T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO      : 2015 / 797

            KARAR NO             : 2015 / 812

            KARAR TR  : 30.11.2015

ÖZET : 5754 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce T.C. Emekli Sandığı emeklisi olan davacının, kalp rahatsızlığı sebebiyle geçirdiği ameliyat sırasında kullanılan stentle ilgili bedelin tarafına ödenmesi talebiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işleminin iptali ve stent bedelinin işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı            : Ö.N.

            Vekilleri         : Av. M.C.A. & Av. M.E.      (Adli Yargıda)

            Davalı             : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

            Vekilleri         : Av. M.Ş.K.                           (İdari Yargıda)

                                     Av. D.A.                               (Adli Yargıda)           

                                  

O L A Y         : Davacı dava dilekçesinde; “Aniden rahatsızlanmam üzerine Özel Veni Vidi Hastanesine geldim. Doktor kontrolünden sonra acilen anjiyoya alındım. Anjiyodan sonra damarlarımdan iki tanesinin ileri derecede tıkanık olduğu (biri yüzde 99, biri de yüzde 80) ve bunlara da stent takılması gerektiği söylendi, bunun üzerine kalbime raporlarda belirtildiği üzere 2 adet ilaçlı stent takıldı. Bunların ayrıca model ve ölçüleri raporlarda belirtilmiştir. Özel Veni Vidi hastanesi bu stentlerin bedelini ekte belirttiğim fatura üzerinden şahsıma fatura etmiştir. Bu iki stent için şahsımdan faturada da belirttiğim üzere 7.600,00 TL para tahsil etmiştir.

Bunun üzerine 26 yıllık devlet memurluğuma güvenerek Siirt Sosyal Güvenlik Kurumundan hastaneye ödediğim 7.600.00 TL’nin tarafıma ödenmesinin yazılı olarak istedim. Siirt SGK İl Müdürlüğü de 08.01.2010 tarih ve B.13.1.SGK.4.56.00.00./I1I 105690 sayılı yazı ile bunu ödemeyeceklerini:

Kuruma ibraz ettiğim fatura doğrultusunda tarafıma kullanılan ilaçlı stentlerin işlemi uygulaması tanıya dayalı işlem listesinde geçen fiyat üzerinden oluşan 3 katlık fiyat farkı içerisinde bulunmak şartıyla ödendiği, hastanen üç katma kadar farkı hastadan talep etmesi halinde kurumumuzca uygun görülmeyerek ödenmediği gerekçesiyle talebimin reddetmiş ve toplam 7.600.000 TL tedavi giderini ödemeyerek üstümde bırakmıştır.

Davalı Kurumlara bağlı kuruluşlarca tesis edilen işlemler, en başta Anayasamıza ve Anayasamız doğrultusunda düzenlenen 657 sayılı yasaya aykırıdır.

657 sayılı yasanın Tedavi Yardımı Başlıklı 209.maddesi incelendiğinde ‘Devlet Memurlarının .... Hastalanmaları halinde, evlerinde veya resmi veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında ayakta veya yatarak tedavileri kumrularınca sağlanır. Ancak .tedavi ve yol masraflarının ödenebilmesi için .tedaviye tabip raporu ile lüzum gösterilmesi şarttır.’ Hükmüne yer verildiği de ayrıca görülecektir.

Hal böyleyken, davalı kurumlara bağlı kuruluşların yasal düzenlemelere aykırı görüşler belirterek hele hele kalp krizi riski taşıyan emekli memurun tedavi giderlerini ödememe yönünde işlem tesis etmeleri mevzuata ve yerleşik Danıştay içtihatlarına aykırıdır.

Danıştay İdari Dava Dairelerinin E: 1998/79 K: 1999/460 sayılı karar ve Danıştay Beşinci Daire Başkanlığının E: 1980/13695 K: 1984/4215 sayılı kararları ve Mahkemenizce verilen kararlar tetkik edildiğinden görüleceği üzere: çeşitli nedenlerden dolayı Devlet Memurlarının Kurumlarınca ödenmeyen Tedavi Giderlerinin 657 sayılı yasanın 209.maddesine aykırı olduğu ve ödenmeme şeklinde tesis edilen işlemlerinin iptal edildiği açıkça görülecektir.

Bu nedenlerden ötürü davalılarca tesis edilen tedavi giderlerinin ödememe işlemlerinin yürütmenin durdurulmasına ve neticede iptaline karar verilmesi gerekir.

Zira tarafıma uygulanan tedavinin maliyeti nazara alındığında: emekli memuru maaşımla bu meblağı karşılamamın mümkün olmadığı alenidir. Bu nedenle acilen yürütmenin durdurulmasına ve bu meblağın tarafıma ödenmesine karar verilmesi gerekir.

NETİCE VE TALEP: Davalı İdareye bağlı kurumlarca haksız ve hukuka aykırı olarak tesis edilen yukarıda tarih ve numarası yazılı bulunan işlemin iptaline tedavi giderimin davalı idareye yaptığım başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idareden alınarak tarafıma ödenmesine yargılama giderlerinin davalı idareye yükletilmesine karar verilmesine” demek suretiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

Diyarbakır 1.İdare Mahkemesi: 30.12.2010 gün ve E:2010/208, K:2010/2872 sayılı kararı ile özetle; “5510 sayılı Kanunla daha önce Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-kur tarafından ayrı ayrı mevzuat ve farklı statüyle verilen sigorta hizmetleri tek çatı altında birleştirilmiş, aradaki mevzuat ve statü farklılığı giderilerek sigorta ve sağlık hizmetlerinin sunumunda tekdüzelik sağlanmıştır.

Bu itibarla, 5510 sayılı Kanunun 101. maddesi uyarınca, davacının yararlandığı sağlık hizmeti giderinin davalı kurumca ödenmesi istemine dayanan işbu davanın görüm ve çözümünün adli yargının (iş mahkemelerinin) görev alanına girdiği sonucuna varılmıştır.” demek suretiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

            Davacı aynı istemiyle bu kez adli yargı yerinde dava açmıştır.

            Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla): 26.04.2012 gün, E:2011/24, K:2012/847 sayılı kararında özetle; “davalı kurumun, Sağlık Uygulama Tebliği’ne göre ödeyebileceği 1.181,03 TL’yi tedaviyi yapan hastaneye 13.04.2012 tarih ve 7094213 sayılı yazısından anlaşıldığı üzere ödediği, davalı kurumun ilaçlı stend bedelini ödeyeceğine ilişkin bir dayanak bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddi yönünde karar vermek gerekmiştir.” demek suretiyle davanın reddine karar vermiştir.

            İşbu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 24.10.2013 gün ve E:2012/13616, K:2013/19245 sayılı ilamı ile özetle; “Somut olayda, davacının emekli memur durumu araştırılarak, emekli memur olduğu tespit edildiğinde uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanına girdiği gözetilerek 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması” nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” şeklindeki gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.

Siirt 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla): 18.03.2014 gün ve E:2013/1235, K:2014/254 sayılı kararı ile özetle; “Mahkememizce yapılan yargılama, toplanan deliller, davacı beyanları, davalı beyanları ve tüm dosya kapsamına göre; Davacı, tedavisinin gerçekleştirildiği dönem itibariyle, genel sağlık sigortası yönünden 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na tabi olup; 5510 Sayılı Yasanın <Finansmanı Sağlanan Sağlık Hizmetleri ve Süresi> başlıklı 63. maddesinin (f) bendi, <Yukarıdaki bentler gereğince sağlanacak sağlık hizmetleriyle ilgili teşhis ve tedavileri için gerekli olabilecek kan ve kan ürünleri, kemik iliği, aşı, ilaç, ortez, protez, tıbbi araç ve gereç, kişi kullanımına mahsus tıbbi cihaz, tıbbi sarf, iyileştirici nitelikteki tıbbi sarf malzemelerinin sağlanması, takılması, garanti süresi sonrası bakımı, onarılması ve yenilenmesi hizmetleri.

Kurum, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemleri ile, (f) bendinde belirtilen sağlık hizmetlerinin türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usul ve esaslarını Sağlık Bakanlığı'nın görüşünü alarak belirlemeye yetkilidir. Kurum, bu amaçla komisyonlar kurabilir, ulusal ve uluslararası tüzel kişilerle işbirliği yapabilir. Komisyonların çalışma usul ve esasları Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı'nın görüşü alınarak kurumca belirlenir> düzenlemesini içermektedir.

Yine, 25.03.2010 tarih ve 27532 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin, Tıbbi Malzeme Temin Esasları 7.1. maddesinin 18. fıkrasında <ilaçlı stent bedelleri kurumca ödenmez> kuralı uyarınca ilaçlı stent bedellerinin kurumca ödenmeyeceğinin belirtildiği, bilimsel araştırma ve makalelere göre halihazırda kullanım açısından ilaçlı stentlerin ilaçsız stentlerle karşılaştırıldığında mutlak bir zorunlu endikasyonu olmadığı, dolayısıyla zorunlu tedavi hizmeti kapsamında değerlendirilemeyeceği, davalı kurum tarafından sigortalılara yapılacak tedavi ve ilaç yardımları arasında ilaçlı stent bedelinin bulunmadığı, davalı kurumun Sağlık Uygulama Tebliği'ne göre ödemesi gereken 1.181,03 TL'yi tedaviyi yapan hastaneye 13/04/2012 tarih ve 7094213 sayılı yazısından anlaşıldığı üzere ödediği, davalı kurumun ilaçlı stent bedelini ödeyeceğine ya da ödemesi gerektiğine ilişkin bir dayanak ya da mevzuat hükmü bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddi yönünde karar vermek gerekmiştir.” demek suretiyle davanın yeniden reddine karar vermiştir.

İşbu karara karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 19.03.2015 gün ve E:2015/1891, K:2015/5661 sayılı ilamı ile özetle; “Dava, davacının rahatsızlığı sonucu ilaçlı stent uygulaması nedeniyle ödemiş olduğu 7.600,00 TL'nin davalı Kurum'dan tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, Dairemizin 24.10.2013 günlü bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılamada, davacının ödediği bedelin davalı Kurum tarafından karşılanmasını gerektirecek mevzuat olmadığı için davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkemece bozma kararına uyulduğu halde, bozma kararı gerekleri yerine getirilmemiştir. 9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bozma kararma uyan mahkeme artık bozma kararı gereğince işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır.

Gerçekten mahkemece uyulmasına karar verilen bozma kararında; davacının tabi olduğu sigorta kapsamı araştırılıp, emekli memur olması durumunda idari yargının görevli olması nedeniyle davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Yapılacak iş; davacının Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde memur olarak çalışması sonucu emekli olması nedeniyle davanın adli yargı görev alanında değil, idari yargı görev alanında olması nedeniyle görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar vermekten ibarettir.

Mahkemece bozma kararma uyulmasına rağmen bozma kararı doğrultusunda karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” demek suretiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.

Siirt 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla): 14.05.2015 gün ve E:2015/305, K:2015/556 sayılı kararı ile özetle; “davacının Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde memur olarak çalışması sonucu emekli olması nedeniyle davanın adli yargı görev alanında değil, idari yargı görev alanında olması nedeniyle görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.” demek suretiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 30.11.2015 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27.maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; idari ve adli yargı yerleri arasında anılan Kanun'un 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının, davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, idari yargı dosyası da temin edilmek suretiyle mahkememize gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, idari ve adli yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim İsmail SARI’nın, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, emekli sandığı emeklisi olan davacıya 7.5.2009 tarihinde yapılan tedavisi neticesinde takılan ve bedeli davacı tarafından ödenen ilaç salınımlı stent bedeli 7.600,00 TL’nin tarafına iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin Siirt Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’nün 08.01.2010 tarih ve 105690 sayılı işleminin iptali ile 7.600,00 TL tutarındaki ilaçlı stent bedelinin yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Dosyanın incelenmesinden; emekli sandığı emeklisi olan davacının 7.5.2009 tarihindeki tedavisi neticesinde ilaç salınımlı stent takıldığı, 07.05.2009 tarihli faturaya göre davacının bu tedavi nedeniyle 7.600,00 TL ödemek zorunda kaldığı, davacı tarafından stentle ilgili bedelin tarafına ödenmesi talebiyle davalı idareye müracaat edildiği, bu müracaatın 08.01.2010 tarihinde reddi üzerine, ret işleminin iptali ile stent fatura bedelinin davalı idareden faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.

31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 nci ve Geçici 4 ncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.

5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir… Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir.

Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”

Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.

 Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.

Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan, 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte devlet memuru olarak emekli olan davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Diyarbakır 1.İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ: Davanın çözümünde İDARİ YARGI YERİNİN görevli olduğuna, bu nedenle Diyarbakır 1. İdare Mahkemesince verilen 30.12.2010 gün ve E:2010/208, K:2010/2872 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 30.11.2015 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN