T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS NO       : 2019/471

KARAR NO  : 2019/867      

KARAR TR  : 23/12/2019

 

ÖZET: Gazze'ye insani yardım götürme amacıyla yola çıkan "Mavi Marmara" gemisine israil askerleri tarafından yapılan saldırıda baskı, şiddet ve işkenceye maruz kalarak yaralanan davacının uğradığı zarara karşılık 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

K A R A R

 

 

 

          Davacı                              : M.A.G.

          Vekilleri                         : Av. S.O. Av. G.O.

          Davalı                           : Türkiye Cumhuriyeti Maliye Hazinesi

          Vekili                              : Av. E.Ü.T.

 

              O L A Y           :Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 31/05/2010 günün saat 04:30 dolaylarında gönüllü olarak katıldığı Mavi Marmara gemisine israil devletinin hakimiyet alanı bulunmadığı uluslararası sularda tüm dünyanın gözü önünde gece vakti hukuksuz bir şekilde gerçekleştirdiği saldırılar neticesinde haksız olarak özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, rızası dışında israil askerlerince zorla bir takım belgeleri imzalamak zorunda bırakıldığını, psikolojik mobinge maruz kaldığını beyanla 50.000 TL manevi tazminatın 6743 sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile israil devleti arasında imzalanan Tazminata İlişkin Usul Anlaşması gereğince davalıdan tahsili ile müvekkiline verilmesi istemiyle 29/05/2018 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

              KONYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 06/02/2019 gün, E:2018/517, K:2019/102 sayılı dosyada "Davacı, Mavi Marmara isimli gemide Gazze'ye insani yardım götürmek için bulunduğunu, israil devletinin geminin uluslararası sularda bulunduğu esnada düzenlemiş olduğu askeri operasyon sonucu yaralanıp gözaltına alındığını ve insanlık dışı muameleye tabi tutulduğunu belirtmiştir.

              01/09/2016 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 6743 sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile israil devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının 1. Maddesinde israil hükümetinin 31 Mayıs 2010 tarihinde yaşanan Mavi Marmara hadisesi sırasında yakınlarını kaybeden ailelere tazminat olarak Türk Hükümeti tarafından açılacak bir hesaba 20 Milyon Amerikan Doları ödeme yapacağı belirtilmiştir. Aynı anlaşmanın 3. Maddesinde bu meblağın dağıtımının, benimsenebilecek dağıtım yöntemlerine uygun olarak, münhasıran Türk Hükümetinin yetkisinde olduğu düzenlenmiştir. 

              Anayasanın 90. Maddesi uyarınca; usulünce onaylanıp yürürlüğe giren uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir. Yukarıda değinilen anlaşma hükümlerinden Mavi Marmara olayı ile ilgili tazminatın dağıtımı yetkisinin münhasıran Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ait olduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda; tazminatın ödeneceği kişileri, tazminat miktarı ve ödeme biçimini belirleme yetkisinin davalı idareye ait olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır. İdarenin bu yöndeki işlemlerine karşı menfaati ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları ile kişilik hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. Maddesi gereğince idari yargıda görülmesi gerekir" gerekçesiyle "davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden reddine" kararı vermiş, istinaf edilen karar, başvurunun Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 16/04/2019 tarih ve E:2019/322, K:2019/333 sayılı ilamıyla reddedilmesiyle kesinleşmiştir.

              Davacı vekili benzer taleple idari yargı yerinde dava açmıştır.

              KONYA 2. İDARE MAHKEMESİ: 30/05/2019 tarih ve 2019/675 sayılı kararla "Olayda, davacının; israil devleti, israil devleti adına hareket edenler veya israil vatandaşları tarafından yapılan haksız fiillerden kaynaklı bir tazminat isteminin söz konusu olduğu. Türkiye Cumhuriyeti'nin özel hukuktan kaynaklanan bu haksız fiil bakımından 3. Kişi durumunda olduğu, dava konusu tazminatın kaynağının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. Maddesinde belirtildiği şekliyle idarenin eylem ve işlemlerinden kaynaklanmadığı, Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi'nin E:2019/322 K:2019/333 sayılı kararında, 28.06.2016 tarihinde imzalanan ve 01.09.2016 tarihi ve 29818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 20.08.2016 tarih ve 6743 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile israil devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması’nın 3. ve 4. Maddesine atıf yapılarak "Mavi Marmara olayı ile ilgili tazminatın dağıtım yetkisinin münhasıran Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ait olduğu, şu durumda tazminatın ödeneceği kişiler, tazminat miktarı ve ödeme biçimini belirleme yetkisinin davalı idareye ait olduğu, idarenin bu yöndeki işlemlerine karşı kişilik hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının idari yargının görevine girdiği" belirtilmişse de, anılan uyuşmazlığın tazminatın ödeneceği kişiler, tazminat miktarı ve ödeme biçimini belirleme yetkisine ve idarenin bu yöndeki işlemlerine ilişkin olmadığı, nitekim dosya içindeki bilgi ve belgelerde de idarenin bu yönde yapılmış bir işleminin yer almadığı, anlaşmada Türkiye Cumhuriyeti'nin yalnızca tazminat davasında belirlenen miktarın israil devletine izafeten ifa edilmesi sorumluluğunu üstlendiği, somut olayda kanunlarla düzenlenmiş ve miktarı belli, idarece kendiliğinden ödenmesi gereken bir alacaktan bahsedilemeyeceği, alacakların miktarının adli yargıda görülecek tazminat davalarının sonuçlanmasına göre belirlenebileceği, nitekim hem Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'nün 29.11.2016 tarih ve 121555 sayılı "Mavi Marmara" konulu yazısında hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu'nda yapılan görüşmelerde açılan davaların düşmeyeceği, açılmış davaların (Asliye Hukuk Mahkemeleri) nde devam edeceğine ilişkin görüşlere yer verildiği, ayrıca 20.08.2016 tarih ve 6743 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile israil devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması'nda yargı yoluna ilişkin bir belirleme yapılmadığı, nitekim yapılan anlaşmanın yargı kolunu değiştiren ve uyuşmazlığın maddi hukuk bakımından niteliğini değiştiren bir anlaşma olmadığı, anlaşma yapılmadan önce açılmış tazminat davaları hangi mahkemede görülmüşse aynı mahkemelerde görülmeye devam etmesinin hukuki istikrar ve içtihat birliği bakımında da ayrıca önemli olduğu anlaşıldığından, anılan uyuşmazlığın Adli Yargının görev alanına girdiği sonucuna varılmaktadır.

              Açıklanan nedenlerle; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca görevli yargı merciinin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulmasına, dava dosyası ile Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E:2018/517, K:2019/102 sayılı dosyası ve Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi'nin E:2019/322 K:2019/333 sayılı dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine, dosyanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi'nin karar vermesine değin ertelenmesine" karar vererek 27/06/2019 tarih ve 2019/675 esas sayılı üst yazı ile Mahkememize müracaat etmiş, başvuru 03/07/2019 tarihinde kayıt altına alınmıştır.

              Mahkememizce 2247 sayılı Yasanın 21 ve 16 maddeleri uyarınca Danışta Başsavcısından ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından görüş alınmak üzere dosya ilgili Başsavcılıklara gönderilmiştir.

              DANIŞTAY BAŞSAVCISI: "T.C. Anayasasının Başlangıcında öngörülen “Kuvvetler ayrımı" ilkesi ile yargı ile ilgili 9'uncu maddesinde yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı, 125'inci maddesinin 1 'inci fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, son fıkrasında da idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, hükümlerine yer verilmiştir.

              Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2'nci maddesinin l'inci fıkrasının (b) bendinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmış, anılan Kanunun 2'nci maddesinin 2'nci fıkrasında da, idari yargı yetkisi, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimiyle sınırlı tutulmuştur.

              Bu hükümlerden, idari yargı yerinde dava açılabilmesi için, işlemin veya eylemin idari bir faaliyet kapsamında gerçekleştirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

              Diğer taraftan, 28.06.2016 tarihinde imzalanan ve 01.09.2016 tarihi ve 29818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 20.08.2016 tarih ve 6743 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile israil devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının 3 ve 4'üncü maddelerinde "Mavi Marmara olayı ile ilgili tazminatın dağıtım yetkisinin münhasıran Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine ait olduğu, şu durumda tazminatın ödeneceği kişiler, tazminat miktarı ve ödeme biçimini belirleme yetkisinin davalı idareye ait olduğu, idarenin bu yöndeki işlemlerine karşı kişilik haklan ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davalarının idari yargının görevine girdiği" belirtilmişse de, anlaşmada Türkiye Cumhuriyeti tarafından yalnızca tazminat davasında belirlenen miktarın israil devletine izafeten ifa edilmesi sorumluluğunun üstlenildiği, alacakların miktarının adli yargıda görülecek tazminat davalarının sonuçlanmasına göre belirlenebileceği, nitekim hem Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün 29/11/2016 tarih ve 121555 sayılı "Mavi Marmara" konulu yazısında, hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunda yapılan görüşmelerde açılan davaların düşmeyeceği, kurala bağlanmıştır.

              Dosyanın incelenmesinden, Gazze'ye insani yardım götürme amacıyla yola çıkan "Mavi Marmara" gemisine israil hükümeti tarafından yapılan saldırıda baskı, şiddet ve işkenceye maruz kalarak yaralanan davacının uğradığı zarara karşılık 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle bakılan davayı açtığı anlaşılmaktadır.

              Bu haliyle, davacının karşılanmasını talep ettiği zararın idari bir işlem ya da eylemden kaynaklanmadığı, zararın israil devletinin uluslararası karasularda hukuksuz bir şekilde yaptığı saldırıdan kaynaklandığı ve iki devlet arasında imzalanan anlaşma gereğince saldırı ile ilgili olarak israil devleti aleyhine açılacak olan davalarda Türkiye Cumhuriyetine sadece davalı konumunda yer verileceği dikkate alındığında, yukarıda yer verilen Kanun hükümleri uyarınca uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğu sonucuna varılmıştır"

              YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI: "Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu ve idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin (b) bendinde, İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları idari dava türleri arasında sayılmıştır.

              Öte yandan, 28/06/2016 tarihinde imzalanan ve 01/09/2016 tarihli ve 29818 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 20/08/2016 tarihli ve 6743 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile israil devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının 3. maddesinde "Yukarıdaki meblağın dağıtımı, benimsenebilecek dağıtım yöntemlerine uygun olarak, münhasıran Türk Hükümeti ’nin yetkisindedir ve bu konuda israil hükümeti için herhangi bir sorumluluk doğmayacaktır." hükmü, 4. maddesinde ise "Türkiye ve israil, diğer tarafa veya diğer taraf adına hareket edenlere hukuki veya başka bir sorumluluk yüklemeyecekleri ve bu anlayışın, taraflardan herhangi birinin veya taraflar adına hareket edenlerin cezai veya hukuki sorumluluğu kabul ettiği veya üstlendiği şeklinde yorumlanmayacağı hususlarında mutabıktır. Her halükarda, bu anlaşma, israil’in, israil adına hareket edenlerin ve israil vatandaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti veya Türk gerçek veya tüzel kişileri tarafından konvoy hadisesiyle ilgili olarak kendilerine yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye'de yapılmış veya yapılacak her türlü hukuki ya da cezai talebe ilişkin her türlü sorumluluktan tamamen muaf tutulmalarını sağlayacaktır." hükmü yer almaktadır.

              Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri ve dava konusu olay birlikte değerlendirildiğinde, idari yargı yerinde dava açılabilmesi için işlemin veya eylemin idari bir faaliyet kapsamında gerçekleştirilmesi gerektiği, Anlaşmada Türkiye Cumhuriyeti tarafından yalnızca tazminat davasında belirlenen miktarın israil devletine izafeten ödenmesi sorumluluğunun üstlenildiği, tazminat miktarının ancak haksız fiil hükümlerine göre adli yargıda görülecek tazminat davalarında belirlenebileceği kanaatine varılmıştır.

              Bu haliyle, davacının karşılanmasını talep ettiği zararın idari bir işlem ya da eylemden kaynaklanmadığı, zararın, israil devletinin uluslararası karasularda gerek Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Uluslararası Vaka İnceleme Heyeti tarafından hazırlanan 27/10/2010 tarihli ve A/HRC/15/21 sayılı raporda, gerekse Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından açıkça hukuksuz olarak nitelenen saldırısından kaynaklandığı ve iki Devlet arasında imzalanan anlaşma gereğince saldırı ile ilgili olarak israil devleti aleyhine açılacak olan davalarda Türkiye Cumhuriyetine sadece davalı konumunda yer verileceği dikkate alındığında, yukarıda yer verilen düzenlemeler uyarınca uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevli olduğu sonucuna varılmıştır"

              Şeklinde görüş bildirmişlerdir.

              İNCELEME VE GEREKÇE:

              Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 23.12.2019 günlü toplantısında:

              I-İLK İNCELEME:

              Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, Mahkemece idari yargı dosyasının ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

              II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Engin SELİMOĞLU’nun, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

              Dava, Gazze'ye insani yardım götürme amacıyla yola çıkan "Mavi Marmara" gemisine israil askerleri tarafından yapılan saldırıda baskı, şiddet ve işkenceye maruz kalarak yaralanan davacının uğradığı zarara karşılık 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi istemi ile açılmıştır.

              T.C Anayasa'sının "Yargı Yolu" başlıklı 125. maddesi: "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.

              ... İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı karşılamakla yükümlüdür"

              Düzenlemesine yer vermiş, ayrıca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin (b) bendinde, İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları idari dava türleri arasında sayılmıştır.

              Dosyanın tetkikinden; zararın israil devletinin uluslararası karasularda hukuksuz bir şekilde gerçekleştirdiği saldırıdan kaynaklandığı ve iki devlet arasında imzalanan anlaşma gereğince saldırı ile ilgili olarak israil devleti aleyhine açılacak olan davalarda belirlenecek tazminatın T.C Devleti tarafından dağıtılacağı, dolayışıyla davacının karşılanmasını talep ettiği zararın idari bir işlem ya da eylemden kaynaklanmadığı açıktır. Uğranılan zararın miktarının belirlenmesinin ise yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında adli yargı yerinde yapılması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden, Konya 2. İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ileKonya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.02.2019 gün ve E:2018/517, K:2019/102 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

              S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenleKonya 2. İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ileKonya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.02.2019 gün ve E:2018/517, K:2019/102 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 23.12.2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                        Üye                               Üye                              Üye                  

      Hicabi                       Şükrü                          Mehmet                          Birol      

    DURSUN                  BOZER                         AKSU                          SONER          

 

 

 

 

 

                                    Üye                                Üye                              Üye                  

                                        Aydemir                        Nurdane                        Ahmet

                                          TUNÇ                           TOPUZ                      ARSLAN