Hukuk Bölümü         2012/151 E.  ,  2013/7 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı    : C.C.

Vekili      : Av. M.Ö.

Davalılar : 1- Milli Savunma Bakanlığı  

Vekili       : Haz. Av. F.A.

                   2- A.H.

Vekili        : Av. B.İ.

O L A Y  : Davacı vekili, müvekkilinin (Piyade Çavuş 1987-4) Tunceli/Hozat 51.Motorlu Piyade Tugay K.lığı bünyesinde vatani görevini yerine getirirken, 07.01.2009 tarihinde nöbetçi çavuş görevini yaptığı sırada gözetimi altındaki Nöbetçi P. Er A.H. tarafından ateşli silahla vurulmak suretiyle yaralandığını; (bu olaya ilişkin yargılamanın Elazığ 8.Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nin 11.11.2010 tarih ve 2010/1128 Esas, 2010/921 Karar sayılı dava dosyası üzerinden sonuçlandığını, sanık A.H.'un, Silahlı Üste Fiilen Taaruz suçunu işlediği sübuta erdiğinden 3 yıl 1 ay hapis cezasına mahkum edildiğini, dava dosyasının halen Askeri Yargıtay'da olup kesinleşmesinin beklendiğini;) müvekkilinin tedavisinin uzun süre devam ettiğini, en son Gülhane Askeri Tıp Akademisi K.lığı.'nın  09.02.2011 onay tarihli 23.09.2010 tarih ve 3988 numaralı Raporu ile müvekkilinin   Askerliğe Elverişli olmadığının tespit edildiğini; yine Müvekkilinin  başvurusu üzerine, Bursa Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi Özürlü Sağlık Kurulunun 07.10.2010 tarihli raporu ile ateşli silah yaralaması sonucu % 44 Tüm Vücut Fonksiyon Kaybı ile hayatı boyunca sürekli özürlü hale gelmiş olduğunun tespit edilmiş olduğunu; müvekkilinin bu duruma gelmesinde kendisini yaralayan A.H. kadar; A.H.'u askere alan, geçmişte psikolojik sorunları olmasına rağmen eline dolu bir silah vererek nöbet tutmaya gönderen ve buna rağmen askeri kurullara, disipline ve üst ve amirlerinin verdiği emirlere uyması için gerekli eğitimi veremeyen Milli Savunma Bakanlığının da aynı ölçüde kusurlu olduğunu; müvekkilinin kaza neticesi uğradığı maddi ve manevi kayıplarının tazmini için 14.04.2011 tarihinde 54069 Evrak numarası ile Milli Savunma Bakanlığı'na başvurulduğunu; cevap süresi içerisinde olumlu ya da olumsuz bir yanıt alınamadığından işbu davayı ikame etmek zorunluluğu doğduğunu ifade ederek; müvekkili için, 30.000.00 TL. Manevi Tazminatın olay tarihi olan 07.01.2009 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline; Fazlaya dair her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla iş gücü-efor, kazanç kaybı için şimdilik 1.000,00 tazminatın olay tarihi olan 07.01.2009 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline;  fazlaya dair her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilin tedavisi için kendisinin ödemiş olduğu 2.599,08 TL tedavi masrafının şimdilik 500,00 TL’sinin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi istemiyle 5.8.2011 tarihli  dilekçe ile Adli Yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı idare vekilince birinci savunma dilekçesinde askerlik hizmeti ile ilgili iş bu davanın, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülmesi gerektiği ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 25.01.2012 gün ve E:2011/375 sayı ile,  davalı vekilinin görev itirazının reddine karar vermiştir.

Davalı idare vekilinin, askeri idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yönündeki 1.2.2012 günlü dilekçesi üzerine dava dosyasındaki belgelerin bir kısmının onaylı örneği Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ BAŞSAVCILIĞI: 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 20 nci maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevlerinin hükme bağlandığı, anılan hükme göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesince “Askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini yapar” denildiği, asker kişinin tanımının yapıldığı aynı hükmün 2 nci fıkrasında ise, “Bu kanunun uygulanmasında asker kişiden maksat; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlardır” hükmünü taşıdığı 1602 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin ilk fıkrasına göre, “20 nci maddede belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden dolayı; yetki, sebep, şekil, konu, maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından bahisle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları, aynı idari işlem ve eylemlerin haklarını ihlal etmesi halinde açılacak tam yargı davaları, doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde çözümlenir ve karar bağlanır” denildiği, Anayasanın, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi başlıklı 157 nci maddesinde yer alan göreve ilişkin hükümlerini yukarıda açıklandığı gibi benzer bir biçimde tekrarlayan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 20 nci ve 21 inci maddelerine göre, uyuşmazlık konusunun Askeri İdari Yargı yerinde görülebilmesi için iki şartın bir arada gerçekleşmesi gerektiği davacının 1602 sayılı AYİM Kanununun 20 nci maddesinin 2 nci fıkrası gereğince asker kişi sayıldığı, bu nedenle dava konusunun asker kişiyi ilgilendirdiği, diğer şartın ise, davaya konu idari işlemin veya eylemin “askeri hizmete ilişkin” olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesinin birçok kararında belirtildiği üzere idari işlemin veya eylemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden “askeri hizmete ilişkin” olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin veya eylemin konusuna bakılması gerektiği, eğer idari işlem veya eylem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği, daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemlerin, idarece bir asker kişinin askeri yeterlik ve yetenekleri, tutum ve davranışları, askeri geçmişi, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevleri, askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural, gerek ve gelenekler göz önünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemler olduğu; dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının askerlik hizmetini yerine getirdiği sırada, 07.01.2009 tarihinde nöbetçi çavuşluk görevini yerine getirirken, gözetimi altındaki P.Er A.H. tarafından ateşli silahla vurulmak suretiyle yaralandığı konusunda tereddüt bulunmadığı; dava konusu ihtilaf çerçevesinde, 'davacının, askeri hizmete ilişkin bir işlem ya da eylemden dolayı zarar görüp görmediği; askeri bir hizmet ya da görev ifa ederken zarar görmüş ise, görevi ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı ve bu illiyet bağını kesecek bir davranışının bulunup bulunmadığı' konularında değerlendirme yapılmasının gerektiği; bu kapsamda olmak üzere, asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, icra ettiği askeri görevler kapsamındaki tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve yükümlülüklerinin; askeri hizmetten kaynaklanan durumların, askeri görevlerin icra ediliş biçimlerinin, askeri kural ve gereklerin göz önünde tutularak bir değerlendirme yapılacak olması nedeniyle, somut olayda "idari eylemin askeri hizmete ilişkin bulunması" koşulunun da gerçekleştiğinin anlaşıldığı; ayrıca, davacı vekili tarafından '12.01.2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 3'üncü maddesi uyarınca davada görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu' yönünde itirazda bulunulduğu anlaşılmakta ise de; 12.01.2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 3'üncü maddesinin:'(1) Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar. İdarenin sorumluluğu dışında kalan sebeplerden doğan aynı tür zararların tazminine ilişkin davalarda dahi bu hüküm uygulanır. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri saklıdır.' hükmünü içerdiği; ancak, aynı Kanun'un Geçici 1'inci maddesinin 'Bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmaz.' hükmünü taşıdığı; uyuşmazlığa konu davanın, 05.08.2011 tarihli dilekçe ile Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış olduğu gözetildiğinde; davanın açıldığı tarihin, 6100 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden önceye tekabül ettiğinin anlaşıldığı, bu nedenle, davacı vekilinin, bu yönden ileri sürdüğü itirazında haklı olmadığı; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici Madde 1 'inci maddesi uyarınca davada AYİM'in görevli olduğunun tespit edildiği; açıklanan nedenlerle, dava konusu olayda Anayasanın 157 nci ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 20'nci maddesinde öngörülen idari eylemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşulları birlikte gerçekleştiğinden, davanın görüm ve çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli bulunduğu gerekçesiyle; 2247 sayılı Yasanın 10, 12 ve 13'üncü maddeleri gereği Ankara 7'inci Asliye Hukuk Mahkemesinin davada görevli olduğuna dair 25.01.2012 tarihli ve 2011/375 Esas sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA ve ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLDUĞUNA karar verilmesi talebiyle olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmıştır.

Başkanlıkça 2247 sayılı Yasanın 13. maddesinin 3. fıkrası uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Anayasa'nın 157. maddesinde, ve paralel düzenleme içeren 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa'nın 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddede, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağının belirtildiği; AYİM'nin görev alanını belirleyen bu hükümlerden, bir davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin görev alanına girmesi için dava konusu idari işlem ya da eylemin "asker kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşullarının birlikte gerçekleşmesinin gerektiği; uyuşmazlığa konu olayda ise, davacının 1602 sayılı yasanın 20. Maddesinde sayılan asker kişi olma şartını taşıdığının anlaşıldığı, davacının askerlik görevi sırasında nöbet hizmetinde bulunduğu sırada, astı olan ve aynı yerde nöbet tutan davalılardan A.H. tarafından nöbet silahı ile kasten vurulduğu ve üste silahlı taarruz olayının ise, askeri hizmetle bağlA.ılı ve ilgili olduğunda kuşku bulunmamasına göre, 1602 sayılı Yasanın 21. Maddesi 1. Fıkrasına göre "20 nci maddede belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden dolayı; yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından bahisle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları, aynı idari işlem ve eylemlerin haklarını ihlal etmesi halinde açılacak tam yargı davaları, doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde çözümlenir ve karara bağlanır." hükmü uyarınca askeri hizmetin eksik ve kusurlu yerine getirilmesine dayanarak açılan tam yargı davasının idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği; bu nedenle, AYİM Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa'nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/375 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 14.1.2013 günlü toplantısında::

I-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı Milli Savunma Bakanlığı vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından, Milli Savunma Bakanlığı yönünden doğan esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA ile A.Y.İ.M. Savcısı Hakan Ali TURGUT’un davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, askerliğini yaparken, verilen bir görev sırasında, nöbetçi çavuşluk görevini yerine getirirken gözetimi altındaki P.Er. A.H. tarafından ateşli silahla vurulmak suretiyle yaralanan davacının, uğradığı öne sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 3. maddesinde, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerinin bakacağı hükmüne, geçici 1. maddesinde ise, bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı hükmüne yer verilmiş, bu Kanunun 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali amacıyla açılan davada, Anayasa Mahkemesi, 16.2.2012 tarih ve E:2011/35, K:2012/23 sayılı kararıyla: dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusunun kapsama alındığı ve bu tazminat davalarına bakma görevinin asliye hukuk mahkemelerine verildiği; buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararların kapsama alınmadığı; sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davalarının idari yargıda görülmeye devam edeceği; bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşabileceği; esasen idare hukukunda var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramlarının, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında korunma kapsamını genişleten kavramlar olduğu; idare hukukunda, idarenin hiçbir kusuru olmasa da sosyal risk, terör eylemleri, fedakarlığın denkleştirilmesi gibi kusursuz sorumluluğa ilişkin kavramlara dayanılarak kişilerin uğradığı zararların tazmin edilmesinin mümkün olduğu, özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk hallerinin ise, belirli konular için düzenlendiği ve sınırlı olduğu; idarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin davaların idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiği; bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi, aynı idari eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı neden olduğunun söylenemeyeceği gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.

Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu; ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı belirtilmiş; 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinin birinci fıkrasında, “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen, görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz” denilmiştir.

Buna göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1602 sayılı Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.

Davacının 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde sayılan asker kişilerden olduğu ve bu nedenle dava konusu eylemin asker kişiyi ilgilendirdiği tartışmasızdır.

                Dava konusu eylemin askeri hizmete ilişkin olup olmadığına gelince:

İdari eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması”, eylemin kanun ve nizamların Türk Silahlı Kuvvetlerine tanıdığı yetki ve görevlerin yerine getirilmesi amacına yönelik olması anlamını taşımaktadır. Askeri nitelikteki idari eylemi de, askeri kural ve gerekler çerçevesinde yürütülen askeri hizmet sırasındaki bir hareket, tutum veya meydana gelen ya da getirilen bir olay olarak tanımlamak olanaklıdır.

Bir idari eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi koşuluna üç değişik anlam vermek mümkündür: Bunlar, “davacının asker kişi olması”, “idari eylemin asker kişilerce tesis edilmiş olması” ve  “idari eylemin bir asker kişiye yönelmiş bulunması”dır.

Dosyanın incelenmesinden,  davacının askerlik hizmetini yerine getirdiği sırada, 07.01.2009 tarihinde nöbetçi çavuşluk görevini yerine getirirken, gözetimi altındaki P.Er A.H. tarafından ateşli silahla vurulmak suretiyle yaralandığının anlaşıldığı; bu olaydan dolayı davacının tazminat talebi değerlendirilirken,   askerlik hizmetinin amacı ve askeri görev yerlerinin özellikleri göz önüne alınarak bir değerlendirilme yapılması gerektiği açıktır.

Bu durumda, dava konusu eylemin, asker kişinin askeri yeterlik ve yetenekleri, icra ettiği askeri görevler kapsamındaki tutum ve davranışları, askeri geçmişi, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve yükümlülükleri, askeri hizmetten kaynaklanan durumları, askeri görevlerin icra ediliş biçimleri, askeri kural ve gerekleri göz önünde tutularak değerlendirilmesinde “askeri hizmete ilişkinlik” unsurunun gerçekleştiğinin kabulü gerekir.

Belirtilen durumlara göre ve olayda Anayasa’nın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerinde öngörülen, idari eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşulları birlikte gerçekleştiğinden, davanın görüm ve çözümü Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevine girmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Davalı Milli Savunma Bakanlığı vekilinin görev itirazının reddine ilişkin Asliye Hukuk Mahkemesi kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNİN görevli olduğuna, bu nedenle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile davalı Milli Savunma Bakanlığı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 7.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 25.01.2012 gün ve E:2011/375 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.1.2013 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.