T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          HUKUK BÖLÜMÜ

          ESAS    NO   : 2014 / 137

          KARAR NO    : 2014 / 186

          KARAR TR     : 3.3.2014

 

        

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÖZET : Davacı vekilinin, Yargılamanın Yenilenmesi ile Mahkememizin 13.05.2013 gün ve 2013/730 Esas, 2013/833 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesine yönelik BAŞVURUSUNUN, 2247 sayılı Kanun’da Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına karşı kanun yolu bulunmadığından REDDİNE  karar verilmesi gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

 

 

            Yargılamanın Yenilenmesini İsteyen     : C.D.

            Vekilleri                                                        : Av. M.E.A. &C.A.

            Davalı                                                                       : Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı

            Vekili                                                            : Av.E.S.D.

 

1.TALEP:

Davacı vekili mahkememize hitaben yazdığı, 21.01.2014 tarihli yargılamanın yenilenmesi talepli dilekçesinde özetle, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 13.05.2013 gün ve 2013/730 Esas, 2013/833 Karar sayılı kararında, dava konusu 44269 Ada, 1 Parsel sayılı taşınmaz ile ilgili Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada verilen görev itirazının reddine ilişkin kararın kaldırıldığını ve davada idari yargının görevli olduğuna hükmedildiğini, oysa aynı parsele ilişkin olarak başka bir hissedar tarafından Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davaya bakan mahkemenin, dosyayı esastan incelendiğini ve 09.04.2013 gün ve 2012/200 Esas, 2013/173 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verdiğini,  temyiz üzerine de Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 09.12.2013 gün ve 2013/13946 Esas, 2013/22024 Karar sayılı ilamında  “dava konusu taşınmaza davalı idarece fiilen el atıldığı” gerekçesine dayalı olarak Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi kararını onadığını, bu hali ile dava konusu taşınmaza fiilen el atıldığının sübuta erdiğini belirterek, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 09.12.2013 gün ve 2013/13946 Esas, 2013/22024 Karar sayılı ilamı dikkate alınarak  yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 13.05.2013 gün ve 2013/730 Esas, 2013/833 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.

2.YARGILAMANIN YENİLENMESİ TALEBİNE KONU KARAR:

Davacı vekilinin dava dilekçesinde;  müvekkilinin dava konusu 44269 Ada, 1 Parselde kayıtlı taşınmazın hissedarı olduğunu,  dava konusu taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmadığını, dava konusu taşınmazın imar planında ”Ağaçlandırılacak Alan“ olarak kaydedildiğini, taşınmaza fiilen el atılmadığını ancak idare tarafından herhangi bir kamulaştırma işleminin de yapılmadığını, bu nedenle davacının zarar gördüğünü, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 250,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ve taşınmazın tapusunun iptali ile davalı adına tapuya tesciline karar verilmesi istemi ile dava açtığı;

Mahkememizce; olayda, imar planının uygulaması sonucu, uyuşmazlığa konu parselin imar planında ağaçlandırılacak alanda kaldığı, taşınmaza idarece fiilen el atılmadığı, kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın bedelinin ödenilmesi gerektiğinin iddia edildiği; davanın konusunun, davalı idarece 3194 sayılı Kanunu uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planlarında yer alan davacının hissedar olduğu taşınmazın bedelinin tazminine ve tesciline ilişkin bulunduğu anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik kısmı yönünden davanın,  2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.” gerekçesi ile Danıştay Başsavcısı’nın Başvurusunun Kabulü ile, davalı Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı vekilinin görev itirazının reddine İlişkin Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 13.02.2013 gün ve 2012/390 Esas sayılı kararının Tazminata İlişkin Kısmının Kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Ayhan AKARSU, Mehmet AKBULUT ’un katılımlarıyla yapılan 3.3.2014 günlü toplantısında: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa gereğince yapılan incelemeye göre; davacının talebinin Yargılamanın Yenilenmesine ilişkin olduğu, davacının mahkememize sunduğu Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 09.12.2013 gün ve 2013/13946 Esas, 2013/22024 Karar sayılı ilamına dayalı olarak yargılamanın 2577 sayılı Yasa’nın 53. Maddesi gereğince yenilenmesine ve mahkememizin 13.05.2013 gün ve 2013 / 730 Esas,2013/ 833 Karar sayılı kararının kaldırılması ile sunulan belge dikkate alınarak davada adli yargının görevli olduğuna hükmedilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.

      2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 18. Maddesinde; “ Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulduğu resmi yazı ile kendisine bildirilen yargı mercii, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesince bir karar verilinceye kadar davanın görülmesini geri bırakır. Bu takdirde zamanaşımı süreleriyle öbür kanuni veya hakim tarafından verilen süreler, işin yeniden incelenmesine başlanacağı güne kadar durur./Şu kadar ki, Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulduğunu bildiren yazının alındığı günden başlamak üzere altı ay içinde bu Mahkemenin kararı gelmezse yargı mercii davayı görmeye devam eder. Ancak, esas hakkında son kararı vermeden Uyuşmazlık Mahkemesinin kararı gelirse yargı mercii bu karara uymak zorundadır./Uyuşmazlık çıkarılacağı bildirilerek yargı merciinden davaya bakmanın ertelenmesi istenemez.” şeklindeki düzenleme ile hakkında Danıştay Başsavcılığı’nca olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılmasına karar verilen dosya hakkında yargılama yapan ilk derece mahkemesinin, görev uyuşmazlığı sorunu çözülünceye kadar davanın görülmesini geri bırakması zorunluluğu düzenlenmiştir.

Bu yoldan hareketle; yasanın 10/2.maddesine uygun olarak yapılmış bir görev itirazının yargı merciince reddedilmesinden sonra, görev itirazında bulunan kişi veya makamca 12/1.maddede belirtildiği şekilde başvuruda bulunulması üzerine 13.maddede ifade edildiği gibi uyuşmazlık çıkarılması gerekli görülüyor ise, yetkili makamın gerekçeli düşünce yazısı düzenleyerek kendisine gönderilen dilekçe ve ekleri ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne göndereceği, ayrıca Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurduğunu ilgili yargı merciine bildireceğini, yargı merciinin ise 18.maddede öngörüldüğü şekilde davanın görülmesini geri bırakacağını ifade etmiş olmakla birlikte yasanın 18.maddesinde;  ‘’Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulduğu resmi yazı ile kendisine bildirilen yargı mercii, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesince bir karar verilinceye kadar davanın görülmesini geri bırakır. Bu takdirde zamanaşımı süreleriyle öbür kanuni veya hakim tarafından verilen süreler, işin yeniden incelenmesine başlanacağı güne kadar durur. Şu kadar ki, Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulduğunu bildiren yazının alındığı günden başlamak üzere altı ay içinde bu Mahkemenin kararı gelmezse yargı mercii davayı görmeye devam eder. Ancak, esas hakkında son kararı vermeden Uyuşmazlık Mahkemesinin kararı gelirse yargı mercii bu karara uymak zorundadır. Uyuşmazlık çıkarılacağı bildirilerek yargı merciinden davaya bakmanın ertelenmesi istenemez.’’ denilmiş olup, bu bağlamda, anılan yasal hükmün amaç bakımından yorumlanması ve bu yorum sonucuna göre bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. 18. madde düzenlenmesinin şekli yorumundan; adli veya idari yargı yerinin olumlu görev uyuşmazlığı prosedürünün işletilmesine ilişkin tarafların yapacağı başvuru sonrası “görevlilik kararı” vermesinden sonra, taraflarca ilgili Başsavcılıklara başvurulması yolundaki taleplerin ilgili mahkemelerce bu Başsavcılıklara gönderilmesini takiben, Başsavcılıkların vereceği kararı bekleyip beklemeyeceği, elindeki dava ile ilgili başkaca bir usuli işlem yapıp yapmayacağı, görevsizlik kararı veya esastan karar verip veremeyeceği hususlarının yasada düzenlenmediği ve sadece Başsavcılıkların Uyuşmazlık Mahkemesine başvurduklarının ilgili mahkemelere resmi yazı ile bildirilmesi durumunda davanın görülmesinin geri bırakılacağı hususunun belirtildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, söz konusu yasanın eksik düzenlenmesinden kaynaklanan boşluğun, görev konusunda Anayasal yetkiye sahip Mahkememizce doldurulması gerektiği izahtan varestedir. Gerçekten, 2247 Sayılı Kanunun 10 uncu maddesinde öngörülen özel bir yöntem olan “olumlu görev uyuşmazlığı çıkarma” hali, farklı yargı kollarında görevsizlik kararları verilmesinden önce görev uyuşmazlığının Uyuşmazlık Mahkemesince çözümlenmesini amaçlayan ve usul ekonomisi bakımından da görevli yargı yerinin belirlenmesini süratli biçimde sağlayan bir uygulamadır. Bu yöntemi başlatan prosedür ise tarafların başvurusu sonrasında ilgili yargı yerinin vereceği “görevlilik” kararıdır. Mahkemece görevlilik kararı verilmesinden, görev itirazında bulunan tarafça bu karara itiraz edildikten ve mahkemece ilgili Başsavcılığa başvuru iletildikten sonra, yetkili Başsavcılığın vereceği kararın beklenmemesi 10 uncu madde ile öngörülen amaçla bağdaşmayacağı gibi, ilgili Başsavcılıklara yasayla tanınan takdir haklarının zaafa uğratılması ve sonuçsuz bırakılması neticesini de doğurabilecektir. Şu halde, 18. maddede öngörülen davanın görülmesinin geri bırakılması halinin, ilk derece Mahkemesinin görevlilik kararı vermesi ile birlikte başlayacağının kabulü gerekmektedir. Aksi halde, davanın somutunda olduğu gibi, ilgili Başsavcılığın olumlu görev uyuşmazlığı çıkarma amacıyla Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmaya dair kararın ilgili mahkemeye ulaşmasından önce mahkemenin evvelce görevlilik kararı vermişken bu kez görev yönünden red kararı vermesi ya da davayı esastan sonuçlandırması gibi haller ortaya çıkacak ve bu kararlara rağmen Uyuşmazlık Mahkemesince görev konusunda karar verilmesinin pratikte uygulanabilirliği tartışmaya açık hale gelecektir. Oysa Anayasanın 158 nci maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesinin görevle ilgili verdiği kararlar kesindir ve ilgili mahkemeleri bağlayıcı niteliktedir. Şu halde, Uyuşmazlık Mahkemesinin kendisine ilgili Başsavcılıklarca yapılmış bir başvuruyu görmezlikten gelmesi ya da sonuçlandırmaması söz konusu olamayacağından; ilgili mahkemelerin de verdikleri görevlilik kararlarından sonra ilgili Başsavcılıkların bu konudaki iradeleri kendilerine yazılı olarak bildirilinceye kadar görev konusunda başka bir karar veya davayı esastan çözümleyen bir karar verebilmeleri hukuken mümkün bulunmamaktadır. Dolayısıyla mahkememizce 10. maddeye göre yapılan başvurunun sonuçlandırılması gerekmektedir.

      Dosya kapsamında yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin, görev itirazının 13.02.2013 tarihinde reddedilmesi üzerine, 25.02.2013 tarihinde görev uyuşmazlığı çıkartılması talebinde bulunduğu, Danıştay Başsavcılığı’nca 01.04.2013 tarihinde olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılmasına karar verildiği ve dosyanın  mahkememize gönderildiği,  Danıştay Başsavcılığı’nın 01.04.2013 tarihli olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması kararından sonra  2247 Sayılı Kanunun işaret edilen 18. maddesinin amir hükmü uyarınca işten el çekmesi ve yargısal faaliyette bulunmaması gerekirken, bu tarihten sonra mahkemece 15.04.2013 tarihli raporun alındığı; ancak, mahkemesince ya da dava taraflarınca dosyamıza intikal ettirilen herhangi bir bilgi ve belge  bulunmadığı anlaşılmıştır.

      2477 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Kuruluş ve İşleyişi Hakkındaki Kanun’da, mahkemeye sunulacak delillerle ilgili usul ve esaslar ayrıca ve açıkça belirtilmemiştir. Bu nedenle Hukuk Yargılamasına esas olmak üzere 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki düzenlemeler uyarınca hareket edilmektedir.

      2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu İle Vergi Usul Kanununun Uygulanacağı Haller” Başlıklı 31. maddesinde; “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak (Değişik ibare :02/07/2012-6352 S.K./59.md.) işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. (Ek cümle: 05/04/1990 - 3622/11 md.; Değişik cümle: 10/06/1994 - 4001/14 md.) Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır./ Bu Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” şeklindeki düzenleme ile  2577 sayılı Yasa’da hüküm bulunmayan hallerde 6100 sayılı Kanun’a atıf yapılmıştır.

      6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun  “Taraflarca Getirilme İlkesi”  başlıklı 25. maddesinde de; “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. /Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz. “  denilmek sureti ile de, mahkemece değerlendirilmesi istenen delillerin taraflarca ibrazı gerektiği açıkça düzenlenmiştir.

      Bu yasal düzenlemeler ışığında dava dosyası incelendiğinde, davalı vekilinin 25.02.2013 tarihli talebi üzerine dosyayı inceleyen Danıştay Başsavcılığı’nın, 01.04.2013 tarihli kararı ile olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılmasına karar vermesi ve dosyayı bu şekilde mahkememize göndermesinden sonra, dava konusu taşınmazda mahkemesince 05.04.2013 tarihinde keşif yapıldığı, 15.04.2013 tarihinde de rapor alındığı; ancak ne yapılan bu keşif ve ne de alınan bu rapor konusunda mahkememize bilgi verildiği, kaldı ki; davacı vekili tarafından Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne verilen bila tarihli dava dilekçesinde  “dava konusu taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmadığı“nın kabulü ile dava açıldığı, nitekim davacı vekilinin mahkemenin 13.02.2013 tarihli 1. celsesindeki beyanında da “davalı, müvekkilime ait taşınmazı imarda  ağaçlandırılacak alan olarak ayırmak sureti ile  tasarrufunu engellemiş hukuken el atmıştır”  şeklindeki beyanı ile açılan davayı hukuki el atma muhteviyatı ile nitelendirdiği, davacı vekilinin bu beyanları dışında gerek Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gerekse mahkememize, fiili el atma olgusunu ispatlayacak bir bilgi ve belge sunmadığı anlaşılmıştır.

      Nitekim  dava dosyasında bulunan, davalı Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’na ait 21.07.2012 gün ve  M.06.1.ABB.0.17.01 sayılı yazı cevabı ile; “ dava konusu KOP parsellerinin fiili olarak kamulaştırılmadığından ve maliklerin tasarrufundaki bu taşınmazın piyasa rayiç değerinden alım ve satıma konu olabileceği ve Daire Başkanlığımızca herhangi bir kamulaştırma kararı ve çalışması olmadığından  fiili el atma da söz edilemeyeceği, davalı Belediye Başkanlığımız dava konusuyla ilgili sadece İlçe Belediye Başkanlığı’nın yaptığı plan onay makamı olarak onaylamasından ibaret olduğu “ şeklindeki yazı cevabı ile de dava konusu taşınmaz üzerinde herhangi bir fiili el atmalarının olmadığını beyan ettiği anlaşılmaktadır.

      Mahkememiz dosyası bu muhteviyatı ile değerlendirilmiş ve mevcut bilgi ve belgeler kapsamı ile dava konusu taşınmaza davalı idarece bir fiili el atma olmadığı kanaati ile, yerleşik içtihatlarımız doğrultusunda, davaya idari yargıda bakılması gerektiğine karar verilmiştir. Kaldı ki  mahkememizce haricen tespit edilen ve mahkemesinden 22.01.2014 tarihli üst yazı ile istenilen fen bilirkişisi  Özgür Enderoğlu’na ait 15.04.2013 tarihli raporda;    “zemin durumu itibari ile  dava konusu parsel içersinde  konut olarak kullanılan evlerin  ve bir adet caminin bulunduğu,  plandaki amacına uygun olarak herhangi bir düzenlemenin  olmadığı” nın bildirildiği,  bu itibarla davaya konu  taşınmaza “ağaçlandırma alanı olarak ayrılmak sureti ile fiilen el atıldığı” na dair herhangi bir delilin mevcut olmadığı tespit edilmiştir.

      Davacı vekilinin yargılamanın yenilenmesine ilişkin dilekçesinde söz konusu rapora dayanmadığı , aynı parsele ilişkin olarak verilen Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 09.12.2013 gün ve 2013/13946 Esas, 2013/22024 Karar sayılı ilamı  dikkate alınarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı vekilinin isteminin dayanağını, 2577 sayılı Yasa’nın 31. Maddesi atfı ile  6100 sayılı HMK’nın 303. maddesi’nde düzenlenen          “ kesin hüküm” delili oluşturmaktadır.

      6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun  “kesin hüküm”  başlıklı 303. maddesinin 1. fıkrasında ; “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” denilmek sureti ile, bir kararın başka bir dava dosyası için kesin delil niteliği taşıyabilmesi için her iki davanın her iki davanın taraflarının, sebebinin ve konusunun aynı olması gerektiği düzenlenmiştir.

      Oysa davacı vekili tarafından yargılamanın yenilenmesi talebine dayanak olarak gösterilen Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 09.12.2013 gün ve 2013/13946 Esas, 2013/22024 Karar sayılı ilamında davacı, aynı parselin başka bir hissedarıdır. Bu durum karşısında, Anayasa’nın 158. maddesi’nde de açıkça  belirtildiği üzere görev konusundaki ihtilafları  kesin olarak karara bağlamaya  yetkili ve görevli Mahkememiz yönünden , aynı parselin başka bir hissedarı tarafından açılan davada Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nce verilen kararının bağlayıcı ve kesin delil niteliğinde kabul edilmesi de mümkün değildir.

      Ayrıca, pek çok hissedarı olan aynı parsele ilişkin açılan birçok dava bulunması durumunda, davaların birleştirilmesi ve yargılamanın tek bir yoldan yürütülmesi hali hariç, her davanın ayrı bir yargılamanın konusunu oluşturduğu ve her davada dosyaya sunulan deliller itibari ile farklı sonuca varılmasının kaçınılmaz olduğu, dava dosyaları arasında oluşan çelişkinin giderilmesi ve delillerin dosyanın esasına uygunluğunun denetlenmesi görevlerinin, temyiz incelemesinin konusunu oluşturduğu ve bu görevin 2247 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen Mahkememiz görevleri arasında sayılmadığı anlaşılmaktadır.

 

      Yargılamanın yenilenmesi istemine gelince;

            2247 sayılı Yasa’nın 29. maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesi Bölümlerinin ve Genel Kurulun kararlarının kesin olduğu hükme bağlanmış; Yasa’da bu kararlara karşı kanun yolları öngörülmemiştir.

Hukukumuzda yargılamanın yenilenmesi; maddi anlamda kesin hükmün ortadan kaldırılmasını ve daha önce esası kesin hükme bağlanmış olan bir dava hakkında yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur. Yargılamanın yenilenmesi, davanın esasını hükme bağlayan mahkemeden istenilebilmekte ve bir dava olarak kabul edilmektedir.

            2247 sayılı Yasa’da kanun yolları öngörülmediği gibi, görev uyuşmazlıkları bir dava olmadığına göre yargılamanın yenilenmesi müessesesinin olayımızda yorum yoluyla kıyasen uygulanmasına da hukuki olanak bulunmamaktadır.

            Nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 1.3.2004 tarih ve E:2003/78-2, K:2003/74-2 sayılı ve 30.12.2013 gün ve 2013/1861 Esas, 2013/2047 Karar sayılı kararlarında da bu hususa işaret edilerek, ilgililerince yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin incelenme yeteneğinin bulunmadığı gerekçesiyle reddi yoluna gidilmiştir.

            Açıklanan nedenlerle, incelenme yeteneği bulunmayan başvurunun reddi gerekmektedir.

SONUÇ: Davacı vekilinin YARGILAMANIN YENİLENMESİ TALEBİNİN REDDİNE, 3.3.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

            Serdar 

      ÖZGÜLDÜR

 

Üye

Eyüp Sabri 

BAYDAR

 

 

 

 

Üye

Nurdane

TOPUZ

Üye

              Ali

          ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Ayhan

AKARSU                     

Üye

Sıddık

YILDIZ

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT