T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2016 / 109

            KARAR NO : 2016 / 154

            KARAR TR   : 14.03.2016

 

ÖZET: Uzm.J.V.Kad.Çvş. olarak vatani görevini ifa etmekteyken mülki görev esnasında meydana gelen trafik kazası nedeniyle yaralanan davacının, uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davanın, 2918 sayılı Kanunun 110.maddesindeki özel düzenleme gereğince ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı             : Y.T.

Vekili              : Av. Y.T.  

Davalı             : Jandarma Genel Komutanlığı (izafeten İçişleri Bakanlığı)

            Vekilleri          : Av. A.Ö. & Av.H.A.İ. (Adli Yargıda)

                                     Av.Z.Ş.                        (Askeri Yargıda)

 

O L A Y         : Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacının Van İl J. K.lığı 7inci Trafik Timinde Uzm.J.V.Kad.Çvş. olarak görevliyken ve 25 Ocak 2010 günü saat 09:00 sıralarında Özalp Dorutay Köy içi mevkiinde sabit kontrol uygulaması görevini Tim olarak icra ederlerken. Trf Tim K. J. Bçvş M.Y.'a Tepedam Köprüsü Mevkiinde tek taraflı ve maddi hasarlın trafik kazası olduğunun bildirilmesi üzerine Özalp İlçe J. K.lığı sorumluluk bölgesinde bulunan Tepedam Bölgesine intikal etiklerini, trafik aracının yol kenarında bulunan banket kısma park etmesinin ardından  davacının olay yerinde araçtan inerek başka trafik kazalarının önlenmesi, olay hakkında yapılacak soruşturmaya esas olacak işlemlerin yerine getirilmesi ve acele tedbirlerin alınması maksadıyla kaza yapan araca yaklaştığını, bu esnada Saray Özalp istikametinde hareket halinde olan M.A. yönetimindeki 06….. plakalı kamyonetin aşırı hız ve yolun karlı ve buzlu olmasından dolayı yol üzerinde kayarak karşı şeride geçtiğini ve   karşı yönden gelen 06….. plakalı araca çarptığını, daha sonra bankete parketmiş olan 06….. plakalı araca ve Jandarma Trafik aracına çarpmış ve sonrasında da olay yerine henüz gelmiş olan Trafik Timinde görevli davacı Y.T. ile kaza yapan diğer şahıslara çarptığını, kaza neticesinde davacının yaralandığını, Van Asker Hastanesince yapılan müdahalede davacıya sol kalça eklem çıkığı ve kırığı tespiti konulduğunu ve tedavi altına alındığını;  olaydan sonra devam eden tedavi neticesinde Çerkezköy Devlet Hastanesi tarafından 01.04.2011 tarih ve 363 sayılı özürlü sağlık kurulu raporu ile sol kalça osteoartrozu nedeniyle %15 oranında kas ve iskelet sisteminde fonksiyon kaybı tespit  edildiğini, yine TSK GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Komutanlığı tarafından verilen 15.08.2011 tarih ve 3397 sayılı sağlık raporu ile “innzar ve uzun süre ayakta durmasını gerektiren görevlerden geri tutulması ve masa başı görev verilmesi uygun olur" şerhiyle ve (59/A/l) kodunu içeren sınıfı görevine devam eder raporu verildiğini,  davacının bütün bu olaylar neticesinde günlük çalışma ortamında ve yaşantısında daha fazla efor sarfetmek zorunda kaldığını, ayrıca bu olay neticesinde, sürdürülen tedaviler ve vücutta meydana gelen kalıcı hasar ve hatta doktorların ifadesiyle ileride de artacağı bildirilen vücudunda meydana gelen fonksiyon kaybının davacıyı üzdüğünü, olayın meydana gelmesinde davacının kusurunun bulunmadığını; bu nedenlerle davacının uğradığı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 1000.00 TL maddi ve 20.000 TL manevi zararın davalı idareden tazminine karar verilmesi istemi ile 16.03.2012 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi;  14.08.2012 gün ve 2012/148 Esas, 2012/337 Karar sayılı kararında aynen; “Davada davacının yaralanmasının idarenin kusurundan kaynaklandığı iddia edilmektedir. HMK.nun 3.maddesinde "Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara  Asliye Hukuk Mahkemeleri bakar.." dcnilmişse de bu madde yargılama sırasında Anayasa Mahkemesince iptal/edilmiştir. Uyuşmazlığın çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi görevli olduğundan, yargı yolu yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.” şeklindeki gerekçe ile davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; verilen karar, karara da şerh edildiği üzere taraflarca temyiz edilmeksizin 25.09.2012 tarihinde kesinleşmiştir.

            Davacı vekili bu kez, aynı gerekçelerle 42.000 TL maddi, 10.000 TL manevi zararın davalı idareden tazminine karar verilmesi istemle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi‘nde  dava açmıştır.

            Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Dairesi Başkanlığı; 20.03.2013 gün ve 2012/3531 Gensek, 2012/888 Esas, 2013/365 Karar sayılı kararında aynen; “Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; davacının, Van İl J.K.lığı 7'nci Trafik Timinde görev yaptığı sırada, 25.01.2010 tarihinde saat 09.00 sularında Özalp Dorutay köyü içi mevkiinde sabit kontrol uygulaması ifa ettiği; bu sırada kendisine trafik kazası ihbarında bulunulması üzerine kaza mahalli olan Özalp ilçe J.K.lığı sorumluluk Sahasında bulunan Tepedam bölgesine intikal ettiği, kazaya müdahale maksadıyla kaza yapan araca yaklaştığı sırada, Saray Özalp istikametinde hareket halinde olan bir kamyonetin önce J.Trafik aracına akabinde ise davacıya çarpması sonucu davacının yaralandığı; olay nedeniyle davacı hakkında GATA tarafından düzenlenen 06.02.2012 tarihli ve 1106 sayılı sağlık raporuna göre davacının vücut fonksiyon kaybı oranının %15 olarak belirlendiği, bunun üzerine davacı vekili tarafından 16.03.2012 tarihinde Ankara 23 üncü Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açıldığı, anılan mahkemenin 14.08.2012 tarih ve 2012/148 Esas, 2012/337 Karar sayılı kararıyla HMK'nun 3'üncü maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle davaya bakmakla görevli mahkemenin AYİM olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar verildiği, bu kararı davacı vekiline tebliği üzerine süresi içerisinde iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Başsavcılık düşüncesinde davanın görev yönünden reddine karar verilmesi talep edilmiş olup, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununa göre, davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığı ilk inceleme sırasında davanın esasına girilmeden incelenecek hususlar arasında sayılmıştır. Zira görev kamu düzeni ile ilgili olup davanın her safhasında dikkate alınması hukuk alanında ihtilafsız kabul edilen bir keyfiyettir. Bu nedenle işin esasına girilmeden davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığı hususu incelenmiştir.

19.01.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 14'üncü maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110'uncu maddesi başlığı ile birlikte değiştirilerek; "Görevli ve Yetkili Mahkeme" Madde 110; "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanlar dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez, 2918 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 21; Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış davalara uygulanmaz." hükmünü düzenlemiştir.

Bu yasal mevzuat çerçevesinde davacının durumu incelendiğinde davacının yapılan trafik kazası ihbarı üzerine kaza bölgesine intikal ettiği, kaza yapan araca yaklaştığı esnada karayolunda seyir halinde olan sivil bir aracın çarpması sonucu yaralandığı, dolayısıyla zarar doğurucu olayın trafik kazası sonucu meydana geldiği, dolayısıyla 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanun ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110'uncu maddesinde yapılan değişiklik gereğince davacı tarafından 02.10.2012 tarihinde açılan bu davanın görev ve çözüm yerinin mahkememiz olmayıp adli yargı yeri olduğu, her ne kadar Ankara 23'üncü Asliye Hukuk Mahkemesince HMK'nun 3'üncü maddesinin Anayasa Mahkemesine iptal edilmesi nedeniyle görevli yargı yerinin AYİM olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar verilmiş ise de; dava konusu trafik kazası yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önceki bir tarih olan 25.01.2010 tarhinde meydana gelmekle beraber davacının tedavilerinin sürmesi nedeniyle Ankara 23'üncü Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın 16.03.2012 tarihinde açıldığı, 2918 sayılı Kanun'a eklenen geçici 21'nci madde gereğince görevli yargı yerinin adli yargı yeri olması gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” şeklindeki gerekçesi ile davada adli yargının görevli olduğunu belirterek davanın görev nedeni ile reddine karar vermiş ve bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevsizlik kararı üzerine 09.05.2013 tarihinde aynı gerekçelerle 1.000 TL maddi, 20.000 TL manevi zararın davalı idareden tazminine karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmış; Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi; 11.07.2013 gün ve 2013/266 Esas, 2013/472 Karar sayılı ilk davanın Sivrihisar Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/68 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar vermiş, ancak Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, davalı vekili tarafından dosyanın temyizi üzerine verdiği 04.06.2015 gün ve 2014/1028 Esas, 2015/8221 Karar sayılı kararı ile 2247 sayılı Kanun’un 19. Maddesi gereğince Uyuşmazlık Mahkemesi’ne müracaat edilmesi gerektiğini belirterek kararı bozmuştur.

Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi; 24.12.2015 gün ve 2015/404 Esas sayılı kararı ile; dosyanın 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19.maddesi hükümleri uyarınca görevli yargı merciinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilinceye kadar davanın ertelenmesine karar  vermiş, dosya bu şekilde Mahkememize gelmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 14.03.2016 günlü toplantısında:

            l-İLK İNCELEME:

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan sorumluluk davasında adli ve askeri idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Kanunun 19.maddesinde öngörülen biçimde görev uyuşmazlığı doğduğu, adli idari yargı dosyasının son görevsizlik kararını veren mahkemece, aynı konuya ilişkin olarak Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nce verilen yargı dosyaları da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile AYİM Savcısı Oğuz PÜRTAŞ’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 25.01.2010 tarihinde Van İl Jandarma Komutanlığı 7’inci Trafik Timinde görevli olan ve Özalp Dorutay Köy içi mevkiinde sabit kontrol uygulaması yapan davacının, Özalp İlçe Jandarma Komutanlığı sorumluluk bölgesinde bulunan Tepedam Köprüsü Mevkiinde tek taraflı ve maddi hasarlı trafik kazası olduğunun bildirilmesi üzerine olay yerine intikal etmesi ve burada karşı istikametten gelen bir aracın aşırı hız ve yol durumu nedeni ile davacıya çarpması sebebiyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

 Dosyalar kapsamında bulunan TJ Trafik Timi Günlük Görev Formu ve Sonuç Raporu başlıklı 25.01.2010 gün ve 765489 sayılı tutanakta Y.T.’in Tim Elemanı olarak Saray Yolu Tepedam Köprüsü istikametinde maddi hasarlı trafik kazası hizmetleri ile görevlendirildikleri görülmüştür. Yine dosya içinde bulunan 19.08.2011 gün ve 3397 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Raporu’nda davacının inzar ve uzun süre ayakta durmasını gerektiren görevlerden geri tutulması ve masa başı görev verilmesi uygun olacağının belirtildiği; 01.04.2011 gün ve 363 sayılı Çerkezköy Devlet Hastanesi Özürlü Sağlık Kurulu Raporunda ise; Özel durumuna göre %15 fonksiyon kaybının mevcut olduğunun bildirildiği görülmüştür.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 3. maddesinde, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerinin bakacağı hükmüne, geçici 1. maddesinde ise, bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı hükmüne yer verilmiş, bu Kanunun 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali amacıyla açılan davada, Anayasa Mahkemesi, 16.2.2012 tarih ve E:2011/35, K:2012/23 sayılı kararıyla: dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusunun kapsama alındığı ve bu tazminat davalarına bakma görevinin asliye hukuk mahkemelerine verildiği; buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararların kapsama alınmadığı; sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davalarının idari yargıda görülmeye devam edeceği; bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşabileceği; esasen idare hukukunda var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramlarının, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında korunma kapsamını genişleten kavramlar olduğu; idare hukukunda, idarenin hiçbir kusuru olmasa da sosyal risk, terör eylemleri, fedakarlığın denkleştirilmesi gibi kusursuz sorumluluğa ilişkin kavramlara dayanılarak kişilerin uğradığı zararların tazmin edilmesinin mümkün olduğu, özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk hallerinin ise, belirli konular için düzenlendiği ve sınırlı olduğu; idarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin davaların idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiği; bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi, aynı idari eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı neden olduğunun söylenemeyeceği gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.

Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinin birinci fıkrasında, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen, görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” denilmiştir.

Buna göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır. Davacının 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde sayılan asker kişilerden olduğu ve bu nedenle dava konusu eylemin asker kişiyi ilgilendirdiği tartışmasızdır.

Olayda, eylemden dolayı zarar görenin asker kişi olduğunda tartışma yok ise de, tazminatın konusunu oluşturan zararın jandarmanın eyleminden doğması nedeniyle, yürütülen hizmetin niteliğinin incelenmesi gerekmektedir.

2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun, 3. maddesinde, jandarma “silahlı askeri bir güvenlik ve kolluk kuvveti” olarak tanımlanmıştır

Aynı Kanunun ‘Jandarmanın Genel Olarak Görevleri’ başlıklı 7. Maddesinde;

“a) Mülki görevleri;

 Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak ve kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korunmalarını yapmak.

b) Adli görevleri;

İşlenmiş suçlarla ilgili olarak kanunlarda belirtilen işlemleri yapmak ve bunlara ilişkin adli hizmetleri yerine getirmek.

 c) Askeri görevleri;

Askeri kanun ve nizamların gereği görevlerle Genelkurmay Başkanlığınca verilen görevleri yapmak;

d) Diğer görevleri;Yukarıda belirtilen görevler dışında kalan ve diğer kanun ve nizam hükümlerinin icrası ile bunlara dayalı emir ve kararlarla Jandarmaya verilen görevleri yapmak.” denilmek sureti ile Jandarmanın görev alanı belirlenmiştir.

2918 sayılı Yasa’nın ‘Trafik Zabıtasının Görev ve Yetki Sınırı ile Genel Zabıtanın Trafik Hizmetlerini Yürütmeye İlişkin Yetkisi’ başlıklı 6. Maddesinde;

“ Trafik zabıtası ve genel zabıtanın görev ve yetki sınırı;

a) Trafik zabıtası;

(İlk fıkra mülga: 17/10/1996 - 4199/4 md.)

Trafik zabıtası görevi sırasında karşılaştığı acil ve zorunlu hallerde genel zabıta görevi yapmakla da yetkilidir.

Mülki idare amirlerince, emniyet ve asayiş bakımından zorunlu görülen haller dışında, trafik zabıtasına genel zabıta görevi verilemez, araç, gereç ve özel teçhizatı trafik hizmetleri dışında kullanılamaz.

 b) (Değişik bent: 21/05/1997 - 4262/1 md.) Genel Zabıta: Trafik zabıtasının bulunmadığı veya yeterli olmadığı yerlerde polis; polisin ve trafik teşkilatının görev alanı dışında kalan yerlerde de jandarma, trafik eğitimi almış subay, astsubay ve uzman jandarmalar eliyle yönetmelikte belirtilen esas ve usullere uygun olarak trafiği düzenlemeye ve trafik suçlarına el koymaya görevli ve yetkilidir.”  denilmek sureti ile  trafik zabıtasının bulunmadığı veya yeterli olmadığı yerlerde trafiği düzenleme ve trafik suçlarına el koyma yetkisinin uzman jandarmalara ait olacağı düzenlenmiştir.

Aynı Kanun’un Trafik Kazalarına El Koyma ve Bilirkişilik ‘ başlıklı 83. Maddesinde;

 Trafik kazalarına;

 a) Adli yönden gereği yapılmak üzere mahalli genel zabıtaca,

b) Kazanın oluş nedenlerini, iz ve delillerini belirleyerek trafik kaza tespit tutanağı düzenlemek üzere de trafik zabıtasınca el konulur.

Trafik zabıtasının görevli olmadığı veya bulunmadığı karayollarında meydana gelen kazalarda trafik kaza tespit tutanağı mahalli genel zabıtaca düzenlenir ve bir örneği o yerin trafik zabıtasına gönderilir.

Karayollarında meydana gelen ve yalnız maddi hasarla sonuçlanan trafik kazalarında tarafların anlaşması halinde ve fiil başka bir suç oluşturmuyorsa adli kovuşturma yapılmaz ve Türk Ceza Kanununun 565 inci maddesi hükmü uygulanmaz.

Trafik kazalarında yolun trafiğe kapandığı hallerde; trafik zabıtası veya genel zabıta; iz ve delilleri kaybolmayacak şekilde işaretledikten ve gerekli işlemleri yaptıktan sonra, karayolunu trafiğe açmaya yetkilidir.

Karayolunun trafiğe kapanmasına ölümlü ve hayati tehlike yaratan yaralanmalı kazalar neden olmuş ve bu kaza can, mal ve trafik güvenliğini etkiliyor ve başka bir yoldan geçiş verilemiyorsa Cumhuriyet savcısının gecikeceğinin anlaşılması halinde, gerekli işaretlemeler yapılıp araç ve ölüler kenara alınarak durum bir tutanakla tespit edildikten sonra yol trafiğe açılır.

Trafik zabıtası, usul kanunlarına göre görevlendirilirse, trafik kazalarında bilirkişilik yapar.

Trafik kazaları, kaza tahkik memurluğu, bilirkişilik ve bunlarda aranacak şartlar ile diğer esaslar yönetmelikte gösterilir.” şeklindeki düzenleme ile; Trafik kazalarına; adli yönden gereği yapılmak üzere mahalli genel zabıtaca, kazanın oluş nedenlerini, iz ve delillerini belirleyerek trafik kaza tespit tutanağı düzenlemek üzere de trafik zabıtasınca el konulacağı, ancak  trafik zabıtasının görevli olmadığı veya bulunmadığı karayollarında meydana gelen kazalarda trafik kaza tespit tutanağının mahalli genel zabıtaca düzenleneceği ve bir örneği o yerin trafik zabıtasına gönderileceği düzenlenmiştir.

Davacının, Van İl J. K.lığı 7’inci Trafik Timinde görevli olan davacının olay tarihinde Özalp Dorutay Köy içi mevkiinde sabit kontrol uygulaması yaptığı ve Özalp İlçe J. K.lığı sorumluluk bölgesinde bulunan Tepedam Köprüsü Mevkiinde tek taraflı ve maddi hasarlın trafik kazası olduğunun bildirilmesi üzerine olay yerine intikal ettiği, davacının olay yerinde araçtan inerek başka trafik kazalarının önlenmesi, olay hakkında yapılacak soruşturmaya esas olacak işlemlerin yerine getirilmesi ve acele tedbirlerin alınması maksadıyla kaza yapan araca yaklaştığı sırada karşı istikametten gelen bir aracın aşırı hız ve yol durumu nedeni ile davacıya çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiği, meydana gelen yaralanmanın 2803 sayılı Kanun’un 7. Maddesinin ‘d’ bendinde düzenlenen diğer kanunlarla verilen görevler kapsamında, 2918 sayılı Yasa’nın 6. Maddesi ile belirlenen trafik düzeninin sağlanması görevi esnasında meydana geldiği, davacının görevinin, askeri kanun ve nizamların gereği olan görevler kapsamında Kanun’un 7. maddesinin b bendinde belirtilen “askeri” görev olarak değerlendirilmesi söz konusu olmadığı, söz konusu eylemin askeri hizmete ilişkin olmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda davada, davacı tarafından, 2803 sayılı Kanun’un 7. Maddesi yollamasıyla 2918 sayılı Kanun’un 6. Maddesi kapsamında, 2918 sayılı Kanun’un 83. Maddesi gereğince yerine getirilen görev sırasında meydana gelen kaza sonucu oluşan zararın tazmini istenilmektedir.

2918 sayılı Kanunun 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “ İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu yasadan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” denilmiş olup, geçici 21.maddesinde ise “ Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz. ” denilmiştir. Belirtilen yasal düzenleme karşısında, 2918 sayılı Kanun’un Geçici 21.maddesi nazara alındığında, davacının, uyuşmazlığa konu olaya ilişkin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne dava açtığı tarih 02.10.2012 olup, dolayısıyla 2918 sayılı Kanun’un 110.maddesinin 1.fıkrasının göreve ilişkin hükmü yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda veya Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bir dava bulunmadığından, 2918 sayılı Kanun’un 110.maddesinin somut olaya uygulanacağı tartışmasızdır. 

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.) 

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararları gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Ayrıca, dosya kapsamında bulunan ve aynı olaya ilişkin olup Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada, Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi,  yerinde olmayan gerekçelerle davada askeri idari yargı yerinin görevli olduğuna karar vermiş ve bu karar temyiz edilmeden kesinleşmiş ise de, incelemeye konu iş bu dosyanın Mahkememizin önüne 2247 sayılı Kanun’un 19. Maddesi gereğince Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce getirildiği ve başvurunun reddi ile adli yargı yerinde davaya devam edileceği dikkate alındığında, Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılmasında fayda bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden, Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 24.12.2015 gün ve 2015/404 Esas sayılı kararı ile 2247 sayılı Kanun’un 19. Maddesi gereğince yaptığı müracaatın reddine karar verilmesi gerekmiştir.

S O N U Ç      : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 24.12.2015 gün ve 2015/404 Esas sayılı kararı ile 2247 sayılı Kanun’un 19. Maddesi gereğince yaptığı BAŞVURUNUN REDDİNE, 14.03.2016 gününde, Üye Süleyman Hilmi AYDIN’ın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARŞI OY

 

 

 

            Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 25.01.2016 gün ve E: 2015/974, K: 2016/22 sayılı kararında belirtmiş olduğum düşünce doğrultusunda sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum. 14.03.2016

 

 

                                                               

                                                                ÜYE

                                                  Süleyman Hilmi AYDIN