Hukuk Bölümü         2011/199 E.  ,  2011/283 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

 

            Davacılar       :  1- Adli Yargıda N.K.  

                                        2- İdari Yargıda    O.K.’e vesayeten Vasisi N.K.            

             Vekili              : Av. M.G.

            Davalılar         : 1- Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü

                                     2- Maliye Hazinesi  

            Vekili             : Av. D.K.

           O L A Y          : Davacı Kocaeli İli, Gebze İlçesi, Muallim Köyünde yer alan tapunun 47 pafta, 3142 parsel sayısında kayıtlı 412 m²’lik taşınmazı 29.11.1993 tarihinde dava dışı Mehmet Bozkurt’tan satın almıştır.

Davalı Hazine vekilliği tarafından, Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada E:2005/18, K:2005/366 sayı ile, yerin 19 m²’lik kısmının orman alanı içinde kalması nedeniyle davacı adına kayıtlı tapunun iptali ile davalı Maliye Hazinesi adına tesciline karar verilmiş, verilen bu karar Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 11.7.2006 gün ve E:2006/7575, K:2006/10470 sayılı kararıyla onanarak kesinleşmiştir.

Davacı vekili, davacının taşınmazı tapu kaydına güvenerek satın aldığını, taşınmazı aldığında tapu kayıtlarında herhangi bir şerhin olmadığını dolayısıyla zarara uğranıldığını öne sürerek, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak üzere tapuya güvenerek satın aldığı taşınmazın 19 m²’lik kısmının tapusunun iptali sebebi ile uğradığını ileri sürdüğü maddi zarar olan 6.000,00 TL’nin iptal kararının kesinleştiği günden itibaren kanuni gecikme bedeli ile birlikte, manevi zarara karşılık olmak üzere 3.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren hesap edilerek kanuni gecikme bedeli ile birlikte tazmini istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

GEBZE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 22.1.2010 gün ve E:2007/278, K:2010/19 sayı ile, davaya konu tazminat isteğinin orman kadastrosu esas alınmadan yapılan aynı yerdeki mükerrer arazi kadastrosundan kaynaklandığı, bu sırada hazinenin askıya çıkan tutanaklara o bölgenin orman kadastro sınırları içerisinde olduğu yolunda itiraz etmesi gerektiği halde itirazını yapmadığı; böylece dosya davacısına varan oluşan silsilede asıl kadastro sırasında yapması gereken görevini yapmayarak ihmali bir eylem ile idari işlem tesis edip tam yargı davası ile bu kusuru sonucu davacının zararına neden olacak şekilde ihmali hareket ile idari işlem yapmış olduğu, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2007/7140 Esas, 2008/2642 Karar sayılı 3.3.2008 tarihli kararında belirtildiği gibi hatalı tescil oluşmasına ve böylece sicile güvenerek taşınmaz üzerinde hak sahibi olan davacının yanılmasına neden olunduğundan hazinenin yasalar uyarınca kendisine verilen bu görevleri yapmaması sonucu doğan zarar, ihmali nitelikteki idari eylemden doğmuş olup, bu tür idari eylemlerden kaynaklanan tazminat davalarının görüleceği yerin idari yargı yerleri olduğu, Mahkemece yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esastan reddedilmiş olmasının bozmayı gerektirdiği yolundaki bozma esas alınarak Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesince 2008/228 esas 602 karar sayılı karar görevsizlik nedeni ile dilekçenin kararda reddine karar verilip Yargıtay 4 Hukuk Dairesinin 2009/10088 esas 10928 karar sayılı 8.10.2009 günlü ilamı ile onanmasına karar verilmiş olduğu görülüp, davanın idari yargıda görülmesi gerekeceğinden davacının dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermek gerektiği gerekçesi ile davanın idari yargıda görülmesi gerekeceğinden dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü vekilince, dilekçesinde uyuşmazlığın, adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.

