T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2016 / 159

            KARAR NO : 2016 / 260

            KARAR TR   : 09.05.2016

 

ÖZET : Davacının İl Özel İdaresi İl Genel Meclisi üyesi olarak görev yaptığı süreçte, 5320 sayılı Kanun’un 20. Maddesine aykırı şekilde ücret karşılığında kömür işletmesinin muhasebe işlemlerini de yürütmeye devam etmesi nedeni ile oluştuğu iddia edilen kamu zararının, davacıdan istenmesine ilişkin işlemin iptaline ve bu idari işlem nedeni ile davacının alamadığı alacağının iadesine karar verilmesi istemiyle açılan davanın; davalı idarenin oluştuğunu öne sürdüğü kamu zararının tahsili aşamasında 5018 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerine müracaat etmediği, tek taraflı kamu gücüne dayalı ve resen yürüttüğü işlemler ile kamu zararının tahsili cihetine gittiği anlaşılmakla; davanın, görev uyuşmazlığına konu Ocak 2011 tarihi itibari ile davacının maaşından yapılan 770 TL kesintinin iadesine karar verilmesine yönelik kısmı açısından, 2577 sayılı Kanun’un 2. Maddesi gereğince  İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

            Davacı            :M.E.

            Vekili              :Av.E.E.

            Davalı             :Amasya Valiliği (Amasya İl Özel İdaresi)

            Vekili              :Av. N.K.

           

            O  L  A  Y      : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı hakkında 03.01.2011 gün ve 01/1025 sayılı fatura karşılığı hizmetten dolayı verilen 35.400 TL  kamu zararının tahsiline ilişkin  davalı idare işleminin hukuka aykırı olduğunu, Danıştay içtihatları ile de sabit olduğu üzere açık hata, gerçeğe aykırı beyan ya da hilenin bulunduğu haller hariç idari yargıda dava açma süresinin geçmesinin ardından ödenen bedellerin ilgililerinden istenmesinin mümkün olmadığını, ayrıca söz konusu meblağın idarece kanun ve sözleşme gereği  ödendiğini, daha sonra yersiz ödeme denilerek geri istenmesinin ve sunulan hizmet karşılığı  Eski Ç A.Ş ve Motor Yenileme A.Ş.’den alınan ücretten 770 TL kesilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, bu nedenlerle alacağından yapılan 770.00 TL için yürütmenin durdurulmasına,  davalı idarenin 35.400 TL’nin iadesine ilişkin işlemin iptaline ve 2011 yılı ocak ayında yapılan 770 TL kesintinin iadesine ve davalı kurum tarafından yapılan kesintilerin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesi istemi ile Amasya Valiliğine karşı idari yargıda dava açmıştır.

            Samsun 2. İdare Mahkemesi: 02.03.2011 gün ve 2011/214 esas sayılı kararı ile Amasya Valiliği’nin hasım mevkiinden çıkarılmasına ve Amasya İl Özel İdaresi’nin davaya dahil edilerek bu taraf ile yargılamaya devam edilmesine karar vermiştir.

            Samsun 2. İdare Mahkemesi; 27.04.2011 gün ve 2011/214 Esas, 2011/342 Karar numaralı kararı ile; “…..5018 sayılı  Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun 71. maddesine dayanarak hazırlanan  Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik hükümlerinin  değerlendirilmesinden kontrol, denetim veya inceleme sonucu mevzuata aykırı karar, işlem veya eylem  sonucu bir kamu zararının meydana geldiğinin tespiti halinde, tespit edilen kamu zararından doğan alacakların sorumlularca ve/veya ilgililerce rızaen veya sulhen ödenmesinin asıl olduğu, kamu zararının bir aylık süre içerisinde ödenmesi için ilgililere ve/veya sorumlulara borcun miktarı, sebebi, itiraz süresi ve mercii de belirtilmek suretiyle Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği; itiraz olması halinde itirazın on iş günü içerisinde sonuçlandırılacağı, tebligata rağmen süresinde rızaen ödenmemiş olması halinde ise ilgili alacak takip dosyasının; genel hükümlere göre takibat yapılmak ve dava açılmak üzere kamu idaresini temsile yetkili hukuk birimine gönderileceği anlaşılmaktadır.

            Bu durumda Amasya İl Özel İdaresi Saymanlığı'nın 2007 yılı idari hesabı hakkındaki 1196 sayılı Sayıştay ilamı ile davacıya 35.400.00 TL usulsüz ödeme yapıldığının tespiti üzerine tesis edilen dava konusu 03 01.2011 günlü ve 1025 sayılı Amasya İI Özel idaresi işleminin, tespit edilen kamu zararının hükmen tahsili için genel hükümlere göre açılacak dava öncesi, bu kamu zararının davacıdan rızaen veya sulh yoluyla tahsili için yapılan hazırlık işlemi niteliğinde bulunduğu anlaşılmış olup bu işlemin idari , davaya konu olabilecek nitelikte kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlem niteliğinde olmadığı, bu nedenle bu işlemin esasının incelenemeyeceği sonuç ve kanaatine varılmıştır.

            Bu işlem nedeniyle davacıdan Ocak 2011'de yapılan 770 TL kesintinin yasal faiziyle birlikte tazmini istemine gelince; davacı adına 35.400,00 TL kamu zararı tespit edildikten sonra, tespit edilen bu kamu zararının tahsili için, davacı ile davalı idare arasında yapılan ve davacı tarafından muhasebe hizmeti verilmesini öngören özel hukuk hükümlerine tabi sözleşme gereği davacıya Ocak 2011'de ödenmesi gereken 770 TL hakediş ücretinden kesinti yoluna gidildiği dikkate alındığında, uyuşmazlığın bu kısmının, özel hukuk sözleşmesi gereği davacıya ödenmesi gereken ücretinin ödenmemesinden kaynaklanması sebebiyle adli yargı mercilerinin görevli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. şeklindeki gerekçesi ile 03.01.2011 gün ve 1025 sayılı işlem yönünden davanın incelenmeksizin reddine, 770 TL’nin tazmini yönünden ise görev yönünden davanın reddine karar vermiş,  verilen karar davacı vekili tarafından itiraz edilmiştir.

            Samsun 2. İdare Mahkemesi, 06.10.2011 gün ve 2011/214 Esas, 2011/342 Karar sayılı kararı  ile yasal temyiz süresinin geçirildiği gerekçesi ile temyiz isteminin reddine karar vermiş, bu kez Mahkemenin söz konusu kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiş,  Danıştay 11.Dairesi’nin 26.09.2012 gün ve 2012/1838 Esas, 2012/5657 Karar sayılı kararı ile onanmış, verilen karar davacıya 07.01.2013 tarihinde, davalı vekiline 28.12.2012 tarihinde tebliğ edilmiş olup süresinde kanun yoluna başvurulmadığından kesinleşmiştir.

            Davacı vekili bu kez aynı taleplerle adli yargı yerinde 21.03.2013 tarihinde dava açmıştır.           Amasya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi: 16.06.2015 gün ve 2013/113 Esas, 2015/1422 Karar sayılı kararında aynen; “Dava. Kurum İşleminin İptali talebine ilişkindir. Tüm dosya kapsamı, taraf ve tanık beyanları, dosya arası edilmiş evraklar ve dosyalar birlikte değerlendirildiğinde; davacının, davalı idarenin muhasebeciliğini yaptığı; davacının 09/03/2006 tarihinde İl Özel İdaresi yedek üyeliğinden asli üyeliğe seçilmesi nedeniyle 5230 sayılı yasanın 20. Maddesine göre. Amasya İl Özel İdaresinin muhasebeciliğini yapamayacağı belirtilerek Sayıştay denetimi neticesinde, 2007 yılında (l2 aylık) ödenen muhasebecilik ücretinin yasa ve mevzuata aykırı olarak ödendiği belirtilerek iadesine ilişkin Amasya İl Özel İdaresinin 03/01/2011 tarih ve 01/1025 sayılı işleminin iptali talebine dair mevcut davanın açıldığı anlaşılmıştır.

            Davacı ilk olarak idarenin işleminin iptali için Samsun 2. İdare mahkemesinde dava açmış ancak davada özel hukuk sözleşmesinin uygulanacağı İl Özel İdaresinin Sayıştay kararı ile belirlenen kamu zararının tahsili için kesinti yapılmasına ilişkin işlemin idari davaya konu olamayacağı gerekçesi ile oy çokluğuyla adli yargının uyuşmazlığı çözmede görevli olduğuna hükmettiği davacının temyizi süresinden sonra yaptığından temyiz talebinin reddedildiği, ret kararının temyizi üzerine Danıştay’ın temyizin süresinde yapılmadığına hükmederek ret kararını onadığı anlaşılmaktadır.

            Davaya konu işlem Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 günlü. E: 1968/8 K. 1973/14 sayılı kararında idarenin, hatalı işlemine dayanılarak ödediği meblağın geri alınmasına mahkeme kararına gerek olmadan karar verilebileceği belirtildiği,  mali müşavir olan davacıya, İl Genel Meclisi Üyesi olarak görev yaptığı dönemde usulsüz yapıldığı iddia edilen 35.400.00 TL tutarındaki hizmet bedelinin,  söz konusu içtihat gereğince herhangi bir yargı kararına gerek kalmaksızın davacıdan istenilmesi mümkün olduğundan, hu meblağın davacıdan geri istenilmesi yolunda tesis edilen işlemin idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken işlemlerden olduğu, bu işlem üzerine davacının 2011 Ocak ayına ait sözleşme ücretinden kesinti yapılması da. dava konusu işlemin kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemlerden olduğunu gösterdiği sabittir. Davacıya usulsüz yapıldığı iddia edilen hizmet bedelinin davacıdan geri istenilmesine ilişkin işlem nedeniyle davacının sözleşme ücretinden yapılan kesintilerin iadesine karar verilmesi istemiyle açılan dava. 2577 sayılı Kanunun 12. Maddesinde düzenlenmiş olan idari işlemden kaynaklanan tam yargı davası olduğundan davanın görüleceği yer idari yargıdır. İdare mahkemesi başkanının muhalefet şerhi de bu yönde olup davaya konu idari işlemin iptali talebinin ve kesintilerin iadesi talebinin değerlendirmesinin Adli yargının görev alanına girmediği sabit olduğundan aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki gerekçesi ile davanın yargı yolu nedeni ile reddine ve karar kesinleştiğinden görev uyuşmazlığı hakkında karar verilmek üzere dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiş,  verilen karar tarafların temyiz etmemesi üzerine, karara da şerh edildiği gibi 05.02.2016 tarihinde kesinleşmiştir.

Davacı vekili, idari ve adli yargı yerlerince verilen görevsizlik kararları nedeniyle oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 09.05.2016 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME:

Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; olay kısmında belirtildiği üzere,  tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

  Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

  2- 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağına sahiptir. Şu  kadar ki,  başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

  Yasa koyucu, 14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, öncelikle görevsizlik kararı verilmekle birlikte, bununla yetinilmemiş ve görevli merciin belirtilmesi için re’sen Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına da karar verilmiştir.

Bu haliyle, her ne kadar 2247 sayılı Yasa’da öngörülen yönteme uymamakta ise de,  Amasya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce yapılan başvurunun 2247 sayılı Yasa’nın 19.  maddesi kapsamında olduğunun kabulü ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne gelmiş bulunan görev uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması, gerek dava ekonomisine gerekse Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluş amacına uygun olacağından ve sonuçta usule ilişkin başka bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Birgül YİĞİT’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının İl Özel İdaresi İl Genel Meclisi üyesi olarak görev yaptığı Mart 2006 tarihinden Mart 2009 tarihine kadarki süreçte, 5320 sayılı Kanun’un 20. Maddesine aykırı şekilde ücret karşılığında Eski Ç Kömür işletmesinin muhasebe işlemlerini de yürütmeye devam etmesi nedeni ile oluştuğu iddia edilen kamu zararının, davalıdan istenmesine ilişkin 03.01.2011 gün ve 01/1025 sayılı işlemin iptaline ve bu idari işlem nedeni ile davacının alamadığı 2011 yılı Ocak ayında Eski Ç A.Ş. ve Motor Yenileme A.Ş.’nden olan alacağının iadesine karar verilmesi istemleri ile açılmıştır.

Dosya kapsamında bulunan gerek adli ve gerekse idari yargı yerlerine sunulan dava dilekçelerinin aynı olduğu ve her iki dilekçede de davacı tarafından üç hususta talepte bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bu taleplerden ilki davalı idarenin 03.01.2011 gün ve 01/1025 sayılı işleminin iptali, ikincisi davalı idare tarafından kamu zararına mahsuben davacının Eski Ç. A.Ş ve Motor Yenileme A.Ş.’nden olan 770 TL alacağının iadesi ve son olarak çalışması karşılığında Eski Ç. A.Ş ve Motor Yenileme A.Ş.’nden aldığı maaşından kesinti yapılmasına ilişkin davalı idare işleminin yürütmesinin durdurulmasıdır.

Samsun 2. İdare Mahkemesi; 27.04.2011 gün ve 2011/214 Esas, 2011/342 Karar numaralı kararı ile davacının 03.01.2011 gün ve 01/1025 sayılı işlemin iptaline ilişkin  talebini kararın icrai nitelikte bir işlem olmadığı gerekçesi ile incelenmeksizin reddetmiş, davacının yürütmenin durdurulması talebi hakkında incelemenin savunma ve eksikliklerin giderilmesi sonrasına bırakılmasına karar vermiş (Ancak sonrasında bir kararın verilmediği tespit edilmiştir.), davacının Ocak 2011 ayına ilişkin maaşından yapılan kesintinin iadesine ilişkin talebi hakkında ise yargılama görevinin adli yargı yerine ait olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı vermiştir. Bu halde Samsun İdare Mahkemesi’nce talepler yönünden verilen iki ayrı karar bulunmaktadır. Bunlar; dava konusu 03.01.2011 gün ve 1025 sayılı idari işlemin iptaline ilişkin talep yönünden verilen, davanın incelenmeksizin reddine ilişkin esas karar ve dava konusu davacının 2011 yılı Ocak ayı ücret alacağından kesilen 770.00 TL’nin iadesine ilişkin talep ile ilgili olarak verilen davanın görev yönünden reddine ilişkin karardır.

  Amasya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi ise 16.06.2015 gün ve 2013/113 Esas, 2015/1422 Karar sayılı ile davacının gerek 03.01.2011 gün ve 2015 sayılı idari işlemin iptali ve gerekse de 2011 yılı Ocak ayı için ücret alacağından kesilen 770 TL’nin iadesi talepleri yönünden tek bir değerlendirme yapmış ve söz konusu taleplerin idarenin tek taraflı kamu gücüne dayalı idari işlem niteliğinde olduğunu belirterek, davanın kül halinde görevsizlik nedeni ile reddine karar vermiştir.Davacının, maaşından kesinti yapılmasına ilişkin devam eden işlemler yönünden talep ettiği ihtiyati tedbir (yürütmenin durdurulması) talebi yönünden ise, davacıdan 2013 yılından sonra bir kesinti yapılmamış olması nedeni ile bir karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

Bu tespitler ışığında adli ve idari yargı yerleri arasında ortaya çılan görev uyuşmazlığının yalnızca davacının 2011 yılı Ocak ayı ücret alacağına ilişkin olarak ortaya çıktığı,  her ne kadar Amasya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davacının 03.01.2011 gün ve01/1025 sayılı işlemin iptali talebi yönünden de görevsizlik kararı verilmiş ise de, söz konusu talep hakkında idare mahkemesince verilen bir görevsizlik kararı bulunmadığı, idare mahkemesince bu işlem yönünden açılan iptal davasının incelenmeksizin reddine karar verildiği ve bu itibarla ilgili işlemin iptali ile ilgili bir görev uyuşmazlığının oluşmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenlerle Mahkememizce, 2011 Ocak ayında davacının ücretinden kesilen 770.00 TL ile sınırlı olarak inceleme yapılacaktır.

  Dosya kapsamında bulunan davalı kuruma ait 03.04.2013 gün tarihli cevap dilekçesinde yapılan tevilli ikrar ve dosya kapsamında bulunan Mali Müşavir Bilirkişi M.Y. A.’e ait 13.01.2015 tarihli rapor ile yine dosya kapsamında bulunan makbuz içeriklerinden davacının ücret alacağından, kamu zararının tahsili kapsamında kesintiler yapılmış olduğu sabittir. Davacı tarafından söz konusu kesintiler kapsamında hak edişinden mahsup edilen 770 TL’nin iadesi istendiğine göre, görevli yargı yerinin belirlenmesi açısından, söz konusu işlemin niteliğinin belirlenmesi gerekmektedir.

Dosya kapsamında bulunan,  Eski Ç Kömür İşletmesi Müdürlüğü adına Amasya Valiliği İl Özel İdaresi ile davacı arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesinin incelenmesi neticesinde, dosya kapsamında davacı ile davalı arasında imzalanan toplam 4 adet sözleşmenin bulunduğu, sözleşme muhtevalarının, karşılıklı hak ve yükümlülüklerin ücret kısmı hariç aynı olduğu,  sözleşmelerin bila tarihli olarak akdedildiği ancak  başlangıç ve bitiş tarihleri itibari ile birbirlerini takip ettikleri ve 01.01.2004 tarihinden 31.12.2008 tarihine kadar olan yılları kapsadığı, sözleşme ile davacının Eski Ç Kömür İşletmesi Müdürlüğü’ne  ait muhasebe işlerini günde 3 saat zaman ayırmak sureti ile yürütmeyi, davalının ise bu hizmet karşılığında davacıya net 2004 yılında 960,00, 2005 yılında 1.200,00 TL, 2006 yılında 1.536,00 TL ve 2007 yılında 2.450,00 TL  ödemeyi üstlendiği, her bir sözleşmenin 1 yıl için imzalandığı ve sözleşmenin bitiminden sonra idare ile yüklenici arasında yeniden sözleşme imzalanabileceği belirtilmiş; sözleşmede kesintiye ilişkin bir hak ya da yükümlülüğün bulunmadığı görülmüştür. Sözleşmelerin 16. Maddesinde bu sözleşmelerde hüküm bulunmadığı hallerde genel hükümler çerçevesinde hareket edileceği belirtilmiştir. Dosya kapsamında 2011,2012 ve 2013 yıllarına ilişkin bir sözleşme metnine rastlanmamış olmakla birlikte, Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasına sunulup, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sırasında kullanılan makbuz metinlerinden davacının 2011 ve 2012 tarihlerinde de Ç Kömür A.Ş ve Motor Yenileme Sanayii A.Ş’nin muhasebe işlerinin yürüttüğü kanaatine ulaşılmıştır.

  Yine dosya kapsamında bulunan Amasya İl Özel İdaresi Müdürlüğü’nün 13.03.2006 gün ve 421 sayılı Encümen yazısından, davacı M.E.’nın, istifa eden İl Genel Meclisi üyesi Mehmet Türkmen’in istifası üzerine İl Genel Meclisi üyesi olarak göreve başladığı ve konunun Valiliğe bu şekilde bildirildiği tespit edilmiştir. 18.02.2010 tarihinde İl Özel İdaresi Saymanlığı’nın Sayıştay tarafından denetlendiği ve 1196 sayılı Raporla  01.03.2007 tarihi ile 17.12.2007 tarihleri arasında,  İl Genel Meclisi üyesi olan M.E.’ya 5302 sayılı Kanun’un 20. Maddesine aykırı şekilde ödeme yapıldığının tespit edildiği, söz konusu ödeme ile kamu zararına sebebiyet verildiğinin  belirtildiği görülmüştür.Davacının 2011 ve 2012 yılı hak edişlerinden bu kapsamda kesintilerin yapıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu olayda davacı 2011 yılı Ocak ayında maaşından yapılan 770.00 TL’lik zararın  iadesini talep etmektedir.

  5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun ‘Meclis üyelerinin yükümlülükleri’ başlıklı 20. Maddesinde; “ İl genel meclisi üyeleri, görevleri süresince ve görevlerinin sona ermesinden itibaren iki yıl süreyle il özel idaresi ve bağlı kuruluşlarına karşı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak taahhüde giremez, komisyonculuk ve temsilcilik yapamaz.” denilmek sureti ile, il genel meclisi üyelerinin göreve ilişkin faaliyet yasakları ortaya konulmuştur.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kanunu’nun ‘Kamu zararı’ başlıklı 71. Maddesinde; “(Değişik birinci fıkra: 25/4/2007-5628/4 md.) Kamu zararı; kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır.

Kamu zararının belirlenmesinde;

a) İş, mal veya hizmet karşılığı olarak belirlenen tutardan fazla ödeme yapılması,

b) Mal alınmadan, iş veya hizmet yaptırılmadan ödeme yapılması,

c) Transfer niteliğindeki giderlerde, fazla veya yersiz ödemede bulunulması,

d) İş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla alınması veya yaptırılması,

e) İdare gelirlerinin tarh, tahakkuk veya tahsil işlemlerinin mevzuata uygun bir şekilde yapılmaması,

f) (Mülga:22/12/2005-5436/10 md.)

g) Mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması,

Esas alınır.

 (Değişik üçüncü fıkra: 22/12/2005-5436/10 md.) Kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararı, zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edilir.

Alınmamış para, mal ve değerleri alınmış; sağlanmamış hizmetleri sağlanmış; yapılmamış inşaat, onarım ve üretimi yapılmış veya bitmiş gibi gösteren gerçek dışı belge düzenlemek suretiyle kamu kaynağında bir artışa engel veya bir eksilmeye neden olanlar ile bu gibi kanıtlayıcı belgeleri bilerek düzenlemiş, imzalamış veya onaylamış bulunanlar hakkında Türk Ceza Kanunu veya diğer kanunların bu fiillere ilişkin hükümleri uygulanır. Ayrıca, bu fiilleri işleyenlere her türlü aylık,  ödenek, zam, tazminat dahil yapılan bir aylık net ödemelerin iki katı tutarına kadar para cezası verilir.

(Değişk son fıkra: 25/4/2007-5628/4 md.) Kamu zararının, bu zarara neden olan kamu görevlisinden veya diğer gerçek ve tüzel kişilerden tahsiline ilişkin  usûl ve esaslar, Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” denilmek sureti ile kamu zararının tanımı yapılmış ve Mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması kamu zararı olarak nitelenmiş, kamu zararına neden olunması durumunda  zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edileceği belirtildikten sonra konuya ilişkin ayrıntılı düzenlemenin yönetmelikle yapılması öngörülmüştür.

19.10.2006 gün ve 26324 sayılı Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in ‘Kamu zararından doğan alacakların tahsil şekilleri’ başlıklı 12. Maddesinde;’ (1) Kamu zararından doğan alacaklar, sorumlulardan ve/veya ilgililerden, zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle birlikte tahsil edilir.

(2) Tespit edilen kamu zararları;

a) Rızaen ve sulh yolu ile ödenmek,

b) 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerine göre takas yapılmak,

c) 2004 sayılı Kanun hükümleri uygulanmak suretiyle tahsil edilir.” denilmek sureti ile oluşacak kamu zararının hangi şekillerde tahsil edileceği belirtilmiş ve bu usullere hak edişten kesinti yapılması sureti ile tahsil usulüne yer verilmemiştir.

Aynı Yönetmeliğin ‘Rızaen ve sulh yolu ile tahsilat’ başlıklı 13. Maddesinde ise “(1) Kamu zararından doğan alacaklar, sorumluları ve/veya ilgilileri tarafından rızaen veya ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde sulh yoluyla ödenebilir.

(2) Oluştuğu tarih itibarıyla onaltı yaşından büyükler için tespit edilen asgarî ücretin bir aylık brüt tutarının yarısını geçmeyen alacaklar, merkezde üst yöneticinin, taşrada ise idarenin en üst yöneticisinin izni ve sorumlunun ve/veya ilgilinin kabul etmesi koşuluyla, tebliğ tarihini izleyen aybaşından itibaren aylığından kesilerek rızaen tahsil edilir.

 (3) Bu tutarları aşan alacağın ödenmesinin ilgili mevzuat çerçevesinde sulh yolu ile sağlanması halinde, sulh işleminin kesinleştiği tarihi izleyen aybaşından itibaren sorumlunun ve/veya ilgilinin aylığından kesilerek tahsil edilebilir.

(4) Aylıklardan yapılacak kesinti tutarı, sorumlulara ve/veya ilgililere yapılan her türlü aylık, ödenek, zam, tazminat dahil bir aylık net ödemelerinin dörtte birinden az, üçte birinden çok olamaz.” şeklindeki düzenleme ile,  5018 sayılı Kanun kapsamında olan kamu zararlarının tahsilinde borçlunun hak edişinden kesinti yapılabilmesi için borçlu ile sulh yolunun seçilmiş olması ve borçlunun hak edişinden kesinti yapılmasına muvafakat etmiş olması gerekmektedir.

Yukarıda incelenen yasal mevzuat dikkate alınarak dava konusu olay incelendiğinde, davacıya mevzuatta öngörülmediği halde, hukuka aykırı şekilde sözleşme imzalanarak ödeme yapıldığı, bu şekilde kamu zararına neden olunduğu iddiası ile işlem yapıldığı aşikardır. Ancak davalı idare ilgili kamu zararının tahsilinde 5018 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerine başvurmadığı, dosya kapsamında davacı ile davalı arasında kamu zararının ödenmesi konusunda bir sulh işlemi olmadığı gibi, davacının hak edişlerinden kesinti yapılmasına davacının muvafakat ettiğine dair bir bilgi ve belge de bulunmadığı, aksine davacı tarafından bu durumun hukuka aykırı olduğu iddiası ile görev uyuşmazlığına konu davaların açıldığı görülmüştür. O halde dava konusu olayda oluştuğu ileri sürülen kamu zararının tahsilinin 5018 sayılı Kanun hükümlerine dayanılmadığı, davacının hak edişinden idarenin tek taraflı kamu gücüne dayalı icrai nitelikteki işlemi ile gerçekleştirildiği sonucuna ulaşılmıştır. Nitekim davalı idarenin 05.06.2013 gün ve 2013/113 sayılı yazısı ile de ilgili durum ortaya çıkmaktadır.

            2577 sayılı Kanun’un İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı başlıklı 2. Maddesinin 1. Fıkrasında “(Değişik: 10/6/1994 - 4001/1 md.) İdari dava türleri şunlardır:

            a) (İptal: Ana.Mah.nin 21/9/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000 - 4577/5 md.) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,

            b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

            c) (Değişik: 18/12/1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.” denilmek sureti ile idarenin tek taraflı kamu gücüne dayalı işlemlerinin iptali istemi ile açılacak davalarda idare mahkemelerinin görevli olduğu açıkça düzenlenmiştir.

            Tüm bu tespitler ve yasal mevzuat çerçevesinde davaya konu işlemin niteliği yönü ile de davaya idari yargı yerinde bakılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Belirtilen nedenlerle, Samsun 2.İdare Mahkemesi’nin 27.04.2011 gün ve 2011/214 Esas, 2011/342 Karar sayılı kararının Ocak 2011 tarihi itibariyle 770 TL’nin iadesi talebi yönünden verilen görevsizlik kararı ile sınırlı kalınmak kaydıyla kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.

S O N U Ç      : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Samsun 2.İdare Mahkemesi’nin 27.04.2011 gün ve 2011/214 Esas, 2011/342 Karar sayılı kararının Ocak 2011 tarihi itibariyle 770 TL’nin iadesi talebi yönünden verilen GÖREVSİZLİK KARARI İLE SINIRLI KALINMAK KAYDIYLA KALDIRILMASINA, 09.05.2016 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN