Hukuk Bölümü         2012/435 E.  ,  2013/81 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Davacılar : 1-A.Ş.C., 2- A.Ş.C.

Vekili      : Av. E.A.

Davalı     : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı

Vekilleri  : Av. Ö.U.

O L A Y : Davacılar vekili, dava dilekçesinde; müvekkillerinin, İstanbul ili, Sarıyer ilçesi, Rumeli Kavağı mahallesi, Rumeli Kavağı sokağı, İskele Caddesinde kain ve tapunun, 121 pafta, 845 ada, 1 parsel sayısında kayıtlı Altın Kum Plaj ve Gazinosu niteliğindeki taşınmazın toplam 2/8 oranında müşterek  hissedarı bulunduklarını; söz konusu parselle ilgili olarak, davalı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Boğaziçi İmar Müdürlüğünün 12/05/2011 tarihli yazısında; “22/07/1983 onanlı ve 1/1000 ölçekli Boğaziçi Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planında Sahil Şeridinde “Plaj Tesisleri ve Yol Alanına ayrılmıştır” denildiğini; plan hükümleri gereğince, tasarruf etme imkanının ortadan kalktığını; davalı idarece yaklaşık 30 seneden bu yana taşınmazın Kamulaştırılması ya da tahsis amacı dışına çıkarılması yoluna  gidilmediğini; davalı idarenin Anayasada yer alan Temel Hak ve Hürriyetlerle bireyin mülkiyet hakkına saygılı olduğundan söz edilemeyeceğini, bu durumun "hukuk güveliği"ni zedelediğini; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683.md.sinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanındığını; bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp, tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulamasının sonucu itibari ile bir fark bulunmadığını; somut olayda Kamulaştırmasız El Atmanın tüm unsurlarının gerçekleştiğini;  YHGK kararının istihsalinden sonra Yargıtay 5. Hukuk Dairesi çıkarmış bulunduğu kararların da aynı doğrultuda olduğunu ifade ederek;  taşınmazın konumu, değeri ve ayrıca Yargıtay 5.H.D.'nin 19.07.1991 Gün ve 5013 E., 6525 K. sayılı içtihadında da belirtildiği gibi, "kamulaştırma gününe en yakın somut emsal kamulaştırılanın bizzat kendisidir" gerçeği karşısında, "fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı ve baki kalmak ihtirazi kaydıyla  şimdilik, Kamulaştırmasız el atmadan dolayı alacaklarının 10.000 Türk Liralık bölümünün dava tarihinden itibaren işleyecek 4709 Sayılı Yasa'nın 18.md.si ile değiştirilen Anayasa'nın 46.md.sinin son fıkrası hükmü gereğince "KAMU ALACAKLARI İCİN ÖNGÖRÜLEN EN YÜKSEK FAİZ ORANI" ile birlikte tahsiline ve davacılara payları oranında verilmesine; Müvekkillerinin taşınmazdaki paylarına el atılmakla, yapılacak ödemeye isabet edecek pay miktarlarının iptali ile davalı/İdare adına tesciline, karar verilmesi istemiyle 1.6.2011 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Sarıyer 1.Asliye Hukuk Mahkemesi, E:2011/235 sayılı, 1.6.2011 tarihli Tensip Tutanağı ile yargılamanın 21.7.2011 gününe bırakılmasına karar vermiş; davalı vekilinin 12.7.2011 tarihinde kayda giren birinci cevap dilekçesinde ve 21.7.2011 tarihinde yapılan 1.oturumda yargı yoluna ilişkin her hangi bir itirazda bulunulmamış; 2.oturum 1.11.2011, 3.oturum 24.1.2012, 4.oturum 22.3.2012 tarihinde yapılmış;  davalı vekilinin, 31.5.2012 tarihli ek beyan dilekçesinde, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu ve davanın görev yönünden reddinin gerektiği ileri sürülmüştür.

(Sarıyer’deki yerinden Çağlayan’da yapılan İstanbul Adliye Sarayına taşınan Sarıyer Mahkemelerin isimleri değiştirilmiş, SARIYER 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ, İSTANBUL 19. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olmuştur.)

İSTANBUL 19.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 31.5.2012 tarihli 5. oturumda ve E:2011/235 sayı ile, davalı vekilinin görev(yargı yolu) itirazının reddine karar vermiştir.

Davalı İdare vekilince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle 5.6.2012 kayıt tarihli dilekçe ile başvuruda bulunulması üzerine, dilekçe ve dava dosyasının aslı Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; Uygulama ve Öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemlerin, "idari işlem"; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, "idari eylem" olarak tanımlandığı; bu tanıma göre; idarelerin 3194 sayılı İmar Kanununun 8'inci maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve düzenleyici imar planları ile bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon, kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, "idari işlem"; bu imar planı uyarınca yapmak zorunda oldukları program ve uygulamaları bunun için gerekli zamanda gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği taşıdığı; dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, dava dilekçesinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü kararında, mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamaların fiili el atma olmadan da kamulaştırmasız el atma olarak nitelendirildiği ileri sürülmek suretiyle, imar planında plaj tesisleri ve yol alanı olarak ayrılan taşınmazının bedelinin ödenmesine hükmedilmesinin istenildiği; bu bilgiler karşısında; davanın, davacının taşınmazının, imar planında plaj tesisleri ve yol alanına ayrılması hadisesi sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşıldığı;  dava dilekçesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında mülkiyet hakkına getirildiği söylenen kısıtlamanın, taşınmazın maliki yönünden zarar doğurucu sonuçlarının olabileceğinde kuşku bulunmadığı, ancak; bu sonuç ya da sonuçların, yukarıda da söylenildiği üzere, genel ve düzenleyici nitelikte bir idari işlem olan imar planında taşınmazın planda ön görülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından ve imar uygulamalarından; başka anlatımla da, idari işlemlerden ve davalı idarenin imar planı gereği yapılması gereken kamulaştırmalar konusundaki hareketsizliği şeklinde ortaya çıkan idari eylemlerden kaynaklandığı; idari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazmini taleplerinin ise; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12 ve 13'üncu maddeleri uyarınca, idari yargı yerlerinde açılacak tam yargı davalarına konu edilmelerinin, anılan yasa hükümlerinin gereği olduğu;  bu bakımdan; hukuka uygunluklarının denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi İdari Yargı'nın görev alanında bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların, "hukuki el atma" olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarına konu edilmelerine, hukuken olanak bulunmadığı; dolayısıyla; davanın taşınmazın bedelinin tazminat olarak hüküm altına alınması istemine ilişkin kısmının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği; açıklanan nedenle, 2247 sayılı Yasa'nın 10'uncu maddesi uyarınca davanın taşınmazın bedelinin tahsiline hükmedilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 14.1.2013 günlü toplantısında:: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR’ın başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 10. maddesinde, “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir.

Yetkili Başsavcı veya Başkanunsözcüsünün Uyuşmazlık Mahkemesinden istekte bulunabilmesi için, görev itirazının, hukuk mahkemelerinde en geç birinci oturumda, ceza mahkemelerinde delillerin ikamesine başlamadan önce; idari yargı yerlerinde de dilekçe ve savunma evresi tamamlanmadan yapılmış olması ve yargı yerlerinin de kendilerinin görevli olduklarına karar vermiş bulunmaları şarttır.

Görev itirazının yargı merciince yerinde görülerek görevsizlik kararı verilmesi halinde, görev konusunun Uyuşmazlık Mahkemesince incelenebilmesi, temyizen bu kararın bozulmuş ve yargı merciince de bozmaya uyularak görevli olduğuna karar verilmiş bulunmasına bağlıdır.

Uyuşmazlık çıkarma isteminde bulunmaya yetkili makam; reddedilen görevsizlik itirazı adli yargı yararına ileri sürülmüş ise Cumhuriyet Başsavcısı, idari yargı yararına ileri sürülmüş ise Danıştay Başkanunsözcüsü, askeri ceza yargısı yararına ileri sürülmüş ise Askeri Yargıtay Başsavcısı, Askeri İdari Yargı yararına ileri sürülmüş ise bu mahkemenin Başkanunsözcüsüdür.

Görev itirazının reddine ilişkin karara karşı itiraz yolunun açık bulunduğu ceza davalarında ret kararı kesinleşmeden uyuşmazlık çıkarma istenemez” denilmiş; 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmiştir.

                Olayda, Sarıyer 1/İstanbul 19.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne görülen davada, davalı Belediye Başkanlığı’nca, gerek 12.7.2011 tarihinde kayda giren birinci cevap dilekçesinde gerekse de 12.7.2011 tarihinde yapılan birinci oturumda görev itirazında bulunulmadığı ancak,  4.oturumdan sonra,  31.5.2012 tarihli ek beyan dilekçesinde,  davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu ileri sürülerek görev itirazında bulunulduğu anlaşılmıştır.

Bu durumda; davalı İdare vekili tarafından, Sarıyer 1/İstanbul 19.Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki davada, (en geç)birinci oturumdan sonra yapılan görev itirazının süresinde olduğunun kabulü mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, anılan Yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.

SONUÇ : 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 14.1.2013 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.