T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          HUKUK BÖLÜMÜ

          ESAS    NO  : 2016 / 522

          KARAR NO : 2016 / 515

          KARAR TR  : 24.10.2016

ÖZET : 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.

 

 

K  A  R  A  R

 

 

Davacı         :  H. Ş.

Vekili           : Av. G.A.

Davalı          : Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı

Vekilleri       : Av. S.G.A., Av.H.E.

 

O L A Y      : 1-Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin, tarla vasfındaki, Adana İli Çukurova ilçesi, Kurttepe köyü 7 pafta, 433 parselde kâin, 11.250 m2 sayılı taşınmazın 1752/86016 hissesine tekabül eden 229 m2.’nin maliki olduğunu; söz konusu taşınmaz arsa olarak kullanılmakta iken, raylı sistem hattı ve depolama alanı olarak kullanılmak üzere Adana Büyükşehir Belediyesince, taşınmazın tapu kaydına kamulaştırma şerhi işletildiğini, ancak kanuni süresi içerisinde kamulaştırma işlemi yapılmadığını, daha sonraki bir tarihte söz konusu taşınmaza kamulaştırmasız olarak el konulduğunu; müvekkili tarafından, davalı idare ile yazılı olarak uzlaşma talebinde bulunulmasına ve sözlü görüşmeler yapılmasına rağmen kamulaştırma bedelinin ödenmediğini; müvekkilinin maliki bulunduğu taşınmaza yasaya aykırı olarak el atılması nedeniyle zarara uğratıldığını, mülkiyet hakkını kullanmasının fiilen imkânsız hale geldiğini ifade ederek; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile, 8.000.00-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile taraflarına ödenmesine karar verilmesi istemiyle 6.9.2012 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

2- Adana 1.Asliye Hukuk Mahkemesi: 21.5.2013 gün ve E:2012/222, K: 2013/312 sayı ile, “(…) dava konusu taşınmaz davalı tarafından alınan idari kararla kamulaştırılmış tapuda kamulaştırıldığına dair şerh konmuş bu şekilde taşınmaza hukuken el konulmuş olup idari işlemden doğan zararın tazmininin istenildiği gözetildiğinde Uyuşmazlık Mahkemesinin 04.07.2011 tarih 2011/62 E ve 2011/163 sayılı kararın belirtildiği şekilde uyuşmazlığın 2577 sayılı idari yargılama usulü kanunu çerçevesinde idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinden; Anayasanın 158.maddesine göre uyuşmazlık mahkemesi adli- idari ve askeri vargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili olup 2247 sayılı uyuşmazlık mahkemesinin kuruluşu ve işleyişi hakkındaki kanunun 28/2.maddesi ise " ilgili yargı mercileri ile bütün makam, kuruluş ve kişilerin mahkeme kararlarına uymak geciktirmeksizin onları uygulamakla ödevlidir hükmünü getirdiğinden davacı vekilinin 1. ön inceleme duruşmasındaki görev itirazının kabulüne karar verilip aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,

1-Uyuşmazlığın İdari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinden mahkememizin görevsizliğine, dava dilekçesinin görev yönünden REDDİNE…” karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

3-Davacı vekili bu kez aynı istemle, 25.9.2013 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

Dava dilekçesi 22.10.2013 tarihinde davalı idareye tebliğ edilmiş;  davalı idarece 15.11.2013 tarihinde birinci savunma dilekçesi verilmiş ve 3.12.2013 tarihinde davacıya tebliğ edilmiş; davacı bu savunmaya karşılık ikinci dilekçesini vermediğinden dosya 2.1.2014 tarihinde tekemmül etmiştir. Bu süreçte idarece görev itirazında bulunulmamıştır.

Davalı idare vekilince, 27.10.2015 tarihinde mahkeme kayıtlarına giren dilekçe ile görev itirazında bulunulmuştur.

