T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

          ESAS NO     : 2019 / 216

          KARAR NO : 2019 / 421

          KARAR TR  : 8.7.2019

ÖZET : Aile Sağlığı Merkezine bağlı Aile Hekimliği Biriminde, Kamu Dışı Aile Sağlığı Elemanı(Hemşire)  olarak çalışmakta iken,  sözleşmesini kendi isteği ile yenilemeyerek işten ayrılan davacı tarafından; tazminatlarının ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine yönelik işlemin iptali ile çalıştığı süreye ilişkin hak kazandığı kıdem tazminatı, fazla mesai alacağı, yıllık ücretli izin alacağı ve iş sonu tazminatının ödenmesi  istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

           

                                    K  A  R  A  R

 

Davacı         : S. A.

Vekilleri       : Av. A.E.,  Av. Z. Y.

Davalı          : Diyarbakır Valiliği (İl Halk Sağlığı Müdürlüğü)

Vekili           : Av.M.B.

 

O L A Y      :  Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin Ekim 2006 tarihinden itibaren davalı kuruma bağlı İl Halk Sağlığı, Bismil Aile Sağlığı Merkezinin 2105026 birim numaralı Aile Hekimliğinde hemşire olarak çalışmaya başladığını, 8 yıldan fazla bir süreliğine Bismil Toplum Sağlığı Merkezine bağlı 9 Nolu Aile Sağlığı Merkezine bağlı Tepe Aile Hekimliğinde çalıştığını; 2014 yılına ait Aile Hekimliği Sözleşmesini yenilemeyeceğini bildirerek 31.12.2014 tarihinde de işten ayrıldığını;  evlenerek İzmir'e taşındığı için sözleşmeli olarak çalışmayı da bıraktığını,  iş akdini evlenmeden dolayı değil, emeklilik konusunda yaş hariç diğer koşulları sağladığı için ayrıldığını;  daha sonra çalışmış olduğu kuruma 21.05.2015 tarihinde yazılı olarak başvurarak hak kazandığı yasal tazminatların ve diğer sosyal hakların kendisine ödenmesi talep ettiğini, ancak davalı kurum tarafından  12.06.2015 tarihinde kendisine gönderilen cevabi yazıda  “Kıdem tazminatının ödenebilmesi için 16.maddede belirtilen hallere uyulması koşuluyla yapılabileceği, kendi talebi ile işten ayrılan kişi, bu haklardan faydalanamayacağı, bu yüzden tazminat ve sosyal hakların ödenemeyeceği..." denilerek müvekkilinin talebinin reddedildiğini;  Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 28.10.2014 tarih 2014/24976 Esas ve 2014/29449 Karar sayılı ve 14.12.2015 tarih,  2015 6303 Esas ve 2015/ 34351 Karar sayılı ilamlarında da,  15 yıl ve 3600 gün sigortalılık süresinin doldurulması ile  iş akdini sona erdirilmesi durumunda da kıdem tazminatına hak kazanılabileceğinin,  kıdem tazminatının sadece iş akdinin işveren tarafından feshi ile ya da belirli bir yaşın tamamlanması suretiyle talep edilebileceği şeklinde bir kabulün hukuka aykırı olacağının belirtildiğini; konuya ilişkin belgeler incelendiğinde, 15 yıl ve 3600 gün sigortalılık süresinin tamamlandığı hatta aşıldığının  görüleceğini;  ayrıca,  müvekkilinin çalıştığı dönemde,  çalıştığı yere Diyarbakır'dan gidiş-geliş yaptığı için zaman zaman nöbete kaldığını, mesaisi bitmesine rağmen bazı zamanlarda iki üç saat fazla çalıştığını; nöbet sistemi olduğu için, çalıştığı aile hekimliklerinde zaman zaman nöbete de kaldığını; kendisine fazla çalışmasına ilişkin herhangi bir ücret de ödenmediğini; müvekkiline ayrıca yıllık ücretli izin alacağı da ödenmediğini; müvekkilinin kıdem tazminatı ile diğer sosyal hakların kendisine ödenmesini talep etmesine rağmen davalı kurumdan olumsuz bir cevap aldığını ifade ederek; fazlaya ilişkin  hakları saklı kalmak kaydı ile 400TL kıdem tazminatı  alacağı, 50TL yıllık ücretli izin ile 50 TL fazla mesai alacağı olmak üzere  toplam 500TL alacağın,  başvurunun reddedildiği tarihten itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsili  istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

BİSMİL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 9.6.2017 gün ve E:2016/1015, K:2017/292 sayı ile, “(…)Dava işçi ve işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak davasıdır. Toplanan deliller, tarafların beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Davacının davalı Sağlık Bakanlığına ait Toplum Sağlığı Merkezinde sözleşmeli hemşire olarak çalıştığı, açılan davanın idari yargı yoluna tabi olduğu zira 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b maddesinde yer alan "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargının görevi içerisinde olduğu, yargılamasının mahkememizin görev alanına girmediği, görevin kamu düzenine ilişkin olup resen dikkat edilmesi gereken husus olduğu, 6100 sayılı HMK'nın 114/1-b maddesine göre "yargı yolunun caiz olması" dava şartı olup mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığım her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. " hükmü gereğince dava şartı yokluğu ve 2577 sayılı yasanın 2/1-b maddesi gereğince uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanında kaldığı anlaşılmakla, HMK.nun 115/2. maddesi uyarınca usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

6100 sayılı HMK 114/1-b ve 115/2 Maddeleri gereğince DAVA ŞARTI NOKSANLIĞI NEDENİYLE DAVANIN USULDEN REDDİNE,

Yetkili ve görevli mahkemenin Diyarbakır İdare Mahkemeleri OLDUĞUNA(…)” karar vermiş; istinaf yoluna başvurulması üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 9.Hukuk Dairesince; 4.10.2017 gün ve E:2017/2143, K:2017/1454 sayı ile, “(…)ilk derece mahkemesi gerekçeli karar başlığındaki "İl Halk Sağlık Müdürlüğü" sözcüklerinin çıkarılarak yerine "T.C. Sağlık Bakanlığı" sözcüklerinin yazılmasına ve kararın hüküm kısmının 1,2,3 ve 4.fıkralarının tamamen çıkarılarak yerlerine; "1-6100 Sayılı H.M.K.’nın 114/1-b ve 115/1 ve 2.maddeleri uyarınca davanın idari yargının görevi alanına girmesi ve dava şartı olan yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın usulden reddine(…)”rakam ve sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu şekilde düzeltilmesine kesin olmak üzere karar vermiş ve Mahkeme kararı kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez; Diyarbakır ili Bismil ilçesi 9 Nolu Aile Sağlığı Merkezinde sözleşmeli aile sağlığı elemanı (hemşire) olarak çalışmakta iken 31/12/2014 tarihinde sözleşmesini kendi isteği ile yenilemeyerek işten ayrılan müvekkili tarafından, tazminatlarının ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddine yönelik işlemin iptali ile çalıştığı süreye ilişkin hak kazandığı kıdem, fazla mesai, yıllık izin, iş sonu ve diğer tazminatların tazmini amacıyla şimdilik 500,00-TL alacağın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

Diyarbakır 3.İdare Mahkemesi;  24.4.2018 gün ve E: 2018/215, K:2018/676 sayı ile, “(…) iptali istenilen işlemin tarih ve sayı verilerek açıkça belirtilmesi, şayet zımni ret işleminin iptali isteniliyor ise de zımni ret kararına dayanak olan başvurunun tarih ve sayısının açıkça yazılarak iptali istenilen işlem konusunda tereddütlerin giderilmesi, ayrıca ödenmesi istenilen alacak kalemlerinin tek tek yazılarak her bir alacak kalemi için talep edilen tazminat miktarının ayrı ayrı belirtilmesi, diğer tazminatlar gibi muğlak ifadelere yer verilememesi gerekir iken, anılan durumlara riayet edilmeden düzenlenen dava dilekçesinin yukarıda aktarılan Kanun'un 3. maddesine uygun olarak düzenlenmediği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle;

1-Dava dilekçesinin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi gereğince, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren (30) gün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla 3. maddeye uygun şekilde düzenlenerek yeniden dava açılmak üzere reddine(…)” karar vermiştir.

