T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

           

            ESAS NO      : 2019 / 748

            KARAR NO  : 2019 / 810

            KARAR TR   : 23.12.2019

ÖZET :  Ankara İli, Altındağ İlçesi, Özbek Mahallesi, 602 ada, 7 parsel sayılı taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından bahisle arsa bedeli için 5.000,00 TL, üzerindeki yapı ve müştemilatlar için 5.000,00 TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

 

 

K  A  R  A  R

 

 

 

Davacılar      : 1-Ş. A. ve diğ.

Vekili           : Av. S. B.

Davalı           : Altındağ Belediye Başkanlığı

Vekili           : Av. M. Ö.A.

 

O L A Y       : 1-Davacılar vekili dilekçesinde özetle; müvekkillerinin hissedarı ve maliki bulunduğu, Ankara ili, Altındağ ilçesi, Özbek mahallesi 602 ada 7 parselindeki arsanın, üzerindeki yapı ve tüm müştemilatlarıyla birlikte, Altındağ Belediyesi Encümeninin 26.04.2014 tarih 361 sayılı kararı ile Kamulaştırma Kanunu gereğince; kamulaştırılmasına karar verildiğini, ancak davalı idarenin;  kamulaştırma bedelini müvekkillerine ödenmeksizin, projenin bütününün açık inşaat alanı haline getirilmiş olması ve davalı idare ile anlaşanlara ve davalı idare tarafından kamulaştırma bedel tespiti ve tescil davası açılıp da bedeli ödenen dava konusu taşınmazın çevresindeki taşınmazların üzerindeki evlerin tamamının yıkılmış olması, yolların ve telefon, elektrik, su hatlarının kesilmiş olması ve bu şekilde müvekkillerinin taşınmazlarından yararlanma ve istifade imkanlarının kalmamış olması sebepleriyle;  davalı idare tarafından kamulaştırılmaksızın fiilen el atılmış bulunulduğu ileri sürerek; müvekkiller adına kayıtlı taşınmaz ve üzerindeki bina ve ağaçların bedeline ilişkin fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile 99,00 m2 arsa için şimdilik 5.000,00.-TL;   dava konusu arsa üzerinde bulunan “1.Grup Eski Eser” niteliğindeki Eski Eser yapı ve tüm müştemilatlar için şimdilik 5.000,00.-TL olmak üzere, toplam şimdilik 10.000,00.-TL tazminatın/alacağın,  dava açma tarihinden kararın kesinleştiği tarihe kadar işleyecek yasal faiziyle, kararın kesinleşmesi tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faizi ile birlikte  tahsili  istemiyle 11.12.2018 tarihinde  adli yargı yerinde dava açmıştır. 

2-Davalı tarafından verilen tarihsiz, (ancak 21.1.2019 tarihinde tarama yapıldığını gösteren kaşenin bulunduğu) birinci cevap dilekçelerinde görev itirazında bulunulmuştur.

3-Ankara 23.Asliye Hukuk Mahkemesince; 12.3.2019 günlü celsede ve E:2018/718 sayı ile, aynen; “Belirli gün ve saatte celse açıldı.

Davacı vekili Av. B.Ö.ile davalı Altındağ Belediyesi vekili Av. Furkan Moral geldi. Açık yargılamaya başlanıldı.

Hakim değişikliği nedeni ile eski zabıtlar okundu.

Ön inceleme duruşmasına geçildi.

Dosyanın incelenmesinden; Türk Mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunduğu, Adli yargının görevli olduğu, Mahkememizin görevli olduğu, kesin yetki halinin bulunmadığı, tarafların taraf ve dava ehliyetinin bulunduğu tarafların dava takip yetkisinin bulunduğu, vekaletnamelerin usulüne uygun olduğu, teminat gösterilmesine gerek bulunmadığı, davacı tarafın hukuki yararının bulunduğu, derdestlik durumunun söz konusu olmadığı görüldü.

Dava dilekçesi okundu.

Davacı vekilinden soruldu, dava dilekçemizi aynen tekrar ederiz. Davalı belediyece müvekkilin arsasının 99 m2 sine tecavüz edilmiştir. 5.000,00 TL arsa, 5.000,00 TL de bina değeri olmak üzere şimdilik 10.000,00 TL talebimiz vardır. Davamızın kabulünü talep ederiz dedi.

Davalı vekilinden soruldu, cevap dilekçemizi aynen tekrar ederiz. Davanın öncelikle yargı yolu uyuşmazlığı nedeni ile reddini, daha sonra esastan reddini talep ederiz dedi.     Uyuşmazlığın kamulaştırmasız el atma nedeni ile arsa ve bina değerinin tahsili istemine ilişkin olduğu görüldü.

Taraflar sulhe teşvik olundu.

Taraflar, sulh olma ihtimalimiz yoktur, ayrıca arabuluculuğa da gitmeyeceğiz dediler.

G/D : 1- Ön inceleme aşaması bittiğinden tahkikat aşamasına geçilmesine,

2- Dava konusu taşınmaz mahallinde 27.03.2019 tarihinde saat 14.00 de keşif yapılmasına, bilirkişilerin mahkememizce resen seçilmesine, bilirkişiler için ayrı ayrı 400,00 TL ücret takdirine, masrafın gider avansından karşılanmasına, eksik masraf varsa davacı vekilince 2 hafta içinde tamamlanmasına,

Tahkikat duruşmasının 28.05.2019 saat 09.30 a bırakılmasına karar verilip iş bu tutanak hep birlikte imza altına alındı.” denilmiş; davalı vekili de bu tutanağı imzalamıştır.

4-Davalı vekili, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması istemiyle bir başvuru yapmamıştır.

5-Dava konusu uyuşmazlığa ilişkin 4.4.2019 tarihli Fen Bilirkişi Raporu, 28.5.2019 tarihli Bilirkişi Kurulu Raporu hazırlanarak mahkemeye sunulmuştur.

6- ANKARA 23.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNCE; 28.5.2019 günlü celsede ve E:2018/718 sayı ile, aynen, “Belirli gün ve saatte celse açıldı.

Davacı vekili Av. Bayram Özkan ile davalı vekili Av. Can Altan geldi. Açık yargılamaya  başlanıldı.

Keşfin yapıldığı, bilirkişilerin raporlarını sunduğu görüldü. Elden birer örnek taraf vekillerine verildi.

Davacı vekilinden soruldu, raporu inceleyip beyanda bulunalım, süre verilsin dedi.

Davalı vekilinden soruldu, raporu   inceleyip beyanda bulunalım, ayrıca yargı yolu itirazımız hakkında karar verilmesini talep ederiz dedi.

Davacı vekili söz aldı; yargı yolu itirazının reddini talep ederiz. Taşınmaza fiilen el atılmıştır dedi.

G/D : 1- Taraf vekillerine bilirkişi raporunu inceleyip beyanda bulunmaları için 2 haftalık süre verilmesine,

2- Davalı vekilinin yargı yolu itirazının reddine,

Bu nedenle yargılamanın 17.09.2019 günü saat 09.25 e bırakılmasına karar verildi. 28.05.2019” denilmiştir.

7- Davalı vekilinin idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolundaki 11.6.2019 günlü dilekçesi üzerine, dosya Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI: “(…) Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde de; idarenin eylem ve işlemlerinden dolayı hakları muhtel olan kişiler tarafından tam yargı davası açılabileceği düzenlenmiştir.

Davacıların hissedarı oldukları taşınmazın Kentsel Sit Alanı sınırları içerisinde kaldığı, Bakanlar Kurulunun 22/06/2015 tarih ve 2015/7872 sayılı kararı ile belirlenen Ulus Tarihi Kent Merkezi Yenileme alanı sınırı dışında kalan alana yönelik Ankara 11 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 27/07/2015 tarih ve 1484 sayılı kararı ile belirlenen Ankara II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 12/07/2018 tarih ve 3350 sayılı kararı ile 1 yıl uzatılmasına karar verilen Geçiş Dönemi Koruma esasları ve Kullanma Şartlarının geçerli olduğu, taşınmazın üzerinde eski eser tescilli yapı bulunduğu, dava dilekçesinde Altındağ Belediye Encümeninin 26/04/2014 tarih, 361 sayılı kararı ile taşınmazın kamulaştırmasına karar verildiği, kamulaştırma kararı kapsamında uzlaşma sağlanamadığı, Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesine açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasının takip edilmemesi nedeniyle 29/09/2016 tarih, E:2015/536. K:2016/313 sayılı kararıyla davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, taşınmazın çevresindeki evlerin tamamının yıkıldığı, yolların ve telefon, elektrik, su hatlarının kesildiğinden taşınmazdan yararlanma imkanlarının kalmadığı ileri sürülerek kamulaştırmasız el atmanın unsurlarının oluştuğundan bahisle zararın tazmini istemiyle davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uygulama ve öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemler, "idari işlem"; temelinde idari bir karar veya işlem olmaksızın veya bir idari sözleşmeye dayanmaksızın gerçekleştirdikleri her türlü maddi faaliyetleri veya görevleriyle ilgili hareketsizlikleri de, "idari eylem" olarak tanımlanmaktadır.

İdareler kural olarak yürüttükleri kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdürler. İdari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Bir başka anlatımla, kamu idareleri, yürüttükleri hizmetin işleyişini sürekli kontrol etmek ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün tam ve gereği gibi yerine getirilmemiş olması nedeniyle doğan zararların, hizmeti yürütmekle yükümlü bulunan idare tarafından tazmini gerekmekte olup, bu zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.

Uyuşmazlıkta, üzerinde davacılara ait yapı ve müştemilatın yer aldığı taşınmaza davalı idare tarafından fiilen el atılmamış olmakla birlikte, kentsel sit alanı kapsamında yapılan uygulamalarla bölgede yaşam koşullarının ortadan kalktığı, çevresindeki evlerin tamamının yıkıldığı, yolların ve telefon, elektrik, su hatlarının kesildiğinden bahisle taşınmazdan yararlanma imkanlarının kalmadığı öne sürülerek zararın tazmini istenildiğinden; davalı idarece yürütülen faaliyetler nedeniyle uğranıldığı belirtilen zararlardan, dolayısıyla idari eylemlerden kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda, davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.

SONUÇ: Açıklanan nedenle, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine…” karar vermiştir.

Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasanın 13.maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının da düşüncesi istenilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; “(…) Bilindiği gibi, Anayasanın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1.b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davaları idari dava türleri arasında sayılmıştır.

Öte yandan, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların, plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla hazırlanan 3194 sayılı İmar Kanununun 8. maddesinde; planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında uyulacak temel esaslara yer verilmiştir.

Taşınmazın imar planında “dere mutlak koruma alanı” nda kalması nedeniyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanması nedenine dayalı olarak bir davacının Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açtığı tazminat davasında, bu Mahkemece 04/11/1983 tarihli, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun Geçici 6. maddesinin bazı fıkralarının iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine yapılan itiraz başvurusunda; Mahkeme 25/09/2013 tarihli ve E.-K.2013/93-101 sayılı kararıyla "... Olayda, idarenin fiili el koyma niteliği taşıyan bir eylemi henüz bulunmamakta, aksine kanunen yapması gereken kamulaştırma işlemlerini yapmamak biçiminde tezahür eden bir eylemsizliği söz konusudur. ... davacının taşınmazının imar planlarında 'dere mutlak koruma alanı'nda bırakılması nedeniyle, tasarruf hakkının kısıtlanmasının kamulaştırmasız el atma sonucu olduğu ve tasarruf hakkının kısıtlanması sebebiyle doğan zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceği..." gerekçesiyle, Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvurusunu, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle oybirliğiyle reddetmiştir.

Diğer taraftan; 20/8/2016 tarihli ve 6745 sayılı Kanunun 33. maddesiyle 2942 sayılı Kanuna eklenen ek 1. maddesinde; “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar programları veya imar uygulamaları yapılır ve bütçe imkânları dâhilinde bu taşınmazlar ilgili idarelerce kamulaştırılır veya her hâlde mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil edecek kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılır/yaptırılır. Bu süre içerisinde belirtilen işlemlerin yapılmaması hâlinde taşınmazların malikleri tarafından, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesindeki uzlaşma sürecini ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemleri tamamlandıktan sonra taşınmazın kamulaştırmasından sorumlu idare aleyhine idari yargıda dava açılabilir. /..." şeklinde hüküm mevcut iken, Anayasa Mahkemesinin 20/12/2018 tarihli ve E. 2016/181, K.2018/111 sayılı kararıyla; maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi dışında kalan bölümünün, Anayasanın 2., 35. ve 46. maddelerine aykırı olduğundan bahisle iptal edildiği anlaşılmıştır.

İptal edilen “Bu süre içerisinde belirtilen işlemlerin yapılmaması hâlinde taşınmazların malikleri tarafından, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesindeki uzlaşma sürecini ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemleri tamamlandıktan sonra taşınmazın kamulaştırmasından sorumlu idare aleyhine idari yargıda dava açılabilir.” cümlesi kapsamında, yargı yolunun değişip değişmeyeceği hususu irdelendiğinde; davacının taşınmazı üzerinde tasarruf etme hakkının kısıtlanmasının, idarenin bir eyleminden değil, idari bir işlem niteliğindeki imar planından kaynaklanması; davacının bu işlem sebebiyle doğduğunu iddia ettiği zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceğinin tartışmasız olmasının yanında; Anayasa Mahkemesinin belirtilen kararının gerekçesinde; bu konuya ilişkin uyuşmazlıkların adli yargıda görülmesi gerektiği, diğer bir ifadeyle taşınmazın maliki tarafından idari yargıda dava açılabileceğinin hukuka aykırı olduğu yönünde herhangi bir irdelemeye yer verilmediği gözetildiğinde; Uyuşmazlık Mahkemesinin bu konuda istikrar bulmuş kararları doğrultusunda, yargı yolunun değişmesini gerektirecek bir durum bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla, söz konusu davaların görüm ve çözümünde idari yargı yeri görevli olmaya devam etmektedir.

Olayda, kentsel sit alanı kapsamında yapılan uygulamalarla bölgede yaşam koşullarının ortadan kalktığından bahisle taşınmazdan yararlanma imkanlarının kalmadığı öne sürülerek, bu eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlık Mahkemesinin 10/04/2017 tarihli ve E.-K.2017/146-219 sayılı kararında da benzer hususlar vurgulanmıştır.

Bu nedenle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Kanunun 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28/05/2019 tarihli ve 2018/718 Esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi…” gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 23.12.2019 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Davalı vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı’nca, 2247. Sayılı Yasanın 10. maddesinde öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada idari yargının görevli bulunduğuna ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Özbek Mahallesi, 602 ada, 7 parsel sayılı taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından bahisle arsa bedeli için 5.000,00 TL, üzerindeki yapı ve müştemilatlar için 5.000,00 TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde de; idarenin eylem ve işlemlerinden dolayı hakları muhtel olan kişiler tarafından tam yargı davası açılabileceği düzenlenmiştir.

Dava dosyalarının incelenmesinden, davacıların hissedarı oldukları taşınmazın Kentsel Sit Alanı sınırları içerisinde kaldığı, Bakanlar Kurulunun 22/06/2015 tarih ve 2015/7872 sayılı kararı ile belirlenen Ulus Tarihi Kent Merkezi Yenileme alanı sınırı dışında kalan alana yönelik Ankara II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 27/07/2015 tarih ve 1484 sayılı kararı ile belirlenen;  Kurulun 12/07/2018 tarih ve 3350 sayılı kararı ile 1 yıl uzatılmasına karar verilen Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartlarının geçerli olduğu, taşınmazın üzerinde eski eser tescilli yapı bulunduğu; dava dilekçesinde, Altındağ Belediye Encümeninin 26/04/2014 tarih, 361 sayılı kararı ile taşınmazın kamulaştırmasına karar verildiği, kamulaştırma kararı kapsamında uzlaşma sağlanamadığı;  taşınmazın çevresindeki evlerin tamamının yıkıldığı, yolların ve telefon, elektrik, su hatlarının kesildiğinden taşınmazdan yararlanma imkanlarının kalmadığı ileri sürülerek kamulaştırmasız el atmanın unsurlarının oluştuğundan bahisle zararın tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uygulama ve öğreti'de, kamu idarelerinin, kamu hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla yapmış oldukları işlemler, "idari işlem"; temelinde idari bir karar veya işlem olmaksızın veya bir idari sözleşmeye dayanmaksızın gerçekleştirdikleri her türlü maddi faaliyetleri veya görevleriyle ilgili hareketsizlikleri de, "idari eylem" olarak tanımlanmaktadır.

İdareler kural olarak yürüttükleri kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdürler. İdari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

Bir başka anlatımla, kamu idareleri, yürüttükleri hizmetin işleyişini sürekli kontrol etmek ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğün tam ve gereği gibi yerine getirilmemiş olması nedeniyle doğan zararların, hizmeti yürütmekle yükümlü bulunan idare tarafından tazmini gerekmekte olup, bu zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.

Uyuşmazlıkta, üzerinde davacılara ait yapı ve müştemilatın yer aldığı taşınmaza davalı idare tarafından fiilen el atılmamış olmakla birlikte, kentsel sit alanı kapsamında yapılan uygulamalarla bölgede yaşam koşullarının ortadan kalktığı, çevresindeki evlerin tamamının yıkıldığı, yolların ve telefon, elektrik, su hatlarının kesildiğinden bahisle taşınmazdan yararlanma imkanlarının kalmadığı öne sürülerek zararın tazmini istenildiğinden; davalı idarece yürütülen faaliyetler nedeniyle uğranıldığı belirtilen zararlardan, dolayısıyla idari eylemlerden kaynaklanan tazminat talebiyle açıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda, davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir.

Belirtilen nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı vekilinin görev itirazının, Ankara 23.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce reddine ilişkin 28.5.2019 günlü ve E:2018/718 sayılı kararın kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, davalı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 23.Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 28.5.2019 gün ve E:2018/718 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 23.12.2019 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

 

      Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                             Mehmet                             Birol        

    DURSUN                   BOZER                             AKSU                            SONER            

 

 

 

                                             Üye                                  Üye                                 Üye                    

                                         Aydemir                           Nurdane                           Ahmet

                             TUNÇ                            TOPUZ                          ARSLAN