T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

             

            ESAS NO      : 2018 / 485

            KARAR NO  : 2018 / 453

            KARAR TR   : 24.9.2018

 

ÖZET : İdare Mahkemesi kararının bir görevsizlik kararı olmasına karşın, adli yargı yerince verilen kararın husumet yönünden davanın reddine dair bir karar olması ve görevsizlik kararı mahiyetinde bulunmaması; ayrıca, adli ve idari yargı yerlerinde açılan davanın davalılarının da aynı olmaması karşısında; 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı                        : Ş. D.

Davalı             : (Adli Yargıda)

                         1-D. A. T., 2- Ö.A.

                         (İdari Yargıda) Mersin Orman Bölge Müdürlüğü

 

O  L  A  Y      : Davacı dava dilekçesinde; 18.12.2006 tarihli dilekçesiyle Mersin İli Mut İlçesi Yeşilköy Köyünde 2006 yılında yapılan aşırı derecedeki orman katliamı ve tapu kadastro usulsüzlüğünü Çevre ve Orman Bakanlığına ihbar ettiğini; bununla ilgili 31.01.2007 tarihinde Mut Orman İşletmesinde görevli müfettişler D.A. T. ve Ö. A.’ye ifade verdiğini; Kadastro Mahkemelerinde açılan davalarda nüfuzlu kişilerin korunmasına ilişkin o zamanki Bakan’a  isminin gizli tutulmasını isteyerek mektup yazdığını; bununla ilgili 29.05.2007 tarihinde Mut Orman işletmesinde davalı kişilerin  amiri Mersin Orman Bölge Müdürlüğü-Kadastro Mülkiyet Şube Müdürü ve bir müfettişe ifade verdiğini; 2007 yılı Temmuz ayı sonlarında dilekçesiyle ilgili gönderilen cevap yazısının taraflarca öğrenildiğinin ve dikkatli olmasının kendisine söylendiğini; daha sonra cevap mektubunun açılmış bir şekilde kendisine verildiğini;  bu işten sorumlu Çevre ve Orman Bakanlığı-Orman Genel Müdürlüğü görevlilerinden şikayetçi olarak Mut C.Başsavcılığına 2007/1919 soruşturma nolu suç duyurusunda bulunduğunu; bu suç duyurusuyla ilgili Mut Cumhuriyet Başsavcılığının vermiş olduğu takipsizlik kararında "..31.05.2007 tarihli inceleme yapan Orman mühendisi A. T.’a verdiği ifadede...'' cümlesinin geçtiğini; Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına itiraz dilekçesinde de görüleceği gibi; 06.04.2007 tarihli o zamanki Çevre ve Orman Bakanına yazdığı mektupla ilgili D.A. T. ve Ö. A. ye değil, bu kişilerin amiri Mersin Orman Bölge Müdürlüğü-Kadastro Mülkiyet Şube Müdürü Z. D.’e ifade verdiğini belirttiğini; bu kişilere 06.04.2007 tarihli o zamanki Çevre ve Orman Bakanına yazdığı mektupla ilgili hiçbir zaman ifade vermediğini; dilekçesine verilen cevap yazısının içeriğini, arazilerinden 260 adet tapu iptal davası açılan tarafların öğrendiğini, bunun sebebinin;  başta, adına  sahte ifade tutanağı düzenlenmesi olduğunu; gizli tutulmasını istediği isminin adına sahte ifade tutanağı düzenlenerek deşifre edildiğini; davalı D.A. T. ve Ö.A. tarafından 06.04.2007 tarihli dilekçesine istinaden kendi adına, imzası kullanılarak sahte ifade tutanağı düzenlendiğini ve kendisinin ormandan ne zaman açıldığını  hatırlamadığı yerlerden çok sayıda 260 adet dava açıldığını 2006 yılı itibari ile kısmen veya tamamen Orman olan fakat Orman Katliamı yapılarak arazi haline getirilen şikayetine konu asıl yerlerden ise herhangi bir işlem yapılmayarak asıl Orman katliamı yapan kimselerin korunduğunu; bu durumun çektiği üzüntü sıkıntı ve mağduriyetlerini arttırdığını;  arazilerinden Kadastro Mahkemesinde Tapu İptal davaları açılan kimselerin kendisiyle konuşmadığını, kendisine husumet beslediklerini; isminin deşifre olması sonucu kendisi ve aile fertlerinin güvenliğinden endişe duyarak naklen atamasını istediğini; mal ve can güvenliğinin bundan sonra sürekli tehlikede olduğunu;  devlet memuru olduğunu, İmam - Hatiplik yaptığını,  eşinin çalışmadığını,  5 çocuğu olduğunu, ormanların korunması ile ilgili yapmış olduğu hukuki süreç sonunda, sorumlu olan Mersin Orman Bölge Müdürlüğü görevlilerince(Davalılarca) adına bilerek ve kasıtla sahte ifade tutanağı düzenlendiğini,  yerine imza atıldığını, çoğunu ne zaman Ormandan açıldığını hatırlamadığı yerlerden 260 tane Kadastro Mahkemesinde tapu iptal davası açıldığını ve isminin taraflara deşifre edildiğini ifade ederek; ekte sunduğu  sahte ifade tutanağının aslının temin edilerek gerekli bilirkişi incelemesinin yaptırılması; 06.04.2007 tarihli dilekçesine istinaden; a-Çevre ve Orman Bakanlığından Orman Genel Müdürlüğüne, b - Orman Genel Müdürlüğünden Mersin Orman Bölge Müdürlüğüne, c-Mersin Orman Bölge Müdürlüğünden Mut Orman İşletme Müdürlüğüne gönderilen emirleri ve ilgili inceleme raporlarının temin edilerek yapılan işlemlerin birlikte değerlendirilmesi; davasının kabulü ile Davalılar D. A. T. ve Ö. A. müştereken ve müteselsilen sorumlu tutularak, fazlaya ait hakları saklı kalmak üzere, çekmiş olduğu üzüntü ve sıkıntının bir kısmını tazmin amacıyla 15000 (Onbeşbin) TL manevi tazminatın davalılardan alınarak faizi ile birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesi istemiyle 1-D. A.T. ve 2- Ö.A.’ye karşı 27.12.2010 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Mut Asliye Hukuk Mahkemesi, 31.5.2011 gün ve E:2010/680, K:2011/323 sayı ile, uyuşmazlığın esasını inceleyerek, davanın reddine karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4.Hukuk Dairesince,  4.2.2013 gün ve E:2012/2049, K:2013/1569 sayı ile karar onanmış, kararın düzeltilmesi istemi üzerine Yargıtay 4.Hukuk Dairesi; 3.3.2014 gün ve E:2013/7437, K:2014/3466 sayı ile,  Mahkemece, husumet yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmiş olmasının usul ve yasaya uygun olmadığı gerekçesiyle; Dairelerince verilen onama kararının kaldırılmasına, mahkeme kararının bozulmasına karar vermiştir.

MUT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 24.6.2014 gün ve E:2014/200, K:2014/305 sayı ile, “(…) Bozma sonrası yapılan yargılamada usul ve yasaya uygun Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 2013/17437 esas, 2014/3466 karar sayılı ve 03/03/2014 tarihli kararına uyulmasına karar verilmiştir.

İşbu dava "Manevi Tazminat" davasıdır.

Her ne kadar davacının bildirdiğini iddia ettiği adrese tebligat gönderilmeyip davacının şikayet ettiği köy halkının bulunduğu köye tebligat gönderilmiş ise de bu durumun davacının göndermiş olduğu şikayet dilekçelerinde bahsi geçen hususlardan kaynaklanmış olduğu, zaten bu hususun Mut Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2007/1919 soruşturma nolu dosyasında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da teyit edildiği, tüm dosya kapsamına göre davalıların gerek tebligat göndermek gerekse başka bir şekilde davranmak suretiyle davacıyı yapmış olduğu şikayetlerden dolayı deşifre olmasına neden olmadıkları, kaldı ki tebligatların da zaten davalılar tarafından gönderilmediğinin tüm dosya kapsamına göre sabit bulunduğu, tüm bu hususlar karşısında davacı tarafça husumet yöneltilerek aleyhine dava açılan davalıların somut uyuşmazlıkla ve davacının uğradığını iddia ettiği manevi zarar ile bir ilgilerinin bulunmadığı, bulunsa dahi kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi halinde ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturacağı ve bu durumda sorumlu kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup davanın o kuruma yöneltilmesi gerekeceği başta Anayasa 40/3 ve 129/5 maddeleri 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13. maddeleri ile emredici olarak düzenlenmiş olduğundan, somut uyuşmazlıkta davalılara husumet yöneltilemeyeceği ve işbu davada davalıların pasif husumet ehliyetlerinin bulunmadığı anlaşıldığından davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,

