T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO       : 2015 / 833

            KARAR NO : 2015 / 869

            KARAR TR   : 28.12.2015

 

ÖZET: Davacıya ait araca suç soruşturması ve kovuşturması sırasında haksız olarak el konulduğundan bahisle açılan maddi ve manevi tazminat talebi istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı                        : M.A.S.

Vekili              : Av.H.D.

Davalı             : Maliye Hazinesi

Vekili              : Av. H.S.B.         (Adli Yargıda)

                          Av. K.İ.               (İdari Yargıda)

 

O L A Y         : Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacı adına kayıtlı 47 AV 269 plakalı çekiciye 22.09.2004-16.07.2009 tarihleri arasında haksız olarak el konulduğunu, aracın şoförü Kahraman Bars hakkında Ahlat Asliye Ceza Mahkemesinin E:2004/172 K: 2005/75 sayılı kararı ile beraat kararı verildiğini, kararın 27.07.2008 tarihinde kesinleştiğini, aracın 16.07.2009 tarihinde davacıya teslim edildiğini, davacının aracına haksız el konulmasından dolayı hem aracı işletemediğinden hem de yıllarca otoparkta bekletilmesinden dolayı zarara uğradığını beyanla araca haksız el konulmasından dolayı uğradığı 250.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 300.000,00 TL tazminatın ve 13.400,00 TL hasar bedelinin 22.09.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleri ile birlikte davalıdan tahsili istemiyle adli yargıda dava açmıştır.

MARDİN 2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ:08.04.2010 gün ve E:2009/211 K:2010/224 sayılı kararında, davanın kısmen kabulü ile 34.086,00 TL kazanç kaybı ve 13.400,00 TL hasar bedeli olmak üzere toplam 47.486,00 TL maddi tazminatın el koyma tarihi olan 22.09.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı hazineden alınarak davacıya verilmesine, fazla talebinin reddine, davacının manevi tazminat talebinin reddine karar vermiş ve verilen karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ:21.01.2013 gün ve E:2012/27499 K:2013/1720 sayılı kararında; “…haksız el koyma işleminin gerçekleştiği, olay tarihinde yürürlükte bulunan 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanunun 1. maddesinin 6. fıkrasında hangi hallerde tazminat istenebileceğinin tahdidi şekilde sıralandığı ve anılan Kanunun 1. maddesi kapsamında haksız el koyma nedeniyle tazminat isteme konusunda düzenleme bulunmadığı, davacının uğradığı zararla ilgili olarak idari yargı yerlerinde dava açıp zararını talep edebileceği gözetilmeden davanın reddi yerine yazılı gerekçe ile tazminata hükmedilmesi,

Kanuna aykırı olup, davalı ve davacı vekillerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmediğinden…” şeklindeki gerekçe ile, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak bozulmasına  karar vermiştir.

MARDİN 2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ:10.04.2013 gün ve E:2013/76 K:2013/97 sayılı kararı ile Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 21.01.2013 gün ve E:2012/27499 K:2013/1720 sayılı bozma kararına uyularak davanın reddine karar vermiş verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir. 

YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ:05.05.2014 gün ve E:2014/1608 K:2014/10829 sayılı kararı ile, davacı vekilinin temyiz itirazının reddiyle hükmün isteme uygun olarak onanmasına karar vermiş, verilen onama kararının ardından karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 34.086,00 TL kazanç kaybı, 13.400,00 TL de hasar bedeli olmak üzere 47.486,00 TL tazminatın, haksız el koyla tarihi olan 22.09.2004 tarihinden itibaren ödenmesi istemle idari yargıda dava açmıştır.

MARDİN İDARE MAHKEMESİ: 11.07.2013 gün ve E:2013/850 K:2013/1252 sayılı kararında “…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/(1)-ı maddesinde, “Aynı davanın, daha önceden açılmış halen görülmekte olmaması”, dava şartları arasında sayılmış; 115’inci maddesinde, mahkemenin, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştıracağı, tarafların da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilecekleri ve mahkemenin, dava şartı noksanlığı tespit ederse davanın usulden reddine karar vereceği hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı İdarî Yargılama Usûlü Kanunu'nun 3l’inci maddesinde, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun derdestliğe ilişkin söz konusu hükümlerine atıfta bulunulmamış ve bu konuda ayrıca herhangi bir düzenleme yapılmamış ise de; tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir davanın iki ayrı mahkemede (yargı düzeninde) aynı zaman dilimi içinde açılamayacağı, açıldığı takdirde de davanın derdestlik nedeniyle usûlden reddedileceği bilinen bir yargılama hukuku ilkesidir.

Dolayısıyla; tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir davanın adlî yargıda dava edilmesinden sonra, anılan davada adlî yargı yerince görevsizlik karan ya da görevsizlik sonucunu doğuran başka tür bir karar verilmeden ve bu karar kanun yollarından geçerek kesinleşmeden aynı davanın İdarî yargıda açılmasına olanak bulunmamaktadır.

Nitekim; 2577 sayılı Kanun'un 9'uncu maddesinde aynen,

"Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği hâlde adli ve asken yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi hâlinde bu husustaki kararların peşinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.

2 Adli veya asken yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük sure geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir."

hükmüne yer verilmiş olup; anılan Kanun hükmüne göre, adlî yargının verdiği görevsizlik ya da görevsizlikle aynı sonucu doğuran başka tür bir kararının kesinleşmesinden sonra idari davanın açılması gerekmekte olup; görevsizlik ya da görevsizlikle aynı sonucu doğuran başka tür bir karar kesinleşmeden açılan davanın derdestlik nedeniyle esasının incelenmesine imkân yoktur.

Dava dilekçesi ve ekleri ile ara karan cevabının incelenmesinden; tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davanın önce açıldığı Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/04/2013 gün ve E: 2013/76, K: 2013/97 sayılı kararı ile davanın görüm ve çözümünün idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlikle aynı sonucu doğuran "davanın reddi" kararı verildiği, bu kararın davacı tarafından temyiz edilmesi nedeniyle kararın henüz kesinleşmediği, görevsizlik karan henüz kesinleşmeden 08/05/2013 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

 

 

Bu durumda; Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin bahsi geçen kararının davacı tarafından temyiz edilmesi sebebiyle henüz kesinleşmemiş olması karşısında; anılan Mahkemede daha önce açılan ve hâlen görülmekte olan dava ile işbu davanın tarafları, konusu ve sebebinin aynı olması nedeniyle, derdestlik nedeniyle bakılan davanın esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır…” şeklindeki gerekçe ile davanın derdestlik nedeniyle incelenmeksizin reddine karar vermiş ve verinle karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

DANIŞTAY ONUNCU DAİRE: 29.04.2015 gün ve E:2013/6823 K:2015/2168 sayılı kararında; “…Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava görülmekte iken, ikinci davanın esasının derdestlik nedeniyle incelenemeyeceği usul hukukunun genel ilkelerindendir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 9/1. maddesinde, çözümlenmesi Danıştay'ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabileceği, görevsiz yargı merciine başvurma tarihinin Danıştay'a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinde davacıya ait 34 Y 7438 plakalı araca bir ceza soruşturması ve kovuşturması nedeniyle 2004 ilâ 2009 yılları arasında haksız yere el konulduğundan bahisle 34.086,00 TL kazanç kaybı, 13.400,00 TL de hasar bedeli olmak üzere toplam 47.486,00 TL maddî tazminatın el koyma tarihi olan 22.09.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Olayda, 10.04.2013 tarihli Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin bahsi geçen kararının davacı  tarafından temyiz edilmesi sonucunda, Yargıtay 12.Ceza Dairesi'nin 5.5.2014 tarih ve E:2014/1608, K:2014/10829 sayılı kararıyla, Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.04.2013 tarih ve E:2013/76, K:2013/97 sayılı kararının kesin nitelikte olup temyizinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle temyiz istemi reddedilip anılan mahkeme kararı onanarak kesinleşmiştir.

Bu durumda, idare mahkemesince, uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, davanın derdestlik nedeniyle incelenmeksizin reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır…” şeklindeki gerekçe ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulü ile Mardin İdare Mahkemesinin 11.07.2013 tarih ve E:2013/850 K:2013/1252 sayılı kararının bozulmasına karar vermiştir.

MARDİN İDARE MAHKEMESİ: 09.10.2015 gün ve E:2015/3611 sayılı gönderme kararında; “…2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14'ncü maddesinin (3-a) bendinde, dava dilekçelerinin görev ve yetki yönünden inceleneceği, 15'nci maddesinin (1-a) bendinde de; (3-a) bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde, "(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

… “; aynı Kanunun 142. maddesinin ilk iki fıkrasında ise, "(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.

(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.”

düzenlemelerine yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri incelendiğinde, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında adli makamlar tarafından verilen bir izin veya karar doğrultusunda adli kolluk tarafından gerçekleştirilen arama veya el koyma faaliyetleri sırasında bir zarara uğradığını ileri sürenlerin, bu zararlarının tazmini istemiyle Ağır Ceza Mahkemesinde dava açabilecekleri açıktır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacıya ait 47 AV 269 plakalı araca bir ceza soruşturması ve kovuşturması nedeniyle 2004 ilâ 2009 yılları arasında haksız yere el konulduğundan bahisle 34.086,00 TL kazanç kaybı, 13.400,00 TL de hasar bedeli olmak üzere toplam 47.486,00 TL maddî tazminatın el koyma tarihi olan 22.09.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Bakılan davada; davacı tarafından sözkonusu kaza nedeniyle oluşan zararlarının tazmini istemiyle Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.04.2013 tarih ve E:2013/76, K:2013/97 sayılı esasında görülmekte olan davanın açıldığı, anılan davada İdari Yargı mercilerinin görevli olduğundan bahisle davanın görev yönünden reddine karar verildiği, bu kararın kesin nitelikte olup temyizinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle temyiz istemi reddedilmesi üzerine davacı tarafından bakılmakta olan iş bu davanın açıldığı görülmektedir.

Bu durumda, iddia edilen zararın suç soruşturması veya kovuşturması sırasında gerçekleşmiş olması nedeniyle davacının eğer bir zararı varsa bu zararın tazmini istemiyle açılacak davanın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi uyarınca yalnızca Ağır Ceza Mahkemesinde açılabileceği açıktır.

Olayda, anılan uyuşmazlıkla ilgili 10.04.2013 tarihli Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin bahsi geçen kararının davacı tarafından temyiz edilmesi sonucunda, Yargıtay 12.Ceza Dairesi'nin 5.5.2014 tarih ve E:2014/1608, K:2014/10829 sayılı kararıyla, Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.04.2013 tarih ve E:2013/76, K:2013/97 sayılı kararının kesin nitelikte olup temyizinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddedildiği anlaşıldığından; görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvuru zorunluluğu doğmuştur…” denilerek davanın adli yargının görev alanına girdiği sonucuna varıldığından, 2247 sayılı Kanun'un 19. maddesi uyarınca dava dosyasının adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine, dosyanın incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesince karar verilene kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 28.12.2015 günlü toplantısında:

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, İdare Mahkemesince anılan Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen usul ve yönteme uygun biçimde başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Filiz BUDAK’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacıya ait araca suç soruşturması ve kovuşturması sırasında haksız olarak el konulduğundan bahisle açılan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.

Dava dosyaları kapsamında yapılan incelemede; 22.09.2004 günü Ahlat Jandarma Komutanlığına Tatvan-Ahlat Karayolunun 4. kilometresinde bulunan Sezgin Petrol Akaryakıt İstasyonu’na kaçak mazot getirildiği ihbarı üzerine yapılan soruşturma sonucu; Ahlat Cumhuriyet Başsavcılığının 20.10.2004 tarih ve 384-189-120 sayılı iddianamesiyle sanıklar A.S., M.S., C.S., İ. S., G.Y., N.S., M.E.B., R.K. ve K.P. hakkında 4926 sayılı Yasa’ya muhalefet suçundan kamu davası açıldığı, sürücüsü K.P.olan 47 AV 269 plakalı Volvo marka çekiciye el konulduğu, el konulan aracın sahibinin M.A.S. olduğu, sanıklar hakkında yapılan yargılama sonucu Ahlat Asliye Ceza Mahkemesinin 24.03.2005 gün ve E:2004/172 K:2005/75 sayılı kararı ile sanıklardan K.P.’ın beraati ile 47 AV 269 plakalı çekici ile deposundaki mazotun iadesine karar verirliği, kararın Yargıtay 7.Ceza Dairesinin 21.07.2008 gün ve E:2005/8498 K:2008/16739 sayılı onama kararının ardından kesinleştiği, kesinleşen karar gereği M.A.S.’ya araç sahibi sıfatıyla 16.07.2009 tarihinde aracın teslim edildiği ve M.A.S.’nın 21.07.2009 tarihinde adli yargıya başvurarak aracına haksız el konulduğu gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat davası açtığı anlaşılmıştır.

Anayasa’nın “Genel Esaslar” başlıklı Birinci Kısmında, egemenliğin, kayıtsız şartsız Milletin olduğu ve Türk Milletinin, egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, Yasama, Yürütme ve Yargı organları eliyle kullanacağı öngörülmüştür.

            Anayasa’nın Başlangıç Bölümünde “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu” belirtilmiştir.

Anayasa’nın 9. maddesinde, “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır” denilmiş; “Mahkemelerin bağımsızlığı” başlıklı 138. maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

            Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

            Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.

            Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” hükümlerine yer verilmiştir. 

Belirtilen Anayasal düzenlemelere göre, “kuvvetler ayrılığı” ilkesi gereğince fonksiyonel bakımdan yargı organı yasama ve yürütmeden ayrı tutulmuş olup, bağımsız bir organ olan yargının yargılama süreci ile ilgili işlemlerinin Anayasa’nın 125. maddesinde öngörülen “idari işlemler” kapsamına girmediği ve bu nedenle yargısal işlemler dolayısıyla idari yargı yoluna başvurulamayacağı açıktır.

Bu durum, Ülkemiz yargı sisteminin dayandığı “yargı ayrılığı” ve “adli ve idari yargı organlarının birbirlerine karşı bağımsızlığı” ilkelerinin de doğal bir sonucudur.

Öte yandan, 7/5/1964 gün ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan Veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun’un 1. maddesinde;

“1. Anayasa ve diğer kanunlarda gösterilen hal ve şart­lar dışında yakalanan veya tutuklanan veyahut tutukluluklarının deva­mına karar verilen;

2.  Yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar kendilerine yazılı olarak hemen bildirilmeyen;

3.      Yakalanıp veya tutuklanıp da kanunî süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan;

4.      Hâkim önüne çıkarılmaları için kanunda belirtilen süre geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetlerinden yoksun kılınan;

5.  Yakalanıp veya tutuklanıp da bu durumları yakınlarına hemen bildirilmeyen;

6.      Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra hak­larında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraatlarına veya ceza verilmesine mahal olmadı­ğına karar verilen;

7.      Mahkûm olup da tutuklu kaldığı süre hükümlülük süresinden fazla olan veya tutuklandıktan sonra sadece para cezasına mahkûm edilen kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar, bu kanun hükümleri dairesinde Devletçe ödenir.

8. (Mülga : 10/1/1991 - 3696/3 md.)” denilmiş;

2. maddesinde;

“1 inci maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, ken­dilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan  dâvalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak    uğradıkları   her   türlü   zararın   tazminini  isteyebilirler.

Dilekçede, zarar isteminde bulunan kimsenin açık adresinin, zarara sebebiyet verdiği  ileri sürülen işlemlerin özetinin, zararın dayandığı  sebepler ile sübut delillerinin ve tazmini istenen zararın neden ibaret olduğunun yazılı  olması   ve  sübut   delillerinin   dilekçeye   bağlı  olarak  verilmesi gereklidir. (Ek cümle: 10/1/1991 - 3696/1 md.) Dilekçeye delillerini bağlı olarak ibraz etmeyenlere Mahkeme, delillerini ibraz için 1 aylık süre verir.

