T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

             

            ESAS NO      : 2018 / 448

            KARAR NO  : 2018 / 582

            KARAR TR   : 22.10.2018

 

ÖZET : Kontrolsüz  hemzemin geçitte, tren ile motorlu araç meydana gelen ölümlü kazada uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan ve davalılardan T.C.D.D. İşletmesi Genel Müdürlüğü yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılan davanın, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi gözetildiğinde, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı         : 1-Ü. V.

 2-S. V.(Adına Velayeten Ü. V.)

 3-S. V. (Adına Velayeten Ü.V.)

Vekilleri       : Av. O.B., Av. T. M.

Davalı          : 1- TANAP Doğalgaz İletişim A.Ş.

  2-Su-Yapı Mühendislik ve Müşavirlik A.Ş.

  3-T.C. Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü

Vekili           : Av.H. Ö.

  4-A. S. A.Ş.

 

O L A Y      : Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin muris eşi S.V.ın mühendis olduğunu,  davalı Su-yapı şirketinde Ekim 2015 tarihinde çalışmaya başladığını;  bu Şirketin, TANAP Doğalgaz Boru hattı projesinde TANAP şirketinin taşeronluğunu yaptığını; muris S. V.’un  Erzincan ili, Tercan ilçesi, Çadırkaya mevkiinde bulunan şantiyede davalı şirket personeli olarak EPCM ekibinde kontrol amiri olarak hizmet verdiğini;  işi gereği kamp alanından boru hattının döşendiği şantiye alanına şirket tarafından kendilerine tahsis edilen araçla gidip denetim yaptığını; murisin, kamp alanından şantiyeye her zamanki gibi şirket aracıyla denetime giderken şirket tarafından şantiyeye gidiş gelişlerde kullanılmak üzere açılmış olan toprak yol güzergahını kullandığını,  Şirket tarafından açılan toprak yolun tren yolu ile birleştiğini; murisin 03.02.2016 tarihinde, aynı ekipten bir kişiyle Karasu Mevkiinde dere geçişi olan bölgedeki işleri denetlemek için şirket tarafından tahsis edilen 06 … 2605 Plakalı araçla gittiğini,  kontroller tamamlandıktan sonra şantiye alanından kamp alanına dönerken, Dolhacı köyü mevkiinde şirket tarafından açılan toprak yolun tren yolu ile birleştiği hemzemin geçitte ters makas şeklinde ilerleyen yük treninin araca çarpması neticesinde vefat ettiğini; tren yolu ile birleşen bu yolun karayolu olmadığını,  karayolu ile tren yolunun birleştiği hemzenin geçitlerinde kullanılması zorunlu olan bariyer, ışıklandırma, tabela, sinyalizasyon sistemi ve yeterli levhanın bulunmadığını; Davalı şirketin, çalışanlarının sürekli olarak bu yolu kullandığını bildiği halde çalışanların güvenliğini sağlamak için hiçbir düzenleme yapmadığını; kaza sonrasında ifadesi alınan makinistlerin beyanı incelendiğinde, hemzemin geçidinin bulunduğu yerin virajlı olduğu,  bu nedenle arabanın görülemeyeceğinin belirtildiğini; aynı şekilde hemzemin geçide yaklaşan aracın da gelen treni göremeyeceğinin açık olduğunu; bu nedenle, Hemzemin geçidine yaklaşan bir aracın viraj nedeniyle gelen treni göremeyeceği için tren yolundan geçerken kazaya sebebiyet verilmesinin kaçınılmaz olduğunu; kaza yerine ilişkin fotoğraflar incelendiğinde, hemzemin geçidin hemen yanında sadece DUR işareti olan bir levha olduğunu, hemzemin geçide yaklaşırken uyarıcı hiçbir tabela ve ışıklandırma bulunmadığının görüldüğünü;  dava konusu kazanın meydana gelmesinde davalıların  kusurlu olduğunu; olay yeri fotoğrafları incelendiğinde hemzemin geçidine yaklaşan trenler için makinistleri uyarıcı levhaların hemzemin geçidin hemen yanında bulunduğunu, hemzemin geçidine yaklaşmadan önce trenler için hiçbir uyarıcı levhanın bulunmadığını, viraja giren tren makinistlerinin bu levhayı görmesinin mümkün olmadığını; tanık beyanı ile trenin durma mesafesi dikkate alındığında trenin hemzemin geçidinde yavaşlamayıp hızla virajdan döndüğünün sabit olduğunu, davalı TCDD’nin olayda kusurlu bulunduğunu; müvekkili tarafından Ankara İş Mahkemesinde iş kazasının tespiti davası açıldığını, dosya derdest olduğunu, iş kazasında işverenin sorumluluğunun, Yerleşik Yargıtay kararlarında, tehlike esasına dayalı kusursuz sorumluluk olduğu esasınının benimsendiğini; davacıların tüm ekonomik ihtiyaçlarının muris tarafından karşılanmakta olduğunu, S. V.’ın ölümü ile müvekkil ve çocuklarının yapayalnız kaldığını, hiçbir gelirlerinin olmaması sebebiyle aynı zamanda maddi imkansızlık ve yoksulluğa düştüklerini ifade ederek; müvekkillerinin murisi S.V.'ın 02.03.2016 tarihinde geçirdiği iş kazası neticesinde ölümü nedeniyle manevi tazminata ve destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik Ü. V. için 100TL, S. V. için 100TL, S. V. için 100TL olmak üzere toplam 300TL destekten yoksun kalma tazminatının, kaza tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsili ile müvekkillerine ödenmesine karar verilmesi istemiyle 2.2.2017 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Davalılardan T.C. Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü vekilince, süresinde verilen birinci savunma dilekçesinde ve birinci celsede dava konusu uyuşmazlığın idari yargının görev alanına girdiği ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.

BAKIRKÖY 5.İŞ MAHKEMESİ: 13.11.2017 gün ve E:2017/66 sayı ile kazanın, oluş yeri itibarı ile demiryolu ile karayolunun çakıştığı hem zemin geçitte meydana geldiği, bu konuda yerleşmiş yüksek mahkeme kararlarına göre adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle,  Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü vekilinin görev itirazının reddine karar vermiştir.

Davalılardan T.C. Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolundaki süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyasının onaylı bir örneği Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI;  “(…)Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." kuralına yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları "idari dava türleri" arasında sayılmıştır.

TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü Ana Statüsünün 4/1. maddesinde; konvansiyonel, hızlı ve yüksek hızlı yeni demiryolları inşaa etmek, Devletçe kendisine verilen demiryollarını, liman, rıhtım ve iskeleleri işletmek, genişletmek ve yenilemek, bunları tamamlayıcı faaliyetlerde bulunmak TCDD Genel Müdürlüğünün amaç ve faaliyetleri arasında sayılmış. Ek 2. maddesinde ise; demiryolunun, karayolu, köy yolu ve benzeri yollar ile yaptığı kesişmelerde demiryolunun ana yol sayılacağı, bu kesişmelerde karayolunun bağlı bulunduğu Kurum veya Kuruluşun alt ve üst geçit yapmak ve diğer emniyet tedbirlerini almakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 6099 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile değişik "Görevli ve Yetkili Mahkeme" başlıklı 110. maddesinde, "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır. Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir." hükmü yer almaktadır.

İdarenin sorumluluğu altında olan ya da yapım ve bakım yükümlülüğü bulunan yolların işletilmesi şeklindeki kamu hizmetinin, idare hukuku ilke ve kurallarına göre yürütüleceği; buna ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların da Anayasanın 125. maddesi ve 2577 sayılı Kanunun 2. maddesine göre idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği konusunda duraksama bulunmamaktadır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nda 6099 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik de, idarenin anılan kamu hizmetinin yürütülmesiyle ilgili hukuki sorumluluğu konusunda yeni bir düzenleme içermemekte; yargı yolunu değiştirmemektedir.

Anılan yasa hükmünde, bu kanundan doğan sorumluluk davaları ifadesiyle 2918 sayılı Yasada yer alan hukuki sorumluluğa ilişkin kuralların uygulanacağı davalarla sınırlı biçimde görevli yargı yerinin belirlendiği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla, görevli yargı yeri belirlenirken, söz konusu Yasa'da motorlu taşıt araçlarının verdiği zararlarla sınırlı biçimde düzenlenen sorumluluk kurallarının, dava konusu uyuşmazlığa uygulanıp uygulanmayacağının saptanması gerekir.

Karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik güvenliğini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm önlemleri belirlemek amacını taşıyan 2918 sayılı Yasa, Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ve Karayolları Genel Müdürlüğünün de trafik güvenliği yönünden görev ve yetkilerini sayma yoluyla belirlemiştir. Ancak Yasada, diğer kamu idarelerinin ve bu arada TCDD Genel Müdürlüğünün trafik düzeni ve trafik güvenliği ile ilgili olarak üstlendikleri hukuki sorumlulukları düzenlenmiş değildir.

2918 sayılı Yasanın hukuki sorumluluk ve sigorta başlıklı sekizinci kısmında; araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu; bir başka deyişle motorlu araçların karıştığı trafik kazaları sonucu ortaya çıkan zarar nedeniyle araç sahiplerinin ve işletenlerin hukuki sorumluluğu düzenlenmiştir.

2918 sayılı Yasanın hukuki sorumluluğa ilişkin sekizinci kısmında yer alan hükümler birlikte değerlendirildiğinde; Devlet ve diğer kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların karıştığı kazalar nedeniyle araç işleticisi sıfatıyla kamu idareleri ve kuruluşlarına karşı açılacaklar da dahil bütün araç sahibi ve işleticilerine karşı açılan davaların görüm ve çözümü adli yargının görev alanına girmektedir. Fakat kamu idareleri ve kuruluşlarının, trafik güvenliği ve düzenini sağlamak amacıyla gerek kendi kuruluş yasaları, gerekse 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre yürüttükleri hizmetlerin, kamu hizmeti niteliğini taşımaları ve 2918 sayılı Yasada da görevlendirilen kamu idare ve kuruluşlarının sorumluluklarının ayrıca düzenlenmemiş olması karşısında, trafik düzeni ve güvenliği hizmetlerinden kaynaklandığı öne sürülen zararların, tazmini istemiyle, ilgili idarelere karşı açılan davaların görüm ve çözümü idari yargının görev alanına girmektedir.

Uyuşmazlık konusu olayda davacı tarafından; davalı idarenin bakım ve sorumluluğunda olan hemzemin geçitte ışıklandırma, tabela, sinyalizasyon sistemi ve yeterli levha ile bariyer bulundurmaması nedeniyle kusurlu olduğu ileri sürülmektedir.

Bu haliyle bakılan uyuşmazlık, özel hukuktaki araç işletenin, hukuki sorumluluğundan değil, TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü Ana Statüsünde ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda davalı idarelere verilen görevlerin tam ve eksiksiz yerine getirilmediği, dolayısıyla yürütülen hizmetlerin kusurlu işletildiği, meydana gelen zararda idarelerin hizmet kusuru bulunduğu iddiasından kaynaklanmakta olup, buna göre davanın görüm ve çözümünde idare mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılmaktadır.

Nitekim, Danıştay 10. Dairesinin 10.12.2015 gün ve E:2014/1481, K:2015/5777 sayılı kararı da bu yöndedir.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa'nın 10'uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine…” karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI;  “(…)Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1.b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, "Bu Kanunun amacı, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemektir."-, 2. maddesinde, " Bu Kanun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsar. / Bu Kanun, karayollarında uygulanır. ..."; 3. maddesinde, ".... / Demiryolu geçidi (Hemzemin geçit) : Karayolu ile demiryolunun aynı seviyede kesiştiği bariyerli veya bariyersiz geçitlerdir,/...." şeklinde düzenleme mevcuttur.

Öte yandan 2918 sayılı Kanunun 19/01/2011 günlü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır. / Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.”, Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dosya kapsamında bulunan bilgi ve belge içeriklerinden; kazanın, Klm 1041+995'te yer alan korumasız (bariyersiz) hemzemin geçidin ahşap kaplamalı köy yolu üzerinde olduğu, bu itibarla dava konusu olayın meydana geldiği yerin hemzemin geçit olduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, 2918 sayılı Kanunun 110. maddesi gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla karayolunun bir parçasını teşkil eden kontrolsüz hemzemin geçitte meydana gelen kaza sonucu Selçuk Vural'ın ölmesi nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Bu bakımdan; dosyadaki uyuşmazlığın görüm ve çözümü adli yargının görev alanına girmektedir.

Bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Kanunun 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun reddine karar verilmesi…” gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ'un katılımlarıyla yapılan 22.10.2018 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, Davalılardan T.C. Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü vekilinin, anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca, 10. maddede öngörülen biçimde anılan İdare yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacılar murisinin 2.3.2016 tarihinde hemzemin geçitte meydana gelen ölümlü kazada, davalı idarenin; kazanın olduğu yere bariyer koymaması, ışıklandırma, tabela ve sinyalizasyon sistemi ile yeterli levha bulundurmaması nedeniyle kusurlu olduğu öne sürülerek manevi tazminata ilişkin talep ve dava hakları ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik toplam 300 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan yasal faiziyle birlikte tahsil edilerek taraflarına ödenmesi istemiyle açılmış ve davalılardan T.C.D.D. İşletmesi Genel Müdürlüğü yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmıştır.

28.10.1984 tarih ve 18559 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü (TCDD) Ana Statüsü;  bu Ana Statüyü yürürlükten kaldıran  ve 4.6. 2016 tarih,  29732 sayılı  Resmî Gazetede yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü Ana Statüsü; 399  ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ilgili  hükümlerine göre, TCDD İşletmesinin, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumu; kurum çalışanlarının da kamu personeli olduğu tartışmasızdır. 233 sayılı KHK ve Ana Statü ile özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla işletmenin iktisadi faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılınmış olması, onun kamu hizmeti yürütmesine ve kamu kurumu niteliğine engel teşkil etmemektedir.

Dava dilekçesinin incelenmesinden; davacılar vekilince,  ölümle sonuçlanan kazada, davalılardan T.C.D.D. İşletmesi Genel Müdürlüğünün idari yönden kusuru olduğu ileri sürüldüğüne göre, uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davanın; zararın, hizmetin kuruluşu ve işleyişindeki aksaklıklardan doğduğu ve bu nedenle idarenin hizmet kusuru esasına göre sorumlu olduğu nedenine dayanılarak açıldığı anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

Bu bağlamda, zararın kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında doğduğu nedeniyle idarenin hizmet kusuruna dayanılmış olması karşısında, kamu hizmeti yürüten TCDD İşletmesinin, bu hizmeti yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan dava, olayda kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2/1-b maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olduğu açık olmasına karşın; tazminat istemine konu kazanın hemzemin geçitte, tren ile motorlu araç arasındaki çarpışma sonucu meydana gelmesi nedeniyle farklı bir değerlendirme yapılması gerekmektedir:

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; ancak aksine bir hüküm yoksa; karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerlerde de bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş; 3. Maddesinde, “Demiryolu geçidi (Hemzemin geçit) : Karayolu ile demiryolunun aynı seviyede kesiştiği bariyerli veya bariyersiz geçitlerdir,” şeklinde tanımlanmış; Kanunun, 4.maddesi ve devamında, Karayolu güvenliği konusunda hedefleri tespit etmek, uygulatmak ve koordinasyonu sağlamak amacıyla oluşturulan Kuruluşlar ve, Komisyonlar ile bunların görev ve yetkilerine, Kanunun 5 ila 12 maddelerinde; Emniyet Genel Müdürlüğünün, merkez, bölge, il ve ilçe trafik kuruluşlarının; Jandarma Genel Komutanlığı trafik kuruluşlarının, Trafik zabıtası ve genel zabıtanın, Karayolları Genel Müdürlüğünün,  Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının, Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığının, Belediye trafik birimlerinin, İl ve ilçe trafik komisyonlarının bu Kanunla ilgili görev ve yetkilerinin sayıldığı; bu kapsamda da, Kanunun 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu; 13.maddesinde,  karayolunun yapımı, bakımı, işletilmesi ile görevli ve sorumlu bütün kuruluşların, karayolu yapısını, trafik güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmakla yükümlü oldukları belirtilmiş; Kanunun  “Trafik işaretleri” başlıklı 15.maddesinde “ (Değişik birinci fıkra: 25/6/2010-6001/34 md.) Trafiği düzenlemede kullanılan işaret levhaları, ışıklı ve sesli işaretler, yer işaretlemeleri ile benzeri trafik işaretleri, karayolunun yapımı, bakımı, işletilmesi ile görevli kuruluşlarca temin ve tesis edilerek sürekliliği ve işlerliği sağlanır.”,  “Kavşaklarda geçiş hakkı” başlıklı 57/f.maddesinde, “f) (Ek: 21/5/1997-4262/4 md.) Aksine bir işaret olmadıkça, bütün kavşaklarda araçlar ray üzerinde hareket eden taşıtlara ilk geçiş hakkını vermek zorundadır.” Hükmüne;  “Demiryolu geçitleri” başlıklı 76.maddesinde, “ Demiryolu geçitlerinde:

a) Sürücülerin demiryolu geçitlerini, geçidin durumuna uygun olmayan hızla geçmeleri, ışıklı veya sesli işaretin vereceği "DUR" talimatına uymamaları, taşıt yolu üzerine indirilmiş veya indirilmekte olan tam veya yarım bariyerler varken geçide girmeleri yasaktır.

b) Işıklı işaret ve bariyerle donatılmamış demiryolu geçitlerini geçmeden önce, sürücülerin durmaları, herhangi bir demiryolu aracının yaklaşmadığına emin olduktan sonra geçmeleri zorunludur.(…)”  hükmüne yer verilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dava dosyasında bulunan  ve T.C.D.D. İşletmesi Genel Müdürlüğü, (Sivas) Trafik Servis Müdürlüğü Erzurum Trafik Denetim ve Koordinasyon Müdürlüğünce hazırlanan 19.02.2016 tarihli …. 106986 sayılı Tahkikat Raporuna göre; 03.02.2016 tarihinde 44131 no.lu Trenin Erbaş Çadır-kaya istasyonları arası seyri esnasında Km 1041+995 de bulunan korumasız hemzemin geçitten geçişi esnasında demiryolunun sağından soluna geçmek isteyen S. V. sevk ve idaresindeki 06 … 2605 plakalı aracın durmayarak aniden demiryolu geçidine girmesi ile treni temin eden 33019 makinanın aracın sol orta kısmından vurduğu, aracın 39,5 metre sürüklenmesinden sonra demiryolunun sağ tarafında gabari dışına çıktığı, markiz bölümü arkada olarak seyreden görevli personelce hissedilmesi üzerine (gürültüden dolayı) fren atılarak 1041+656 da (makine) durulduğu, haber verilmesi üzerine sağlık ekiplerince yapılan müdahalelere rağmen araç sürücü, davacıların murisi S.V.’ın olay yerinde hayatını kaybettiği; araçta bulunan diğer kişinin yaralandığı; görevlilerin alınan ifadelerinde ve davalı idare beyanlarında, kazanın olduğu yerin, Korumasız (Bariyersiz) Hemzemin Geçit olduğunda bir tereddüt bulunmadığı, hemzemin geçidin, Ahşap Kaplamalı Köy yolu üzerinde olduğunun ifade edildiği; anılan raporda ayrıca, Demiryolları İşletmeciliği Açısından Sorumluluk Yönü İtibariyle mesleki sebep ve kanaat yönünden yapılan değerlendirmede;  “…görüş mesafesinin çok kısa ve anlık olmasından dolayı ile geçide yaklaşan 06 … 2605 plakalı aracın çarpma öncesi fark edilememesi aynı şekilde Karayolu üzerinde seyreden 06 … 2605 plakalı araç sürücüsünde Karayolları Trafik kurallarına aykırı bir şekilde kontrolsüz ve dikkatsizce aniden geçide girmesiyle meydana geldiği, görevli personelimizin çarpma etkisiyle oluşan ses ve gürültü neticesi olayı fark ederek fren atılmak suretiyle trenin durdurulduğu, olayın araç sürücüsü S. V.'ın 2918 sayılı K.T.K 57/f “Aksine bir işaret olmadıkça, bütün kavşaklarda araçlar ray üzerinde hareket eden taşıtlara ilk geçiş hakkım vermek zorundadır." ve K.T.K 76/b “Işıklı işaret ye bariyerle donatılmamış demiryolu geçitlerini geçmeden önce, sürücülerin durmaları, herhangi bir demiryolu aracının yaklaşmadığına emin olduktan sonra geçmeleri zorunludur." kurallarına aykırı hareket ederek hemzemin geçide kontrolsüz bir şekilde girmesiyle meydana geldiği…”  yolunda bir görüşe de yer verildiği; gerek bu rapor gerekse de dosyadaki diğer bilgi ve belgelere göre,  kazanın, Klm 1041+995'te yer alan korumasız (bariyersiz) hemzemin geçidin ahşap kaplamalı köy yolu üzerinde olduğu, bu itibarla dava konusu olayın meydana geldiği yerin hemzemin geçit olduğu anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla hemzemin geçitte oluşan tren-trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden, Danıştay Başsavcısının başvurusunun reddi gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısının BAŞVURUSUNUN REDDİNE, 22.10.2018 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                          Üye                                 Üye                                 Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                            Mehmet                             Birol        

    DURSUN                   BOZER                            AKSU                            SONER             

 

 

 

                                            Üye                                  Üye                                Üye                    

                                    Süleyman Hilmi                   Aydemir                         Nurdane            

                                         AYDIN                             TUNÇ                           TOPUZ