T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

           

              ESAS   NO : 2019/666

              KARAR NO : 2019/692

              KARAR TR: 21.10.2019

         

ÖZET : Davalı idarenin yol yapımı sırasında dere yönünün değiştirilerek davacının arsasına bağlanması ile arsasının dere yatağı olduğunu ileri sürerek, oluşan zararın tazmini istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                            KARAR                                                                   

Davacı   : M.A

Vekili      : Av. A.U.Ç.

Davalı    : Karayolları Genel Müdürlüğü

Vekili      : Av. B.K.

                                         

O L A Y: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Artvin İli, Şavşat İlçesi, Söğütlü Mahallesi, 207 ada 121 parsel sayılı taşınmazın müvekkiline ait olduğunu, davalı kurumun yol yapımı sırasında derenin yönünü değiştirdiğini ve dereyi müvekkilinin arsasına bağladığını, şuan derenin arsasından aktığını ve yeni dere yatağının davacının arsası olduğunu, Şavşat Noterliğinde davalı idare 09/02/2017 tarih 244 yevmiye nolu ihtarname gönderdiklerini, davalı kurumca davacının "ek kamulaştırma yapacağız" denilerek bu zamana kadar oyalandığını ancak kamulaştırmanın yapılmadığını, dava konusu taşınmazın belediye hudutları ve imar planı içerisinde ve arsa niteliğinde olduğunu, belediye hizmet ve imkanlarından yararlandığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 200,000,00-TL'nin ve keşifte belirlenecek değer üzerinden açacakları ek davanın da bedelinin davalı idareden tahsili istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

ŞAVŞAT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 7.5.2019 gün ve E:2017/281, K:2019/93 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanların idare mahkemesinde tam yargı davası açılması gerektiği gerekçesiyle, eldeki dava bakımından idari yargı yeri görevli olduğundan ve HMK'nun 114/1-b maddesinde düzenlemesini bulan " yargı yolunun caiz olması" dava şartı olayımızda gerçeklemediğinden davacının davasının, HMK'nun 115/2 maddesi gereğince usulden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, 150.000,00-TL tazminat istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

RİZE İDARE MAHKEMESİ: 22.8.2019 tarih ve E:2019/540 sayı ile, dava konusu taşınmazın karayolu yol yapımı sırasında plan ve proje kapsamı haricinde, mülkiyeti davacıya ait taşınmaza, yolun yapımı sırasında zarar verilmesi sonucunda tasarruf haklarının kısıtlandığı dikkate alındığında, davanın haksız fiilden doğan bir tazminat davası sayılacağı kuşkusuz olduğundan, bu davanın özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı kolunun görevli olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle, görevli mahkemenin belirlenmesi için dava dosyasının 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine, Uyuşmazlık Mahkemesince bir karar verilinceye kadar yargılamanın ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 21.10.2019 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının Mahkemece, ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

  II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davalı idarenin yol yapımı sırasında dere yönünün değiştirilerek davacının arsasına bağlanması ile arsasının dere yatağı olduğunu ileri sürerek, 150.000,00-TL tazminatın tahsili istemiyle açılmıştır.

İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu; idarece herhangi bir ayni hakka müdahalede bulunulduğu; özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak müdahalenin men'i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerince çözümleneceği, yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.

Nitekim yukarıda belirtilen genel kabul doğrultusundaki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 11.2.1959 günlü, E:1958/17, K:1959/15 sayılı kararının, III. Bölümünde, “İstimlâksiz el atma halinde amme teşekkülü İstimlâk Kanununa uygun hareket etmeden ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Ve bu bakımdan dava Medeni Kanun hükümlerine giren mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır. Ve bu bakımdan adliye mahkemesinin vazifesi içindedir.

Bundan başka, bir amme teşekkülü tarafından bir tesisin yaptırılması sırasında Devlet malı olmayan yerlerden toprak alınması veya böyle yerlere toprak veya moloz yığılması neticesinde meydana gelen zararların tazmini davası da başkasının malına amme teşekkülünün dilediği gibi el atma hakkı bulunmadığı ve plan ve projelere ve şartnamelere başkasının malına ihtiyaca göre el atılabilmesini gerektirecek esaslar konulamayacağı cihetle, haksız fiilden doğan bir tazminat davası sayılır.

 

Yapılan işlerin plan veya projeye aykırı olarak yapılması hali de idari karara aykırı bir hareket bulunması itibariyle yine idari kararın tatbiki olan bir fiil sayılamaz ve bu bakımdan bu iddia ile açılmış bir dava haksız fiilden doğan bir davadan ibaret olacaktır.

Bu bentte anılan davalar, içtihadı birleştirme kararının dışında kaldıklarından kararın bunlara şümulü yoktur” denilmektedir.

Dava dosyalarının incelenmesinden; davacı Artvin İli, Şavşat İlçesi, Söğütlü Mahallesi, 207 ada 121 parsel sayılı taşınmazın davacıya ait olduğunu, davalı kurumun yol yapımı sırasında derenin yönünü değiştirdiğini ve dereyi müvekkilinin arsasına bağladığını, şu an derenin müvekkilinin arsasından aktığını ve yeni dere yatağının müvekkilinin arsası olduğunu ileri sürerek, davasını açmış, dava dilekçesine ekli Şavşat Noterliğinden davalı idareye gönderilen 09/02/2017 tarih 244 yevmiye nolu ihtarnamede davacı ile bu davada taraf olmayan Serpil Aliz açıkça "2015 yılında Mansurat Çayına paralel olarak yer alan Artvin Karayolunun genişletilmesi çalışması sırasında arazilerinin sınırını teşkil eden Mansurat Çayının su yatağını doldurulduğu... Hali hazırda karayolunun genişletilmesi sonrasında Mansurat Çayının arazilerinin içerisinden geçmekte olduğunu, arazilerinin büyük bir bölümünün ellerinden çıkmasına sebebiyet verdiğini, suyun eski yatağına alınmasının, yolun genişletilmiş olması ve dere yatağının doldurulmuş olması sebebiyle mümkün olmadığını, tüm uyarılarına rağmen karayolunun yol çalışması sebebiyle, arazilerinin sınırındaki çayın yatağını doldurulduğunu, Mansurat çayının arazilerinden geçmesine sebebiyet verildiğini ifade ettiği; bununla beraber keşif mahallinde dinlenen davacı tanıkları ile mahalli bilirkişilerin de karayolu yapılırken, karayolunun enkazının dereyi kapattığı, onun da derenin yönünü değiştirdiği, derenin aktığı yer daralınca daha da derine indiği ve aşınmaya sebebiyet verdiği, derenin önü kapatılınca taşınmazın içinden geçtiği yönünde davacının iddiaları ile benzer mahiyette beyanlarda bulundukları ve ayrıca, 1.12.2018 günlü üç kişiden oluşan teknik bilirkişi raporunda, derenin yer değiştirerek taşınmazı tahrip etmiş olduğunun ve mevcutta derenin taşınmazın üzerinde yatak oluşturduğunun, taşınmazın komşu olduğu derenin sol sahilinde bulunduğunun, dere sağ sahilinde kamulaştırmaya gerekçe gösterilen ve Karayolları Genel Müdürlüğünce genişletilmiş olan yolun bulunduğunun belirtildiği; diğer yandan 26.12.2018 günlü harita kadastro teknikeri ve teknisyenince hazırlanan bilirkişi raporunda da, taşınmazın dere yatağı içerisinde kaldığı ve kısmen dolgu malzemesi ile kaplı olduğunun belirtildiği; alınan bilirkişi raporlarında da dolgu sebebiyle dere yatağının değiştiğinin tespit edildiği; davacı vekilinin dava dilekçesindeki talebi, ihtarname içeriği, mahalli bilirkişi ve davacı tanık beyanları birlikte ele alındığında; iş bu davada bir kamulaştırmasız el atmadan değil davalı idarenin yol genişletme/yapım çalışması şeklindeki eyleminden kaynaklandığı iddia olunan zararın tazmini talebinin söz konusu olduğu, davanın hukuki dayanağının, bir kamu kurumu olan davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan zararın tazmini talebi istemiyle açıldığı anlaşılmıştır.

Anayasanın 125 inci maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış olup, bununla birlikte idarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişinde nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusurunun hizmetin kötü işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleştiği ve bunun idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açtığında kuşku bulunmamaktadır.

Öte yandan, kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde “idari dava türleri” arasında sayılan “idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası” kapsamında, idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır.

 

Belirtilen durum karşısında, davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden, Rize İdare Mahkemesinin 22.8.2019 gün ve E:2019/540 sayılı başvurusunun reddi gerekmiştir.

 

S O N U Ç : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Rize İdare Mahkemesinin 22.8.2019 gün ve E:2019/540 sayılı BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 21.10.2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                        Üye                               Üye                              Üye                  

      Hicabi                       Şükrü                          Mehmet                          Birol      

    DURSUN                    BOZERAKSU                          SONER          

 

 

 

 

                                            Üye                                Üye                              Üye                  

                                          Aydemir                       Nurdane                         Ahmet

                              TUNÇ                          TOPUZ                       ARSLAN