/09/2017(doğrusu 26.1.2017 olacak) tarihli ilamı ile "5434 sayılı Kanun kapsamında emekli aylığına hak kazandığı tarihin tespiti ile bu aylıklardan yapılan kesintilerin iptali ve iadesi istemine ilişkin uyuşmazlığın çözüm yeri idari yargıdır. Açıklanan nedenlerle, idari yargıda görülmesi gereken davada, yargı yolunun caiz olmadığı gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz bulunmuş HMK 353/1,a,4. maddesine göre kararın kaldırılmasına karar vermek gerektiğinden bozulmuştur."

Mahkememizce Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin kararı dikkate alınmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlere dayanılarak,

1-İdari yargıda görülmesi gereken davada yargı yolunun caiz olmadığından Davanın reddine, idari yargının görevli olduğunun tespitine(…)” karar vermiş; bu karar istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.

Davacı vekili 27.03.2018 tarihli "Ankara 25. İş Mahkemesine" başlıklı dilekçe ile,  dosyanın görevli idare mahkemesine gönderilmesini istemiş; Mahkemece dosya Ankara İdare Mahkemelerine gönderilmiştir.

Ankara 9.İdare Mahkemesi;  12.6.2018 gün ve E:2018/1003, K:2018/1355 sayı ile, “(…) dava dilekçesinde iptal ve/veya tazmin istemine yer verilmediği, öte yandan dava dilekçesinde "emekli aylığı almaya hak kazandığı tarihin tespiti" gibi istemlerde bulunulmak suretiyle Mahkemeden idari işlem ve eylem mahiyetinde karar istenildiği, yukarıda anılan düzenlemeler ve idari yargı yetkisinin idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu da dikkate alındığında idari yargılama usulünde bunun mümkün olmadığı anlaşıldığından, yukarıda belirtilen eksiklikler giderilmek suretiyle dava dilekçesi düzenlenerek, dava dilekçesinde açıkça iptal ya da tazmin istemine yer verilmek suretiyle ve iptali istenilen işlemin tarih ve sayısı belirtilerek ve dava dilekçesine de bu işlem eklenerek, ya da yapılan başvurunun zımnen reddi halinde zımnen ret işleminin iptali istemi olduğu açıkça belirtilerek davanın açılması gerekirken,  bu haliyle dava dilekçesinin yukarıda anılan Kanun'un 3. maddesine uygun olmadığı” gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun ilgili maddeleri uyarınca dava dilekçesinin reddine karar vermiştir.

Davacı vekili bunun üzerine; müvekkilinin 11/02/2013 tarih ve 6196625 sayılı dilekçesi ile yapmış olduğu başvuru ile, 01/03/2013 tarihinden itibaren emekliliğe hak kazanmış olmasına rağmen kendisine ödenmeyen ve haksız kesinti yapılan 8 aylık emekli aylığından, nafaka borcuna dayalı haklı kesinti tutarının mahsubu ile bakiye 9.673,42 TL'nin müvekkiline ödenmesine karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 9.İDARE MAHKEMESİ: 12.11.2018 gün ve E:2018/1680, K:2018/2220 sayı ile, “(…)2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun "İcra mahkemesi" başlıklı 4. maddesinde; "İcra ve iflâs dairelerinin muamelelerine karşı yapılan şikâyetlerle itirazların incelenmesi icra mahkemesi hâkimi yahut kanun gereğince bu görev kendisine verilmiş olan hâkim tarafından yapılır..." hükmüne, "Sorumluluk" başlıklı 5. maddesinde; "İcra ve İflas Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları, ancak idare aleyhine açılabilir. Devletin, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu hakkı saklıdır. Bu davalara adliye mahkemelerinde bakılır." hükmüne, "Şikayet ve şartlar" başlıklı 16. maddesinde ise; "Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabilir. Şikayet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır. Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikayet olunabilir." hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; 11.02.2013 tarihinde davalı idare kayıtlarına alınan dilekçeyle emeklilik talebinde bulunulduğu, davacı tarafından, "emekli aylığı almaya hak kazandığı tarihin tespiti, devam eden nafakaya ilişkin kesinti hariç olmak üzere birikmiş nafaka borcu dahil emekli maaşından yapılan kesintilerin tespiti, 2013 yılı Ekim ayına kadar emekli aylığı ödenmediğinden bahisle ödenmeyen emekli maaşının ödenmeme gerekçesinin ve ödenmeyen emekli ikramiyesinin akıbetinin tespiti ile bu tespit neticesinde hak etmiş olduğu 1.000,00.-TL'nin (ıslah neticesinde 8.942,96.-TL'nin) iadesine karar verilmesi" istemiyle ilk olarak Ankara 3. İş Mahkemesinin E:2017/79 sayılı dosyasına kayden dava açıldığı, sonrasında dosyanın Ankara 25. İş Mahkemesinin E:2016/317 sayılı dosyasına devredildiği, Ankara 25. İş Mahkemesinin 26.01.2017 tarih ve E:2016/317 K:2017/13 sayılı kararın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 27.09.2017 tarih ve E:2017/1296 K:2017/1426 sayılı kararıyla yargı yolunun caiz olmadığı gerekçesiyle kaldırılması üzerine davanın Ankara 25. İş Mahkemesinin E:2017/327 sayılı dosyasına kaydolduğu, Ankara 25. İş Mahkemesinin 28.02.2018 tarih ve E:2017/327 K:2018/84 sayılı kararıyla "İdari yargıda görülmesi gereken davada yargı yolunun caiz olmadığından davanın reddine, idari yargının görevli olduğunun tespitine" karar verildiği, anılan kararın 28.03.2018 tarihinde kesinleştiği, davacının 27.03.2018 tarihinde "Ankara 25. İş Mahkemesine" başlıklı dilekçesi ile dosyanın görevli idare mahkemesine gönderilmesinin istenilmesi üzerine anılan Ankara 25. İş Mahkemesinin 24.04.2018 sayılı yazısı ekinde dosyanın Ankara İdare Mahkemelerine gönderildiği ve davanın Mahkememizin E:2018/1003 sayılı dosyasına kaydedildiği, Mahkememizin 12.06.2018 tarih ve E:2018/1003 K:2018/1355 sayılı kararıyla dava dilekçesinin 2577 sayılı Kanun'un 3. maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği, dilekçenin yenilenmesi üzerine de görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İdare hukuku kuralları içinde, kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla, kamu gücü kullanılarak tesis edilen idari işlemler ile aynı amaçlarla gerçekleşen idari eylemler ve idari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların görüm ve çözümü idari yargının görev alanına girmektedir.

Olayda, davacının 5510 sayılı Kanun'a 5754 sayılı Kanun ile eklenen geçici 4. maddenin yürürlüğe girmesinden önce kamu görevine girdiği ve kamu emeklisi olduğu görülmekle birlikte, dava konusu uyuşmazlığın emekli aylığının bağlanması/kesilmesi/intikali/unsurlarında eksilme-azalma gibi konulardan olmadığı, davacının kişisel borçları nedeniyle Antalya 4. İcra Müdürlüğünün 2006/14408 esas sayılı dosyası ve Antalya 5. İcra Müdürlüğünün 2007/3400 esas sayılı dosyasıyla emekli aylığından yapılan kesintilerin/hacizlerin hukuka aykırı olduğu iddiasına ilişkin olduğu, söz konusu hacizlerin İcra Müdürlüğünün müzekkerelerine istinaden yapıldığı, davalı idarenin de İcra Müdürlüğünün talimatlarını uyguladığı, dolayısıyla emekli maaşının 1/4'ünün fazlasının haczedilemeyeceği gibi iddiaların Antalya 4. İcra Müdürlüğünün 2006/14408 esas sayılı dosyası ve Antalya 5. İcra Müdürlüğünün 2007/3400 esas sayılı dosyalarında ileri sürülmesi, şayet İcra Müdürlüğünce bu itirazın reddine karar verilirse 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca şikayet yoluna gidilmesi gerekirken, emekli maaşından İcra Müdürlüğünün müzekkerelerine istinaden yapılan ve İcra Müdürlüğünün dosyalarına gönderilen tutarların tazmininin davalı idareden talep edildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, uyuşmazlığın İdari yargının görev alanı içerisinde yukarıda sayılan idari dava türlerinden herhangi biri kapsamında bulunmadığı, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun uygulanmasından kaynakladığı anlaşıldığından, bakılan uyuşmazlığın çözümünün de adli yargının görevine girdiği sonucuna ulaşılmıştır.

Nitekim, benzer bir uyuşmazlıkta verilen Danıştay 10. Dairesinin 27.10.2015 tarih ve E:2012/2344 K:2015/4680 sayılı kararı da aynı yöndedir.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine…” karar vermiş, bu karar istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ'un katılımlarıyla yapılan 29.4.2019 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, devlet memuru olarak çalışmasından dolayı emekliye ayrılan davacının; emekli maaşına hak kazandığı tarihin tespiti ile emekli aylığından, nafaka borcuna dayalı kesinti tutarının mahsubu ile kalan miktarın ödenmesine karar verilmesi istemine ilişkin bulunmaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğünde öğretmen olarak görev yapmakta iken 15.03.2012 tarihinde görevden ayrıldığı;  açıkta iken kurum kayıtlarına 11/02/2013 tarih ve 6196625 sayı ile geçen 08/01/2013 tarihli dilekçesi ile tarafına emekli aylığı bağlanması talebinde bulunduğu, 01/03/2013 tarihinden itibaren kendisine emekli aylığı bağlandığı; hizmet dökümüne göre; 25/07/1979 - 01/01/1987 tarihleri arasında 506 sayılı Kanun, 01/02/1987 - 14/03/2012 tarihleri arasında 5434 sayılı Kanun ve 25/04/2013 tarihinden itibaren 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında sigortalı olan davacıya 5434 sayılı Kanunun geçici 205. maddesi uyarınca 26 yıl 1 aylık süre üzerinden aylık bağlandığı;  davacının, vekili aracılığı ile adli yargı yerinde, emekli aylığı almaya hak kazandığı tarihin, hak ettiği emekli maaşından yapılan kesintilerin, ödenmeyen emekli maaşının ödenememe gerekçesinin ve emekli ikramiyesinin akıbetinin tespiti ile tespit neticesinde hak etmiş olduğu meblağın taraflarına iadesi gerektiğinden; bu hususların tespiti ile birlikte 1.000,00 TL'nin (ıslah üzerine 8.942,96 TL’nin) ödenmesine/iade edilmesine karar verilmesi istemiyle; idari yargı yerinde ise, Mahkemece yapılan dilekçe ret kararı doğrultusunda; 01/03/2013 tarihinden itibaren emekliliğe hak kazanmış olmasına rağmen ödenmeyen ve kesinti yapılan 8 aylık emekli aylığından, nafaka borcuna dayalı kesinti tutarının mahsubu ile bakiye 9.673,42 TL'nin ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.

31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 inci ve Geçici 4 üncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir. Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”

Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ve tam yargı davaları kapsamında bulunan, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce devredilen T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü iştirakçisi olarak kamu görevi yürüten ve 5434 sayılı Kanun kapsamında kendisine aylık bağlanan davacının, emekli maaşına hangi tarihte hak kazandığına, ödenmeyen ya da kesinti yapılarak ödenen aylıklarına ilişkin olarak, belirtilen miktarın ödenmesi istemiyle açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde olacağı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 9.İdare Mahkemesinin 12.11.2018 gün ve E:2018/1680, K:2018/2220 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 9.İdare Mahkemesinin 12.11.2018 gün ve E:2018/1680, K:2018/2220 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 29.4.2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

      Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                             Mehmet                             Birol        

    DURSUN                    BOZER                            AKSU                            SONER            

 

 

                                            Üye                                  Üye                                 Üye                    

                                    Süleyman Hilmi                   Aydemir                         Nurdane           

                            AYDIN                            TUNÇ                            TOPUZ