T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ ESAS NO : 2017 / 591 KARAR NO : 2018 / 3 KARAR TR : 29.1.2018 |
ÖZET : Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile hükümlü olup, sağlık sorunları bulunan davacı tarafından; hastalığına uygun bir ceza infaz kurumu arayışı nedeniyle 16.02.2011 ile 02.04.2014 tarihleri arasında altı farklı ceza infaz kurumunda bulundurulduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davanın; İDARİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.
|
K A R A R
Davacı : M. D.
Vekilleri : Av.S.A. & Av.S.G. B.
Davalı : Adalet Bakanlığı
OLAY : Davacı vekili dilekçesinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile hükümlü ve sağlık sorunları olan müvekkilinin, 16.02.2011 ile 02.04.2014 tarihleri arasında altı farklı ceza infaz kurumunda bulundurulduğunu; sırasıyla, Aydın Ceza İnfaz Kurumunun kapasite doluluğu sebebiyle İzmir 1 no.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiğini; bu kurumun ağaçlık bir yerde olması ve müvekkilinin rahatsızlığı nedeniyle, bu durumdan ciddi şekilde etkilendiği sağlık raporlarıyla tespit edilince, Nazilli E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiğini; burada da kömür madeninden çıkan yoğun gazlar nedeniyle rahatsızlık yaşadığını ve Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderildiğini; ancak Antalya’daki yüksek nem oranının sağlığını etkilediği iddiası ile naklini istediğini ve “güvenlik gerekçesiyle” Denizli D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiğini; yine şikayetleri dikkate alınarak “hastalık gerekçesiyle” Ödemiş M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna, buradan da "güvenlik gerekçesiyle” İzmir 2 no.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiğini; yaşamaya maruz bırakıldığı durumlar ve ortamlar sebebiyle Anayasa Mahkemesine 2012/1195 sayılı başvuru numarasıyla şikayette bulunduğunu, yapılan yargılama sonucunda Anayasa Mahkemesinin, 18.11.2015 tarihli kararıyla müvekkilini haklı bulduğunu; Anayasa'nın 17.maddesinin 3.fıkrasının ihlaline ilişkin şikayetlerin kabul edilebilir olduğuna, bu maddeyle güvence altına alınan insan haysiyetliyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine, yargılama giderlerinin de müvekkile ödenmesine oybirliği ile karar verdiğini; nakillerden doğan masrafları müvekkilin kendisinin karşıladığını, ancak Anayasa Mahkemesi’nin de kararında belirttiği gibi, Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesinin(CPT), tutuklu ve hükümlülerin nakillerinin kamu otoritelerinin kontrolü altında yapılması ve nakil giderlerinin bu otoritelerce karşılanması gerektiğini belirttiğini; uluslararası anlaşmaların gereğinin yerine getirilmediğinin Anayasa Mahkemesinin kararıyla da sabit olduğunu; müvekkilinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyla almış olduğu karar neticesiyle de sabit olmak üzere, yaşadığı bu elim olaylar sebebiyle uğramış olduğu maddi-manevi zararın tazmin edilebilmesi ve müvekkilinin acılarının bir nebze hafifleyebilmesi için dava açıldığını ifade ederek; 3.500.00 TL maddi tazminatın nakil için ödeme yapıldığı tarihten itibaren, 200.000,00 TL manevi tazminatın ise dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsiline karar verilmesi istemiyle 14.3.2016 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 1.İDARE MAHKEMESİ: 30.3.2016 gün ve E:2016/1315, K:2016/904 sayı ile, “(…) 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı bendinde: “a) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak sayılmıştır.
4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu'nun 4. maddesinde; "İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:
1.Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2.Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tâbi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
3.Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
4.Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.
5.Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak." hükmü yer almaktadır.
Dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden, müebbet hapis cezası ile hükümlü bulunan davacının, ileri düzeyde astım ve bronşit hastası olmasına karşın durumuna uygun ceza infaz kurumuna naklinin sağlanmadığı, buna yönelik taleplerinin İnfaz Hakimliğince reddedildiği, Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı bireysel başvuru sonucunda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamelede bulunma yasağının ihlal edildiği ve nakil masraflarının kamu otoritelerince karşılanması gerektiği kararı verildiği gerekçesiyle uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini talebiyle bakılan davanın açıldığı görülmektedir.
Görüldüğü üzere 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu ile, hükümlü ve tutukluların açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak üzere infaz hakimliği görevli kılınmış, infaz hakimliğinin kararlarına karşı itiraz mercii de belirlenmek suretiyle bu Kanun uygulamasında takip edilmesi gereken süreç düzenlemiş bulunmaktadır.
Bakılan uyuşmazlıkta ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılan davacının ileri düzeyde astım ve bronşit hastası olmasına karşın durumuna uygun ceza infaz kurumuna naklinin sağlanmadığı gerekçesiyle uğranıldığı iddia olunan zararların tazmini istemine dayanan ihtilafın adli yargı merciinde görülüp çözülmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Nitekim, benzer bir uyuşmazlığa ilişkin, Danıştay 10. Daire'nin 26.12.2011 tarih ve E:2008/11216, K:2011/5959 sayılı kararı da bu doğrultudadır.
Açıklanan nedenlerle davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine…” karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Davacı vekili bu defa aynı istemle 23.5.2016 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.
AYDIN 2.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 17.6.2016 gün ve E:2016/413, K:2016/530 sayı ile, “(…) Anayasa Mahkemesi'nin 18/11/2015 tarih 2012/1195 başvuru numaralı kararının incelenmesinde; başvuru konusunun ceza infaz kurumu koşullarının başvurucu Mete Dursun'un mevcut hastalığına uygun olmaması ve bu koşulların düzeltilmesi talebinin reddedilmesi nedenleri ile yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olduğu, mahkemenin Anayasa'nın 17. maddesinin 3.fıkrasına ilişkin şikayetlerin kabul edilebilir olduğuna, insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine karar verildiği anlaşılmıştır.
Dava, Anayasa Mahkemesi'nin 2012/1195 başvuru numaralı kararında hüküm altına alınan olay ve olgular nedeniyle oluşan zararın tazminine yönelik tazminat davasıdır.
Anayasa Mahkemesinin anılan kararı ile davacının mahkum olduğu cezasının infazı kapsamında Aydın E Tipi Kapalı Ceza infaz kurumunda bulunmakta iken 16/02/2011 tarihinde İzmir 1 nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği, bu kurumda bulunmakta iken alerjik durumu ve astım hastalığının ilerlememesi için daha uygun bir cezaevine nakli gerektiği yönünde rapor verildiği, bu raporla birlikte hastalık nedeniyle naklini talep eden davacının Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünce 12/07/2011 tarihinde hastalık nedeniyle ve yol masraflarını ödemesi koşuluyla Nazilli E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği, bu yerde iken kurumda yakılan kömür ve kurum koşullarının davacının sağlığını olumsuz yönde etkilemesi nedeniyle hastalık nedeniyle ve yol masraflarını ödemesi koşuluyla 12/01/2012 tarihinde Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği, Antalya'daki nem oranının sağlığını olumsuz etkilemesi nedeniyle nakil talebinde bulunduğu, Genel Müdürlüğün 10/08/2012 tarihli kararına istinaden 18/08/2012 tarihinde güvenlik gerekçesiyle Denizli D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na nakledildiği, bu yerde de davacının hastalığı nedeniyle nakil talep etmesi üzerine Pamukkale Üniversitesinden alınan 31/07/2013 tarihli kurul raporunda çevresel koşulların daha uygun olduğu bir yere naklinin gerektiği bildirilmesine karşın Genel Müdürlüğün nakil talebini kabul etmediği, davacının talebi üzerine 03/10/2013 tarihinde alınan sağlık kurulu raporunun da aynı yönde olmasına karşın nakil talebinin kabul edilmediği, aynı merciden alınan 2/01/2014 tarihli sağlık kurulu raporu ve davacının talebi üzerine Genel Müdürlüğün hastalık nedeniyle ve yol masraflarını ödemesi koşuluyla davacının Ödemiş M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesine karar verildiği, davacının bu kurumda hasımlarının olması ve can güvenliğinin olmaması nedeniyle nakil talebi üzerine İzmir 2 nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na nakledildiğine bu yerde de davacının sağlık durumuna uygun şartların olmaması nedeniyle davacının R( Rehabilitasyon) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na veya 24 saat sağlık hizmeti veren Ceza İnfaz Kurumu Kampüslerinden birine naklini talep ettiği, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'nün 15/05/2015 tarihli kararı ile bu talebin reddedildiği, bu şekilde davacının ileri düzeyde bir astım hastası için gerekli koşulları sağlayan en uygun ceza infaz kurumuna gönderilmemesi ve böylelikle tedavisi ile infazının birlikte yürütülmesinin sağlanamaması neticesinde insan onurunu zedeleyecek düzeyde acı çekmesine yol açıldığından davacının maruz kaldığı şartların insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklandığı şekilde Anayasa Mahkemesinin hüküm altına aldığı ve ihlal olarak değerlendirdiği hususun davacının sağlık durumuna uygun ceza infaz kurumuna gönderilmemesi olduğu açıktır. 5275 sayılı yasanın 23/1-g maddesi uyarınca hükümlünün gönderileceği infaz kurumu Bakanlıkça belirlenir Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kararı ile hüküm altına alınan nakil işlemleri ve hükümlünün kalacağı Ceza İnfaz Kurumunun belirlenmesi Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'nün yetkisindedir. İlgili Genel Müdürlük bu işlemleri bir yargı faaliyeti olarak değil, 2577 sayılı İYUK 2. maddesi uyarınca idari bir işlem olarak ihdas etmiştir.
İnfaz hakimliklerinin kuruluş, görev, çalışma esas ve usullerini düzenlemek amacıyla 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu yürürlüğe konulmuş olup, bu doğrultuda, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikayetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere infaz hakimlikleri kurulmuştur. Somut olayda ihlal olarak değerlendirilen işlemler 4675 sayılı Yasanın uygulanması suretiyle infaz hakimliği yetkisinde olmayıp adli yargı kararına ilişkin değildir.
Bu nedenlerle Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'nün yetkisinde bulunan ve bu merci tarafından gerçekleştirilen, davacının kalacağı ceza infaz kurumunun belirlenmesi ve bu nedenle yapılan nakil işlemlerinden ibaret idari işlemler sonucunda verilen hak ihlali kararına dayanılarak açılan maddi ve manevi tazminat davasına bakma görevi idari yargıya ait olduğundan 2577 sayılı İYUK 2.madde ve 6100 sayılı HMK'nun 114.maddesi uyarınca davanın adli yargı dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi yönünde aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın adli yargı dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE…” karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Ahmet Tevfik ERGİNBAY, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN ve Turgay Tuncay VARLI’nın katılımlarıyla yapılan 29.1.2018 günlü toplantısında:
I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, ekinde idari yargı dosyasının UYAP sistemi üzerinden temin edilen bir örneği ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile hükümlü olup, sağlık sorunları bulunan davacının, hastalığına uygun bir ceza infaz kurumu arayışı nedeniyle 16.02.2011 ile 02.04.2014 tarihleri arasında altı farklı ceza infaz kurumunda bulundurulduğundan bahisle uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında; “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmü; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2.maddesinde, “1. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/1 md.) İdari dava türleri şunlardır:
a) (İptal: Ana.Mah.nin 21/9/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000 - 4577/5 md.) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel haklan doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
c) (Değişik: 18/12/1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.
2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.
3. Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya yaptığı işlemler idari yargı denetimi dışındadır.” hükmü yer almıştır.
Diğer taraftan; 29.3.1984 tarih ve 2992 sayılı Adalet Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2. maddesinde: Ceza İnfaz Kurumlarının, kurulması idari görevleri yönünden gözetim ve denetiminin yapılması ve geliştirilmesi Adalet Bakanlığının görevleri arasında sayılmış; Kanunun 11. Maddesinde; “hükümlü ve tutukluların sevk ve nakil işlerini yürütmek” Bakanlığın Anahizmet Birimlerinden birisi olan Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün görevleri arasında gösterilmiş; 5275 sayılı “Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun”un 53. ve devamı maddelerinde “Hükümlülerin Nakilleri”nin nasıl olacağı ve uygulanacak kurallara yer verilmiş; hükümlülerin, kendi istekleri veya toplu sevk, disiplin, asayiş ve güvenlik, hastalık, eğitim, öğretim, suç ve yargılama yeri nedenleriyle başka bir kuruma nakledilebilecekleri; hükümlülerin kendi istekleri ile bulundukları kurumdan başka kurumlara nakledilebilmeleri için aranan koşulların ve prosedürün ne olduğu; kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlülerin, yargı çevresi dışında Adalet Bakanlığınca belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilecekleri hükümlerine yer verilmiş; Ceza infaz kurumlarının yönetimine, ceza ve güvenlik tedbirlerinin ne şekilde yerine getirileceğine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla ve 1721 sayılı Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanun, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, 4301 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 121 inci maddesi hükümlerine dayanılarak hazırlanmış olan “Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük”ün 163.madde ile başlayan Sekizinci Kısmında Hükümlülerin Nakilleri hususlarına yer verilmiş; 164.maddenin 3. fıkrasında; hükümlülerin nakil işlemleriyle ilgili esas ve usullerin Bakanlık tarafından belirleneceği ifade edilmiş; Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünce hazırlanan Genelgelerde de, hükümlü ve tutukluların nakil işlemleriyle ilgili usul ve esasların nasıl olacağı gösterilmiştir.
Dava konusu olayda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile hükümlü olan davacının, esas itibariyle sağlık sorunlarından kaynaklanan talep ve gerekçelerle 16.02.2011 ile 02.04.2014 tarihleri arasında altı farklı ceza infaz kurumunda bulundurulduğu; gerek nakil süreci, gerekse de nakledildiği ceza infaz kurumlarının koşullarından kaynaklanan sorunlar nedeniyle uğradığını iddia ettiği maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle idari ve adli yargı yerlerinde dava açtığı; davacının tazminat davalarından önce, yaşamaya maruz bırakıldığı durumlar ve ortamlar sebebiyle Anayasa Mahkemesine 2012/1195 sayılı başvuru numarasıyla şikayette bulunduğu; yapılan yargılama sonucunda Anayasa Mahkemesinin 18.11.2015 tarihli kararıyla davacıyı haklı bulduğu; davacı vekilinin, Anayasa Mahkemesinin bu kararını da tazminat davalarına dayanak gösterdiği; dava dosyasına da bir örneği sunulan Anayasa Mahkemesi'nin 2012/1195 başvuru numaralı, 18/11/2015 tarihli kararında; davacının mahkum olduğu cezasının infazı kapsamında Aydın E Tipi Kapalı Ceza infaz kurumunda bulunmakta iken 16/02/2011 tarihinde İzmir 1 nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği, bu kurumda bulunmakta iken alerjik durumu ve astım hastalığının ilerlememesi için daha uygun bir cezaevine naklinin gerektiği yönünde rapor verildiği; bu raporla birlikte hastalık nedeniyle naklini talep eden davacının Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünce 12/07/2011 tarihinde hastalık nedeniyle ve yol masraflarını ödemesi koşuluyla Nazilli E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği; bu yerde iken kurumda yakılan kömür ve kurum koşullarının davacının sağlığını olumsuz yönde etkilemesi nedeniyle hastalık nedeniyle ve yol masraflarını ödemesi koşuluyla 12/01/2012 tarihinde Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği; Antalya'daki nem oranının sağlığını olumsuz etkilemesi nedeniyle nakil talebinde bulunduğu; Genel Müdürlüğün 10/08/2012 tarihli kararına istinaden 18/08/2012 tarihinde güvenlik gerekçesiyle Denizli D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na nakledildiği; davacının/başvurucunun, Denizli D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildikten sonra yerleştirildiği odayla ilgili yakınmaları ve talepleri olduğu; Denizli D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü İdari ve Gözlem Kurulu Başkanlığınca davacının kalacağı odaya, havalandırma/bahçe saatlerinin hangi saatleri kapsayacağına ilişkin farklı kararlar verildiği; davacının, 28/8/2012 tarihli dilekçesiyle, bulunduğu koşullar ve rahatsızlıklarından bahisle Ceza İnfaz Kurumunun koşullarının iyileştirilmesini Denizli İnfaz Hâkimliğinden talep ettiği; Denizli İnfaz Hâkimliğince, 18/9/2012 tarihli ve E.2012/456, K.2012/455 sayı ile, talebin reddine karar verildiği; davacının/başvurucunun bu süreç içerisinde Kurum Müdüründen de şikayetçi olduğu; yine aynı Ceza İnfaz Kurumunda, davacının hastalığı nedeniyle nakil talep etmesi üzerine Pamukkale Üniversitesinden alınan 31/07/2013 tarihli kurul raporunda, çevresel koşulların daha uygun olduğu bir yere naklinin gerektiği bildirilmesine karşın, Genel Müdürlüğün nakil talebini kabul etmediği; davacının talebi üzerine 03/10/2013 tarihinde alınan sağlık kurulu raporunun da aynı yönde olmasına karşın nakil talebinin kabul edilmediği; aynı merciden alınan 2/01/2014 tarihli sağlık kurulu raporu ve davacının talebi üzerine Genel Müdürlüğün hastalık nedeniyle ve yol masraflarını ödemesi koşuluyla davacının Ödemiş M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesine karar verildiği; davacının bu kurumda hasımlarının olması ve can güvenliğinin olmaması nedeniyle nakil talebi üzerine İzmir 2 nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na nakledildiği; davacının, bu yerde de sağlık durumuna uygun şartların olmadığından bahisle, R( Rehabilitasyon) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na veya 24 saat sağlık hizmeti veren Ceza İnfaz Kurumu Kampüslerinden birine naklini talep ettiği; Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'nün 15/05/2015 tarihli kararı ile bu talebin reddedildiği, bu şekilde davacının ileri düzeyde bir astım hastası için gerekli koşulları sağlayan en uygun ceza infaz kurumuna gönderilmemesi ve böylelikle tedavisi ile infazının birlikte yürütülmesinin sağlanamaması neticesinde insan onurunu zedeleyecek düzeyde acı çekmesine yol açıldığından davacının maruz kaldığı şartların insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele olarak değerlendirildiği anlaşılmıştır.
Konuya ilişkin mevzuat hükümleri ile somut olay birlikte irdelendiğinde, hükümlülerin yerleştirileceği ceza infaz kurumlarını belirleme görevinin Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne ait bulunduğu; bu bağlamda hükümlülerin, farklı gerekçeli nakil taleplerinin de aynı birim tarafından değerlendirildiği; davalı idarenin bu görevini bir yargı faaliyeti olarak değil idari işlem veya eylem olarak yürüttüğü; öte yandan, 4675 sayılı Kanun doğrultusunda, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikayetleri incelemek, karara bağlamak ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hakimliklerinin, dava konusu uyuşmazlıkta yetkisinin de bulunmadığı gözetildiğinde; davacının kalacağı ceza infaz kurumunun belirlenmesi, bu nedenle yapılan nakil işlemleri ile idarenin uygulamalarından kaynaklandığı iddia edilen maddi ve manevi zararlara ilişkin uyuşmazlığın idari yargı yerince çözümlenmesi gerektiği açıktır.
Bu itibarla, kamu hizmetini yürütmekle görevli kılınmış kamu kurumunun, anılan hizmetin yürütülmesi sırasında kişiye verdiği ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davanın görülmesi ve kamu hizmetinin yöntemince yapılıp yapılmadığının tespitinin, idari yargı yerinin görevine girdiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, Ankara 1.İdare Mahkemesinin, 30.3.2016 gün ve E:2016/1315, K:2016/904 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 1.İdare Mahkemesinin, 30.3.2016 gün ve E:2016/1315, K:2016/904 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 29.1.2018 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Nuri NECİPOĞLU
|
Üye Şükrü BOZER
Üye Alaittin Ali ÖĞÜŞ |
Üye Mehmet AKSU
Üye Süleyman Hilmi AYDIN |
Üye Ahmet Tevfik ERGİNBAY
Üye Turgay Tuncay VARLI
|