Davacı vekili dilekçesini yenileyerek; müvekkilinin tazminatlarının ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine yönelik tesis edilen 29/01/2018 tarih ve 97893136-869-E.3422 sayılı işlemin iptali ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik kıdem tazminatı 200,00-TL, fazla mesai ücreti 100,00-TL, yıllık ücretli izin alacağı 100,00-TL ve iş sonu tazminatı 100,00-TL olmak üzere toplam 500,00-TL tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

Diyarbakır 3.İdare Mahkemesi; 30.5.2018 gün ve E:2018/844, K:2018/915 sayı ile, davaya konu olan alacakların dayanağı olan ve davacı ile davalı idare arasında imzalanan sözleşmenin idari sözleşme niteliğinde olmadığı görüldüğünden, açılan davanın görüm ve çözümünün adli yargının görevinde bulunduğu sonucuna varılmış olduğu; nitekim benzer bir uyuşmazlıkta Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünce verilen 26/03/2018 tarih ve E:2018/41, K: 2018/136 sayılı kararın da bu yönde olduğu gerekçesiyle;  davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş; istinaf yoluna başvurulması üzerine, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü İdari Dava Dairesi;  29.1.2019 gün ve E:2018/1778, K:2019/170 sayı ile, İdare Mahkemesince davanın idari yargının görevine girmediği sonucuna ulaşılmakta ise adli yargı yerince verilmiş kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunduğundan 2247 sayılı Kanun'un 19. maddesi hükmü uyarınca gerekçeli bir karar ile görevli yargı merciinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurması ve davanın incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar erteleyerek Uyuşmazlık Mahkemesi kararından sonra (şayet adli yargının görevli olduğuna karar verilirse) görevsizlik kararı vermesi gerektiğinden istinaf talebine konu kararda hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle;  istinaf başvurusunun kabulüne, Diyarbakır 3. İdare Mahkemesi'nce verilen 30/05/2018 tarih ve E:2018/844. K:2018/915 sayılı "davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1 -a. maddesi uyarınca görev yönünden reddine" ilişkin kararın kaldırılmasına, yukarıda aktarılan hususlar gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine iadesine kesin olarak karar vermiştir.

DİYARBAKIR 3.İDARE MAHKEMESİ; 27.2.2019 gün ve E:2019/301 sayı ile, “(…)Anayasanın 128. maddesinde; Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği belirtilmiştir. Maddede sözü edilen "diğer kamu görevlileri" kavramı memurlar ve işçiler dışında, kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde, kamu hukuku ilişkisiyle çalışanları kapsamaktadır. Devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde memur ve/veya diğer kamu görevlilerinden hangisinin çalıştırılacağına ilişkin tercih kanun koyucunun takdir alanı içindedir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesi uyarınca, kamu hizmetleri; memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürülür.

Sözleşmeli personel, 657 sayılı Kanunda sayılan dört istihdam türünden biri olarak, memurluk sistemine, kamu hizmetinin insan unsurunun memurlardan oluşturulması ilkesine getirilmiş bir istisna olup, bu kapsamda çalıştırılanlar, kamu hizmetine sözleşme ilişkisiyle bağlanmışlardır. Ancak, sözleşme ilişkisini belirleyen temel ilke olan "irade serbestisi" sözleşmeli personel istihdamında geçerli değildir. İdarenin kanuniliği ilkesi gereği, yapılacak sözleşmelerin içeriği ve sözleşme yapılma yöntemi mevzuatta yer verilen düzenlemelerle belirlenmekte, tarafların iradesi belirleyici olmamaktadır. Yapılan sözleşmeler, iş hukukundaki "iş sözleşmelerinden" farklı olarak "idari hizmet sözleşmeleri" niteliğinde bulunmaktadır.

Kamuda sözleşmeli personel çalıştırılması ile ilgili bir çok düzenleme yapılmıştır. Bunlar; 657 sayılı Kanun'un 4/B maddesine göre istihdam edilen sözleşmeli personel, 399 sayılı KHK'ya göre istihdam edilen sözleşmeli personel, Sağlık Bakanlığında 4924 sayılı Kanun çerçevesinde istihdam edilen sözleşmeli sağlık personeli, 5393 sayılı Belediye Kanununa göre istihdam edilen sözleşmeli personel, 375 sayılı KHK'ya göre istihdam edilen sözleşmeli bilişim personeli, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun ek geçici 16. maddesine göre istihdam edilen sözleşmeli personel, Teşkilat Kanunlarına ve diğer kanunlara göre istihdam edilen sözleşmeli personel (Kadro karşılığı sözleşmeli personel, düzenleyici ve denetleyici kurumlarda istihdam edilen sözleşmeli personel, diğer teşkilat kanunları çerçevesinde istihdam edilen sözleşmeli personel) ilişkin düzenlemelerdir.

Bir diğer istihdam şekli olan "işçi" ise, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinde tanımlanmıştır. Anılan maddeye göre; "işçi" bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi olarak ifade edilmektedir. İşçi sıfatının kazanılması iş sözleşmesinin varlığına dayandığından, her şeyden önce ortada tarafların serbest iradeleriyle kabul edilmiş bir sözleşme ilişkisinin bulunması zorunludur. İş Kanunu'na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya İş Kanunu'na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm görevi 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca iş mahkemelerine verilmiştir.

"Sözleşmeli personel" atamayla değil, işçiler gibi sözleşme ile çalıştırılmaktadır. Bağlı bulundukları sözleşme, iş hukukunda geçerli irade serbestisine dayanan iş sözleşmesinden farklı olarak, idari hizmet sözleşmesi niteliği taşımaktadır.

Bir sözleşmenin idari sözleşme sayılabilmesi için, idare ile imzalanması, konusunun kamu hizmetine ilişkin olması, özel hukuku aşan koşulları içermesi, belirli bir süreyi kapsaması gerekir.

Bir sözleşmenin idari sözleşme olup olmadığının belirlenebilmesi için sözleşme taraflarından birisinin idare olması ve sözleşme konusunun kamu hizmetine ilişkin bulunması koşulları her zaman yeterli olmayabilir. Bu takdirde idare ile karşı taraf arasında akdedilen sözleşmenin tüm hükümlerinin incelenerek, tarafların, idareye kamu gücünden doğan üstün yetkiler tanımak suretiyle sözleşmeye idari sözleşme niteliği vermek amacında olup olmadıklarının araştırılması gerekmektedir. Özel hukuk sözleşmelerinde söz konusu olmayan bazı üstün yetkilerin tanınması, idari sözleşmelerin en belirgin özelliğidir.

Bu hükümler, özel hukuku aşan şartlar olarak nitelendirilir. Bu durum idarenin kamusal yetkisini kullanarak yaptığı sözleşmede, idareye üstünlük ve otorite tanınması şeklinde kendini gösterir. İdareye üstünlük ve otorite tanınması ona, gözetim ve denetim yapma, emir verme ve ceza uygulama, sözleşmeyi tek taraflı olarak değiştirme ve fesih etme, resen hareket etme gibi hak ve yetkilerin verilmesi yolundaki sözleşme hükümleri ile belli olur.

Özel sözleşmelerde taraflar, kanunların öngördüğü sınırlar içinde, sözleşmenin konusunu, amacını, biçimini, bağlantı kuracakları kişileri serbestçe seçebilirler. Buna karşılık, idari sözleşmelerde, çerçevesini oluşturan kanuni mevzuat tarafların hareket serbestisini kısıtlamaktadır. Bu sebepledir ki; özel hukuk sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar adli yargıda, idari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar ise idari yargıda giderilmektedir.

5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu'nun Personelin statüsü ve malî haklar başlıklı 3. maddesinde; "Sağlık Bakanlığı; Bakanlık veya diğer kamu kurum veya kuruluşları personeli olan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanı olarak çalıştırılacak sağlık personelini, kendilerinin talebi ve kurumların veya Bakanlığın muvafakati üzerine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın, sözleşmeli olarak çalıştırmaya veya bu nitelikteki Bakanlık personelini aile hekimliği uygulamaları için görevlendirmeye veya aile hekimliği uzmanlık eğitimi veren kurumlarla sözleşme yapmaya yetkilidir. Aile sağlığı elemanları, aile hekimi tarafından belirlenen ve Sağlık Bakanlığı tarafından uygun görülen, kurumlarınca da muvafakati verilen Bakanlık veya diğer kamu kurum ve kuruluşları personeli arasından seçilir ve bunlar sözleşmeli olarak çalıştırılır. Bu suretle eleman temin edilememesi halinde, Sağlık Bakanlığı, personelini bu hizmetler için görevlendirebilir. İhtiyaç duyulması halinde, Türkiye'de mesleğini icra etmeye yetkili ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (4), (5) ve (7) numaralı alt bentlerindeki şartları taşıyan kamu görevlisi olmayan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanları; Sağlık Bakanlığının önerisi, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine sözleşme yapılarak aile hekimliği uygulamalarını yürütmek üzere çalıştırılabilir. Sözleşmeli olarak çalışan aile hekimi ve aile sağlığı elemanları kurumlarında aylıksız veya ücretsiz izinli sayılırlar ve bunların kadroları ile ilişkileri devam eder. (Değişik ikinci cümle: 11/10/2011-KHK-663/58 md.) Bu personelin, sözleşmeli statüde geçen süreleri kazanılmış hak derece ve kademelerinde veya kıdemlerinde değerlendirilerek her yıl işlem yapılır ve bunlar talepleri halinde eski görevlerine atanırlar. Sözleşmeli personel statüsünde çalışmakta iken aile hekimi ve aile sağlığı elemanı statüsüne geçenlerden önceki sözleşmeli personel statüsüne dönmek isteyenler, eski kurumlarındaki boş pozisyonlara öncelikle atanırlar ve bu madde kapsamındaki çalışmaları hizmet sürelerinde dikkate alınır. Kadroya bağlı olarak veya sözleşmeli personel pozisyonlarında görev yapan personelden Sağlık Bakanlığınca aile hekimi veya aile sağlığı elemanı olarak görevlendirilenlere, 209 sayılı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına Bağlı Sağlık Kuruluşları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanun uyarınca ek ödeme yapılmaz. Bunlara, aylıklarına ve ücretlerine ilaveten, çalıştıkları günler dikkate alınarak aşağıdaki fıkrada belirlenen miktarların yarısını aşmamak üzere tespit edilecek tutarda ödeme yapılır." hükmü yer almaktadır.

Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği'nin Amaç başlıklı 1. maddesinde; "Bu Yönetmeliğin amacı, Sağlık Bakanlığınca aile hekimliği uygulaması kapsamında sözleşmeli olarak çalıştırılan aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarına yapılacak ödemeler, bunların izinleri ve sözleşme esasları ile aile hekimliği uygulamaları için Sağlık Bakanlığınca görevlendirilen uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanlarına yapılacak ödemelere ilişkin usûl ve esasları belirlemektir.", Tanımlar başlıklı 4. maddesinin c fıkrasında; "Aile sağlığı elemanı: Aile hekimi ile birlikte hizmet veren, sözleşmeli olarak çalıştırılan veya Bakanlıkça görevlendirilen hemşire, ebe, sağlık memuru (toplum sağlığı) ve acil tıp teknisyenini,", Aile sağlığı elemanlarına yapılacak ödeme başlıklı 19. maddesinde; " (1) Aile hekimliği uygulamasında sözleşmeyle çalıştırılan veya aile hekimliği uygulamaları için görevlendirilen aile sağlığı elemanına çalışılan gün sayısına göre ödeme yapılır, izin, rapor ve Bakanlık tarafından ya da Bakanlık tarafından onaylanmak kaydıyla müdürlük tarafından verilen eğitimlerdeki görevlendirme süreleri çalışılan gün sayısına dahil edilir. Deprem, sel felaketi ve salgın gibi olağanüstü durumlarda Bakanlıkça veya valilikçe görevlendirilenlere, ödeme tam olarak yapılır. Aylık olarak yapılacak ödemeler aşağıda yer alan unsurlardan oluşur:….(5) Sözleşmeyle çalıştırılan aile sağlığı elemanlarına bu Yönetmelikte belirlenen ödemelerin dışında, 6245 sayılı Kanun kapsamında ödenecek geçici görev yolluğu hariç olmak üzere, herhangi bir ad altında başkaca bir ödeme yapılamaz. Bu statüde çalışanlara, her ne şekilde olursa olsun, sözleşmelerinin sona ermesi veya erdirilmesi durumunda, sosyal güvenlik mevzuatı gereği ödenenler hariç herhangi bir ödeme yapılmaz…..” hükümlerine yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; davacının 01/08/2011 ile 05/01/2015 tarihleri arasında 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu'nun 3. maddesi kapsamında sözleşmeli aile sağlığı elemanı (hemşire) olarak Diyarbakır ili Bismil ilçesi 9 Nolu Aile Sağlığı Merkezinde çalıştığı, hizmet sözleşmesini 31/12/2014 tarihinden itibaren yenilemek istemediğine dair 15/12/2014 tarihinde dilekçe verdiği, anılan dilekçeye istinaden 25/12/2014 tarih ve 26159580/2615 sayılı Valilik Olur'u ile sözleşmeli aile sağlığı elemanı görevinin üzerinden alınmasına karar verildiği, 05/01/2015 tarihinde görevinden ayrılış yaptığı, davacı vekili tarafından 14/11/2017 tarihinde yapılan başvuru ile davacının çalışmasına karşılık kazandığı kıdem tazminatı ve diğer alacaklarının ödenmesinin talep edildiği, idare tarafından 30/11/2017 tarih ve 97893136-869 sayılı işlem ile davacı vekiline talebi ile ilgili olarak hukuk biriminden görüş istendiği ve gelecek cevaba göre bilgilendirmenin yapılacağının bildirildiği, akabinde 29/01/2018 tarih ve 97893136-869-E.3422 sayılı işlem ile davacı vekiline, 5258 sayılı Kanun kapsamında kamu görevlisi olmayan aile sağlığı elemanına yapılacak olan ödemeler arasında kıdem tazminatı düzenlenmediğinden söz konusu aile sağlığı elemanına kıdem tazminatı ödenmesinin mümkün olmadığının bildirildiği, anılan işlemin tebliği üzerine davalı idareye yapılan başvurunun reddine yönelik tesis edilen 29/01/2018 tarih ve 97893136-869-E.3422 sayılı işlemin iptali ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik kıdem tazminatı 200,00-TL, fazla mesai ücreti 100,00-TL, yıllık ücretli izin alacağı 100,00-TL ve iş sonu tazminatı 100,00-TL olmak üzere toplam 500,00-TL tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerinden; aile hekimliği uygulamasında istihdam edilecek kamu personelinin sözleşmeli çalıştırılacağı, bu personelin çalıştığı dönemde kendi kurumlarından ücretsiz izinli sayılacakları, Sağlık Bakanlığı tarafından bu Bakanlık veya kamu kuram ve kuruluşları personeli arasından sözleşmeli olarak çalıştırılan veya görevlendirilenler dışında ihtiyaç duyulması halinde Türkiye'de mesleğini icra etmeye yetkili ve 657 sayılı Kanun'un 48. maddesindeki şartları taşıyan kamu görevlisi olmayan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemenlarınm sözleşme yapılarak aile hekimliği uygulamasında çalıştırılabileceği, idare ile bu personeller arasında yapılan sözleşmeler incelendiğinde de, bu kategoridekilerin idare karşısında güçsüz bırakılmadıkları, tersine karşılıklı iradelerin uyuşması esasına dayanan ve özel hukukun öngördüğü bir hizmet sözleşmesinin söz konusu olduğu, bu durumdaki personelle idare arasında imzalanan sözleşmenin idari hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, iş bu davaya konu olan alacakların dayanağı olan ve davacı ile davalı idare arasında imzalanan sözleşmenin idari sözleşme niteliğinde olmadığı görüldüğünden, Diyarbakır ili Bismil ilçesi 9 Nolu Aile Sağlığı Merkezinde kamu görevlisi olmayan sözleşmeli aile sağlığı elemanı olarak görev yapan davacının, sözleşmesini kendi isteği ile yenilememesi üzerine kıdem tazminatı ve diğer alacaklarının ödenmesi istemiyle yapmış olduğu başvurusunun reddine yönelik tesis edilen işlemin iptali ile şimdilik 500,00-TL alacağın (kıdem ve ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, yıllık ücretli izin alacağı ve iş sonu tazminatı) yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünün adli yargının görevinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.

Nitekim benzer bir uyuşmazlıkta Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünce verilen 26/03/2018 tarih ve E:2018/41, K: 2018/136 sayılı karar da bu yöndedir.

Açıklanan nedenlerle, davanın adli yargının görev alanına girdiği sonucuna varıldığından, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, dosya incelemesinin Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilinceye kadar ertelenmesine…” karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ'un katılımlarıyla yapılan 8.7.2019 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesi’nce anılan Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen usul ve yönteme uygun biçimde başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık görülmediğinden görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının,  Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Aile Sağlığı Merkezine bağlı Aile Hekimliği Biriminde, Kamu Dışı Aile Sağlığı Elemanı(Hemşire)  olarak çalışmakta iken,  sözleşmesini kendi isteği ile yenilemeyerek işten ayrılan davacı tarafından; tazminatlarının ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine yönelik işlemin iptali ile çalıştığı süreye ilişkin hak kazandığı kıdem tazminatı, fazla mesai alacağı, yıllık ücretli izin alacağı ve iş sonu tazminat olarak şimdilik 500,00-TL alacağın yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanununun "Personelin statüsü ve mali haklar" başlıklı 3. maddesinin 1. ve 2. fıkrasında, “Sağlık Bakanlığı; Bakanlık veya diğer kamu kurum veya kuruluşları personeli olan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanı olarak çalıştırılacak sağlık personelini, kendilerinin talebi ve kurumlarının veya Bakanlığın muvafakatı üzerine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın, sözleşmeli olarak çalıştırmaya veya bu nitelikteki Bakanlık personelini aile hekimliği uygulamaları için görevlendirmeye veya aile hekimliği uzmanlık eğitimi veren kurumlarla sözleşme yapmaya yetkilidir.

Aile sağlığı elemanları, aile hekimi tarafından belirlenen ve Sağlık Bakanlığı tarafından uygun görülen, kurumlarınca da muvafakatı verilen Bakanlık veya diğer kamu kurum ve kuruluşları personeli arasından seçilir ve bunlar sözleşmeli olarak çalıştırılır. Bu suretle eleman temin edilememesi halinde, Sağlık Bakanlığı, personelini bu hizmetler için görevlendirebilir. İhtiyaç duyulması halinde, Türkiye'de mesleğini icra etmeye yetkili ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (4), (5) ve (7) numaralı alt bentlerindeki şartları taşıyan kamu görevlisi olmayan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanları; Sağlık Bakanlığının önerisi, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine sözleşme yapılarak aile hekimliği uygulamalarını yürütmek üzere çalıştırılabilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyalarının incelenmesinden, davacının ilk olarak 2006 yılında Vekil Hemşire ünvanıyla kamu görevine başladığı ancak 27.7.2011 tarihinde bu görevinden istifa ettiği;  daha sonra  01/08/2011 ile 05/01/2015 tarihleri arasında 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu'nun 3. maddesi kapsamında Kamu Dışı Aile Sağlığı Elemanı(Hemşire) olarak Diyarbakır ili Bismil ilçesi 9 Nolu Aile Sağlığı Merkezinin 21.05.026 No.lu Aile Hekimliği Biriminde görev yaptığı;  hizmet sözleşmesini 31/12/2014 tarihinden itibaren yenilemek istemediğine dair 15/12/2014 tarihinde dilekçe verdiği;  anılan dilekçeye istinaden 25/12/2014 tarih ve 26159580/2615 sayılı Valilik Olur'u ile sözleşmeli aile sağlığı elemanı görevinin üzerinden alınmasına karar verildiği, 31.12.2014 tarihinde Aile Hekimliği Hizmet Sözleşmesi sona erdiği;  05/01/2015 tarihinde görevinden ayrılış yaptığı, davacı vekili tarafından 14/11/2017 tarihinde yapılan başvuru ile davacının çalışmasına karşılık kazandığı kıdem tazminatı ve diğer alacaklarının ödenmesinin talep edildiği, idare tarafından 30/11/2017 tarih ve 97893136-869 sayılı işlem ile davacı vekiline talebi ile ilgili olarak hukuk biriminden görüş istendiği ve gelecek cevaba göre bilgilendirmenin yapılacağının bildirildiği, akabinde 29/01/2018 tarih ve 97893136-869-E.3422 sayılı işlem ile davacı vekiline, 5258 sayılı Kanun kapsamında kamu görevlisi olmayan aile sağlığı elemanına yapılacak olan ödemeler arasında kıdem tazminatı düzenlenmediğinden söz konusu aile sağlığı elemanına kıdem tazminatı ödenmesinin mümkün olmadığının bildirildiği, anılan işlemin tebliği üzerine; adli yargı yerinde; fazlaya ilişkin  hakları saklı kalmak kaydı ile 400TL kıdem tazminatı,   50TL yıllık ücretli izin ile 50 TL fazla mesai alacağı olmak üzere  toplam 500TL alacağın,  başvurunun reddedildiği tarihten itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsili  istemiyle; idari  yargı yerinde ise  davalı idareye yapılan başvurunun reddine yönelik tesis edilen 29/01/2018 tarih ve 97893136-869-E.3422 sayılı işlemin iptali ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik kıdem tazminatı 200,00-TL, fazla mesai ücreti 100,00-TL, yıllık ücretli izin alacağı 100,00-TL ve iş sonu tazminatı 100,00-TL olmak üzere toplam 500,00-TL tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.

Anayasanın 128’inci maddesinde devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği belirtilmiş, maddede “kamu görevlisi” kavramı tanımlanmayıp, “kamu görevlisi tarafından yapılması gereken görevler” sayılmıştır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununda da “kamu görevlisi” kavramı tanımlanmamış, 4 üncü maddesinde yalnızca kamu hizmetlerinin gördürüldüğü dört grup istihdam şeklinden bahsedilmiş olup, maddenin son fıkrasında işçiler hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı açıkça vurgulanmıştır. Bir kamu tüzel kişisi tarafından istihdam edilen kişi, bu göreve kamu hukuku kurallarına göre idari bir kararla atanmış ise, bu görevli kamu görevlisidir. Örneğin memurlar, idari bir kararla göreve atandıkları için tartışmasız olarak kamu görevlisi kabul edilirler.

Bir kamu tüzel kişisi tarafından istihdam edilen kişi ile bu kamu tüzel kişisi arasındaki bağ, bir “sözleşme” ile kurulmuş ise, bu bağ “akdi” nitelikte bir bağdır. Ancak, bir kamu tüzel kişisi tarafından “sözleşme” ile istihdam edilen herkes kamu görevlisi olmayıp, sadece “ idari sözleşme” ile istihdam edilenler, kamu kurum veya kuruluşuna kamu hukuku bağı ile bağlı olduklarından kamu görevlisi olarak nitelendirilirler ve İdari hizmet sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar idari yargıda çözümlenmektedir. Bu bağlamda; kamu tüzel kişisi tarafından bir “özel hukuk sözleşmesi” ile istihdam edilen kişilerin kamu görevlisi olarak kabulü mümkün değildir.

5258 sayılı Aile Hekimliği Kanununun, yukarıda yer verilen "Personelin statüsü ve mali haklar" başlıklı 3. Maddesi hükmü irdelendiğinde; sağlık uygulamasında, kamu görevlilerinin yanı sıra diğer sağlık görevlilerinin de kamu görevlisi sıfatı olmadan istihdamına olanak sağlandığı; bu açıdan, aile hekimliği uygulamasında istihdam edilen kamu görevlisi olmayan kişilerin diğer kamu görevlisi sayılamayacakları, bunların, farklı bir kategoriyi oluşturduğu ve kamu hukukundan çok özel hukuk hükümlerine tâbi oldukları görülmektedir.

Anılan Yasa kapsamında düzenlenen Aile Hekimliği Hizmet Sözleşmesine bakıldığında da, bu kategoridekilerin idare karşısında güçsüz bırakılmadıkları, karşılıklı iradelerin uyuşması esasına dayanan ve özel hukukun öngördüğü bir hizmet sözleşmesinin söz konusu olduğu anlaşıldığından; bu durumdaki personelle idare arasında imzalanan sözleşmenin, idari hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.

 Bu durumda, davacının Aile Sağlığı Merkezine bağlı Aile Hekimliği Biriminde, Sözleşmeli/Kamu Dışı Aile Sağlığı Elemanı(Hemşire)  olarak görev yaptığı anlaşıldığından, ayrıca davacının taleplerinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında işçi alacağı olması hususu da gözetildiğinde, uyuşmazlık konusu davanın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargının görevinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Diyarbakır 3. İdare Mahkemesi’nin başvurusunun kabulü ile Bismil Asliye Hukuk Mahkemesinin,  9.6.2017 gün ve E:2016/1015, K:2017/292 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Diyarbakır 3. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Bismil Asliye Hukuk Mahkemesinin,  9.6.2017 gün ve E:2016/1015, K:2017/292 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 8.7.2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                             Mehmet                             Birol        

    DURSUN                    BOZER                            AKSU                            SONER            

 

 

 

                                            Üye                                  Üye                                 Üye                    

                                    Süleyman Hilmi                   Aydemir                         Nurdane           

                            AYDIN                            TUNÇ                            TOPUZ