T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2015 / 975

            KARAR NO : 2016 / 23

            KARAR TR   : 25.01.2016

 

ÖZET: Davacıların murisinin; kendi sevk ve  idaresindeki aracın başka bir araçla çarpışması sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle, davacıların uğradığı zararın; olayda kusuru bulunduğu iddia edilen davalı idareden tazmini istemi ile açılan davanın, 2918 sayılı Kanun’un 110. Maddesi gereğince ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

K  A  R  A  R

 

            Davacılar          :F.K. mirasçıları

                                       1.A.K.    (Kendine asaleten küçük çocuğu M. M.’ya velayeten)

                                       2.R.K.    (Kendine asaleten çocukları A. K.ve O.K.’e velayeten)

                                       3.A.K.

                                       4.G.K.

                                       5.S.D.

                                       6.S.K.

                                       7.F.K.

                                        8.M.E.

                                       9.M.K.

                                      10.N.K.  

            Vekilleri              :Av.M.N.  

            Davalı                 :Karayolları Genel Müdürlüğü

Vekili                  :Av.A.E.

İhbar Olunanlar  :O. Mad.Enj.Turz.İnş.Müh.Mak.San.Tic.Ltd.Şti.

                              Ö. İnş.Taah.ve Nak.San.Tic.Ltd.Şti.                   (Adli Yargıda)

Vekili                 :Av.İ.G.

                         

O L A Y         : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 24.09.2011 tarihinde Bingöl-Muş karayollunun 28. Km'sinde sürücü E.B.'nın sevk ve idaresindeki 12…… plakalı araç ile davacıların murisi, eşi ve oğlu ve kardeşleri olan F.K.'un idaresindeki 12….. plakalı aracın çarpışması sonucu hayatını kaybettiğini, meydana gelen trafik kazasında davalılardan Eşrefin asli kusurlu olduğunu, kaza ile ilgili Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma neticesinde Bingöl Ağır Ceza Mahkemesi’ne dava açıldığını, davanın 2011/140 Esas sayılı dosyası üzerinden yürütüldüğünü, araç sürücüsü ve araç malikinin hukuki sorumluluğunun bulunduğunu, davacıların murislerinin maddi desteklerinden yoksun kaldıklarını ve bu olay nedeniyle büyük bir acı ve ızdırap duyduklarını, davacıların fakir olmaları göz önünde bulundurularak adli yardım talebinin kabulü ile muris F. K.'un mirasçıları olan oğlu ve kardeşleri için öncelikle Eşi A. ve çocuğu için 75.000.00 TL annesi R. K. için 25.000,00 TL, kardeşleri A.K. için 10.000.00 TL, G.K. için 10.000,00 TL, S.D. için 10.000,00 TL S.K. için 10.000,00 TL, F.K. için 10.000,00 TL, M.E. için 10.000,00 TL, M.K. için 10.000,00 TL, N.K. için 10.000.00 TL, A.K. için 10.000,00 TL, O.K. için 10.000,00 TL toplamından oluşan 200.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesi istemi ile adli yargı yerinde dava açmıştır.

Bingöl 1.Asliye Hukuk Mahkemesi: 17.05.2013 tarih ve 2013/8 Esas, 2013/280 Karar sayılı kararı ile; “ Dosya kapsamındaki belge ve bilgiler birlikte değerlendirildiğinde; 24.09.2011 tarihinde Bingöl-Muş karayolunun 28.km sinde sürücü E.B.’nın sevk ve idaresindeki 12 AP 810 plakalı araç ile davacıların murisi, eşi ve oğlu, ve kardeşleri olan F.K.’ün idaresindeki 12 AF 886 plakalı aracın çarpışması sonucu araç içerisinde bulunan sürücü F.K. ve K.K.' ün vefat ettikleri, Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/140 Esas dava dosyasında bulunan ve hükme esas alınan İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 17.01.2013 tarihli raporunda, davalı E.B. 'nın asli kusurlu, yol etkenliğinin tali derecede, sürücü F.K.' ün kusursuz olduğu belirtilmiştir.

Yargıtay emsal içtihatlarında; “Borçlar Yasası'nın 47. maddesi gereğince yargıcın, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi ( fonksiyonu ) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum ( tatmin ) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden yargıç, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel ( objektif ) ölçülere göre uygun ( isabetli ) bir biçimde göstermelidir.” denilmiştir.

Manevi zararın gerekli olması gerektiği, ölenin yakınlarında önemli bir manevi zarar ( eylem, ızdırap) meydana gelmeli, yani gerçekten bir manevi tatmin ihtiyacı doğmuş olmalıdır. Ölüm vuku bulduğunda sağlığında ölen ile davacılar arasındaki münasebetin mahiyeti ve derecesi, bu hususun takdirinde büyük rol oynar, bundan başka olayın oluş şeklinin de nazara alınması gerekir, ölenin davacıların içtimai mevkilerinin tahsil ve iktisadi durumlarının göz önünde tutulması gerekir, meydana gelen olay nedeniyle bir kısım yaşı küçük davacıların zararlı sonucu algılayabilecek yaşta oldukları gibi, davacı küçüklerin tümünün olay nedeniyle kardeşlerinin ve annelerinin ölümünden ve ilerleyen yıllarda yokluğundan dolayı üzüntü duyacakları, yaşamın olağan akışı gereğidir, davacıların tümünün manevi tazminat talep etmekte haklı oldukları, meydana gelen ölüm olayından dolayı müteveffanın eşi/çocukları/kardeşleri/babası olan davacıların elem ve ızdırap içerisinde kaldıkları, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusur oranı, paranın satın alma gücü, davacıların duyduğu elem ve ızdırap dikkate alınarak davacılar yararına zenginleşmeye sebebiyet vermeyecek şekilde davalıyı cezalandırmayacak mahiyette davacıların elem ve ızdıraplarını dindirecek miktarda bir manevi tazminatın davalıdan alınarak davacılara ödenmesine” şeklindeki gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile, A.K. için 10.000,00 TL, M.M.K. için 5.000,00 TL, R.K. için 5.000.00 TL, A.K. için 3.000.00 TL, O.K. için 3.000.00 TL, A.K. için 3.000,00 TL, G.K. için 3.000,00 TL, S.D. için 3.000,00 TL, S.K. için 3.000,00 TL, F.K. için 3.000,00 TL, M.E. için 3.000,00 TL. M.K. için 3.000,00 TL, N.K. için 3.000,00 TL olmak üzere toplam 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 24.09.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar vermiş, verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay 17.Hukuk Dairesi: 10.02.2015 gün ve 2013/16767 Esas, 2015/2395 Karar sayılı kararı ile; “Davacı, davalı Karayolları'nı hizmet kusuru nedeniyle dava etmiştir. Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan davalı kamu hizmeti sırasında verdiği zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildir. İdari karar ve eylemlerden doğan zararlar niteliğinde bulunan zararın ödetilmesi istekleri 11.2.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında değinildiği üzere tam yargı davasının konusunu oluşturur. Bu davaların ise 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2. maddesi hükmünce idari yargı yerinde açılması gerekir. Yargı yolu dava şartlarından olup mahkemece resen incelenmesi ve dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Kabule göre de; Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi uyarınca, davalı Karayolları Genel Müdürlüğü, harçtan muaf olduğu halde, mahkemece, harçtan sorumlu tutulması doğru değildir” şeklindeki gerekçesi ile bozma kararı vermiştir.

Bingöl 1.Asliye Hukuk Mahkemesi: 19.06.2015 gün ve 2015/328 Esas, 2015/455 Karar sayılı kararı ile: “Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/140 Esas dava dosyasının onaylı örneğinin incelenmesinde; Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığının 18/10/2011 tarih, 2011/94 İddianame nolu iddianamesi ile davalı E.B.'nın K.K. ve F.K.'ün ölümüne neden olması nedeniyle hakkında kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda davalının mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmıştır.

Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/140 Esas dava dosyasında bulunan ve hükme esas alman İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 17.01.2013 tarihli raporunda, davalı E.B.'nın asli kusurlu, yol etkenliğinin tali derecede, sürücü F.K.' ün kusursuz olduğu belirtilmiştir.

Mahkememizin 2013/8 Esas 2013/280 Karar Sayılı ilamı ile davanın kısmen kabulüne karar verilerek toplam 50.000.00 TL Manevi Tazminatın davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiş yapılan temyiz üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/16767 Esas 2015/2395 Karar sayılı Bozma İlamı ile "  Kamu hizmeti görmekle hükümlü olan davalı kamu hizmeti sırasında verdiği zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildir. İdari karar ve eylemelerden doğan zararlar niteliğinde bulunan zararın ödetilmesi istekleri 11.02.1959 günlü ve 17/15 Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında değinildiği üzere tam yargı davasının konusunu oluşturur. Bu davaların ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. Maddesi hükmünce İdari Yargı yerinde açılması gerekir... " yönündeki bozması doğrultusunda dosya yeniden esasa alınarak bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ve HMK 114/ 1(b) ve 115/2 maddeleri gereğince dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine” şeklindeki gerekçesi ile HMK 114/1 (b) ve 115/2 maddeleri gereğince dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine karar vermiş, verilen karar davacı vekiline 08.07.2015 tarihinde, davalı vekiline 09.07.2015 tarihinde ve ihbar olunanlar vekiline 09.07.2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup, yasal süresi içerisinde tarafların temyiz etmemesi üzerine 09.09.2015 tarihinde kesinleşmiş, karara bu şekilde şerh edilmiştir.

Davacı vekili bu kez aynı gerekçelerle; toplam 165.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istemi ile idari yargı yerinde dava açmıştır.

   Elazığ 1.İdare Mahkemesi:  24.07.2015 gün ve 2015/623 Esas sayılı kararı ile: “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 11.01.2011 tarihli, 6099 sayılı Kanun ile değişik 110, maddesinde "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir." hükmüne yer verilmiştir.

Bilindiği üzere, söz konusu kanun hükmünün uygulanması kapsamında gerek ilk derece yargı yerleri (adli yargı-idari yargı) gerekse aynı yargı kolundaki ilk derece ve temyiz/itiraz mercileri arasında görevli yargı yerinin belirlenmesi konusunda uyuşmazlıklar ortaya çıkmış ve konu Uyuşmazlık Mahkemesi'ne intikal ettirilmiştir.

Bu kapsamda Yüksek Mahkeme'ce yapılan değerlendirmede, 2918 sayılı Kanun'un 110. maddesinde yapılan değişiklikten sonra meydana gelen maddi hasarlı trafik kazalarından kaynaklanan davaların adli yargı    yerinde görülmesi gerektiğine hükmedilmiştir. (Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün 04.06.2012 tarihli, E:2012/107, K:2012/134 sayılı ve 05.11.2012 tarihli, E:2012/144, K:20l2/224 sayılı kararları)

Uyuşmazlıkta ise; 24.09.2011 tarihinde meydana gelen kaza sonrasında davacı yakınlarının hayatını kaybetmesi nedeniyle davacılar tarafından Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde tazminat davası açıldığı, adı geçen Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 19.06.2015 tarihli, E:2015/328 sayılı kararla, davanın idari yargının görevine girdiği belirtilerek görev ret kararı verildiği, söz konusu karar üzerine davacının söz konusu tazmin talebinin işbu dava dosyamız esasında yürütüldüğü görülmektedir.

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesinde “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik karan veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler. / Yargı merciince, önceki görevsizlik kararma ilişkin dava dosyası da temin edilerek, gerekçeli başvuru kararı ile birlikte dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir” hükmü bulunmaktadır.

Yukarıda yer alan Uyuşmazlık Mahkemesi kararları kapsamında yapılan değerlendirmede; bakılmakta olan davanın konusunu oluşturan uyuşmazlığın çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.” şeklindeki gerekçesi ile davanın adli yargının görev alanına girdiğini belirterek, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19.maddesi hükümleri uyarınca görevli yargı merciinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilinceye kadar davanın ertelenmesine karar vererek dosya Mahkememize gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 25.01.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan sorumluluk davasında adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Kanunun 19.maddesinde öngörülen biçimde görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Abdullah ER’in adli yargı, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 24.09.2011 tarihinde Bingöl-Muş karayolunun 28. km sinde sürücü E.B.’nın sevk ve idaresindeki 12….. plakalı araç ile davacıların murisi F.K.’ün idaresindeki 12….. plakalı aracın çarpışması sonucu F.K.’ün hayatını kaybetmesi nedeniyle, meydana gelen trafik kazasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddiası ile mirasçıların uğradığı manevi tazminatın davalıdan tazminine karar verilmesi istemi ile açılmıştır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1.maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; davanın, 12….. plakalı araç ile davacıların murisi F.K.’ün sürücülüğünü yapmış olduğu 12….. plakalı aracın çarpışması ile meydana gelen ölümlü trafik kazasında, F.K.’ün hayatını kaybetmesi sonucu meydana gelen manevi zararın, olayda kusuru bulunan davalıdan tazmini istemi ile Bingöl 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açıldığı, Bingöl 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce işin esasına girilerek davanın kısmen kabulüne karar verildiği, davalı vekilinin temyiz talebi üzerine Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 10.02.2015 gün ve 2013/16767 Esas, 2015/2395 Karar sayılı kararı ile kararın görev nedeni ile bozulmasına karar verildiği, bunun üzerine Bingöl 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.06.2015 gün ve 2015/328 Esas, 2015/455 Karar sayılı kararı ile görevsizlik kararı verdiği, bu kez davacılar vekili tarafından Elazığ 1.İdare Mahkemesi’nde dava açıldığı, Elazığ 1.İdare Mahkemesi’nce davada adli yargının görevli olduğu belirtilerek; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu’nun 19.maddesi gereğince görevli yargı yerinin belirlenmesi amacı ile dosyanın Mahkememize gönderildiği anlaşılmıştır.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısiyle 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı bu kapsama işleteni veya sahibi Devlet ya da diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği kazaların da dahil edildiği ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden Elazığ 1.İdare Mahkemesi’nce yapılan başvurunun kabulü ile, Bingöl 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 19.06.2015 gün ve 2015/328 Esas, 2015/455 Karar sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç      : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Elazığ 1.İdare Mahkemesi’nce yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, Bingöl 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 19.06.2015 gün ve 2015/328 Esas, 2015/455 Karar sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.01.2016 gününde, Üye Süleyman Hilmi AYDIN’ın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                    

KARŞI OY

 

            Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 28.09.2015 gün ve E:2015/580, K:2015/592 sayılı kararında belirtmiş olduğum düşünce doğrultusunda sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum. 30.11.2015

 

 

                                                               

ÜYE

                                                         Süleyman Hilmi AYDIN