Yukarıdaki  fıkrada  yazılı  hususları  kapsamayan  dilekçe,   mahkeme kararıyla reddolunur.

Tazminat istemine esas olan işlem işi hükme bağlayan ağır ceza mahkemesince yapılmışsa, bu istemi incelemeye yetkili mahkeme, en ya­kın yer ağır ceza mahkemesidir” hükmüne yer verilmiştir.

23/3/2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 18. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi ile, 1 Haziran 2005 tarihi itibarıyla; 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun, bütün ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten  kaldırılmış; 2. fıkrasında, bu Kanunun 6, 8 ve 12 nci maddelerinde öngörülen yürürlük ve uygulamaya ilişkin hükümlerin saklı olduğu belirtilmiş; 6. maddesinde ise, Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümlerinin, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı, bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 7.5.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı  kurala bağlanmıştır.

4.12.2004 gün ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinde;

“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,

g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,

h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,

 i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

 j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen, 

Kişiler, maddî ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

(2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir” denilmiş;

142. maddesinde ise;

“(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.

(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.

(3) Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir.

(4) Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin  yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur.

(5) Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve itirazlarını onbeş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister.

(6) İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir.

(7) (Değişik: 25/5/2005-5353/20 md.) Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir.

(8) Karara karşı, istemde bulunan, Cumhuriyet savcısı veya Hazine temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir; inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır” hükmü yer almıştır.

Açıklanan yasal düzenlemelere bakıldığında; eşyaya haksız el konulması durumunda 466 sayılı Kanun’da açık bir düzenleme yer almadığı gibi eski Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda da açık bir yasal düzenlemeye yer verilmediğinden söz konusu davalar dava değerine göre genel mahkemelerde ve tazminat hukuku ilkelerine göre görülmesi gerekir. 5271 ve 5320 sayılı Kanunlar ile 01.06.2005 tarihinden sonra ise; suç soruşturması ve kovuşturması sırasında eşya veya malvarlığı değerlerine koşulları oluşmadığı halde haksız olarak el konulan kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten isteyebileceği ve bu davalara ağır ceza mahkemesinde bakılacağı açık bir şekilde düzenlenmiştir.

Olayda, 22.09.2004 tarihinde, 01.06.2005 tarihinden önce davacıya ait araca haksız olarak el konulduğu gerekçesiyle davanın açıldığı, açılan bu davanın 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “ Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı 6. maddesindeki açık hüküm karşısında ağır ceza mahkemesinin görev alanına girmemekle birlikte 01.06.2005 tarihinden önceki işlemlere uygulanacağı belirtilen 466 sayılı Kanun’da da düzenlenmediği için yine adli yargı içinde genel hükümlere ve dava değerine göre genel hukuk mahkemelerince bakılacağı açıktır.

Ayrıca her ne kadar Yargıtay 12. Ceza Dairesi bozma ilamında; haksız el koyma işleminin gerçekleştiği tarihte 466 sayılı Kanun kapsamında bu konuya ilişkin bir düzenleme olmadığından idari yargıda dava açılması gerektiği yönünde gerekçe belirtmiş ise de; yukarıda açıklanan nedenlerle bozma ilamındaki gerekçeye itibar edilmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Mardin İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Mardin 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 10.04.2013 gün ve E:2013/76 K:2013/97 sayılı kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç      : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Mardin İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile, Mardin 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 10.04.2013 gün ve E:2013/76 K:2013/97 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 28.12.2015 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

 

Başkan

Serdar

ÖZGÜLDÜR

 

 

 

Üye

Ali

ÇOLAK

 

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Yusuf Ziyaattin

CENİK

 

 

 

 

 

Üye

Mehmet

AKBULUT

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

 

 

 

 

 

Üye

Yüksel

DOĞAN