4-ADANA 2.İDARE MAHKEMESİ: 2.11.2015 gün ve E:2013/1821 sayı ile, “(…) 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinde; "İdari dava türleri, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı açılan iptal davaları; idari işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları; kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı açılan davalar olarak sayılmış; idari yargının idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimini yapmakla görevli olduğu kurala bağlanmıştır.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde: “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur, a) Bölge planları; sosyo-ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır, b) imar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar. Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar. Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukardaki usullere tabidir. Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir. İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir. c)Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz.” hükmüne yer verilmiştir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesinde "Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir." hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının hissedarı olduğu Adana İli, Çukurova İlçesi, Kurttepe Köyü, 7 pafta, 433 parsel sayılı taşınmazın Adana Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 12.9.2008 tarih ve 132 sayılı kararı ile kesinleşen 1/5000 ölçekli nazım imar planında Hafif Raylı Sistem Depolama Alanı olarak planlandığı, davalı idarece taşınmazın tapu kaydına kamulaştırma şerhi işletildiği ve kamulaştırmasız olarak el atıldığı ileri sürülerek bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlıkta, imar planında davacının hissedarı olduğu taşınmazın Hafif Raylı Sistem Depolama Alanı olarak fonksiyonlandırılması nedeniyle davacı tarafından taşınmazdaki mülkiyet hakkının kısıtlandığından bahisle uğranıldığı ileri sürülen zararın ödenilmesine karar verilmesi talep edildiği; davanın konusunun, davalı idarece 3194 sayılı Kanunu uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planında Hafif Raylı Sistem Depolama Alanı olarak fonksiyonlandırılan davacının hissedar olduğu taşınmazda mülkiyet hakkının kısıtlanmasından kaynaklı olduğu anlaşılmakta olup, belirtilen duruma göre, imar planındaki fonksiyonlandırma nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haklan doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

Nitekim benzer bir uyuşmazlıkta Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 09.04.2012 tarih ve E.2011/238, K.2012/63 sayılı kararı da bu doğrultudadır.

 

Açıklanan nedenlerle; davalı idarenin görev itirazının reddine, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde, uyuşmazlık çıkarılmasını istemeye yetkili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunulmak üzere hazırlanacak iki nüsha dilekçenin Mahkememiz Başkanlığı’na verilebileceğinin davalı idareye tebliğine…” demek suretiyle görevlilik kararı vermiştir.

5-Davalı vekilince, 25.11.2015 havale tarihli dilekçe ile, Adli Yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması isteminde bulunulmuştur.

6-YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; “(…) İNCELEME: Davacı tarafından davalı idare aleyhine açılan tam yargı davasında, davalı idare görev itirazında bulunmuş, bu itirazın reddedilmesi üzerine davalı idare tarafından olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması talebinde bulunulması nedeniyle dosyanın Başsavcılığımıza gönderildiği anlaşılmıştır.

Adana İli Çukurova İlçesi Kurttepe Köyü 7 pafta, 433 parsel sayılı taşınmazın hissedarı olan davacı tarafından açılan davada, söz konusu taşınmazın imar planında hafif raylı sistem depolama alanı olarak belirlenmesi nedeniyle kamulaştırmasız el atıldığından bahisle 8.000,00 TL maddi zararın yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemi ile idari yargı yerinde tam yargı davası açılmıştır.

Dava dosyasının incelenmesi sonucunda; davacının hisseli maliki olduğu Adana İli Çukurova İlçesi Kurttepe Köyü 7 pafta, 433 no.lu parselin, 1/5000 ölçekli nazım imar planında hafif raylı sistem depolama alanı olarak belirlendiği, davalı idare tarafından taşınmazın tapu kaydına kamulaştırma şerhi işletildiği, 23/10/2015 havale tarihli 23 sayfalık bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere, dava konusu taşınmazın büyük bir bölümünün hafif raylı sistem depolama ve atölye alanı olarak inşa edilmiş olan ve çevresi fens teli ile çevrilmiş olan alanın içinde kaldığı, taşınmazın bir bölümünün ise alandan geçmekte olan Turgut Özal Bulvarı ile hafif raylı sistem depolama ve atölye alanı arasında kalan ve davalı idare tarafından yeşil alan olarak düzenlenen alanın içinde kaldığı, bu şekilde dava konusu taşınmazın tamamına fiili olarak el atılmak suretiyle, davacının taşınmaz üzerindeki haklarının kısıtlandığı anlaşılmaktadır.

3194 sayılı Kanunun 10. maddesinin "Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisinde kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder." hükmü ile uygulama imar planlarında kamu yararına ayrılan yerlerin kamulaştırılmasını öngörmektedir.

Davaya konu olayda, davacının maliki olduğu taşınmazın hafif raylı sistem depolama alanı olarak ayrıldığı ve yukarıda izah edildiği şekilde davalı idare tarafından inşa edilen hafif raylı sistem depolama ve atölye alanı ile yeşil alanın içinde bırakılmak suretiyle taşınmaza fiilen el atıldığı, bu suretle davacının taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının kısıtlandığı anlaşılmaktadır.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11/2/1959 günlü, 1958/17 E, 1959/15 K sayılı kararında, kamulaştırmasız el atma kavramı “İdarenin kanunsuz bir hareketi' olarak tanımlanmış ve bu eylemden kaynaklanan davaların mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davası mahiyetinde olduğu ve bu bakımdan adli yargının görevli olduğu kabul edilmiştir.

Bu nedenle, davalı idarenin imar mevzuatı hükümlerine tam uygun olmayan ve fiilen araziye yönelik tecavüzünün kamulaştırmasız el atma temelinde haksız fiilden kaynaklanan ve adli yargının görev alanına giren bir dava olduğu açıktır.

Uyuşmazlık Mahkemesinin 17/11/2014 tarih ve 2014/1005-1046 sayılı kararında yer alan, "Belediyelerin 3194 sayılı İmar Kanunu 8. maddesi ve 18. maddesinin verdiği yetki ile arazi ve arsalar üzerinde imar planlarının hazırlanması ve yürürlüğe konulması, arazi ve arsa düzenlemesi gibi faaliyetleri kapsamında yaptıkları imar planlarından kaynaklanan işlemlerin tek yanlı ve kamu gücüne dayanan irade açıklamaları ile tesis edilen genel ve düzenleyici işlemler olduğu bu yönü ile de idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı yerlerinde çözümlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Buna karşılık, Belediyece, Kamulaştırma Kanununda öngörülen usul ve yöntemlere uygun idari nitelikte uygulama işlemleri yapılmaksızın, dava konusu taşınmaza fiilen el atılması karşısında, idarenin bu eyleminin kamulaştırmasız el atma niteliğini taşıdığı açıktır. (...) idarenin dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız el atmasından doğan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girmektedir." şeklindeki görüşte de aynı hususların vurgulandığı görülmektedir.

Açıklanan nedenlerle, açılan davanın adli yargı yerinde görüm ve çözümü gerekmektedir.

KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle 2247 sayılı Kanunun 10. ve 13. maddeleri gereğince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesi…” yolunda karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 24.10.2016 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, anılan Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın başvurunun reddi yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun, “Olumlu görev uyuşmazlığı çıkarma” başlıklı 10.maddesinde; “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir.

Yetkili Başsavcı veya Başkanunsözcüsünün Uyuşmazlık Mahkemesinden istekte bulunabilmesi için, görev itirazının, hukuk mahkemelerinde en geç birinci oturumda, ceza mahkemelerinde delillerin ikamesine başlamadan önce; idari yargı yerlerinde de dilekçe ve savunma evresi tamamlanmadan yapılmış olması ve yargı yerlerinin de kendilerinin görevli olduklarına karar vermiş bulunmaları şarttır.

Görev itirazının yargı merciince yerinde görülerek görevsizlik kararı verilmesi halinde, görev konusunun Uyuşmazlık Mahkemesince incelenebilmesi, temyizen bu kararın bozulmuş ve yargı merciince de bozmaya uyularak görevli olduğuna karar verilmiş bulunmasına bağlıdır.

Uyuşmazlık çıkarma isteminde bulunmaya yetkili makam; reddedilen görevsizlik itirazı adli yargı yararına ileri sürülmüş ise Cumhuriyet Başsavcısı, idari yargı yararına ileri sürülmüş ise Danıştay Başkanunsözcüsü, askeri ceza yargısı yararına ileri sürülmüş ise Askeri Yargıtay Başsavcısı, Askeri İdari Yargı yararına ileri sürülmüş ise bu mahkemenin Başkanunsözcüsüdür.

Görev itirazının reddine ilişkin karara karşı itiraz yolunun açık bulunduğu ceza davalarında ret kararı kesinleşmeden uyuşmazlık çıkarma istenemez” denilmiş; 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmiştir.

Anılan Yasa hükmü ile, belirtilen yargı mercilerinden birinde açılmış olan bir davanın görülmesi sırasında yapılan görev itirazının reddi üzerine, ilgili Başsavcı tarafından, görevli bulunduğu kendi yargı düzeninin görev alanına vaki müdahalenin önlenebilmesini sağlamak için konunun Uyuşmazlık Mahkemesi’ne götürülmesi suretiyle davanın henüz başlangıç safhasında iken görev sorununun çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır.

Nitekim, 2247 sayılı Yasa’nın 10. madde gerekçesinde, “Uyuşmazlık çıkarma, yürürlükte bulunan kanunun getirdiği bir yeniliktir. Görülmekte olan bir davanın görev uyuşmazlığını, bu safhada halletmek imkânını verir. Bu madde ile uyuşmazlık çıkarma adli, idari ve askeri yargıya teşmil edilmiştir.

Bu yetki, yargı merciince görev itirazının reddi üzerine, kanun yararına olarak, uyuşmazlığın konusuna göre ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından kullanılacaktır. Bu suretle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kabul ettiği adli, idari ve askeri yargı mercilerinin ayrılığı prensibinin ihlâli ve ayrı tanzimlere tabi tutulan adli, idari ve askeri yargı mercilerinin yekdiğerinin görev hudutlarına tecavüzleri önlenmiş olacaktır” denilmiştir.

Buna göre, ortada henüz açılmış bir dava ve bu davada bir yargı merciince verilmiş görevlilik kararı bulunması; diğer bir ifadeyle, yararına görev itirazında bulunulan yargı merciince aynı davada görevsizlik kararı verilmemiş olması gerekeceği açıktır.

1-Olayda, uyuşmazlığa konu edilen Adana 2.İdare Mahkemesinin görevlilik kararından önce, Adana 1.Asliye Hukuk Mahkemesince, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararının bulunması karşısında, idari yargı yerince adli yargının görev alanına müdahalede bulunulduğundan söz etmek olanaksızdır.

Öte yandan, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen olumsuz görev uyuşmazlığının oluşabilmesi için tarafları, sebebi ve konusu aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevsiz görerek verilmiş ve kesinleşmiş görevsizlik kararlarının bulunması; 17. maddesinde öngörülen olumlu görev uyuşmazlığının doğabilmesi için ise, yine tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevli sayan kararlar verilmesi; 19. maddeye göre yargı mercilerince Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulabilmesi için de, daha önce diğer yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine aynı davada kendisinin de görevsiz bulunduğu ve görevsizlik kararı veren yargı merciinin görevli olduğu kanısına varılması; 20. madde uyarınca görev uyuşmazlığı çıkarılmasında, temyiz incelemesi yapan yüksek mahkeme tarafından Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekmekte olup, incelemeye konu olan adli yargı yerinin görevsizlik kararı üzerine idari yargı yerince aynı davada verilen görevlilik kararı nedeniyle, anılan maddelerde düzenlenen görev uyuşmazlığı türlerinden biri de oluşmamıştır.

Diğer taraftan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun  “Tebligat ve cevap verme” başlıklı 16. maddesinde; “1. Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıya tebliğ olunur.

2. Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Buna karşı davacı cevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir.

3. Taraflar, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler. Bu süre, ancak haklı sebeplerin bulunması halinde, taraflardan birinin isteği üzerine görevli mahkeme kararı ile otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Sürenin geçmesinden sonra yapılan uzatma talepleri kabul edilmez.

4. Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/4 md.) Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.

5. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/8 md.) Davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte, Danıştay veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderilir.

6. (Ek: 2/7/2012 - 6352/54 md.) Danıştayda ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülen davalarda savcının esas hakkındaki yazılı düşüncesi taraflara tebliğ edilir. Taraflar, tebliğden itibaren on gün içinde görüşlerini yazılı olarak bildirebilirler.” denilmiştir.

2-Olayda, Adana 2. İdare Mahkemesince bakılan davada, davalı idare vekilince, birinci savunma dilekçesinde görev itirazında bulunulmadığı; Davalı idarenin verdiği 15.11.2013 tarihli birinci savunma dilekçesinin 3.12.2013 tarihinde davacı tarafa tebliğ edildiği,  davacı tarafın tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde ikinci dilekçesini vermemesi nedeniyle, davalı idare için yeni bir savunma hakkının kalmadığı ve dosyanın 2.1.2014 tarihinde tekemmül ettiği; bu aşamadan çok sonra davalı idare vekilince, 27.10.2015 tarihinde mahkeme kayıtlarına giren dilekçe ile davada Adli Yargının görevli olduğu ileri sürülerek görev itirazında bulunulduğu anlaşılmıştır.

Bu durumda; davalı idare vekili tarafından, Adana 2. İdare Mahkemesindeki davada, dilekçe ve savunma evresi tamamlandıktan sonra yapılan görev itirazının süresinde olduğunun kabulü mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının başvurusunun, anılan Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

 

S O N U Ç : 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, anılan Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 24.10.2016 gününde BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN