T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

           

            ESAS NO      : 2020 / 261

            KARAR NO  : 2020 / 487

            KARAR TR   : 28.9.2020

ÖZET : Davacıya ait bina ve müştemilatın davalı idarece 3194 sayılı Yasanın 39.maddesi kapsamında  yıktırılması nedeniyle uğranıldığı öne sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı          : M. Ü.

Vekili            : Av. İ.H.

Davalı           : Altındağ Belediye Başkanlığı

Vekilleri        : Av. M. Ö. A., Av. İ. G.

 

O L A Y        : Davacı vekili dilekçesinde; mülkiyeti müvekkiline ait olan Ankara ili, Altındağ ilçesi, Yıldıztepe Mahallesi, 451 pafta, 1677 ada, 40 parselde, 170 Sokak No:l’de bulunan   taşınmazın, imar çalışması sonucu  Ankara, Altındağ, Güneşevler Mahallesi 23792 ada 3 parsele şuyulandırıldığını; müvekkiline ait bina ve müştemilatların yıkıldığını; davalı taraf binayı yıkmadan önce,  binanın niteliği, yapısı ve bahçesindeki ağaçların cins ve miktarının Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/94 D. İş sayılı dosyası ile tespit ettirildiğini; bina bedeli ödenmeden davalı tarafından yıkım yapıldığını, müvekkilinin binanın enkazını da alamadığını; davalının,  haksız fiili nedeniyle müvekkiline tazminat ödemesi gerektiğini ifade ederek, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydıyla; şimdilik 2.000,00 TL’ e haksız fiil tarihinden itibaren faiz yürütülmesi istemiyle  adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı idare vekili, süresi içerisinde verdiği savunma dilekçesinde, idari bir işleme dayalı olarak yıkımın tesis edildiğini ve davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini ileri sürerek görev itirazında bulunmuştur.

Ankara 12.Asliye Hukuk Mahkemesi: 11.7.2017 gün ve E:2016/388, K:2017/242 sayı ile, “(…)idarenin herhangi bir karar veya işlem yapmadan doğrudan davacının taşınmazını ve müştemilatını yıktığı, bu haliyle olayın haksız fiil olup tam yargı davası niteliğinde görülerek idare mahkemesi görevi kapsamında olduğu, bu nedenle yargılamanın İdari Yargıda görülmesi gerektiği, davacı tarafından davalı aleyhine açılan iş bu davanın mahkememizin görevsizliği nedeniyle HMK 115/2 maddesi uyarınca dava şartı noksanlığından usulden reddine, davaya bakmakta Ankara İdare Mahkemelerinin görevli olduğuna karar verilmesi gerektiği kanaatiyle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan iş bu davanın mahkememizin görevsizliği nedeniyle HMK 115/2 maddesi uyarınca dava şartı noksanlığından usulden reddine, davaya bakmakta İdare Mahkemeleri'nin görevli olduğuna…” karar vermiş, bu karara karşı istinaf yoluna başvurulmuştur.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesi: 5.4.2018 gün ve E:2018/419, K:2018/902 sayı ile, “(…)Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; davacının maliki olduğu Altındağ Yıldıztepe Mahallesi 1677 ada 40 parsel sayılı taşınmazın üzerinde 18 ve 18/B kapı nolu yapılarının bulunduğu, bölgede yapılan imar uygulaması sonucunda davacının Güneşevler Mahallesi 23792 ada 3 parselde hissedar kılındığı ve 2009 yılında tapuda tescilin sağlandığı, davalı idare tarafından imar uygulaması sonucu boş ve yıkılacak derecede tehlike arzettiklerinden bahisle bölgede bulunan yapılar yönünden 09.10.2010 gün ve 490 sayılı kararı ile 3194 sayılı Yasanın 39.maddesi uyarınca tahliyelerini mütakip yıkılmalarına dair alınan karar uyarınca muhtara yapılan tebligatı mütakip 27.04.2016 tarihinde 18 ve 18/B nolu yapıların tasfiyesinin yapıldığına dair rapor düzenlendiği anlaşılmıştır.

Davalı idare tarafından, alınan karar ve yapılan tebligatı mütakip yıkımın gerçekleştiği beyan edilmiş ise de davalı idare tarafından alınan karar genel nitelikte olup, yıkımı yapılacak taşınmaz özellikleri ve adrese dair bilgi içermediği gibi bu karara dayanılarak çıkartılan tebligatta alıcının kim olduğu, ad ve kimlik bilgisinin bulunmadığı, tebligatın neden muhtara yapıldığına dair tebligat üzerinde bir şerh de düşülmediğinden, alınan karar ve yapılan tebligat usulüne uygun olmadığından binaya kamulaştırmasız el atıldığının kabulü gerekir.( Benzer nitelikteki Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 2011/7778 - 2011/16535 sayılı ilamı)

Bu itibarla davanın görülmesinde adli yargı mahkemeleri görevli olup, işin esasına girilerek yapılacak inceleme sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmediğinden, taraf vekillerinin istinaf sebeplerinin kabulü ile sair yönleri incelenmeksizin hükmün HMK'nun 353/1-a.3.maddesi uyarınca kaldırılarak davanın görülmesi için dosyanın mahkemesine iadesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,

Taraf vekillerinin istinaf sebeplerinin kabulü ile

1-Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.07.2017 tarih ve 2016/388 Esas ve 2017/242 Karar sayılı ilamının HMK'nun 353/l-a/3. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,

2-Yukarıda   belirtilen hususlara göre işin esasına girilerek davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemesine İADESİNE…” kesin olarak karar vermiştir.

ANKARA 12.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 4.9.2018 gün ve E: 2018/327 sayı ile, davalı tarafın yargı yolu itirazının reddine karar vermiştir.

Davalı vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyası Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; “(…)Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde de, tam yargı davaları, idarenin eylem ve işlemlerinden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

İdari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12 ve 13. maddeleri uyarınca, idari yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmeleri, anılan yasa hükümlerinin gereğidir.

Uygulama ve öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemler, "idari işlem"; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizlikleri de, "idari eylem" olarak tanımlanmaktadır.

3194 sayılı İmar Kanununun yıkılacak derecede tehlikeli yapılar başlıklı 39. maddesinde, uyuşmazlık tarihinde yürürlükte olan şekliyle" Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe on gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibinin bulunmaması halinde binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir. Tebligatı müteakip süresi içinde yapı sahibi tarafından tamir edilerek veya yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmazsa bu işler belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı % 20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir. Alakalının fakruhali tevsik olunursa masraf belediye veya valilikçe bütçesinden karşılanır. Tehlike durumu o yapı ve civarının boşaltılmasını icabettiriyorsa mahkeme kararına lüzum kalmaksızın zabıta marifetiyle derhal tahliye ettirilir." hükmü yer almaktadır.

Dosyadaki bilgi ve belgeler ile Asliye Hukuk Mahkemesince yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporların incelenmesinden, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Yıldıztepe Mahallesi, 854/1 (eski 170) sokak, 451 pafta, 1677 ada, 40 parsel sayılı, üzerinde davacıya ait yapıların yer aldığı taşınmazın imar planında park alanında kalması nedeniyle yapılan imar uygulaması sonrasında davacıya bu taşınmaza karşılık 23792 ada, 3 parsel sayılı taşınmazdan pay verildiği, taşınmazda bulunan konutlara ilişkin olarak Altındağ Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Gecekondu ve Sosyal Konutlar Şube Müdürlüğünce yapılan 04/04/2016 tarihli tebligatla, 854/1 sokak, 18 numarada bulunan konutun konut özelliğini yitirdiği, metruk konumdaki konutun çevre halkının can ve mal güvenliğini tehdit etmesi nedeniyle belediye meclisinin 09/10/2010 tarih ve 490 nolu raporu doğrultusunda yıkılması gerektiğinden 15 gün içinde tedbir alınması veya yıkılması gerektiği, aksi halde anılan meclis kararı gereğince belediye ekiplerince yıkılacağının bildirildiği, süresi içerisinde gerekli tedbirlerin alınmadığının tespit edilmesi üzerine de 27/04/2016 tarihinde belediye ekipleri tarafından gecekonduların yıkılarak tasfiyesinin yapıldığı anlaşılmaktadır.

Davacı tarafından, davalı idarece herhangi bir karar alınmaksızın yapıların ve müştemilatın yıkılarak idarece taşınmaza fiilen el atıldığı, davalı idare tarafından verilen savunma dilekçesinde, 3194 sayılı Yasanın 39. maddesine göre Belediye Meclisinin 09/10/2010 gün ve 490 sayılı kararına dayanılarak yapılan 04/04/2016 tarihli tebligatın gereğinin yerine getirilmemesi üzerine gecekondunun yıkıldığı, daha sonra dosyaya sunulan dilekçelerde ise, anılan belediye meclis kararına dayanılarak alınan 26/03/2014 gün ve 258 sayılı encümen kararı gereğince yapının yıkıldığı, diğer taraftan taşınmaz üzerinde iki adet gecekondunun bulunduğu, tapu tahsis belgesinin bu gecekondulardan 18 kapı numaralı olana ilişkin olup, 18/A kapı numaralı yapının 2981 sayılı Yasadan yararlanmamış olması nedeniyle 775 sayılı Yasa uyarınca bildirim yapılmadan yıkılabileceğinin öne sürüldüğü anlaşılmaktadır.

Altındağ Belediye Meclisinin 09/10/2010 gün ve 490 sayılı kararı ile belediye sınırları içerisinde bulunan boş, kullanılmaz, yıkılmaya yüz tutmuş ev ve binalardan çevre güvenliği açısından tehlike arz eden yapıların 3194 sayılı İmar Kanununun 39. maddesi uyarınca ilgili birimlerce tahliyesinin sağlanarak yıkılmasına karar verilmiştir.

Bu durumda, davacıya ait yapıların yıkılmasına dayanak olduğu belirtilen 26/03/2014 gün ve 258 sayılı encümen kararında yapıların bulunduğu 23794 adanın yer almadığı ve yıkıma esas olan başkaca bir encümen kararının dosyaya sunulmamış olduğu görülmekle birlikte, uyuşmazlığa konu yapıların 3194 sayılı Yasanın 39. madde hükmü uyarınca tesis edilen 09/10/2010 tarihli belediye meclis kararına dayanılarak, yapının çevre halkının can ve mal güvenliğini tehdit ettiğine dair ilçe emniyet müdürlüğünün 03/03/2016 tarih ve 269 sayılı yazısının da bulunduğundan bahisle yapılan tebligattan sonra yıkıldığı anlaşılmakla, yıkımın davalı idarece imar mevzuatı uygulanmak suretiyle gerçekleştirildiği sonucuna varılmış olup; buna göre imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde kamu gücü kullanılarak davacıya ait yapıların ve müştemilatın yıktırılması sonucu uğranıldığı öne sürülen zararın tazminine ilişkin bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, her ne kadar, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 05/04/2018 gün ve E:2018/419, K:2018/902 sayılı kararı ile davalı idare tarafından alınan karar ve bu karara dayalı tebligat usulüne uygun olmadığından, binaya kamulaştırmasız el atıldığının kabulünün gerektiği, bu itibarla davanın görülmesinde adli yargı mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle asliye hukuk mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmişse de; olayda 3194 sayılı Yasanın uygulanması suretiyle tesis edilen idari işleme dayanılarak yapıların yıkılmış olduğu tartışmasız olup, anılan madde uyarınca tesis edilen idari işlemin ve bu işlemin uygulanması kapsamında yapılan tebligatın yasaya ve hukuka uygun olup olmadığının denetiminin de işlemin yargısal denetimi konusunda görevli ve yetkili olan idari yargı yerince yapılması gerektiği açıktır.

SONUÇ : Açıklanan nedenle, 2247 sayılı Yasa'nın 10'uncu maddesi uyarınca, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine…”karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; “(…), Anayasanın 125/7. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1.b maddesinde de, tam yargı davaları, idarenin eylem ve işlemlerinden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

İdari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 12 ve 13. maddeleri uyarınca, idari Yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmeleri, anılan yasa hükümlerinin gereğidir.

İdarelerin 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri,  genel ve düzenleyici     imar planları ile 2981  sayılı Kanun uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici ıslah imar planları ve bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemler, "idari işlem'' bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizlikleri de, ''idari eylem'' niteliği taşımaktadır.

Diğer taraftan, 3194 sayılı Kanunun olay tarihinde yürürlükte bulunan "Yıkılacak derecede tehlikeli yapılar" başlıklı 39. maddesinde; "Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe on gün içinde tebligat yapılır. / Yapı sahibinin bulunmaması halinde binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir. / Tebligatı müteakip süresi içinde yapı sahibi tarafından tamir edilerek veya yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmazsa bu işler belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı % 20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir. / Alakalının fakruhali tevsik olunursa masraf belediye veya valilikçe bütçesinden karşılanır. Tehlike durumu o yapı ve civarının boşaltılmasını icab ettiriyorsa mahkeme kararına lüzum kalmaksızın zabıta marifetiyle derhal tahliye ettirilir.” hükmüne; "Kamunun selameti için alınması gereken tedbirler'' başlıklı 40. maddesinde de “Arsalarda, evlerde ve sair yerlerde umumun sağlık ve selametini ihlal eden, şehircilik, estetik veya trafik bakımından mahzurlu görülen enkaz veya birikintilerin, gürültü ve duman tevlideden tesislerin hususi mecra, lağım, çukur, kuyu; mağara ve benzerlerinin mahzurlarının giderilmesi ve bunların zuhuruna meydan verilmemesi ilgililere tebliğ edilir. / Tebliğde belirtilen müddet içinde tebliğe riayet edilmediği takdirde belediye veya valilikçe mahzur giderilir; masrafı % 20 fazlasiyle arsa sahibinden alınır veya mahzur tevlit edenlerin faaliyeti durdurulur.” hükmüne yer verilmiştir.

3194 sayılı Kanunun yukarıda hükmü yazılı 39. maddesinde belirtilen sakıncaların, 5393 sayılı Kanun kapsamında idarece giderilmesi için idareye kamu gücünü kullanma yetkisini tanımakta olup; bu yolda tesis edilen işlemin, idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu idari bir işlem olduğu tartışmasızdır.

Dava dosyasının incelenmesinden, davaya konu ve davacıya ait taşınmaz üzerinde bulunan binanın 3194 sayılı Kanunun 39 ve 40. maddeleri gereğince davalı Altındağ Belediye Başkanlığı ekiplerince yıkıldığı, davacının söz konusu işlemler nedeni ile uğradığı zararın tazminini talep ettiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, kamu hizmeti yürüten Belediyenin bu hizmeti yürüttüğü sırada verdiği zararın tazmini istemiyle açılan dava, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, bu hizmetin yürütülmesinde hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Kanunun 2/1.b maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Kanunun 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/09/2018 tarihli ve E.2018/327 sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi…” gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Burhan ÜSTÜN’ün Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Birol SONER, Suna TÜRE, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 28.9.2020 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Ankara İli, Altındağ  İlçesi, Yıldıztepe Mahallesi, 451 pafta, 1677 ada (yeni 23794 ada), 40 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan davacıya ait bina ve müştemilatların davalı idarece yıktırılması nedeniyle uğranıldığı öne sürülen zarara karşılık, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 2.000,00 TL tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalı idareden tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde de, tam yargı davaları, idarenin eylem ve işlemlerinden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

İdari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12 ve 13'üncü maddeleri uyarınca, idari Yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmeleri, anılan yasa hükümlerinin gereğidir.

İdarelerin 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri,  genel ve düzenleyici     imar planları ile 2981  sayılı Kanun uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici ıslah imar planları ve bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemler, "idari işlem'' bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizlikleri de, ''idari eylem'' niteliği taşımaktadır.

3194 sayılı Kanunun, ‘Yıkılacak derecede tehlikeli yapılar’ başlıklı(uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan) 39. maddesinde; “Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe on gün içinde tebligat yapılır.

Yapı sahibinin bulunmaması halinde binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir.

Tebligatı müteakip süresi içinde yapı sahibi tarafından tamir edilerek veya yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmazsa bu işler belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı % 20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir.

Alakalının fakruhali tevsik olunursa masraf belediye veya valilikçe bütçesinden karşılanır. Tehlike durumu o yapı ve civarının boşaltılmasını icab ettiriyorsa mahkeme kararına lüzum kalmaksızın zabıta marifetiyle derhal tahliye ettirilir.” denilmek sureti ile, belediye sınırları içinde yer alan ve varlığı kamu için tehlike arz eden binaların, Belediyelerce yapılacak tebligat üzerine gereğinin ilgilileri tarafından yerine getirilmemesi kaydı ile yıktırılabileceği düzenlenmiştir.

3194 sayılı Yasanın yukarıda hükmü yazılı 39. maddesinde belirtilen sakıncaların giderilmesi için idareye kamu gücünü kullanma yetkisini tanımakta olup; bu yolda tesis edilen işlemin, idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu idari bir işlem olduğu tartışmasızdır.

Dosyanın incelenmesinden; Ankara İli, Altındağ İlçesi, Yıldıztepe Mahallesi, 854/1 (eski 170) sokak, 451 pafta, 1677 ada, 40 parsel sayılı, üzerinde davacıya ait yapıların yer aldığı taşınmazın imar planında park alanında kalması nedeniyle yapılan imar uygulaması sonrasında davacıya bu taşınmaza karşılık 23792 ada, 3 parsel sayılı taşınmazdan pay verildiği, taşınmazda bulunan konutlara ilişkin olarak Altındağ Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Gecekondu ve Sosyal Konutlar Şube Müdürlüğünce yapılan 04/04/2016 tarihli tebligatla, 854/1 sokak, 18 numarada bulunan konutun konut özelliğini yitirdiği, metruk konumdaki konutun çevre halkının can ve mal güvenliğini tehdit etmesi nedeniyle belediye meclisinin 09/10/2010 tarih ve 490 nolu raporu doğrultusunda yıkılması gerektiğinden 15 gün içinde tedbir alınması veya yıkılması gerektiği, aksi halde anılan meclis kararı gereğince belediye ekiplerince yıkılacağının bildirildiği, süresi içerisinde gerekli tedbirlerin alınmadığının tespit edilmesi üzerine de 27/04/2016 tarihinde belediye ekipleri tarafından gecekonduların yıkılarak tasfiyesinin yapıldığı;  davacı tarafından, davalı idarece herhangi bir karar alınmaksızın yapıların ve müştemilatın yıkılarak idarece taşınmaza fiilen el atıldığı, davalı idare tarafından verilen savunma dilekçesinde, 3194 sayılı Yasanın 39. maddesine göre Belediye Meclisinin 09/10/2010 gün ve 490 sayılı kararına dayanılarak yapılan 04/04/2016 tarihli tebligatın gereğinin yerine getirilmemesi üzerine gecekondunun yıkıldığı, daha sonra dosyaya sunulan dilekçelerde ise,  anılan belediye meclis kararına dayanılarak alınan 26/03/2014 gün ve 258 sayılı encümen kararı gereğince yapının yıkıldığı, diğer taraftan taşınmaz üzerinde iki adet gecekondunun bulunduğu, tapu tahsis belgesinin bu gecekondulardan 18 kapı numaralı olana ilişkin olup, 18/A kapı numaralı yapının 2981 sayılı Yasadan yararlanmamış olması nedeniyle 775 sayılı Yasa uyarınca bildirim yapılmadan yıkılabileceğinin öne sürüldüğü görülmüş; yukarıda değinilen, Altındağ Belediye Meclisinin 09/10/2010 gün ve 490 sayılı Kararı ile belediye sınırları içerisinde bulunan boş, kullanılmaz, yıkılmaya yüz tutmuş ev ve binalardan çevre güvenliği açısından tehlike arz eden yapıların 3194 sayılı İmar Kanununun 39. maddesi uyarınca ilgili birimlerce tahliyesinin sağlanarak yıkılmasına karar verildiği;  davacının söz konusu işlem ve eylemler nedeni ile uğradığı zararın tazminini talep ettiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, davacıya ait yapıların yıkımının, davalı idarece imar mevzuatı uygulanmak suretiyle gerçekleştirildiği; buna göre, kamu hizmeti yürüten Belediyenin bu hizmeti yürüttüğü sırada verdiği zararın tazmini istemiyle açılan dava, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, bu hizmetin yürütülmesinde hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Kanunun 2/1.b maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı vekilinin görev itirazının, Ankara 12.Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin 4.9.2018 gün ve E:2018/327 sayılı kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç: Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı'nca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile davalı vekilinin görev itirazının Ankara 12.Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin 4.9.2018 gün ve E:2018/327 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 28.9.2020 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

       Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Burhan                         Şükrü                                Birol                               Suna

      ÜSTÜN                      BOZER                            SONER                            TÜRE

 

 

 

                                             Üye                                  Üye                                  Üye                    

                                         Aydemir                            Nurdane                            Ahmet

                            TUNÇ                              TOPUZ                          ARSLAN