T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          ESAS NO     : 2019 / 398

          KARAR NO : 2019 / 433

          KARAR TR  : 8.7.2019

ÖZET : Karayolunda meydana gelen trafik kazasında uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın, 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi kapsamında ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

                                    K  A  R  A  R

 

Davacı               : M.S.

Vekili                   : Av. H. E. A.

Davalı lar

(Adli Yargıda)    : 1-Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı

Vekili                : Av. R. Y.

                           2- Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Başkanlığı

Vekili                : Av. H.E.

Davalı

(İdari Yargıda )   : Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü

 

O L A Y             : Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin 11.04.2016 günü motosikletle seyir halinde iken, Silvan Yolu üzeri Seyrantepe Kavşağa 100-200 metre kala, yol ayrımının kenarında demir levhaya pankart asmak için atılmış olan ipin, müvekkilinin eline ve motosikletine dolandığını ve onun direksiyon hakimiyetini kaybederek kaza geçirmesine neden olduğunu; söz konusu kaza sonrasında müvekkilin şikayetçi olduğunu,  Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gerekli işlemlere başladığını fakat pankartı asan kişilerin tespit edilemediğini kaza neticesinde müvekkilinin, Hastane Adli Bilirkişi Raporunda,  vücudunda meydana gelen %24 oranındaki özür nedeniyle sürekli ve geçici maluliyete uğradığının belirtildiğini;   müvekkilin trafik kazasının vücudu üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkilerden dolayı efor kaybı ve kazadan sonra çalışamamasından dolayı gelir kaybına uğramasının yanı sıra, bundan sonra yapacağı işleri başkalarına nazaran çok daha fazla zaman ve emek harcayarak yapmak zorunda kalacağını;   Büyükşehir Belediye Kanunu ve Belediye Kanunu’na göre ilân ve reklam asılacak yerlerin ve bunların şekil ve ebadını belirlemek, kontrolünün ve denetlenmesinin belediyelerin sorumluluğunda olduğunu; bu olayda kontrol ve denetim ihlalinin sebebinin davalıların sorumluluğundan doğduğunu ifade ederek; fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla,  şimdilik 4.000,00 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili istemiyle Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı ve Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Başkanlığına karşı 11.4.2018 tarihinde,  adli yargı yerinde dava açmıştır.

DİYARBAKIR 9.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 19.10.2018 gün ve E:2018/133, K:2018/896 sayı ile, “(…) Dava, 11/04/2016 tarihinde Silvan yolu üzeri Seyrantepe kavşağı mevkiinde yol kenarında bulunan demir levhaya pankart asılmak için atılmış olan ipin davacının eline ve motosikletine dolanması nedeni ile meydana gelen trafik kazası sonucu davacının geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı istemi ile açılan maddi ve manevi tazminat davasıdır.

Davaya konu olayda davalı belediyelerin ilan ve reklam asılacak yerleri ve bunların şekil ve ebadını belirlemek, kontrolü ve denetlemesini sağlamak sorumluluklarının bulunduğu, davalı idarelerce kontrol ve denetim yükümlülüklerinin ihlali sebebi ile meydana gelen kazada sorumluluklarının bulunduğundan bahisle aleyhlerine husumet yöneltilerek iş bu dava açılmıştır.

İdare hukukunda idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Biri idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu; diğeri ise, idarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü, sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği, zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin ‘‘hizmet kusuruna (kusurlu sorumluluk)” ve "kusursuz sorumluluğuna” dayanmaktadır.

İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada ‘‘hizmet kusuru” kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımım yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru; idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır (SARICA Ragıp, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, “Hizmet Kusuru ve Karakterleri”, Y. 1949, C. 15. S. 4, s. 858; ATAY Ender Efem, İdare Hukuku. Ankara 2006, s, 571: YILDIRIM Turan, İdari Yargı, İstanbul 2008, s. 253).

Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bu üç durum; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir.

Buna göre idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve idari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının “b” bendi gereğince “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar” idari yargı yerinde tam yargı davası açabilecektir. Yine İYUK 15/I-a maddesinde ise, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği de hükme bağlanmıştır.

Davacı vekili müvekkilinin 11/04/2016 tarihinde motosiklet ile seyir halinde iken Silvan yolu üzeri Seyrantepe kavşağında 100-200 metre kala yol ayrımının kenarında bulunan demir levhaya pankart asmak için atılmış olan ipin müvekkilinin eline ve motosikletine dolanması sonucunda müvekkilinin direksiyon hakimiyetini kaybederek kaza yaptığını, Büyükşehir Belediye Kanunu ve Belediye Kanununa göre ilan ve reklam asılacak yerleri ve bunları şekil ve ebadının belirlemenin kontrolünün ve denetiminin belediyelerin sorumluluğunda olduğunu, davaya konu olayda davalı belediyelerin kontrol ve denetim yükümlülüklerini ihlal etmeleri sebebi ile kaza nedeni ile meydana gelen zarardan sorumluluklarının bulunduğunu beyan ettiği, bu hali ile davalı belediyelerin hizmet kusuruna dayandığının açık olduğu, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Yenişehir Belediyesi kamu tüzel kişileri sıfatına sahip olup, kamu hizmeti görmekle yükümlü bulunmaları nedeni ile kamu hizmeti sırasında verdikleri iddia olunan zararlardan dolayı oluşan sorumlulukları özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Kamu tüzel kişilerine yasalar tarafından verilen görev ve yetkilerin kullanılması sırasında oluşan zararlar niteliği itibari ile hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar olup, bu zararların tazmini amacı ile anılan idarelere karşı hizmet kusuruna dayalı olarak İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanununun 2. Maddesi hükmü uyarınca idari yargı yerinde tam yargı davası ikame edilmesi gerektiği, yapılan tüm bu açıklamalar sonucu somut olay değerlendirildiğinde davalı idareler tarafından görevlerinin tam ve eksiksiz yerine getirilmediği yani yürütülen kamu hizmetinin kusurlu işletildiği, meydana gelen, kazada davalı idarelerin, kontrol ve denetim yükümlülüklerini ihlali sebebi ile hizmet kusuru bulunduğu iddiasından kaynaklandığından uyuşmazlığın çözümünün İdari Yargının görevinde bulunduğu kanaatine varılmış olmakla HMK’nın 114 1 -b maddesi gereğince "yargı yolunun caiz olması" dava şartı yokluğundan mahkememizce davanın yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle:

1 -Davanın DAVA ŞARTI YOKLUĞUNDAN USULDEN REDDİNE…” karar vermiş; istinaf yoluna başvurulması üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 17.Hukuk Dairesi, 31.12.2018 gün ve E:2018/2616, K.2018/1798 sayı ile,  davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b, 1 maddesi uyarınca esastan reddine kesin olarak karar vermiş ve Mahkeme kararı kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, şimdilik 10.000 TL maddi, 15.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili istemiyle, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğüne karşı idari yargı yerinde dava açmıştır.  

Ankara 18.İdare Mahkemesi: 10.4.2019 gün ve E:2019/654, K:2019/783 sayı ile, 2577 sayılı Kanunun aktarılan 36.maddesinin (b) bendi gereği davanın görüm ve çözümünde, eylemin yapıldığı yer olan Diyarbakır ilinin bağlı bulunduğu Diyarbakır İdare Mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle, 2577 sayılı Kanunun 15/1-a maddesi uyarınca davanın yetki yönünden reddine karar vermiş, istinaf/temyiz yoluna kapalı olan dava dosyasının Diyarbakır İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

DİYARBAKIR 2.İDARE MAHKEMESİ: 3.5.2019 gün ve E:2019/659 sayı ile,“(…) 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 110. maddesinde; "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır. Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir." hükmüne yer verilmiştir.

(…)

2918 sayılı Kanun'un 110. maddesinde yer alan hüküm nedeniyle öncelikle görevli yargı yerinin belirlenmesi gerekmektedir. 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 1.maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkeme olan Uyuşmazlık Mahkemesi'nin bu konudaki kararlarının irdelenmesi de yararlı olacaktır.

18/06/2012 gün ve 28327 sayılı Mükerrer Resmi Gazete'de yayımlanan Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına bakıldığında, resmi bir aracın yolda bulunan rögar kapağına çarpması nedeniyle hasara uğraması sonucu açılan dava sonucunda çıkarılan görev uyuşmazlığı sonucu Mahkemenin, 04/06/2012 gün ve E:2012/101, K:2012/133 sayılı kararı ile "2918 sayılı Yasanın 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110.maddesi gözetildiğinde meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan davanın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği"ne karar verilmiştir.

Öte yandan, 2918 sayılı Kanun'un 110. maddesinin 1. fıkrasının iptali istemiyle yapılan itiraz başvurularını inceleyen Anayasa Mahkemesi, 26/12/2013 tarih ve E:2013/68, K:2013/165 sayılı kararı ile; (…) anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oybirliğiyle reddetmiştir.

Anayasa’nın 158. maddesinin son fıkrasında; ‘‘Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca tüm yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar durumundadır.

Bu durumda, 2918 sayılı Kanun'un 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Uyuşmazlık Mahkemesi'nin ve Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda yer verilen kararları gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; olayda, davacının 11/04/2016 tarihinde sevk ve idaresindeki motosiklet ile seyir halindeyken Diyarbakır - Silvan Devlet yolunun 54+000 km'sinde bulunan Silvan Köprülü Kavşağa 200 metre kala yol ayrımının kenarında bulunan demir levhaya pankart asmak için atılmış olan ipin eline ve motosikletine dolanması sonucu direksiyon hakimiyetim kaybetmesi nedeniyle meydana gelen trafik kazası sonucu uğramış olduğu maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Buna göre, uyuşmazlığı çözmekte adli yargı mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna ulaşıldığından, yukarıda metnine yer verilen 2247 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca görevli mahkemenin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle; 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 19. maddesi uyarınca Diyarbakır 9. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E:2018/133 sayılı dava dosyası da temin edilerek görevli yargı yerinin belirlenmesi için dava dosyasının Diyarbakır 9. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin E:2018/133 sayılı dava dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine…” karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ'un katılımlarıyla yapılan 8.7.2019 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının Mahkemece, ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, karayolunda seyir halindeyken meydana gelen trafik kazası nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların, davalı idarelerin hizmet kusurundan kaynaklandığından bahisle tazmin edilmesi istemiyle açılmıştır.

 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı belirtilmiş; aynı Kanunun,  “Karayolları Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri” başlıklı 7. maddesinde; “ Karayolları Genel Müdürlüğünün bu Kanunla ilgili görev ve yetkileri şunlardır:

a) Yapım ve bakımdan sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yaparak önlemleri almak ve aldırmak,

b) Tüm karayollarındaki işaretleme standartlarını tespit etmek, yayınlamak ve kontrol etmek,

c) (Mülga: 17/10/1996 - 4199/47 md.)

d) Trafik ve araç tekniğine ait görüş bildirmek, karayolu güvenliğini ilgilendiren konulardaki projeleri incelemek ve onaylamak,

e) Yapım ve bakımından sorumlu olduğu karayollarında, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü alınmak suretiyle, yönetmelikte belirlenen hız sınırlarının üstünde veya altında hız sınırları belirlemek ve işaretlemek,

f) Trafik kazalarının oluş nedenlerine göre verileri hazırlamak ve karayollarında, gerekli önleyici teknik tedbirleri almak veya aldırmak,

g) Yapım ve bakımından sorumlu olduğu karayollarında trafik güvenliğini ilgilendiren kavşak, durak yeri, aydınlatma, yol dışı park yerleri ve benzeri tesisleri yapmak, yaptırmak veya diğer kuruluşlarca hazırlanan projeleri tetkik ve uygun olanları tasdik etmek,

h) Yetkili birimlerce veya trafik zabıtasınca tespit edilen trafik kaza analizi sonucu, altyapı ve yolun fiziki yapısı ile işaretlemeye dayalı kaza sebepleri göz önünde bulundurularak önerilen gerekli önlemleri almak veya aldırmak,

i) (Mülga: 3/5/2006 – 5495/4 md.)

j) (Değişik: 17/10/1996 - 4199/5 md.) Trafik zabıtasının görev ve yetkileri saklı kalmak üzere Bu Kanunun 13,14,16,17,18,47/a ve 65 inci maddeleri hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında suç veya ceza tutanağı düzenlemek; 47 nci maddenin (b), (c) ve (d) bentlerinde belirtilen kural ihlallerinin tespiti halinde, durumu bir tutanakla belirlemek ve gerekli işlemin yapılması için en yakın trafik kuruluşuna teslim etmek,

k) Bu Kanunla ve bu Kanuna göre çıkarılmış olan yönetmeliklerle verilen diğer görevleri yapmaktır.

(Son fıkra Mülga : 28/3/1985 - 3176/16 md.)”  hükmüne;  Kanunun  10. maddesinde de, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu hükmüne yer verilmiştir. .

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dosyaların incelenmesinden; davacının 11/04/2016 tarihinde sevk ve idaresindeki motosiklet ile seyir halindeyken, Diyarbakır - Silvan Devlet yolunun 54+000 km'sinde bulunan Silvan Köprülü Kavşağa 200 metre kala yol ayrımının kenarında bulunan demir levhaya pankart asmak için atılmış olan ipin eline ve motosikletine dolanması sonucu direksiyon hakimiyetini kaybetmesi nedeniyle maddi hasarlı, yaralamalı trafik kazası meydana geldiği;  olayda davalı idarelerin,  sorumluluğunda bulunan yolun bakım ve onarımını yerine getirmemesi nedeniyle hizmet kusurunun bulunduğu iddia edilerek; adli yargı yerinde; şimdilik 4.000,00 TL maddi, 10.000 TL manevi;  idari yargı yerinde ise  10.000 TL maddi, 15.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile, Diyarbakır 9.Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.10.2018 gün ve E:2018/133, K:2018/896 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Diyarbakır 2. İdare MAHKEMESİNİN BAŞVURUSUNUN kabulü ile, Diyarbakır 9.Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.10.2018 gün ve E:2018/133, K:2018/896 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 8.7.2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                          Üye                                  Üye                                  Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                             Mehmet                              Birol        

    DURSUN                     BOZER                            AKSU                             SONER            

 

 

 

                                            Üye                                  Üye                                  Üye                    

                                    Süleyman Hilmi                   Aydemir                            Nurdane           

                                           AYDIN                            TUNÇ                             TOPUZ