Hukuk Bölümü         2011/250 E.  ,  2012/45 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

 

            Davacı            : N.G.

            Vekili              : Av. K.A.

            Davalı             : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

            Vekili              : Av. N.K.

            O L A Y          : Davacının, sandık iştirakçisi iken vefat eden (davalı İdareye göre babasından, dava dilekçesine göre annesinden) dolayı yetim aylığı aldığı ancak boşandığı eşiyle beraber yaşadığının tespit edildiğinden bahisle 5510 sayılı Yasanın 56/son maddesi uyarınca 1.11.2008 tarihinden geçerli yetim aylığının kesilmesine ilişkin 5.5.2011 gün ve 220588 sayılı davalı idare işleminin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açılmıştır.

            ANKARA 4. İDARE MAHKEMESİ 06.07.2011 gün ve E:2011/1317, K:2011/1135 sayı ile; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 56. Maddesinin son fıkrasında, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği hükme bağlanmış, "Uyuşmazlıkların Çözüm Yeri" başlıklı 101. maddesinde "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür" hükmüne yer verilmiş olduğu; dava dosyasının incelenmesinden; Davacının eşinden boşanması nedeniyle, tarafına 01.11.2008 tarihinden itibarin bağlanan yetim aylığının, hakkında yapılan inceleme sonucunda düzenlenen rapora istinaden, boşandığı eşiyle birlikte yaşadığının tespit edilmesi üzerine 01.11.2008 tarihinden itibaren kesilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmış olup, uyuşmazlığın karara bağlanmasında 5510 sayılı Kanun maddelerinin uygulanacak olması nedeniyle anılan Yasa'nın 101. madde hükmü uyarınca davanın görüm ve çözümünün adli yargının (İş Mahkemeleri) görevi kapsamında olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle; davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

            Davacı vekili bu kez aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.

            ANKARA 19. İŞ MAHKEMESİ;  11.10.2011 gün ve E:2011/976, K:2011/853 sayı ile;  Davacı beyanından, davacının annesinin 5434 sayılı Kanun iştirakçisi olup, ölümü üzerine, 5434 Sayılı Kanunun 61,66 ve 68 maddeleri uyarınca davacı adına yetim aylığı bağlandığı, akabinde 5434 Sayılı Kanunun 75. maddesinde öngörülen aylık kesilme halleri kapsamının genişletilerek 5510 Sayılı Kanunun 56. maddesi son fıkrasının eklendiği ekli maddede öngörülen "eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle birlikte yaşadığı belirlenen eş, çocukların bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır." hükmü uyarınca, davacının yetim aylığının davalı kurumca kesildiğinin anlaşıldığı; yukarıda belirtildiği üzere, davacının almış olduğu yetim aylığının iptalini öngören hükmün 5510 Sayılı Kanun ile getirilmiş olduğu ve 5510 Sayılı Kanunun 101. Maddesinde bu kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde; 5510 Sayılı Kanunun geçici 4. Maddesinde bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 Sayılı Kanuna göre iştirakçi olup, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra sigortalılığı bulunmayanlarla ilgili uyuşmazlıklara 5434 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağının öngörülmüş olduğu;  somut olayda davanın yasal dayanağını oluşturan 01/10/2008 yürürlük tarihli 5510 Sayılı Kanunun 56. Maddesinin son fıkrası ile mülga 5434 Sayılı Kanunun 75. Maddesi kapsamının genişletilmiş olduğu, 5434 Sayılı Kanun iştirakçisi olan annesinden dolayı davacı sigortalıya bağlanan yetim aylığının 5510 Sayılı Kanunun 56. maddesinin son bendi gereği iptali işlemine ilişkin uyuşmazlığın çözüm yerinin idare mahkemesi olduğunda kuşku bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik ve ayrıca; Ankara 4. İdare Mahkemesinin 2011/1317 Esas sayılı dava sonucunda görevsizlik kararı verdiği ve kararın kesinleştiği görüldüğünden; Mahkemeleri kararı kesinleştiğinde, yargı yolunun tespiti için dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiş; bu karar kesinleşmiş ve daha sonra davacı vekilinin talebi üzerine dosya Mahkememize gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 05.03.2012 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

            Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

            2- 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağına sahiptir. Şu  kadar ki,  başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

            Yasakoyucu, 14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, öncelikle görevsizlik kararı verilmekle birlikte, bununla yetinilmemiş ve görevli merciin belirtilmesi için re’sen Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına da karar verilmiştir.

Bu haliyle, Ankara 19.İş Mahkemesi’nce re’sen yapılan başvuru, 2247 sayılı Yasa’da öngörülen yönteme uymamaktadır.

Ancak, adli ve idari yargı yerleri arasında olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının, davacı vekilinin görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi istemine ilişkin dilekçesi ile birlikte son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği; Başkanlık yazısıyla, idari yargı dava dosyasının Mahkemesinden istenildiği ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, sandık iştirakçisi iken vefat eden (davalı İdareye göre babasından, dava dilekçesine göre annesinden) dolayı yetim aylığı alan davacının, boşandığı eşiyle beraber yaşadığının tespit edildiğinden bahisle 5510 sayılı Yasanın 56/son maddesi uyarınca 1.11.2008 tarihinden geçerli yetim aylığının kesilmesine ilişkin 5.5.2011 gün ve 220588 sayılı davalı idare işleminin iptali istemiyle açılmıştır.

            5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasasının 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe girenGelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlıklı  56.maddesinin son fıkrasında, “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır”;  “Yersiz ödemelerin geri alınması” başlıklı 96.maddesinde, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;

            a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

            b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,      itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.

            Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.

            Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.

            Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”  denilmiş, davacı hakkında tesis edilen işlemde anılan maddelere yer verilmiştir.

Aynı Yasanın 101. maddesinde, “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür”; 104. maddesinde “Bu Kanunla yürürlükten kaldırılmayan hükümleri saklı kalmak kaydıyla, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlara yapılan atıflar ile ilgili mevzuatında emeklilik, malûllük, vazife malûllüğü ve sosyal sigorta haklarına, yardımlarına ve yükümlülüklerine, iştirakçiliğe ve sigortalılığa, dul, yetim ve hak sahipliği şartlarına, emekli ikramiyesine, ek ödemelere, sağlık hizmetleri veya tedavi bedellerinin ödenmesine ilişkin yapılan atıflar bu Kanunun ilgili maddelerine yapılmış sayılır. . .  ” denilmiştir.

5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun “Dul ve Yetim Aylığı Bağlanacak Haller” başlıklı bölümünde yer alan 66 ve devamı maddelerinde, ölüm tarihinde anılan Kanuna göre aylığa müstehak dul ve yetimlerine bağlanacak dul ve yetim aylıklarının koşulları, dul ve yetim aylıklarının bağlanmasında aylıklar, dul ve yetim aylıklarının bağlanamayacağı haller, toptan ödemelerin hangi hallerde yapılabileceği emekli keseneklerinin geri verilebileceği düzenlenmiş olup, bu bölümde yer alan 66 ila 71. maddeleri, 72. maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları, 82 ila 88. maddeleri 5510 sayılı Yasanın 106. maddesinin 8. fıkrası ile yürürlükten kaldırılmıştır.

5510 sayılı Yasının Geçici 1. maddesinde,

“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.  . .  ”   denilmiştir.

Anılan maddenin atıfta bulunduğu Yasanın 4. maddesinin 1. fıkrasının “c” bendinde

Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından;

“Kamu idarelerinde;

1) Bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendine tabi olmayanlardan, kadro ve pozisyonlarda sürekli olarak çalışıp ilgili kanunlarında (a) bendi kapsamına girenler gibi sigortalı olması öngörülmemiş olanlar,

2) Bu maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine tabi olmayanlardan, sözleşmeli olarak çalışıp ilgili Kanunlarında (a) bendi kapsamına girenler gibi sigortalı olması öngörülmemiş olanlar ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 86 ncı maddesi uyarınca açıktan vekil atananlar, sigortalı sayılırlar” hükmü getirilmiş; maddede “Birinci fıkranın (c) bendi gereği sigortalı sayılanlara ilişkin hükümler;

a) Kuruluş ve personel kanunları veya diğer kanunlar gereğince seçimle veya atama yoluyla kamu idarelerinde göreve gelenlerden; bu görevleri sebebiyle kendilerine ilgili kanunlarında Devlet memurları gibi emeklilik hakkı tanınmış olanlardan hizmet akdi ile çalışmayanlar,

b) Başbakan, bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, belediye başkanları, il encümeninin seçimle gelen üyeleri,

c) Birinci fıkranın (c) bendi kapsamında iken, bu kapsamdaki kişilerin kurduğu sendikalar ve konfederasyonları ile sendika şubelerinin başkanlıkları ve yönetim kurullarına seçilenlerden aylıksız izne ayrılanlar,

d) Harp okulları ile fakülte ve yüksek okullarda, Türk Silahlı Kuvvetleri hesabına okuyan veya kendi hesabına okumakta iken askeri öğrenci olanlar ile astsubay meslek yüksek okulları ve astsubay naspedilmek üzere temel askerlik eğitimine tabi tutulan adaylar,

e) Polis Akademisi ile fakülte ve yüksek okullarda, Emniyet Genel Müdürlüğü hesabına okuyan veya kendi hesabına okumakta iken Emniyet Genel Müdürlüğü hesabına okumaya devam eden öğrenciler,

hakkında uygulanır” denilmiştir.

Öte yandan Geçici 4. maddesinin 1. fıkrasında “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanuna göre; aylık, tazminat, harp malûllüğü zammı, diğer ödemeler ve yardımlar ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanunda kendileri için belirtilmiş olan şartları haiz oldukları müddetçe bunların ödenmesine devam olunur. Ancak, 5 ilâ 10 yıl arasında fiili hizmet süresi olan iştirakçilerden dolayı dul ve yetim aylığı almakta olanların, aylık ve diğer ödemeleri, bu Kanunun 32 nci, 34 üncü ve 37 nci maddelerindeki şartları haiz oldukları müddetçe devam edilir”; dördüncü fıkrasında “Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır”; beşinci fıkrasında “Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır. (Ek cümle: 16/6/2010-5997/10 md.) Ancak, Polis Akademisinde öğrenim görmekte olan öğrencilerin yetim aylıkları bu öğrenimleri süresince kesilmeksizin ödenmeye devam edilir.” denilmiştir.

Davacı vekilinin dilekçesine göre; davacının annesinin Emekli Sandığı Emeklisi iken 20.09.1985 tarihinde vefat ettiği; davacının 23.03.1972 tarihinde R.K ile evlendiği 1974 yılında boşandığı ve daha hiç evlenmediği; annesinin 20.09.1985 tarihinde vefat etmesi üzerine T.C. Emekli Sandığına başvurduğu ve 01.11.2008 tarihinden itibaren ise Emekli Sandığından dul maaşı almaya başladığı; Sosyal Güvenlik Kurumu Kontrol Memurlarının 12.04.2011 tarih ve HY 2011/82 sayılı raporlarına dayanarak davacının annesinden aldığı emekli maaşının, Kamu Görevlileri Emekli İşlemleri Daire Başkanlığının 05.05.2011 tarihli kararıyla iptal edildiği;  davacının 17.5.2011 tarihli başvurusuna SGK Kamu Görevlileri Emekli İşlemleri Daire Başkanlığınca verilen 27.05.2011 ta. ve B.13.2.SGK.0.10.02.13./21.556.016 sayılı cevap yazılarında iptal gerekçesi olarak, davacının muvazaalı boşanma yaparak kurumdan haksız yere maaş bağlanmış olmasının gösterildiği; iptal kararından sonra davacıdan geriye yönelik olarak 2008 tarihinden bu yana ödenen bedellerin de geri istenildiği ve Ankara 24. İcra Müdürlüğünce 2011/10248 sayılı takibe geçildiği; davacının eşinden 1974 yılında boşandıktan sonra evleneceği vaadiyle B.S isimli kişi ile birlikte olduğu, evlilik dışı bu ilişkiden iki çocukları olduğu; B.S’nin zaten evli olduğu,  evlilik dışı ilişkiden doğan ortak çocukların babalarının nüfusuna kayıtlı bulunduğu;  davacı ile hiçbir hukuki bağı olmayan, B.S.’nin davacının evine sırf çocuklarını görmeye geldiğinde bu evde bulunduğu tespit edilerek ve de bu kişinin davacının eşi olduğu varsayımı yapılmış bir tutanak gerekçe gösterilerek davacının maaşının kesildiği; sosyal güvenceden yoksun bırakılarak 24.356,00-TL haciz baskısı altına alındığı ifade edilmiş; davacının 17.5.2011 tarihli başvurusuna SGK Kamu Görevlileri Emekli İşlemleri Daire Başkanlığınca verilen 27.05.2011 tarih ve B.13.2.SGK.0.10.02.13./21.556.016 sayılı cevap yazısında ise;  davacının annesinin vefatı üzerine aylık alıp almadığı, almakta ise hangi tarihten itibaren aylığa hak kazandığına ilişkin bilgi bulunmamakta olup;  anılan yazıda, davacının, boşandığı eşiyle beraber yaşadığının tespit edildiğinden bahisle,  Kurumun 5.5.2011 gün ve 220588 sayılı işlemi ile babasından dolayı ödenmekte olan yetim aylıklarının kesildiği bildirilmiş;  davacı vekili tarafından müvekkilinin annesinden aldığı emekli maaşının kesilmesine ilişkin 5.5.2011 gün ve 220588 sayılı davalı idare işleminin iptali istemiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.

Olayda,  davacının boşanma tarihinin 1974, üzerinden yetim aylığı aldığı Sandık iştirakçisinin ölüm tarihinin 20.09.1985 tarihi olmasına karşılık; davalı İdare elemanlarınca   düzenlenen 12.04.2011 tarihli rapora  dayanılarak,  davacının aldığı aylığın Kamu Görevlileri Emekli İşlemleri Daire Başkanlığının 05.05.2011 tarihli kararıyla iptal edildiği;  davacının 17.5.2011 tarihli başvurusuna SGK Kamu Görevlileri Emekli İşlemleri Daire Başkanlığınca verilen 27.05.2011 tarih ve .../21.556.016 sayılı cevap yazısında  iptal gerekçesi olarak, davacının muvazaalı boşanma yaparak kurumdan haksız yere maaş bağlanmış olmasının gösterildiği; aynı zamanda İdarece,  davacıya yersiz ödendiği iddiasıyla 1.11.2008 tarihinden itibaren aldığı aylıklarının borç çıkartılarak icra takibine geçildiği;  davacı vekilinin de  “1.11.2008 tarihinden geçerli yetim aylığının kesilmesine ilişkin 5.5.2011 gün ve 220588 sayılı davalı idare işleminin iptali istemiyle” dava açtığı,  davalı idarece 5510 sayılı Yasa hükümleri uyarınca işlemlerin tesis edildiği,  1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren Kanunun 101. maddesinde, anılan Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde bu Kanun Hükümlerinin uygulanması ile ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceğinin belirtilmiş olması gözetildiğinde, davanın görüm ve çözümünün adli yargı yerlerinin görevine girdiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İş Mahkemesi’nin 19.madde kapsamında görülen başvurusunun reddi  ile Mahkemece ayrıca verilen görevsizlik kararının gerekmiştir.

 S O N U Ç     : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 19. İş Mahkemesi’nin 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesi kapsamında görülen BAŞVURUSUNUN REDDİ ile aynı Mahkemece ayrıca verilen, 11.10.2011 gün ve E:2011/976, K:2011/853 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA 05.03.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.