T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2016 / 141

            KARAR NO  : 2016 / 197

            KARAR TR   : 11.4.2016

ÖZET : Askerliğini yapmakta iken çatışmada yaralanan ve sol dizaltı amputasyonu tanısı konulması sonrasında sol dizaltı banyo ve deniz protezi takılan ve 2330 sayılı Yasa uyarınca vazife malulü olan davacının, ödediği protez bedelinin fatura tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili istemiyle açtığı davanın, davacının 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce 5434 sayılı Kanun uyarınca kamu iştirakçisi olması nedeniyle İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

                                                          

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı             : M.U.  

Vekili              : Av. A.E.

Davalı             : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

Vekilleri          : Av. C.Y. & Av.Y.K.  

             

O L A Y         : Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacının Güneydoğu Terörle Mücadele gazisi olduğu; çatışmada yaralanarak sol bacağını kaybeden davacıya sol diz altı amputasyonu (diz ve diz altından bacağın kazanılmış yokluğu) tanısı konulduğu, bu nedenle davacının kullanımı uygun bulunan sol dizaltı banyo ve deniz protezi bedelinin davalı kurum tarafından karşılanması gerektiği halde, davacının protez bedelinin tahsili amacıyla davalı kurum tarafından istenen tüm belgeleri eksiksiz bir şekilde hazırlayarak Sosyal Güvenlik Kurumu’na müracaatına karşın, davalı kurum tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ödeme talebinin reddedildiğini ileri sürerek; protez bedeli olan 48.463,00 TL nin fatura tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı kurumdan tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

İzmir 1. İş Mahkemesi : 13.02.2014 gün ve 2013/167 Esas, 2014/95 Karar sayılı kararında; “5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 73. maddesine, 04/07/2012 tarih, 6353 sayılı Yasanın 84. maddesiyle eklenen fıkra; "3713 sayılı Kanuna göre aylık bağlanmış maluller, 5434 sayılı Kanunun 56 ncı maddesi veya 2330 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde sayılanlardan 3713 sayılı Kanun kapsamına giren olaylar sebebiyle aylık bağlananlar ile 3713 sayılı Kanun kapsamına girmese dahi başkasının yardımı ve desteği olmaksızın yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak derecede malul olan vazife ve harp malullerinin sağlık kurulu raporuyla ihtiyaç duydukları her türlü ortez/protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçler herhangi bir kısıtlama getirilmeksizin Kurumca karşılanır. 72 nci maddede belirtilen usullere göre bedelleri karşılanacak olan bu kapsamdaki ürünler garanti süresi içerisinde veya aynı amaca yönelik yeni ürün talepleri Kurum tarafından belirlenen usul ve esaslara göre karşılanır." düzenlemesini getirmiştir.

Uyuşmazlık, münhasıran 5510 sayılı Yasa kapsamındaki bir düzenlemeden kaynaklandığı için, aynı Yasanın 101. Maddesi uyarınca mahkememiz görevi kapsamında kaldığı kabul edilerek, davanın esası yönünden yapılan incelemeyle sonuca varılmıştır.

Yasal düzenlemenin öngördüğü biçimde yetkili kurum tarafından düzenlenen rapor uyarınca davacının kullanımı uygun bulunan banyo ve deniz protezinin, davacının günlük yaşamındaki doğal ihtiyaçlarını kendi başına gidermesine yardımcı olacak nitelikte bir protez olduğu; vatani görevini yürütürken vücut bütünlüğü bozulan davacının, yaralanma öncesindeki yaşam koşullarına en yakın durumdaki bir yaşama kavuşturulmasının kamusal bir yükümlülük olduğu ve davanın yasal dayanağını oluşturan düzenlemenin de bu amaca yönelik hüküm içerdiği dikkate alınarak; davalı Kurumun protez bedelinin ödenmesine yönelik red işlemi yerinde bulunmamış; bilirkişi raporunda Sağlık Uygulama Tebliği EK-3/C5 listesindeki 100007 SUT kodlu diz altı banyo protezinin muadil olduğu bilgisine yer verilmiş ise de; konuya ilişkin yasal düzenlemenin herhangi bir kısıtlama getirilmemesi yönündeki hükmü; Kurum tarafından SUT eki listede yer alan protezle aynı nitelikte bir protez olduğu konusunda savunma getirilmemiş olması yanında; aynı konumdaki kişiler yönünden bedel konusunda bir çekişme yaratılmaksızın banyo deniz protezi sağlandığı, (mahkememiz 2013/55 E. Sayılı dosyasında davacı konumunda bulunan H.T.'a banyo ve deniz protezi nedeniyle 44.864,00 TL ödeme yapıldığı; 03.12.2012 tarihli Kurum yazışmasına göre, Ö. E. adlı kişiye aynı protez nedeniyle 18.03.2010 tarihinde 24.570,00 TL ödendiği) ve davacının daha düşük standarda sahip protez kullanmaya zorlanmasının eşitlik ve hakkaniyet ilkelerine uygun bulunmayacağı dikkate alınarak, faturadaki değerin ödenmesi gerektiği sonucuna varılarak” şeklindeki gerekçesi ile davanın kabulüne karar vermiş, verilen karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir. 

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi: 11.9.2014 gün 2014/8326 Esas, 2014/17125 Karar sayı ile, 5434 sayılı Kanun kapsamında iştirakçi olarak maluliyet aylığı alan davacının, 5510 sayılı Kanunun geçici 4’üncü maddesinde değişiklik getiren 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce mevcut statüsünde bulunduğu göz önünde bulundurularak ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar vermiştir.

İzmir 1.İş Mahkemesi: 10.10.2014 gün ve 2014/613 Esas, 2014/678 Karar sayılı kararı ile, bozma kararına uyarak, 5434 sayılı Kanun kapsamında iştirakçi olarak maluliyet aylığı alan davacının, 5510 sayılı Kanunun geçici 4’üncü maddesinde değişiklik getiren 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce mevcut statüsünde bulunduğu göz önünde bulundurularak davada idari yargının görevli olduğunu ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması” nedeniyle davanın usulden reddine, mahkemelerinin görevsizliğine, davanın çözüm yerinin idari yargı olduğuna karar vermiş, karar davalı kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir    

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi: 05.03.2015 gün 2014/25614 Esas, 2015/3691 Karar sayılı kararında; hüküm fıkrası tamamen silinerek yerine; davanın yargı yolu bakımından usulden reddine ve hükmün bu şekliyle düzeltilerek onanmasına, karar vermiş, verilen karar davacıya 07.07.2015 tarihide, davalıya 3.7.2015 tarihinde tebliğ edilmiş, süresinde kanun yoluna başvurulmadığından kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İzmir 5.İdare Mahkemesi: 17.02.2016 gün ve 2015/1046 Esas sayılı kararı ile; “…Dava dosyasının incelenmesinden, davacının terör malulü olduğu ve sol ayağının kesildiği, sol dizaltı amputasyonu için sağlık kurulu raporu üzerine aktif yüksek enerji depolayan nitro sporcu koşu protez bedelinin ödenmemesi üzerine, 99.876,00-TL'nin protez bedelinin fatura tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına karşı açılan davanın İzmir 1. İş Mahkemesinin 2014/613 Esas, K:2014/678 sayılı kararıyla, davanın görev yönünden reddedildiği ve kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği, bunun üzerine davacı tarafından, aynı istem ile Sosyal Güvenlik Kurumu Başbakanlığına karşı bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

            Bu durumda, uyuşmazlık konusu protezin 15/01/2010 tarihinden sonra 07.05.2014 tarihinde satın alınmış olması nedeniyle bedelinin ödenmemesine ilişkin işlem dolayısıyla açılan davanın 5510 sayılı Kanunun 101. maddesi uyarınca görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunduğundan ve adli yargı yeri tarafından verilen görevsizlik kararının kesinleştiği anlaşıldığından uyuşmazlık konusu olayla ilgili olarak görev uyuşmazlığının çözümü için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulmasına” şeklindeki gerekçesiyle davanın adli yargının görev alanına girdiği belirtilerek, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. Maddesi hükümleri uyarınca görevli yargı merciinin belirlenmesi için dosya Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 11.4.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME:

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen usul ve yönteme uygun biçimde başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık görülmediğinden görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, askerliğini yapmakta iken çatışmada yaralanan ve sol dizaltı amputasyonu tanısı konulması sonrasında sol dizaltı banyo ve deniz protezi takılan ve 2330 sayılı Yasa uyarınca vazife malulü olan davacının ödediği 48.463,00 TL tutarındaki protez bedelinin fatura tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili istemiyle açılmıştır.

Dosyalar kapsamında yapılan incelemede; davacının askerliğini er olarak yaparken Güneydoğu Terörle Mücadele gazisi olduğu; çatışmada yaralanarak sol bacağını kaybeden davacıya sol diz altı amputasyonu (diz ve diz altından bacağın kazanılmış yokluğu) tanısı konulduğu, bu nedenle davacının kullanımı uygun bulunan sol dizaltı banyo ve deniz protezi bedelinin davalı kurum tarafından karşılanması gerektiği halde, davacının protez bedelinin tahsili amacıyla davalı kurum tarafından istenen tüm belgeleri eksiksiz bir şekilde hazırlayarak Sosyal Güvenlik Kurumu’na müracaatına karşın davalı kurum tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ödeme talebinin reddedildiğini ileri sürerek; protez bedeli olan 48.463,00 TL’nin fatura tarihinden itibaren davalı kurumdan tahsili istemiyle dava açılmıştır.

Mahkememizin, 03.03.2016 gün ve 2016/141 Esas sayılı yazısı ile, uyuşmazlığın incelenebilmesi için 2330 sayılı Kanun ile vazife malulü aylığı bağlanan davacının bu yasaya göre hangi tarihte vazife malulü sayıldığı, aylığın hangi tarihte bağlandığı hususundaki bilgi ve belgeler Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, Kamu Görevlileri Emeklilik Dairesi Başkanlığından sorulmuş; 09.03.2016 gün ve 98034637/75.110.159/ 3.694.943 sayılı cevabi yazıdan, davacının emeklilik sicil dosyasının tetkikinden davacıya askerlik görevini yaparken engelli hale gelmesi nedeniyle 1.1.1998 tarihinden itibaren, 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmek suretiyle 5434 ve 2330 sayılı Kanunlara göre 4.derecede Türk Silahlı Kuvvetleri Vazife Malullüğü aylığı bağlandığı anlaşılmıştır.

31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 inci ve Geçici 4 üncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir. Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”

Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ve tam yargı davaları kapsamında bulunan, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce devredilen T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünden 2330 sayılı Kanun kapsamında aylık alan davacı tarafından sağlık kurulu raporu ile temini gerekli görülen sol dizaltı banyo ve deniz protezi bedelinin tahsili için açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İzmir 5. İdare Mahkemesi’nin başvurusunun reddi gerekmiştir.

S O N U Ç      : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir 5. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 11.4.2016 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN