Hukuk Bölümü         2004/76 E.  ,  2004/68 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı           : C. Ç. ve Arkadaşları

Vekili              : Av. S. N. A.

Davalı          : TCDD İşletmesi  Genel Müdürlüğü

 Vekili             : Av. S. Ç.

 O  L  A  Y       : Demiryolunun Yolçatı- Elazığ  istikametinde yer alan hemzemin geçitte, 16.11.2001 gününde trenin çarptığı otomobilin sürücüsü  davacıların eşi ve babası olan Ayhan Çağlar, yaralı olarak sevk edildiği hastanede ölmüştür.

            Davacıların  vekilince, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla toplam 8.000.000.000.-TL. maddi ve manevi  tazminatın, olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte TCDD İşletmesinden tahsiline hükmedilmesi istemiyle, 27.6.2002  gününde adli yargı yerinde dava açılmıştır.

            Davalı İşletme vekilince, birinci savunma dilekçesinde, hizmet kusuru nedeniyle idare aleyhine açılan davanın idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuş ve ayrıca tren tehir tazminatı istemiyle karşı dava açılmıştır.

ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 6.11.2002 gün ve E:2002/567, K:2002/787 sayı ile, hemzemin geçitte trenin karayolu taşıtına çarpması sonucunda doğan zararın hizmet kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

            Anılan karar,  taraflarca  temyiz  edilmesi  üzerine YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ’ nin 24.4.2003 gün ve E:2002/14764, K:2003/5288 sayılı kararıyla ve “Dosyadaki kanıtlara göre davaya konu edilen zarar doğuran eylemin, Devlet Demir Yollarının, karayolu ile kesiştiği hemzemin geçit (Demiryolu geçidi) olarak isimlendirilen noktada meydana geldiği tartışmasızdır. Tartışmalı olan yön böyle bir noktada oluşan kaza sonucu doğan hukuki uyuşmazlığın adli yargı yerinde mi, yoksa idari yargı yerinde mi çözümleneceğidir.

Yerel mahkeme, Uyuşmazlık Mahkemesinin 12/6/2000 gün ve 2000/19-25 sayılı ilamını esas almak suretiyle uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği gerekçesi ile davayı yargı yolu bakımından reddetmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesinin gerekçesinde, üstün yolun Devlet Demir Yolu olduğu, bu bakımdan da hemzemin geçidin düzenlenmesinin adıgeçen kuruluşa ait bulundu, bu sorumluluğu yerine getirmekle hizmet kusuru işlediği hususu yer almaktadır. Gerçekten Devlet Demir Yolunun işlettiği araç itibariyle üstün geçiş  hakkı bulunduğu ve hemzemin geçitteki düzenlemenin onun tarafından yapılması gerektiği biçimindeki düşünceye katılmaktayız. Ne var ki, belirleme biçimi uyuşmazlığın yargı yolu bakımından çözüm yerini belirtmeye etkili değildir. Diğer bir anlatımla, her kamu hizmeti yapan kurumun hizmet kusurunun bulunması durumunda bundan doğacak uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümleneceği sonucu doğurmaz. Kamu kurumuna ait bir aracı kullanan kamu görevlisinin eylemi de idari bir nitelik taşıyıp hizmet kusurunu oluşturabilir. Ancak bu tür uyuşmazlıkların adli yargı yerinde çözümleneceği 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 106. maddesinde açıkça ifade edilmiştir.

            Bu bakımdan, davaya konu olan olaya, 2918 sayılı yasa hükümleri çerçevesinde çözüm getirilmesi gerekmektedir.

            Anılan yasanın 2. maddesinde hiçbir ayrık durum gösterilmeden kanunun Karayollarında meydana gelen trafik olaylarında uygulanacağı belirtildikten başka bu kural biraz daha genişletilerek aynı maddenin (a) ve (b) fıkralarındaki durumlarda da uygulanabileceği öngörülmüştür. Bu bağlamda, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık alanlar ile park, bahçe akaryakıt servis istasyonları gibi yerler ile birlikte ve özellikle karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerlerde de uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yine aynı yasanın 3. maddesinde yasanın uygulanmasında göz önünde tutulması gereken tanımlar içinde “Demiryolu geçidi” (hemzemin geçit) tanımı da verilmiş ve bunun karayolu ile demiryolunun kesiştiği bariyerli ve bariyersiz geçit olduğu ifade edilmiştir.

            Açıklanan şu yasal düzenleme itibariyle, karayolu üzerinde meydana gelen eylemlerden doğan olayların yarattığı uyuşmazlıkların çözüm yerinin adli yargı olacağı yasanın düzenleniş biçiminden açıkça anlaşılmaktadır. Hemzemin geçit karayolu ile tren yolunun kesiştiği bir geçit olarak, o kesimin veya o noktanın Devlet Demir Yoluna ait olduğu sonucunu doğurmayacağı gibi, o noktada meydana gelen eylemin karayolu dışında olduğu sonucunu da doğurmaz.Bu bakımdan hukuka aykırı eylemin 2918 sayılı Karayolu Trafik Yasası kapsamında yer alan karayolu üzerinde meydana geldiği kabul edilmeli ve uyuşmazlığın çözüm yerinin aynı yasa gereğince adli yargıda sonuçlandırılması gerektiği sonucuna varılmalıdır.

            Kaldı ki, dairemizin kuruluşundan bu yana, bu tür uyuşmazlıklar adli yargı yerinde bakılıp çözümlenmiştir. Yeni ve değişik bir yasal düzenleme olmadan bu güne kadar istikrarlı biçimde yürüyen bir uygulamanın değiştirilmesi hukuki istikrarı ortadan kaldırılır. Karşı davada ise davalı TCDD Genel Müdürlüğü trenin gecikmesi nedeniyle davacı (karşı davalı) gerçek kişiden zararını istemiş bulunduğundan ve gerçek kişi aleyhine idare mahkemesinde dava açılmayacağının düşünülmemesi de doğru değildir.

            Açıklanan nedenlerle uyuşmazlığın Karayolları Trafik Yasası’ndaki hükümler uyarınca çözümlenmesi gerektiği, anılan yasanın kapsamındaki eylemlerden doğan uyuşmazlıkların çözüm yerinin de adliye mahkemeleri olduğu düşünülerek işin esasına bakılarak varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmek gerekirken yazılı gerekçe ile yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.”yolundaki gerekçeyle bozulmuştur.

            ANKARA 18.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 7.10.2003 gün ve E:2003/719 sayı ile, Yargıtay bozma ilâmına uyulmasına karar vermiştir.

Davalı işletme vekilince, Danıştay Başsavcılığına sunulmak üzere verilen ve 9.10.2003 gününde Mahkeme kaydına giren dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istenilmiş; bu dilekçe kendisine tebliğ edilen davacı vekilinin cevabı da alınmıştır.

            ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 18.11.2003 günlü celsesinde E:2003/719 sayı ile, “(…) GD.1- Bozma ilâmına uyularak görev konusu kabullenilmiş olduğundan davalı vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına yönelik istemi yerinde görülmediğinden reddine. (…) “ karar vermiştir.

            Davalı İşletme vekilince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ilişkin istek, 20.11.2003 ve daha sonra 30.1.2004 günlerinde Mahkeme kaydına giren dilekçelerle yenilenmiştir.

ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce, 29.1.2004 ve bilahare 5.2.2004 tarihli celselerinde E:2003/719 sayı ile, davalı vekilinin talebi doğrultusunda başvuru dilekçesi ve ilgili evrak örneklerinin Danıştay Başsavcılığına gönderilmesi benimsenmiştir

 DANIŞTAY BAŞSAVCISI ; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b. maddesinde belirtilen, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğünün, kamu hizmeti olan taşımacılık işini, tekel halinde yürüten bir kamu kurumu olduğu; kamu hizmeti yürütmekle yükümlü kılınan bir kamu kurumunun hizmeti yürütürken kişilere verdiği zararın tazminine ilişkin davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, sonuçta, hizmet kusuru ve idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus  olup  olmadığının  tayin  ve  tespitinin  idari  yargı  yerlerine  ait olduğu ;  davalı   idarenin yürütmekle görevli olduğu kamu hizmetinin gereği gibi yapılmamasından dolayı uğranıldığı iddia olunan zararın tazmini istemine ilişkin bulunan uyuşmazlığın görüm ve çözümü, idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davalarına bakmakla görevli bulunan idari yargıya ait olduğundan Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevlilik kararının kaldırılması gerektiği gerekçesiyle, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET  BAŞSAVCISI; TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu; 233 sayılı KHK. ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak karlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, işletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış olmasının onun kamu hizmeti yürütmesine ve kamu kurumu niteliğine engel teşkil etmediği; Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında , idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. maddesinde; Karayolları Trafik Kanunu’nun kapsamının belirlendiği 3. maddesinde ise; “Demiryolu geçidinin (hemzemin geçit).. Karayolu ile demiryolunun aynı seviyede kesiştiği bariyerli ve bariyersiz geçitlerdir, Kamu hizmeti taşıtı: Kamu hizmeti için yük veya yolcu taşıması yapan bütün taşıtlardır, Taşıt: Karayolunda insan, hayvan ve yük taşımaya yarayan araçlar olduğu” açıklanmış olup, trenin bu Yasa kapsamına dahil edilmediğinin anlaşıldığı; keza, anılan  Yasa’nın 85,90 ve 106. maddeleri hükümleri uyarınca, işletenin hukuki sorumluluğu kapsamında maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır kuralı uyarınca uyuşmazlığın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği ileri sürülebilir ise de; anılan Yasa’da gerek hemzemin geçitin karayolunun uzantısı olduğunu belirten bir tanım ve düzenlemeye yer verilmemiş ve gerekse trenin bu Yasa kapsamına giren bir motorlu taşıt olarak sayılmamış olması karşısında, bu iddiayı kabule olanak bulunmadığı; TCDD Ana Statüsü’ne, Yüksek Planlama Kurulu’nun 27.4.1992 gün 92/T.29 sayılı kararı ile eklenen Ek 2. maddede, “Demiryolunun karayolu, köy yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde demiryolunun ana yol sayılacağı, trafik düzeninin gerektirdiği hallerde sözkonusu yollara ait geçitler ile görüşe engel teşkil eden tesislerin kaldırılacağı, demiryolu üzerinde seyreden araçların karayolu, köy yolu ve benzeri yollardaki araçlara göre geçiş üstünlüğü bulunduğunun açıklandığı; açıklanan nedenlerle, hemzemin geçitte karayolu taşıtı ile trenin çarpışması sonucunda doğan zararın idarenin hizmet kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli bulunduğundan, Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü gerektiği, nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesinin 10.3.2003 gün, 2002/93 ve 2003/2 sayılı kararında da; hemzemin geçitte karayolu taşıtı ile trenin çarpışması sonucunda doğan zararın idarenin hizmet kusuru esasına göre tazmini istemiyle açılan davanın, idari yargı yerinde çözümlenmesi yolunda hüküm kurduğu; bu nedenle Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/719 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.  

İNCELEME VE GEREKÇE    :Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Tülay TUĞCU’nun Başkanlığında, Üyeler: Dr. Atalay ÖZDEMİR, M. Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Serap AKSOYLU, Z.Nurhan YÜCEL, Abdullah ARSLAN ve H.Hasan MUTLU’nun  katılımlarıyla yapılan 04/10/2004 günlü toplantısında;

I- İLK İNCELEME : TCDD İşletmesi vekilinin 30.1.2004 gününde Mahkeme kaydına giren dilekçesi ile ekinde yer alan Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 6.11.2002, 7.10.2003 ve 5.2.2004 günlü celse tutanakları üzerinde yapılan inceleme sonunda, UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ’nce  3.5.2004 gün ve E:2004/41, K:2004/32 sayı ile, “…Hukuk alanında, görev itirazının yargı merciince yerinde görülerek görevsizlik kararı verilmesi halinde görev konusunun Uyuşmazlık Mahkemesince incelenebilmesi için: temyizen bu kararın bozulmuş ve yargı merciince de bozmaya uyularak görevli olduğu yolunda karar verilmiş olması ve bunun yanısıra görevlilik kararının verildiği tarihten, şayet bu kararın tebliği gerekiyorsa tebliğ tarihinden başlayarak on beş gün içinde, uyuşmazlık çıkarılmasını istemeye yetkili makama sunulmak üzere iki nüsha dilekçenin görevlilik kararı veren yargı merciine verilmiş bulunması gerekmektedir.

            Olayda, inceleme konusu dava ve karşı davada: davalı ve karşı davacı TCDD İşletmesi vekilince, birinci savunma ve karşılık dava dilekçesinde görev itirazında bulunulduğu; Asliye Hukuk Mahkemesince görevsizlik kararı verildiği; ancak, bu kararın temyiz incelemesi yapan Yargıtay’ca bozulması üzerine Asliye Hukuk Mahkemesince, 7.10.2003 günlü celsesinde, bozmaya uyulmak suretiyle görevlilik kararı verildiği ve bu kararın tarafların vekillerine tefhim olunduğu; davalı ve karşı davacı TCDD İşletmesi vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle Danıştay Başsavcılığına sunulmak üzere verdiği dilekçenin, 30.1.2004 günü mahkeme kaydına girdiği, başvuru dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden anlaşılmaktadır.

            Bu duruma göre, Asliye Hukuk Mahkemesince, görevsizlik kararının Yargıtay’ca bozulması üzerine bozma kararına uyulmak suretiyle görevlilik kararı verilmiş ise de, görev uyuşmazlığı çıkarılması istemini içeren dilekçenin görevlilik kararının tefhim olunduğu 7.10.2003 tarihinden çok sonra 30.1.2004 tarihinde mahkeme kaydına girmiş olması karşısında, anılan Yasa’nın 12. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen on beş günlük sürenin geçirilmiş bulunduğu; diğer taraftan, görev uyuşmazlığına ilişkin özel düzenlemede öngörülmeyen biçimde uyuşmazlık çıkarılması için yargı merciinden mehil istenilmiş olmasının bu süreyi durdurmayacağı tartışmasızdır.

            Açıklanan nedenlerle ve 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesinde yer alan “Uyuşmazlık Mahkemesi, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceler; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddeder.”hükmü uyarınca başvurunun reddi gerekmektedir.” yolundaki gerekçeyle 2247 sayılı Yasa’nın 12. maddesinde öngörülen süre geçirildikten sonra yapıldığı nedeniyle başvurunun 27. madde uyarınca reddi karar verilmiş ise de, bu kez, davalı İşletme vekilinin isteği üzerine dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi nedeniyle 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yeniden yapılan inceleme sonunda:

Davalı TCDD İşletmesi vekilince anılan Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen şekilde görev itirazında bulunulduğu, verilen görevsizlik kararının bozulmasına ilişkin Yargıtay kararına uyulmak suretiyle Mahkeme’ce 7.10.2003 günlü görevlilik kararı verilmesi üzerine 12. maddede öngörülen süre içinde 9.10.2003 günlü dilekçe ile başvurulduğu, Asliye Hukuk Mahkemesi’nce önce bu başvuru reddedilmiş ise de daha sonra yenilenen başvurular üzerine anılan Yasa’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrası hükmüne uygun olarak dilekçe ve eklerinin uyuşmazlık çıkarmaya yetkili makama gönderildiği, bu nedenle Danıştay Başsavcısı tarafından Yasa’da öngörülen yönteme uygun biçimde TCDD İşletmesi aleyhine açılan dava yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmış olup, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II- ESASIN İNCELENMESİ :Raportör–Hakim İsa YEĞENOĞLU’nun davanın çözümünde  idari  yargının görevli  olduğu  yolundaki  raporu ile Danıştay Başsavcısının  idari

yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının                                

davada idari yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile  Danıştay Savcısı Nevzat ÖZGÜR’ün yazılı düşünceler doğrultusundaki açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, hemzemin geçitte trenin otomobile çarpması nedeniyle uğranılan zararların davalı TCDD İşletmesinden tahsiline hükmedilmesi isteminden ibarettir.

