T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          ESAS    NO  : 2019 / 371

          KARAR NO : 2019 / 414

          KARAR TR  : 8.7.2019

ÖZET : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.

 

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı              : E. K.

Vekili                : Av. E. Ş.

Davalılar:

(Adli Yargıda) : İstanbul Muhakemat Müdürlüğü/Maliye Hazinesi

Vekili                : Av. S.B.

(İdari Yargıda) : Adalet Bakanlığı

           

O L A Y          : Davacı vekili dilekçesinde;  müvekkilinin 03/04/1980 tarihinde işlemiş olduğu adam öldürmek, 6136 Sayılı Yasaya Muhalefet suçları dolayısı ile Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 1986/115 esas ve 1989 karar sayılı dosyası ile idam cezası ile cezalandırılmasına, ayrıca ruhsatsız tabanca taşımak suçundan dolayı 1 yıl hapis ve 3000 TL ağır para cezası ile mahkumiyetine karar verildiğini;  hükmün Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 03/11/1987 tarih ve 1987/2993 esas 1987/3795 karar sayılı ilamı ile onandığını; müvekkili hakkında Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin ek kararı ile tahliyesine karar verilmesine rağmen müvekkilinin 9 gün sonra tahliye edildiğini,  Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/1386 müteferrik kararı ile söz konusu 9 günün hükümlü olduğu sürenin mahsubuna karar verildiğini; daha sonra müvekkilinin deneme süresi içerisinde ikinci suçu işlediğini;  bu suçtan dolayı Kocaeli 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 1996/286 esas 1997/477 karar sayılı dosyası ile 6 yıl 8 ay hapis cezasına mahkum edildiğini;  ayrıca Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 1998/4 müteferrik sayılı kararı ile şartla tahliyesinin geri alınmasına ve deneme süresi içerisinde işlenen suç nedeni ile suç tarihi olan 10/09/1996 tarihinden bihakkın tahliye tarihi olarak kabul edilen 04/04/2010 tarihine kadar hesap edilen bakiye cezasının aynen infazına karar verildiğini;  4616 Sayılı Kanun gereğince yargılama yapılıp Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/05/2003 tarih ve 2003/250 d.iş sayılı kararı ile cezasından 10 yıl indirim yapıldığını;  buna göre yatması gereken sürenin 3 yıl 6 ay 26 gün olduğunu;  müvekkilinin 24/03/2005 ile 25/03/2005 tarihleri arasında bir gün gözaltında geçirdiğini,  4616 Sayılı yasa göz önüne alındığında müvekkilinin ceza evine girdiği tarih olan 25/03/2005 tarihine göre bihakkın tahliye tarihinin 06/10/2008 olması gerektiğini;  Kocaeli 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 1996/286 esas 1997/477 karar sayılı dosyasında verilen cezadan dolayı müvekkilinin 03/06/2004 tarihinde şartla tahliye edildiğini ve bihakkın tahliye tarihinin 29/05/2005 tarihi olduğunu ve cezanın infazen mahkemesine iade edildiğini,  bu husus Vezirköprü Cumhuriyet Başsavcılığınca göz önünde bulundurulmadan her iki ilamın cezasını içeren mahkumiyet müddeti olan 5 yıl 358 gün üzerinden müddetname düzenlendiğini;  bu müddetnameye göre bihakkın tahliye tarihinin 29/11/2010 olarak hesaplandığını, Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına ait ilamın infaz edildiğini; bu yanlışlığın Hendek Cumhuriyet Başsavcılığınca fark edilerek yeni müddetname düzenlendiğini, buna göre müvekkilinin hak ederek tahliye tarihinin 06/10/2008 olduğunun belirtildiğini, müvekkilinin 06/10/2008 tarihinde tahliye olması gerektiğini, ancak 06/04/2010 tarihinde tahliye edildiğini, yanlış düzenlenen müddetname sonucu müvekkilinin 1291 gün mahkum olduğu cezadan daha fazla cezaevinde kaldığını ifade ederek;  müvekkilinin 71.640 TL maddi 70.000 TL manevi olmak üzere toplam 141,640 TL zararının, yasal faizi ile beraber davalı Hâzineden alınarak davacıya verilmesi istemiyle, 16.12.2010 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

İstanbul 4.Ağır Ceza Mahkemesi:12.3.2013 gün ve E:2010/441, K:2013/93 sayı ile, uyuşmazlığın esasını inceleyerek,  davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12.Ceza Dairesi: 21.10.2014 gün ve E:2014/4889, K:2014/20501 sayı ile, “(…)Davacı vekilinin 16.12.2010 tarihli dilekçesi ile davacı hakkında farklı mahkemelerce verilen kesinleşmiş hapis cezalarının infazı sırasında 06.10.2008 tarihinde şartla tahliye olması gerekirken yanlış hesaplama sonucu 06.04.2010 tarihinde tahliye edildiğini bu suretle davacının 547 gün boyunca cezaevinde haksız yere tutulduğunu iddia ederek 71.640 TL maddi ve 70.000 TL manevi tazminatın tazminini talep ettiğinin anlaşılması karşısında, tazminat istemine ilişkin 5271 sayılı CMK'nın 141. maddesinde "suç soruşturması ve kovuşturması sırasında" gerçekleşen koruma tedbirlerindeki hukuka aykırılıklar yönünden bu kanun hükümlerine göre tazminat istenebileceği ve madde metninde bu aykırılıkların tahdidi şekilde sıralandığı, infaz aşamasında meydana gelen hukuka aykırılıkların madde kapsamında bulunmadığı belirlenerek davanın reddine karar verilmesi yerine, yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA…” karar vermiştir.

İSTANBUL 4.AĞIR CEZA MAHKEMESİ: 21.4.2015 gün ve E:2015/4, K:2015/115 sayı ile, “(…)Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının farklı mahkemelerce verilen kesinleşmiş hapis cezalarının infazı sırasında 06.10.2008 tarihinde şartla tahliye olması gerektiği halde yanlış hesaplama sonucu 06.04.2010 tarihinde tahliye edildiğini bu nedenle davacının 547 gün boyunca cezaevinde haksız yere tutulduğunu iddia ederek mahkememizde tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkememizce bozma öncesi kurulan hükümde davanın kısmen kabulüne karar verildiği, verilen kararın davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 12.Ceza Dairesi'nin 21.10.2014 tarih ve 2014/4889-20501 E/K sayılı ilamıyla "5271 sayılı CMK'nın 141. maddesinde "suç soruşturması ve kovuşturması sırasında" gerçekleşen koruma tedbirlerindeki hukuka aykırılıklar yönünden bu kanun hükümlerine göre tazminat istenebileceği ve madde metninde bu aykırılıkların tahdidi şekilde sıralandığı, infaz aşamasında meydana gelen hukuka aykırılıkların madde kapsamında bulunmadığı" belirtilerek bozulduğu, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; infaz aşamasında meydana gelen hukuka aykırılıkların CMK'nın 141. Maddesi kapsamında bulunmadığı anlaşıldığından açılan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM:

Davanın REDDİNE,(…)” karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez; müvekkilinin işlemiş olduğu suç yüzünden almış olduğu hapis cezasına ilişkin olarak ilgili Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen müddetname ile mahkumiyet süresinin 1291 gün fazla hesaplanması sonucu geç tahliye olduğundan bahisle, hürriyetinin fazladan kısıtlanması sebebiyle uğramış olduğu zararın tazmini için, 10.000.-TL maddi, 20.000.-TL manevi olmak üzere toplam 30.000.-TL tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 4.İDARE MAHKEMESİ: 17.9.2015 gün ve E: 2015/1246, K:2015/1800 sayı ile, “(…)  5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde; Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,

g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,

h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebileceği,

Aynı Kanunun 142. maddesinde; Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve herhalde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.

(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.

(3) Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir.

(4) Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur.

(5) Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini Devlet Hâzinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve itirazlarını onbeş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister.

(6) İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir.

(7) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./20.mad) Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir.

(8) Karara karşı, istemde bulunan, Cumhuriyet savcısı veya Hazine temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir; inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır hükmü yer almaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının işlemiş olduğu suç yüzünden almış olduğu hapis cezasına ilişkin olarak ilgili Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen müddetname ile mahkumiyet süresinin 1291 gün fazla hesaplanması sonucu geç tahliye olduğundan bahisle, hürriyetinin fazladan kısıtlanması sebebiyle uğramış olduğu zararların tazmini için, 10.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 30.000,00 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 141. ve 142 maddeleri uyarınca dava konusu tazminata ilişkin uyuşmazlığın görüm ve çözüm yerinin adli yargı mercileri olduğu, davacı tarafından idarenin eylemi nedeni ile uğranıldığı ileri sürülen zararın tazminine ilişkin istemin ceza yargılamasına yönelik nitelik taşıması nedeniyle, uyuşmazlığın çözümünün adli yargı yerinin görevinde olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine(…)” karar vermiş;  temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onuncu Dairesince, 8.1.2019 gün ve E:2016/562, K:2019/108 sayı ile, temyiz istemi reddedilerek onanan karar kesinleşmiştir.

 

Davacı vekili 15.4.2019 kayıt tarihli dilekçe ile; yargı kolları arasındaki sürecin özetine de yer verildikten sonra; Yargıtay 12.Ceza Dairesince, davanın Ağır Ceza Mahkemesinde açılamayacağı gerekçesiyle verdiği kararın maddi anlamda görevsizlik kararı olduğundan bahisle; İstanbul 4.İdare Mahkemesinin kararı ile İstanbul 4.Ağır Ceza Mahkemesinin kararı arasında oluştuğu ileri sürülen olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesini talep etmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ'un katılımlarıyla yapılan 8.7.2019 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ve Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın, davada 2247 sayılı Yasada öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

Anayasa’nın 158. maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesinin adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkili olduğu belirtilmiş; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, “Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir…”;  14. maddesinde, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli ve idari yargı mercilerinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir. /  Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca (…) ileri sürülebilir.” denilmiştir. Aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmektedir.

Olayda, davacı vekili tarafından; müvekkilinin farklı mahkemelerce verilen kesinleşmiş hapis cezalarının infazı sırasında 06.10.2008 tarihinde şartla tahliye olması gerektiği halde yanlış hesaplama sonucu 06.04.2010 tarihinde tahliye edildiğini,  bu nedenle müvekkilinin cezaevinde fazladan /haksız yere tutulduğu iddia edilerek adli ve idari yargı yerlerinde maddi ve manevi tazminat istemiyle davalar  açıldığı görülmüştür.

Dosyalar üzerinde yapılan inceleme sonucunda;  görev uyuşmazlığına konu edilen İstanbul 4.İdare Mahkemesinin 17.9.2015 gün ve E: 2015/1246, K:2015/1800 sayılı kararının, uyuşmazlığın çözümünün adli yargı yerinin görevinde olduğu gerekçesiyle,  davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine ilişkin olduğu; buna karşılık İstanbul 4.Ağır Ceza Mahkemesinin 21.4.2015 gün ve E:2015/4, K:2015/115 sayılı kararının; infaz aşamasında meydana gelen hukuka aykırılıkların CMK'nın 141. maddesi kapsamında bulunmadığı gerekçesiyle,   davanın reddine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Görüldüğü üzere, İstanbul 4.Ağır Ceza Mahkemesinin kararı, “yargı yolunu değiştiren ve idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş bir görevsizlik kararı niteliğinde olmadığından”, adli ve idari yargı yerleri arasında, 2247 sayılı Yasanın aradığı biçimde görev uyuşmazlığı oluştuğundan söz etmek mümkün değildir. 

 

 

 

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

 

S O N U Ç    : 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 8.7.2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

 

      Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                             Mehmet                             Birol        

    DURSUN                    BOZER                            AKSU                            SONER            

 

 

 

                                            Üye                                  Üye                                 Üye                    

                                    Süleyman Hilmi                   Aydemir                          Nurdane           

                            AYDIN                            TUNÇ                            TOPUZ