KOCAELİ 2. İDARE MAHKEMESİ: 7.10.2010 gün ve E:2010/624 sayı ile, 2709 sayılı T.C. Anayasasının 125. maddesinde; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükmünün yer aldığı, 2576 sayılı Kanunun İdare Mahkemesi'nin Görevleri başlıklı 5. maddesinin (b) bendinde tam yargı davalarının idare mahkemesinin görevleri arasında sayıldığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2/1-b maddesinde de, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri kapsamında olduğunun belirtildiği, bakılan davada, davacı vekili tarafından, tapu sicillerini düzenli tutmakla yükümlü olan idarenin bu görevini gereği gibi yerine getirmemesi ve müvekkilinin taşınmazı satın aldığı tarihte taşınmazın üzerinde 2-B arazisi sınırları içerisinde kaldığına ilişkin şerh bulunmaması ve taşınmazın Hazine adına tescilli olduğuna ilişkin bir veri olmaması karşısında tapuya güven ilkesi sebebiyle uğradığı zararların tazminine karar verilmesinin istenildiğinin anlaşıldığı, bu bağlamda tazminat isteminin davalı idarenin kanunlarla kendisine verilen görevini gereği gibi yerine getirmemesinden, başka bir deyişle hizmetin kusurlu işletilmesinden kaynaklandığı ileri sürülen bir zararın tazminine ilişkin olduğundan, davanın görüm ve çözümünün idari yargı yerine dolayısıyla mahkemelerine ait olduğu sonucuna varıldığı, gerekçesiyle davalı idarenin görev itirazının reddine karar vermiştir.

Davalı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yönündeki dilekçesi üzerine dava dosyası örneği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; 6831 sayılı Orman Yasasının 2- B maddesinde “31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları, orman sınırları dışına çıkartılır. Orman sınırları dışına çıkartılan bu yerler Devlete ait ise Hazine adına, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ise bu müesseseler adına, hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkartılır. Uygulama kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil işlemi yapılır. Bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamaz.” hükmü ile 2-B olarak anılan, orman dışına çıkarılan arazi vasfı belirlenerek bu yerlerin tapu siciline kayıt ve tescil edilmesini zorunlu kıldığı böylece bu yerlerin özel mülkiyete konu olmasının önüne geçilmesi ve tapuya güven ilkesinin sağlanmasının da amaçlandığı, Medeni Kanun'un 1007. maddesinde “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür. “hükümlerine yer verildiği;  anılan yasal düzenlemeden, yargılama sürecine katkıda bulunan işlemler nedeniyle Devletin sorumluluğunun kabul edildiği durumlarda, bu sorumluluğun denetiminin de aynı yargı düzeni içinde yapılmasının gözetildiğinin anlaşıldığı, tazminat davasına konu olan tapu kaydının iptali ve Hazine adına tesciline dair davanın dahi adli yargı yerinde görülerek çözüme ulaştırıldığı, açıklanan neden ve yasal düzenlemeler karşısında uyuşmazlığın tapu kaydının hatalı oluşturulması nedeniyle tapu kaydına güvenerek gayrimenkul alımı yapan davacının gayrimenkulünün bir kısmının sonradan 2-B vasfı nedeniyle Hazine adına tescili nedeniyle doğan zararın giderilmesi hakkındaki davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli bulunduğu, bu nedenle 2247 sayılı kanunun 10 ve 13 maddeleri gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığı'na gönderilmesine karar vermiştir.

Başkanlıkça 2247 sayılı Yasanın 13. maddesinin 3. fıkrası uyarınca Danıştay Başsavcılığının yazılı düşüncesi istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanan hizmet kusurunun hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi (eylemsizlik) hallerinde gerçekleştiği ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açtığı, öte yandan; her ne kadar, Türk Medeni Kanununun1007'nci maddesinde, “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür." denilmekte ise de; tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan ötürü Devletin sorumlu olacağı ilkesini benimseyen bu madde, zararın, sicilin tutulması ile ilgili bir işlemden veya böyle bir işlemin yerine getirilmemiş olmasından doğmuş bulunması halinde uygulanabileceği oysa, olayda, tapu sicilinin hatalı tutulmasından doğan bir zararın söz konusu olmadığı, tazminat isteminin, zararın, Gebze 3'üncü Asliye Hukuk Mahkemesinin anılan kararında vurgulandığı gibi, İdarenin hatalı kadastro işlemine zamanında yapması gereken itirazı yapmamasından kaynaklandığı iddiasına dayalı olduğu, idarenin söz konusu hareketsizliğini, yukarıda tanımlanan anlamda idari eylemin oluşturduğu, idari eylemlerden doğan zararların tazmini istemini konu alan davaların görüm çözümünün ise, yukarıda açıklandığı gibi idari yargı yerlerine ait olduğu, bu nedenle 2247 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması talebinin reddi gerektiği yönünde yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 19.12.2011 günlü toplantısında; Raportör-Gülşen Akar PEHLİVAN’ın 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN’ın başvurunun kabulü ile işin esasının incelenmesine, Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın ise başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasında, “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir” hükmüne yer verilmiştir.

            Anılan Yasa hükmü ile, belirtilen yargı mercilerinden birinde açılmış olan bir davanın görülmesi sırasında yapılan görev itirazının reddi üzerine, ilgili Başsavcı tarafından, görevli bulunduğu kendi yargı düzeninin görev alanına vaki müdahalenin önlenebilmesini sağlamak için konunun Uyuşmazlık Mahkemesi’ne götürülmesi suretiyle davanın henüz başlangıç safhasında iken görev sorununun çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır.

            Nitekim, 2247 sayılı Yasa’nın 10. madde gerekçesinde, “Uyuşmazlık çıkarma, yürürlükte bulunan kanunun getirdiği bir yeniliktir. Görülmekte olan bir davanın görev uyuşmazlığını, bu safhada halletmek imkânını verir. Bu madde ile uyuşmazlık çıkarma adli, idari ve askeri yargıya teşmil edilmiştir.

            Bu yetki, yargı merciince görev itirazının reddi üzerine, kanun yararına olarak, uyuşmazlığın konusuna göre ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından kullanılacaktır. Bu suretle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kabul ettiği adli, idari ve askeri yargı mercilerinin ayrılığı prensibinin ihlâli ve ayrı tanzimlere tabi tutulan adli, idari ve askeri yargı mercilerinin yekdiğerinin görev hudutlarına tecavüzleri önlenmiş olacaktır” denilmiştir.

            Buna göre, ortada henüz açılmış bir dava ve bu davada bir yargı merciince verilmiş görevlilik kararı bulunması; diğer bir ifadeyle, yararına görev itirazında bulunulan yargı merciince aynı davada görevsizlik kararı verilmemiş olması gerekeceği açıktır.

            Olayda, uyuşmazlığa konu edilen Kocaeli 2. İdare Mahkemesinin görevlilik kararından önce, Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararının bulunması karşısında, idari yargı yerince adli yargının görev alanına müdahalede bulunulduğundan söz etmek olanaksızdır.

            Öte yandan, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen olumsuz görev uyuşmazlığının oluşabilmesi için tarafları, sebebi ve konusu aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevsiz görerek verilmiş ve kesinleşmiş görevsizlik kararlarının bulunması; 17. maddesinde öngörülen olumlu görev uyuşmazlığının doğabilmesi için ise, yine tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevli sayan kararlar verilmesi; 19. maddeye göre yargı mercilerince Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulabilmesi için de, daha önce diğer yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine aynı davada kendisinin de görevsiz bulunduğu ve görevsizlik kararı veren yargı merciinin görevli olduğu kanısına varılması; 20. madde uyarınca görev uyuşmazlığı çıkarılmasında, temyiz incelemesi yapan yüksek mahkeme tarafından Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekmekte olup, incelemeye konu olan adli yargı yerinin görevsizlik kararı üzerine idari yargı yerince aynı davada verilen görevlilik kararı nedeniyle, anılan maddelerde düzenlenen görev uyuşmazlığı türlerinden biri de oluşmamıştır.

            Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun bulunmayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesinde yer alan “Uyuşmazlık Mahkemesi, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceler; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddeder” kuralı uyarınca reddi gerekmiştir.

 S O N U Ç  : 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan  BAŞVURUNUN, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 19.12.2011 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.