Davacı : Y.F. Davalı : Adalet Bakanlığı O L A Y :Davacı, adam öldürme suçundan dolayı Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.4.1978 tarihli kararıyla 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına mahkum olmuş, cezasının bir kısmını çektikten sonra Niğde Ağır Ceza Mahkemesinin 3.4.1981 tarihli kararıyla meşruten tahliye edilmiştir. Meşruten tahliye süresi içinde bir suçtan dolayı Ürgüp Sulh Ceza Mahkemesince 22.5.1984 tarihinde 6 ay hapse mahkum edilmiş, bu ceza paraya çevrilmiştir. Bunun üzerine Niğde Ağır Ceza Mahkemesi 27.11.1984 tarihli kararıyla meşruten tahliye kararını kaldırmış ve davacı 14.8.1985 tarihinden itibaren cezasının kalan kısmını çekmek üzere cezaevine konulmuştur. 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 24.4.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3355 sayılı Kanunla değişik 4. maddesinin 4. fıkrası uyarınca paraya çevrilen hapis cezalarının da meşruten tahliye kapsamına alınması üzerine davacı, Kanunun yürürlük tarihinden 277 gün sonra 26.1.1988 tarihinde tahliye edilmiştir. Davacı, idare mahkemesinde 7.10.1988 tarihinde açtığı davada: 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan Veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun uyarınca Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesine yaptığı başvurunun “haksız tutuklama bulunmadığı” gerekçesiyle reddedildiğini ve bu kararın Yargıtay’ın onayından geçerek kesinleştiğini, kendisinin 3355 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte tahliye edilmesi gerekirken, sözkonusu Kanunu yürütmekle görevli Adalet Bakanlığı’nın ihmalinden dolayı 277 gün sonra salıverildiği ve bu kadar süre iş ve gücünden mahrum kaldığını, ailesinden ayrı ve cezaevi şartlarında yaşadığını lire sürerek idarenin maddi ve manevi tazminata mahkum edilmesini istemiştir. KAYSERİ İDARE MAHKEMESİ; 26.10.1988 gün ve 745-636 sayıyla: 466 sayılı Kanunu dayanarak Ağır Ceza Mahkemesine başvurulduğunu ve mahkemenin davayı reddettiği gözönüne alınarak tazminat isteminin çözümünün adli yargının görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; temyiz edilen karar DANIŞTAY 10. DAİRESİNİN 25.10.1990 gün ve E:1989/595, K:1990/2325 sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleşmiştir. Bu defa davacı 10.1.1991 gününde aynı istekle adli yargı yerinde dava açmıştır. ÜRGÜP ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 30.4.1991 gün ve 13-107 sayıyla ve Ağır Ceza Mahkemesinin, tazminat isteminin reddine ilişkin kesinleşen kararından sözederek davayı reddetmiştir. Temyiz edilen karar YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNİN 3.11.1992 gün ve E:1991/7334, K:1992/12417 sayılı kararıyla ve: Uyuşmazlığın 466 sayılı Kanun kapsamına girmediğinin açık olduğu, davacının meşruten tahliyesinin geç yapılmasından dolayı maddi ve manevi tazminat istediği, bu nedenle Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararının bu uyuşmazlıkta kesin hüküm ve kesin delil olarak nitelendirilmesinin doğru olmayacağı, anlaşmazlığın hizmet kusurundan kaynaklandığı, bu tür davaların çözümünün de idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle bozulmuş, bozma kararına uyan MAHKEME 29.12.1992 gün ve 563-556 sayıyla görevsizlik kararı vermiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi, İdare Mahkemesi ve Ağır Ceza Mahkemesinin 92/563, 88/745, 88/54 esas sayılı dosyaları Ürgüp Asliye Hukuk Hakimliğinin 2.2.1993 gün ve 563-556 sayılı yazıları ekinde Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmiştir. Böylece, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Kanunun 14. maddesinde öngörüldüğü biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuştur. İNCELEME VE GEREKÇE : Türk Milleti adına karar veren Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü, Mustafa ŞAHİN’in Başkanlığı’nda: Şükrü Kaya EROL, Mustafa YAKUPOĞLU, Ahmet ÇOLAKOĞLU, Nurşen ÇATAL, İrfan ERDİNÇ ve Osman ŞİMŞEK’in katılmaları ile yaptığı 19.3.1993 günlü toplantıda, Raportör- Hakim Ayten ANIL’ın raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; toplantıya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yerine katılan Savcı Rıza BİLGİN ile Danıştay Başsavcısı yerine katılan M. İlhan DİNÇ’in idari yargı yerinin görevli olduğu yolundaki yazılı düşünceleri doğrultusundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, cezaevinden zamanında tahliye edilmediği ileri sürülerek uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açılmıştır. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında: “idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu” belirtilmekte; 129. maddesinin 5. bendinden de: “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve Kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” hükmü yer almış bulunmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 13. maddesinde de keza; kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı, bu görevi yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açacakları, kurumun genel hükümlere göre personele rücu hakkının saklı olduğu yolunda bir düzenleme yapılmış bulunmaktadır. 29.3.1984 gün ve 2992 sayılı Adalet Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2. maddesinde: Ceza İnfaz Kurumlarının, kurulması idari görevleri yönünden gözetim ve denetiminin yapılması ve geliştirilmesi Adalet Bakanlığının görevleri arasında sayılmıştır. 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanuna dayanılarak çıkarılan, Ceza İnfaz Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzük’ün 10. maddesinin son fıkrasında: Ceza infaz kurumlarında personelin çalışma şekillerinin Adalet Bakanlığı’nca belirleneceği, nöbet ve vardiye çizelgelerinin kurum müdürünün önerisi ile Cumhuriyet Savcılığınca düzenleneceği belirtilmiştir. Aynı Tüzüğün 53. maddesinde de; personelin disiplin işlemleri hakkında Devlet Memurları Kanunu hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Bu hükümlere göre, cezaevi görevlilerinin Devlet Memuru oldukları açık ve mahkumların tahliye ve benzeri işlemlerinin de sorumlu Bakanlığın ve dolayısıyla ona bağlı memurların görevine girdiği de kuşkusuzdur. Bu durumda, Anayasa’nın yukarda açıklanan maddeleri ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 13. maddesi kapsamına giren ve kamusal görevle ilgili zarara ilişkin uyuşmazlığın idari yargı yerince çözümlenmesi gerekir. Bu itibarla, kamu hizmetini yürütmekle görevli kılınmış kamu kurumunun, anılan hizmetin yürütülmesi sırasında kişiye verdiği zararın tazmini istemiyle açılan davanın görülmesi ve kamu hizmetinin yöntemince yapılıp yapılmadığının tespiti, idari yargı yerinin görevine girmekle, idare mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir. SONUÇ :Anlaşmazlığın, niteliğine göre davanın İDARİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiğine, bu nedenle Kayseri İdare Mahkemesi’nin 26.10.1988 günlü, 745-636 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına, 19.3.1993 gününde KESİN OLARAK OYBİRLİĞİ ile karar verildi.