Davacının davasının husumet nedeniyle reddine…” karar vermiş;  temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4.Hukuk Dairesince,  17.3.2015 gün ve E:2015/892, K:2015/3225 sayı onanan karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili; aynı maddi olaydan dolayı, 20.000,00 TL. manevi tazminat ödenmesi istemiyle bu kez Mersin Orman Bölge Müdürlüğüne karşı idari yargı yerinde dava açmıştır.

Mersin 1.İdare Mahkemesi; 3.11.2016 gün ve E:2016/1342, K:2016/1517 sayı ile, uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu gerekçesiyle,  2577 sayılı Yasa'nın 15. maddesinin 1/a bendi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş; istinaf yoluna başvurulması üzerine Konya Bölge İdare Mahkemesi 4.İdari Dava Dairesi; 23.11.2017 gün ve E:2017/1885, K:2017/4341 sayı ile, bakılan uyuşmazlıkta, Mut Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 24.06.2014 tarih ve E: 2014/200, K:2014/305 sayılı kararı ile görev ret kararı verildiği, anılan kararın, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 17.03.2015 tarih ve E:2015/892, K:2015/3225 sayılı kararı ile kesinleşmesi üzerine Mersin 1. İdare Mahkemesinde açılan bu davada da mahkemece, uyuşmazlığı çözmekle adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna ulaşıldığından, 2247 sayılı Yasanın 19. maddesi uyarınca görevli mahkemenin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekirken, davanın görev yönünden reddine karar verilmesinde hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle; istinaf isteminin kabulüne, Mersin 1. İdare Mahkemesi'nin 03/11/2016 tarih ve E:2016/1342, K:2016/1517 sayılı kararın kaldırılmasına, yukarıda açıklanan hususlar doğrultusunda dava dosyasının yeniden karar verilmek üzere Mahkemesine iadesine karar vermiştir.

MERSİN 1.İDARE MAHKEMESİ; 5.4.2018 gün ve E:2018/306 sayı ile, “(…) Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verilmiş; 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceğine işaret edilmiş; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13. maddesinde de, kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı, bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açacakları ve kurumun genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.

Bu düzenlemelerle, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek ve kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak suretiyle kamu düzenini korumak amaçlanmış; aynı zamanda, zarara uğrayan kişi bakımından, memurlar veya diğer kamu görevlilerine oranla ödeme gücü daha yüksek olan bir sorumlu (idare) muhatap kılınmıştır.

Buna göre, kural olarak, kamu görevlisinin görev ve yetkilerini kullandığı sırada doğan zararın giderilmesi istemiyle, görev kusurunu kapsayan hizmet kusuru esasına dayanılarak, idari yargıda ve ancak idare aleyhine dava açılabilecek; yargı yerince tazminle yükümlü tutulması halinde idare, ilgili yasa kurallarının gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, sorumlu personeline rücu edebilecektir.

Ancak, kamu görevlilerince görevleri sırasında gerçekleştirilen işlem ya da eylemler sırasında, ağır kişisel kusur ile hareket edilmiş olması ve bu kusurun hizmet kusurundan ayrılabilir nitelikte bulunması durumlarında, hizmet kusuru ve zarara konu olay arasındaki illiyet bağı kesileceğinden, kamu görevlisinin yukarıda belirtilen Anayasal ve yasal korumadan yararlanması ve kamu görevlisine karşı şahsi kusuruna dayanılarak açılan davanın, 2577 sayılı Kanun çerçevesinde idari yargı yerinde görülmesi mümkün olmayacaktır.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacı tarafından, Mersin İli, Mut İlçesi, Yeşilköy Köyü'nde meydana gelen orman katliamı ile ilgili olarak Çevre ve Orman Bakanlığı'na 18.12.2006 tarihli dilekçe ile başvuruda bulunulduğu, söz konusu dilekçeye istinaden davacı adına sahte ifade tutanağı düzenlendiği, şikayetine ilişkin herhangi bir işlem yapılmadığı, şikayetine konu olmayan birçok yer bakımından ise tapu iptal davaları açıldığı, cevabi yazının, bildirmiş olduğu ikametgah adresi yerine ihbarda bulunduğu yere gönderildiği ve bu yazının açılıp okunduğu, böylelikle gizli tutulmasını istediği adının deşifre edildiği, ihbarda bulunduğu yere gönderim nedeni olarak Mersin Orman Bölge Müdürlüğü tarafından düzenlenen inceleme raporunun gösterildiği ve söz konusu incelemenin adına düzenlenen sahte ifade tutanağına istinaden yapıldığı, bu nedenle can ve mal güvenliğinin tehlike altında olduğu iddialarıyla uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın tazmini istemiyle bakılmakta olan tam yargı davasının açıldığı, daha önce aynı istemle adli yargı yerinde açılan davada Mut Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.06.2014 tarih ve E:2014/200, K:2014/305 sayılı kararı ile verilen davanın husumetten reddine dair kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 17.03.2015 tarih ve E:2015/892, K:2015/3225 sayılı kararı ile kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Bakılan davada, dava dilekçesinde belirtilen maddi olgulardan, iddia edilen zararın, salt kişisel kusura dayandığının anlaşılması, kamu görevi sırasında gerçekleşmiş olsa bile kamu hizmetinin bir gereği olarak değerlendirilmesinin mümkün olmaması karşısında öncelikle davacının iddiaları doğrultusunda delillerin toplanıp değerlendirilerek sonuca varılması gerekeceğinden ortada hizmet kusurundan bahsedilemeyeceği, dolayısıyla uyuşmazlığın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Mut Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 24.06.2014 tarih ve E:2014/200, K:2014/305 sayılı kararı ile verilen görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine Mahkememizde açılan davada görevsiz olduğumuz sonucuna varıldığından, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvuru yapılmasına, Uyuşmazlık Mahkemesi'nden karar gelinceye kadar dava hakkında karar verilmesinin ertelenmesine…” karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Turgay Tuncay VARLI'nın katılımlarıyla yapılan 24.9.2018 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

Anayasa’nın 158. maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesinin adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkili olduğu belirtilmiş; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, “Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir…”;  14. maddesinde, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli ve idari yargı mercilerinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir. /    Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca (…) ileri sürülebilir. ”; 19.maddesinde, “Adli ve idari yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler. /  (Değişik ikinci fıkra: 23/7/2008 – 5791/9 md.) Yargı merciince, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası da temin edilerek, gerekçeli başvuru kararı ile birlikte dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir.” denilmiştir. Aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir.

Mersin 1.İdare Mahkemesi kararının görevsizlik kararı olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.

Buna karşılık, olumsuz görev uyuşmazlığına konu edilen Mut Asliye Hukuk Mahkemesi kararı incelendiğinde; Mahkemece,  Yargıtay bozma ilamına uyularak, husumet nedeniyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan, adli yargı yerinde açılan davanın davalılarının,  1-Durmuş Ali Taşpınar ve 2- Özalp Ateşli isimli kişiler olmasına karşılık; idari yargı yerinde Mersin Orman Bölge Müdürlüğüne karşı dava açıldığı, dolayısıyla davanın taraflarının da aynı olmadığı görülmektedir.

Buna göre; Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı, idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş bir görevsizlik kararı niteliğinde olmadığından ve ayrıca adli ve idari yargı yerlerinde açılan davanın davalıları da aynı olmadığından;  adli ve idari yargı yerleri arasında görev uyuşmazlığı oluştuğundan söz etmek mümkün değildir. 

Bu durumda, olayda, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşullar gerçekleşmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan Mersin 1.İdare Mahkemesinin, 5.4.2018 gün ve E:2018/306 sayılı başvurusunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

 

S O N U Ç  : 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan  Mersin 1.İdare Mahkemesinin, 5.4.2018 gün ve E:2018/306 sayılı BAŞVURUSUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 24.9.2018 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                    Üye                          Üye                         Üye                      

       Hicabi                   Şükrü                     Mehmet                    Birol             

    DURSUN             BOZER                    AKSU                   SONER            

 

 

                                      Üye                           Üye                        Üye                   

                             Süleyman Hilmi            Aydemir             Turgay Tuncay

                                   AYDIN                     TUNÇ                     VARLI