T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO         : 2016 / 193

            KARAR NO    : 2016 / 233

            KARAR TR     : 11.4.2016

ÖZET: Karayolunda meydana gelen tek taraflı trafik kazasında sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini ödeyen sigorta şirketinin, zararın davalı idarece giderilmesi istemiyle açtığı rücuen tazminat davasının; 2918 sayılı Yasanın 110. maddesi gözetildiğinde, ADLİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

                                                          

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı         : N.S.A.Ş.

Vekilleri       : Av. O.B., Av. M.B.

Davalı          : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı

Vekilleri       : Av.A.K., Av.G.Ö. I.

 

O L A Y      : Davacı vekili dilekçesinde; müvekkil şirkete Kasko Sigorta Poliçesiyle sigortalı 34 … 32 plakalı aracın, 12.12.2011 tarihinde davalı idarenin sorumluluğundaki yolda Hasdal Arıcılar istikametinden Cendere yönüne seyir halindeyken yolda bulunan çukuru fark etmeyerek düşmesi sonucu hasarlandığını; yaptırılan ekspertiz incelemesi sonucu sigortalı araçta tespit edilen miktarın sigortalılarına ödendiğini;  davalı idarenin, Karayolları Trafik Kanununun 7-a maddesindeki "Yapım ve bakımdan sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yaparak önlemleri almak ve aldırmak" yükümlülüğünü ihlal ederek meydana gelen hasardan sorumlu olduğunu;  yapılan bu ödeme ile TTK. md. 1472(eski 1301) hükmü gereği müvekkilinin sigortalısının kanuni halefi olduğunu ifade ederek; 10.114,00-TL sigorta hasar bedelinin ödeme tarihi olan 28.2.2012’den itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 7.İDARE MAHKEMESİ: 30.11.2012 gün ve E:2012/1522, K:2012/2089 sayı ile, “(…) Uyuşmazlık davacı tarafın hizmet kusuruna bağlı tazmin isteminden kaynaklanmaktadır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 14.maddesi ile değişik 110. maddesinde, bu Kanundan doğan sorumluluk davalarının, (işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil) adli yargıda görüleceği hükmü getirilmiştir.

Anılan mevzuat hükmü uyarınca 2918 sayılı Kanundan doğan sorumluluk davalarının, hizmet kusuru veya kişisel kusur ayrımı yapılmaksızın, adli yargı mercilerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan 2918 sayılı Kanunun Karayolu Trafik Güvenliği başlıklı 13. maddesinin 1. fıkrasında " Karayolunun yapımı, bakımı, işletilmesi ile görevli ve sorumlu bütün kuruluşlar, karayolu yapışım, trafik güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmakla yükümlüdür." hükmü yer almaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; bakılmakta olan davanın davalı idarenin, yol üzerindeki çukurun yol güvenliğine uygun olmamasına bağlı hizmet kusuru nedeniyle oluşan zararın tazmini istemiyle açıldığı görülmekte olup, 2918 sayılı Kanun ile yolun işletilmesi hususunda sorumluluğu bulunan davalı idarenin bu sorumluluğunu yerine getirilmediği iddiasından kaynaklanan davanın yukarıda yer verilen mevzuat hükmü uyarınca adli yargı mercilerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine…”  karar vermiş, itiraz üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesine onanıp, karar düzeltme istemi de reddedilen görevsizlik kararı kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu defa, aynı istemle(ancak 9.714.-TL. için)  25.2.2014 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesi: 27.2.2014 gün ve E:2014/79, K:2014/47 sayı ile, somut olayda mutlak ya da nispi ticari davadan bahsedilemeyeceği, halefiyete dayalı olarak açılan rücu davasında davacıya sigortalı aracın hususi araç olduğu, bu nedenle davaya genel mahkemelerde bakılması gerektiğinden bahisle;  göreve ilişkin dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, Mahkemelerinin görevsizliğine, dosyanın HMK 20. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden itibaren 15 günlük süre içinde başvurulması halinde İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar vermiş, bu karar temyiz edilmiştir.

Yargıtay 17.Hukuk Dairesi:9.6.2014 gün ve E:2014/10322, K:2014/9294 sayı ile, “(…) Dava kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.

Davacıya kasko sigortalı aracın, davalının bakım ve onanırımdan sorumlu bulunduğu yolda gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması ve işaretlemelerin yapılmaması nedeniyle çukura düşerek hasarlandığı iddiasıyla sigortalıya ödenen bedelin davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'ndan rücuen tahsili istenmiş olup, davada hizmet kusuruna dayanılmıştır. Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan belediyeler, kamu hizmeti sırasında verdikleri zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildirler. Kamu tüzelkişilerinin yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkilerin kullanılması sırasında oluşan zararlar niteliği itibariyle hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar olup, bu zararların tazmini amacıyla hizmet, kusurlarına dayalı olarak İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun'un 2. maddesi hükmü uyarınca idari yargı yerinde tam yargı davası ikame edilmesi gerekmektedir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, Mahkemece kendiliğinden (re'sen) dikkate alınması zorunludur. O halde mahkemece, adli yargının yargı yolu bakımından görevsiz bulunması nedeniyle dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA…” karar vermiştir.

İSTANBUL ANADOLU 2.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ: 20.10.2014 gün ve E:2014/1320, K:2014/353 sayı ile, “(…) Dava; kasko sigorta sözleşmesine dayalı rücuan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkememizin 27.02.2014 tarih ve 2014-79 esas ve 2014-47 karar sayılı ilamı davalı vekili tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Başkanlığının 09.06.2014 tarih ve 2014-10322 esas, 2014-9294 sayılı kararı ile mahkememiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Davacıya kasko sigortalı aracın, davalının bakım ve onarımından sorumlu bulunduğu yolda gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması ve işaretlemelerin yapılmaması nedeniyle çukura düşerek hasarlandığı iddiasıyla sigortalıya ödenen bedelin davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından rücuen tahsili istenmiş olup, davada hizmet kusuruna dayanılmıştır. Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan belediyeler, kamu hizmeti sırasında verdikleri zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildirler. Kamu tüzel kişilerinin yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkilerin kullanılması sırasında oluşan zararlar niteliği itibariyle hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar olup, bu zararların tazmini amacıyla hizmet kusurlarına dayalı olarak İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanun’un 2. maddesi hükmü uyarınca idari yargı yerinde tam yargı davası ikame edilmesi gerekmektedir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden (re'sen) dikkate alınması zorunludur. Mahkemece, adli yargının yargı yolu bakımından görevsiz bulunması nedeniyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM; Ayrıntıları ve gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,

1-Dava dilekçesinin görev yönünden REDDİNE…” karar vermiş;  temyiz edilmesi üzerine bu karar Yargıtay 17.H.D.nin 12.10.2015 gün ve E:2015/1123, K:2015/10448 sayılı kararıyla onanmıştır.

Öte yandan; davacı vekilinin “Yargıtay Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmek üzere İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesine” hitabıyla verdiği dilekçe üzerine, dosyanın gönderildiği YARGITAY 20.HUKUK DAİRESİ: 3.12.2015 gün ve E:2015/15231, K:2015/12074 sayı ile, “(…) Uyuşmazlık, tazminat istemine ilişkindir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 22/2. maddesinde "İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme, ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 14. maddesi gereğince olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir. Aynı Kanunun 15. maddesinde de olumsuz görev uyuşmazlıklarında dava dosyalarının Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilerek görevli yargı merciinin belirlenmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır.       

Taraf vekillerinin, İstanbul 7. İdare Mahkemesince yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verildiği yönünde beyanları bulunmakta ise de dosya kapsamında bahsi geçen kararın asıl ya da sureti bulunmadığı gibi somut olayda, adli yargı hukuk mahkemeleri arasında karşılıklı olarak verilmiş ve temyiz edilmeksizin kesinleşmiş görevsizlik kararı da bulunmamaktadır.

SONUÇ: Bu aşamada; 6100 sayılı HMK'nın 22. maddesi uyarınca yargı yeri belirleme koşulları bulunmayan dosyanın mahalline İADESİNE…” karar vermiştir.

İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesince,  İstanbul 7.İdare Mahkemesinden, Mahkemenin E:2012/1522, K:2012/2089 sayılı kararı, kesinleşme şerhi ile birlikte istenilmiş, kararın temin edilmesinden sonra dosya bir kez daha Yargıtay’a gönderilmiştir.

Yargıtay 20.Hukuk Dairesi: 11.2.2016 gün ve E:2016/1889, K:2016/1563 sayı ile,”(…) Uyuşmazlık, tazminat istemine ilişkindir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 22/2. maddesinde "İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme, ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkındaki Kanunun 14. maddesi gereğince olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürütebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir. Aynı Kanunun 15. maddesinde de olumsuz görev uyuşmazlıklarında dava dosyalarının uyuşmazlık mahkemesine gönderilerek görevli yargı merciinin belirlenmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır.

Somut olayda, İstanbul 7. İdare Mahkemesi ile İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesince ayrı ayrı yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yolunun belirlenmesi görevi 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkındaki Kanunun 14. maddesi gereğince uyuşmazlık mahkemesine ait bulunduğundan, olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyaların uyuşmazlık mahkemesine gönderilmesi gerekmektedir.

SONUÇ: Bu aşamada yargı yeri belirleme koşullan bulunmayan dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmek üzere mahalline İADESİNE…” karar vermiştir.

Bunun üzerine İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesi, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkındaki Kanunun 14. maddesinden bahisle dava dosyasını Mahkememize göndermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 11.4.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve nedeni aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1-2247 sayılı Yasanın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

2- 2247 sayılı Yasanın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da içermesi gerekir.

Yasakoyucu, 14. maddeye göre olumsuz görev uyuşmazlığı doğması durumunda her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma istencini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme oranla daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, davada idari yargının görevli olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verildikten sonra, davacı vekilinin de yönteme aykırı dilekçesi üzerine dava dosyasının Yargıtaya gönderildiği; Yargıtayın ilgili dairesinin dosyayı iade etmesinden sonra, İdari yargı kararı temin edilerek yeniden Yargıtaya başvurulduğu, ilgili Dairenin ikinci kez iade kararı vermesinden sonra, adli yargı yerince Uyuşmazlık Mahkemesine başvuru yapıldığı görülmüştür.

Bu haliyle, İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesince  yapılan başvuru, 2247 sayılı Yasa’da öngörülen yönteme uymamaktadır.

Ancak, adli ve idari yargı yerleri arasında olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, Asliye Ticaret Mahkemesince 2247 sayılı Yasa’nın 14 ve 19. maddelerinde öngörülen durumun aksine, idari yargı (görevsizlik)kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulduğu görülmekte ise de; davaya ilişkin bilgi ve belgeler ile idari yargı kararının kesinleşme durumunu gösteren onaylı bir örneğinin adli yargı dosyası içerisinde yer aldığı ve sonuçta usule ilişkin başka bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından;  Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne gelmiş bulunan görev uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması, gerek dava ekonomisine gerekse Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluş amacına uygun olacağından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, karayolunda meydana gelen tek taraflı trafik kazasında sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini ödeyen sigorta şirketinin, zararın davalı idarece giderilmesi isteminden ibaret bulunan bir rücuen tazminat davasıdır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; davacı Şirket tarafından kasko sigorta poliçesi ile sigorta edilen 34 … 32 plaka sayılı aracın, 12.12.2011 tarihinde Kağıthane - Hasdal - Arıcılar - Cendere yolunda seyir halinde iken yoldaki çukura girmesi sonucu meydana gelen trafik kazasında oluşan hasara karşılık olarak ödenen sigorta hasar bedelinin; olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle rücuen tazminine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin başvurusunun reddi ile aynı Mahkemece ayrıca verilen 20.10.2014 gün ve E:2014/1320, K:2014/353 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç      : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN REDDİ ile aynı Mahkemece ayrıca verilen  20.10.2014 gün ve E:2014/1320, K:2014/353 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 11.4.2016  gününde Üye Süleyman Hilmi AYDIN’ın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN

 

                                                       

 

                                                          

 

                                                            KARŞI OY

 

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 28.09.2015 gün ve E:2015/580 K:2015/592 sayılı kararında belirtmiş olduğum düşünce doğrultusunda sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum. 11.4.2016

 

                

                                                                 ÜYE

                                                   Süleyman Hilmi AYDIN