T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS NO       : 2019/407

KARAR NO   : 2019/472      

KARAR TR    : 08/07/2019

 

ÖZET: Davalı idarelerin sorumluluk alanında meydana gelen ve davacıların murisinin ölümüyle sonuçlanan olayda oluştuğu ileri sürülen maddi ve manevi zararın, olayın oluşumunda kusuru olduğu ileri sürülen davalılardan tazmini istemiyle açtığı davanın ADLİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk

 

 

 

 

 

K A R A R

 

 

 

          Davacılar                       :1-H. B. 2-İ. B. 3-İ. B. 4-P. B. 5-Ü. B.

          Vekilleri                         : Av.S. D.

          Davalı                           : İçişleri Bakanlığı

          Vekilleri                         : Av. S. Ö. Av. A. Y.

          Davalı                           : Karayolları Genel Müdürlüğü

          Vekili                             : Av. B. E.

 

          OLAY: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların murisi Y. B.'nun 16.02.2016 tarihinde Hakkari İli, Van Bulvarı üzerinde yürümekte iken Kale Tepe mevkiinden üzerine düşen taşlar sonucu vefat etmesi olayında davalı idarenin sorumluluğu bulunduğundan bahisle Y. B.'nun kardeşleri P. B., İ. B.ve Ü. B. için 150,00 TL maddi ve 15.000,00 TL manevi, Y. B.'nun anne ve babası H. B. ve İ. B. için ise 200,00 TL maddi ve 40.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplamda 350,00 TL maddi ve 55,000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle İçişleri Bakanlığı ve Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine 28/06/2016 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

          Hakkari Asliye Hukuk Mahkemesi: 16/03/2017 tarih 2016/355 Esas- 2017/64 Karar sayılı dosyada "..... Dava Tazminat (Maddi-Manevi Tazminat) davasıdır.

          Yargıtay 29/06/2016 Tarih 2014/1163 Esas ve 2016/909 karar ilamında "2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Yargı Yolu" başlıklı 125. Maddesinin 1. Fıkrası idaresinin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır " hükmünü, son fıkrası ise " idare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür " düzenlemesini içermektedir. İdare hukukunda idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Biri idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu, diğeri ise idarenin eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin "hizmet kusuruna ( kusurlu sorumluluk )" ve "kusursuz sorumluluğuna" dayanmaktadır. İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada "hizmet kusuru" kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımını yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru: idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır. Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bu üç durum, hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir. Buna göre idare kural yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurabilen zararları tazminle yükümlü olup, İdari Yargılama Usulü Kanunun " İdari dava Türleri ve İdari yargı yetkisinin sınırı " başlıklı 2. Maddesinin 1 fıkrasının "b" bendi gereğince " İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar " idari yargı yerinde tam yargı davası açabilecektir. Yine İYUK 15/I-a maddesinde ise, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği de hükme bağlanmıştır. Hizmet kusuruna ilişkin bu açıklamalardan sonra, somut uyuşmazlığın kamu idareleri ve kuruluşlarının trafik güvenliği ve düzenini sağlamak amacıyla gerek kendi kuruluş yasaları, gerekse 2918 sayılı KTK'na göre yürüttükleri hizmetlerin, kamu hizmeti niteliğini taşıması ve KTK'da görevlendirilen kamu idare ve kuruluşlarının trafik düzeni ve güvenliği hizmetlerinden kaynaklandığı iddia edilen zararların tazmini istemiyle ilgili idarelere karşı açılan davaların idari yargı kolunun görev alınana girmektedir. " denilmiştir.

          Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK'nın 114/1 .b hükmü "yargı yolunun caiz olması" şeklinde olup; ilgili hükümde mahkemenin yargı kolu yönünden görevli olması dava şartı olarak yer almıştır. Aynı kanunun 115/2 hükmünde ise mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit etmesi halinde davanın usulden reddolunacağı düzenlenmiştir.

          Buradan hareketle mahkememizde davaya bakmak için yargı yolu dava şartı gerçekleşmediği" görüşüyle "Davanın görev nedeniyle usulden reddine" hükmetmiş, karar aleyhine istinaf başvurusu yapılmıştır.

          ERZURUM BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ: 27/02/2018 tarih, 2017/807 Esas, 2018/243 Karar sayılı kararı ile; "...... İdarenin hizmet kusurundan doğan zararlardan dolayı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesi gereğince İdare’ye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir. Bu nedenle, ilk derece mahkemesinin kararında bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ’nin 3/2 maddesi uyarınca, ret sebebi aynı olan davalılar lehine tek vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken ayrı ayrı vekâlet ücreti takdir edilmesi doğru olmadığı gibi görevsizlik kararının öninceleme duruşmasında verildiği gözetildiğinde Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ‘nin 7. maddesi uyarınca, davalılar lehine tarife hükümleriyle belirlenen ücretin yarısına hükmedilmesi gerekirken tamamına hükmedilmesi de isabetli olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, HMK’ nın 353/l-b.2 maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile vekâlet ücreti yönünden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına" karar vererek "Davanın idari yargıda görülmesi gerektiğinden yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle davanın USULDEN REDDİNE, Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3/2 ve 7. maddeleri uyarınca 1.090,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine" hükmetmiş, temyiz edilmeyen kararır 10/05/2019 tarihi itibarıyla kesinleştiği anlaşılmıştır.

          Davacılar vekili bu kez aynı taleple 04/07/2018 tarihinde idari yargı yerine müracaat etmiştir.

          VAN 1. İDARE MAHKEMESİ: 09/05/2019 gün, 2018/1669 esas sayılı dosyada; "...2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 13.maddesinde "Karayolunun yapımı, bakımı, işletilmesi ile görevli ve sorumlu bütün kuruluşlar, karayolu yapısını, trafik güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmakla yükümlüdür." hükmüne yer verilmiş; anılan Kanunun 19.01.2011 tarih ve 27820 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanun'un 14.maddesi ile değişik 110.maddesinde, "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır. Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir." hükmü yer almıştır.

          Dosyanın incelenmesinden, davacılar tarafından, davacıların murisi Yunus Baygo'nun 16.02.2016 tarihinde Hakkari İli, Van Bulvarı üzerinde yürümekte iken Kale Tepe mevkiinden üzerine düşen taşlar sonucu vefat etmesi olayında davalı idarelerin kusur/kusursuz sorumluluğu bulunduğundan bahisle Yunus Baygo’nun kardeşleri ve anne-babası için 350,00 TL destekten yoksun kalma, 350,00 TL manevi tazminat, 100,00 TL tedavi giderleri, 100,00 TL cenaze giderleri olmak üzere toplamda 900,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle Hakkari Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açıldığı, Hakkari Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 16/03/2017 tarih ve E:2016/355, K:2017/64 sayılı kararı ile davanın idari Yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle usulden reddine karar verildiği, söz konusu Mahkeme kararına karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi tarafından 27/02/2018 tarih ve E:2017/807, K: 2018/243 sayılı kararıyla yeniden hüküm tesis edildiği, davanın usulden reddine karar verildiği ve bu kararın da temyiz yoluna başvurulmadan 10.05.2018 tarihinde kesinleşmesi üzerine 350,00 TL maddi ve 55.000,00 TL manevi tazminat ödenmesi istemiyle Mahkememizde bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

          Konu ile ilgili benzer bir uyuşmazlıkta 08/05/2017 tarih ve E:2017/249 ve K:2017/294 sayılı sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi kararında aynen; "2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. Maddesi ile Anayasa Mahkemesinin benzer bir konuda İdare Mahkemesinin davaya bakmakla görevli bulunmadığı yolundaki kararları gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır." gerekçesine yer verilerek adli yargı tarafından verilen görevsizlik kararı kaldırılmıştır.

          Olayda, yukarıda yer verilen 2918 sayılı Kanunun 110. Maddesi hükmü ile Uyuşmazlık Mahkemesinin kararı birlikte değerlendirildiğinde, Karayolları Trafik Mevzuatından kaynaklandığı açık olan bu uyuşmazlığın çözümünde adli yargı mercilerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; adli yargının görev alanına giren davada Mahkememizin görevli olmaması ve Hakkari Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görevsizlik kararı verilmiş olması nedeniyle, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine ve işin incelemesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesi'nce karar verilinceye kadar ertelenmesine" karar vererek dava dosyalarını 22/05/2019 tarih ve 2018/1669 E. Sayılı üst yazı ile Mahkememize göndermiş, başvuru 30.05.2019 tarihinde kaydedilmiştir.

          İNCELEME VE GEREKÇE :

          Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Başkan Hicabi DURSUN, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ'un katılımlarıyla yapılan 08/07/2019 günlü toplantısında:

          l-İLK İNCELEME :

          Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, idari yargı dosyasının, ekindeki adli yargı dosyası bilgileri ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

          II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Engin SELİMOĞLU'nun davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

          Dava; davalı idarelerin sorumluluk alanında meydana gelen ve davacıların murisinin ölümüyle sonuçlanan olayda oluştuğu ileri sürülen maddi ve manevi zararın, olayın oluşumunda kusuru olduğu ileri sürülen davalılardan tazmini istemiyle açılmıştır.

          2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun "Amaç" başlıklı 1. maddesi; Bu Kanunun amacı, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemektir.

          “Kapsam” başlıklı 2. maddesi; ...Bu Kanun, karayollarında uygulanır. Ancak aksine bir hüküm yoksa

          a) Karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile

          b) Erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımlarında da,

          Bu Kanun hükümleri uygulanır.

          "Tanımlar" başlıklı 3. maddesi; Bu Kanunda kullanılan terimlerin tanımları aşağıda gösterilmiştir.

          Trafik : Yayaların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleridir.

          ...Yaya yolu (Yaya kaldırımı) : Karayolunun, taşıt yolu kenarı ile gerçek veya tüzelkişilere ait mülkler arasında kalan ve yalnız yayaların kullanımına ayrılmış olan kısmıdır.

          Hükümlerini içermektedir.

          Aynı Kanunun, “Karayolları Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri” başlıklı 7. maddesinde; “Karayolları Genel Müdürlüğünün bu Kanunla ilgili görev ve yetkileri şunlardır:

          a) Yapım ve bakımdan sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yaparak önlemleri almak ve aldırmak,

          b) Tüm karayollarındaki işaretleme standartlarını tespit etmek, yayınlamak ve kontrol etmek,

          d) Trafik ve araç tekniğine ait görüş bildirmek, karayolu güvenliğini ilgilendiren konulardaki projeleri incelemek ve onaylamak,

          e) Yapım ve bakımından sorumlu olduğu karayollarında, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü alınmak suretiyle, yönetmelikte belirlenen hız sınırlarının üstünde veya altında hız sınırları belirlemek ve işaretlemek,

          f) Trafik kazalarının oluş nedenlerine göre verileri hazırlamak ve karayollarında, gerekli önleyici teknik tedbirleri almak veya aldırmak,

          g) Yapım ve bakımından sorumlu olduğu karayollarında trafik güvenliğini ilgilendiren kavşak, durak yeri, aydınlatma, yol dışı park yerleri ve benzeri tesisleri yapmak, yaptırmak veya diğer kuruluşlarca hazırlanan projeleri tetkik ve uygun olanları tasdik etmek,

          h) Yetkili birimlerce veya trafik zabıtasınca tespit edilen trafik kaza analizi sonucu, altyapı ve yolun fiziki yapısı ile işaretlemeye dayalı kaza sebepleri göz önünde bulundurularak önerilen gerekli önlemleri almak veya aldırmak,

          j) Trafik zabıtasının görev ve yetkileri saklı kalmak üzere Bu Kanunun 13,14,16,17,18,47/a ve 65 inci maddeleri hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında suç veya ceza tutanağı düzenlemek; 47 nci maddenin (b), (c) ve (d) bentlerinde belirtilen kural ihlallerinin tespiti halinde, durumu bir tutanakla belirlemek ve gerekli işlemin yapılması için en yakın trafik kuruluşuna teslim etmek,

          k) Bu Kanunla ve bu Kanuna göre çıkarılmış olan yönetmeliklerle verilen diğer görevleri yapmaktır” hükmüne yer verilmiştir.

          Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır” denilmiştir.

          2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

          Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

          Bu durumda,2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı tartışmasızdır.

          Dosyanın incelenmesinde; davacıların murisinin yolun sağında ve trafiğin yayalara ayrılan kısmında yürürken, önlem alınmaması sebebiyle Kale Tepesinden üzerine düşen taşlar sebebiyle yaralanıp bilahare vefat ettiği anlaşılmaktadır. 2918 sayılı Kanunun 3. maddesinde yaya yolunun yalnız yayaların kullanımına ayrılmış olan karayolu kısmı olarak tanımlandığı, 2. maddesinde Kanunun kamuya açık yerlerde de uygulanacağının belirtildiği ve 110. Maddesindeki "bu Kanundan doğan sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğine" dair düzenleme de nazara alındığında meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

          Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girdiğinden, Van 1. İdare Mahkemesi’nin başvurusunun kabulü ile Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 27.02.2018 gün ve E:2017/807, K:2018/243 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

          S O N U Ç :Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle, Van 1. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 27.02.2018 gün ve E:2017/807, K:2018/243 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA 08/07/2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                               Üye                               Üye                              Üye

      Hicabi                              Şükrü                          Mehmet                          Birol      

    DURSUN                           BOZER                         AKSU                          SONER          

 

 

 

 

                                                  Üye                                Üye                              Üye    

                                        Süleyman Hilmi                 Aydemir                        Nurdane

                                              AYDIN                          TUNÇ                          TOPUZ