            28.10.1984  tarih  ve  18559  sayılı  Resmi  Gazetede  yayımlanan,  Türkiye  Cumhuriyeti Devlet   Demiryolları  İşletmesi Genel Müdürlüğü ( TCDD )  Ana Statüsü’nün “Amaç ve Kapsam” başlıklı 1. maddesi “ Bu Ana Statünün amacı; 8.6.1984 tarih ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi olarak sözkonusu Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü adı altında teşkil olunan Kamu İktisadi Kuruluşunun hukuki bünye, amaç ve faaliyet konuları, organları ve teşkilat yapısı, müessese, bağlı ortaklık ve iştirakleri ile bunlar arasındaki  ilişkileri ve ilgili diğer  hususları  düzenlemektir...” hükmünü taşımakta;  “Hukuki Bünye”  başlıklı 3. maddesinde, bu Ana Statü ile teşkil olunan TCDD İşletmesinin, sermayesinin tamamı Devlete ait, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir “ Kamu İktisadi Kuruluşu” olduğuna  ve 233 sayılı KHK. ile bu Ana Statü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna işaret  edilmekte; 4.maddesinde, sayılan Kuruluş amaç ve faaliyet konularının tamamına yakınının “tekel” kapsamında işler olduğu belirtilmekte; kuruluşu, yönetimi ve denetimi konularında 233 sayılı KHK. hükümlerine paralel düzenlemelere yer verilmektedir.

Buna göre, TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu olduğu tartışmasızdır. 233 sayılı  KHK. ve Ana Statü ile, özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, İşletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış olması, onun kamu hizmeti yürütmesine ve kamu kurumu niteliğine engel teşkil etmemektedir.

            Dava dilekçesinin incelenmesinden, davacı vekilince olayda davalı işletmenin kusur ve sorumluluğunun bulunduğu ileri sürüldüğüne göre, uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davanın, zararın hizmetin kuruluşu ve işleyişindeki aksaklıklardan doğduğu ve bu nedenle idarenin hizmet kusuru esasına göre sorumlu olduğu nedenine dayanılarak açıldığı anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 125.maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle  yükümlü   olduğu  kurala  bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

            Buna göre ve idare personelinin dikkatsizlik ve tedbirsizliği sonucu oluşan kişisel kusura değil de, zararın kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında doğduğu nedeniyle idarenin hizmet kusuruna   dayanılmış   olması   karşısında ,  tekel  niteliğinde   kamu  hizmeti    yürüten   TCDD İşletmesinin bu hizmeti yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan dava, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b. maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevlidir.

            Buna karşın, dava konusu zararın, karayolunun demiryolu ile kesiştiği hemzemin geçitte meydana gelen kaza sonucunda oluştuğu nedeniyle ortada bir trafik olayı bulunduğu düşüncesinden hareketle, davanın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85., 90. ve 106. maddeleri  hükümleri  uyarınca,   işletenin  hukuki   sorumluluğu  kapsamında  çözümlenmesi

gerekeceği ileri sürülebilir ise de; anılan Yasa’da gerek hemzemin geçitin karayolunun uzantısı olduğunu belirten bir tanım ve düzenlemeye yer verilmemesi ve gerekse trenin bu Yasa kapsamına giren bir motorlu taşıt olarak sayılmamış olması karşısında, bu iddiayı kabule olanak bulunmamaktadır.

            Nitekim, TCDD Ana Statüsü’ne, Yüksek Planlama Kurulunun 27.4.1992 tarih ve 92/T. 29 sayılı kararıyla ilâve edilen Ek 2. maddede, “ Demiryolunun karayolu, köy yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde demiryolu ana yol sayılır.

            Bu kesişmelerde yapılan yeni yolun bağlı olduğu kurum veya kuruluş, alt ve üst geçit yapmak ve diğer emniyet tedbirlerini almakla yükümlüdür.

            Demiryolu trafik düzeninin gerektirdiği hallerde sözkonusu yollara ait geçitler ile görüşe engel teşkil eden tesisler kime ait olursa olsun kaldırtılır.

            Demiryolu üstünde seyreden araçların karayolu, köy yolu ve benzeri yollardaki araçlara göre geçiş üstünlüğü vardır.”denilmek suretiyle, demiryolunun farklı bir hukuki statüye tabi bulunduğu açıklanmaktadır.

            Belirtilen nedenlerle, hemzemin geçitte  trenin otomobile çarpması sonucunda doğan zararın TCDD İşletmesince tazminine yönelik olarak açılan davanın, idarenin hizmet kusuru esasına göre görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli olduğundan, Danıştay Başsavcısının başvurusunun kabulü ile Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Yargıtay bozma kararına uyulmak suretiyle verilen görevlilik kararının TCDD İşletmesi yönünden kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ    : TCDD İşletmesi aleyhine açılan davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısının BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce TCDD İşletmesi aleyhine açılan dava yönünden verilen 7.10.2003 gün ve E:2003/719 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.10.2004 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.