Hukuk Bölümü         1995/5 E.  ,  1995/4 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacı              : M.Ö.

Davalılar          : 1- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü

                             2- Kocasinan Belediye Başkanlığı 

OLAY: Kayseri Argıncık Köyünün kadastrosu, grafik yöntemle yapı­lıp ka­yıtlara geçirilmiştir. Daha sonra Kocasinan Belediye hudutlarına alınan bu köyün, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uy­gulanacak Bazı İşlemler ve 6765 sayılı İmar Yasasının Bir Maddesinin De­ğiştirilmesi Hakkında Yasa ve 3402 Sayılı Kadastro Yasası uyarınca kadast­rosunun yapılması için Ka­dastro Müdürlüğü ile Kocasinan Belediyesi ara­sında bir protokol düzenlenmiştir. Buna göre yapılan kadastro çalışmaları sonunda daha önce 1925 parsel numarası ile davacı ve diğer hissedarların adlarına tescilli olan taşınmaz, 2520 ada ve 12 adet parsel olarak hak sahip­leri adına tahdit ve tespit edilmiştir.

Ancak yapılan ölçüm sırasında: “davacının fiili kullanımında bulunan yere rastlanmadığı” gerekçesiyle kadastro müdürlüğünce adına tahdit ve tespit yapılma­yarak eski parseldeki hissesi bedeli dönüştürülmek suretiyle, aynı yerde, hissesin­den fazla yer işgal eden 2513 ada, 5 ve 8 parseller ile 2520 ada 7 parsel malikleri aleyhine, davacı lehine, 3,5 milyon liralık kanuni ipotek tesis edilmiş ve durum davacıya duyurulmuştur.

Davacı 19.10.1992 tarihinde adlî yargı yerinde kadastro tespitine iti­raz ede­rek tespit işleminin iptali ile yapılan tespitin sözü edilen parseldeki 131/6715 hisse­sinin adına kaydının yapılması, imara da bu şekilde geçiril­mesi istemiyle dava aç­mıştır.

Kayseri Kadastro Mahkemesi; 9.2.1994 gün, E.92/749, K.94/11 sa­yıyla: Kadastro uygulamasının, Kocasinan Belediyesinin encümen kararına ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne başvurusuna ve Kadastro Mü­dürlüğüyle yapılan protokole dayandığı, gereken masrafların belediyece karşılanması suretiyle işlemle­rin yürütüldüğü Kadastro Müdürlüğünce fiili durum tespit edildikten sonra beledi­yenin gerekli imar uygulamasını yaparak özel parselasyona geçtiği, yani işlemlerin tümüyle idari kararlara ve 2981 sayılı Yasa’ya dayandığı belirtilerek belediyece alınan idari karar, idare mahkemesince iptal edilip ortadan kaldırılmadan tapu iptali davasına bakılamayacağı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, karar temyiz edil­meksizin kesinleşmiştir.

Davacı, 10.3.1994 tarihli dilekçeyle idari yargıya başvurarak, eski 1925 nu­maralı parseldeki 131/6715 hisseli yeri göstermeyen kadastro tespi­tinin iptalini istemiştir.

Kayseri İdare Mahkemesi; 8.11.1994 gün ve 260/1075 sayıyla: İp­tali iste­nilen işlemin, kendi konusunda özel kanun niteliğinde bulunan 2981 sayılı Yasa’nın 3290 sayılı Yasayla değişik 10/b maddesinde öngörülen bir yetkinin kullanılmasına dayanılarak, doğrudan kadastro idaresince yapılan bir tespit olduğunu ve ıslah imar planı gibi bir işleme dayalı bulunmaması nedeniyle, 3402 sayılı Yasa uyarınca da­vanın çözümünün adlî yargının gö­revine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu karar da temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı, 9.1.1995 tarihli dilekçeyle, meydana gelen olumsuz görev uyuşmaz­lığının çözümlenmesini istemiş, idare mahkemesi dosyası mahke­mece, 10.1.1995 tarih ve 260-1075 sayılı gönderme kararıyla Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderil­miştir.

Böylece, adlî ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. madde­sinde öngörüldüğü biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuştur.

İnceleme ve Gerekçe: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü, Sel­çuk Tüzün’ün Başkanlığında, Şükrü Kaya Erol, Dr. Ekrem Serim, Nursel Aymakoğlu, Zafer Kantarcıoğlu, İrfan Erdinç ve Osman Şimşek’in katılım­ları ile yaptığı 13.2.1995 günlü toplantıda, Raportör-Hâkim Ayten Anıl’ın raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan, toplantıya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yerine katılan Savcı İsmet Gökalp ile Danıştay Başsavcısı yerine katılan Savcı M. İlhan Dinç’in, adlî yargı yerinin görevli olduğu yolundaki yazılı düşünceleri doğrultusundaki sözlü açıkla­maları da alındıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, kadastro çalışmasında davacının fiilen kullanımında olan yerin ze­minde çıkmaması sonucu, bu yerin takdir edilen bedeli üzerinden lehine yapılan ipoteğin kaldırılması ve kadastro tespitinin iptali ile tapulu taşınma­zın kendi adına kaydedilmesi istemiyle açılmıştır.

Belediye, beldesinde açık araziler oluşturarak, çarpık yapılaşmayı ön­lemek amacıyla, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile yaptığı bir proto­kolle, belediye sınırları içindeki taşınmazların kadastrosunun yapılmasını sağlamıştır. Belediyenin bu yetkisi 2981 sayılı Yasa’nın 22.5.1986 gün ve 3290 sayılı Yasayla değişik 10/b maddesine dayanmaktadır. Söz konusu madde de: “...b) üzerinde imar mevzuatına aykırı olarak toplu binalar inşa edilmiş toplu veya özel parselasyona dayalı arsa veya arazilerde, kişilerin hisse miktarları ve fiili kullanma durumları dikkate alına­rak valilik veya belediyelerin talebi üzerine: 1- Henüz kadastrosu yapılmamış yer­lerde, ka­dastro müdürlüklerince bu yasada belirtilen mülkiyet tespitine dair hü­kümler de uygulanarak, 2- Kadastrosu veya tapulaması tamamlanmış yerlerde ise, bu Yasayla verilen yetkiler kadastro müdürlüklerince kullanılarak ıslah imar planı­nın yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın; onayların alınmasına ve ilanların yapılma­sına (askı ilanları hariç) komisyonların kurulmasına lüzum kalmaksızın 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri veya 766 sayılı Tapulama Kanunu hükümlerine göre hak sahipleri tespit veya yeniden tayin edilerek adlarına tescil edilir...” denilmektedir. (2613 ve 766 sayılı Yasalar 3402 sa­yılı Kadastro Yasası’nın 48/1 sayılı maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 48/. maddesiyle de diğer Yasaların 2613 ve 766 sayılı Yasalara yaptığı atıflar 3402 sayılı Yasa’nın ilgili hükümlerine yapılmış sayılmış­tır.)

Olayda belediye, açıklanan hükümlü verilen yetkiye dayanarak bele­diye hu­dutları dahilindeki taşınmazların kadastrosunu yaptırmıştır. Buradaki idari işlemler bu kadastro tespitlerinin yaptırılmasını öngörün encümen ka­rarı ile yukarıda sözü edilen protokolden ibaret ön işlemlerdir. Davacı, ka­dastro çalışmaları sonunda üze­rinde fiilen kullanmakta olduğu evinin bulun­duğu arazinin kadastro tespitleri sonu­cunda zeminde  (parselde) çıkmaması nedeniyle meydana gelen mağduriyetinin giderilmesini istemektedir. Dava konusu istem belediyenin yaptığı işlemlere yönelik olmayıp, kadastro mü­dürlüğünün ölçüm ve yazımıyla ilgili bulunmaktadır.

3402 sayılı Kadastro Yasası’nın, “Uyuşmazlıkların kadastro mahke­mesinde çözümlenmesi” başlıklı Beşinci Bölümünde yer alan 24. madde­sinde: Genel mah­kemelere ait olup da bu Yasa’nın uygulanması ile ilgili dava ve işlere, belirlenen usul ve esaslara göre bakmak üzere her kadastro bölgesinde, tek hakimli ve asliye mahkemesi sıfatını haiz, yeter sayıda ka­dastro mahkemeleri kurulacağı öngörülmüş; 25. maddesinde de: Bu mah­kemelerin taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren ben­zeri davalara ve özel yasalarla kendisine verilen işlere bakacağı belirtilmiş­tir. Aynı Yasa’nın “Teknik Hataların Düzeltilmesi” başlıklı 41. maddesinde: Kadastro­ları kesinleşmiş taşınmaz mallarda vasıf ve mülkiyet değişikliği dışında kalan ölçü, tersimat ve hesaplamalardan doğan fenni hataların, ilgili­nin müracaatı üzerine veya kadastro müdürlüğünce resen düzeltileceği ve düzeltmenin taşınmaz mal malikleri ile diğer hak sahiplerine tebliğ oluna­cağı belirtilip, tebliğ tarihinden başlayan 30 içinde düzeltmenin kaldırılması yolunda sulh mahkemesinde dava açılmadığı tak­dirde yapılan düzeltmenin kesinleşeceği hükmü yer almıştır.

Diğer taraftan Medeni Kanunun yirmi beşinci babında “Tapu Sicili” bölü­münün “Tashih”e ilişkin “Adi Hata” başlıklı 935. maddesinde: “Alaka­darlar tahri­ren muvafakatlarını beyan etmedikleri halde mahkeme kararı olmadıkça tapu sicil memuru, hiçbir tashih icra edemez...” denilmektedir.

Açıklanan bu hükümler ve davadaki istemlerin kadastro işlemlerine yönelik olması itibariyle davanın adlî yargı yerinin görevine girdiği bu ne­denle, Kayseri Kadastro Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmektedir.

SONUÇ: Anlaşmazlığın niteliğine göre davanın adlî yargı yerinde görül­mesi gerektiğine, bu nedenle Kayseri Kadastro Mahkemesi’nin 9.2.1994 gün, E.92/749, K.94/11 sayılı görevsizlik kararının kaldırılma­sına, 13.2.1995 gününde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.