Hukuk Bölümü         2011/148 E.  ,  2011/210 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

           Davacı            :  A.B.

            Vekili              : Av. A.K.

            Davalı             : T.T. A.Ş.

            Vekili              : Av. A.K.

            O L A Y          : Davacı, T.T. A.Ş.'de sözleşmeli personel olarak görev yapmakta iken şirketin özelleştirme kapsamına alınması üzerine 4046 sayılı Kanununun 22.maddesi uyarınca 27.11.2006 tarihinde Yılanlı Orman İşletme Müdürlüğü emrinde, 657 sayılı Kanuna tabi  orman muhafaza memuru olarak göreve başlamıştır.

            Davacı vekili müvekkilinin, fazlaya ilişkin talep hakkı lehine saklı tutularak,  hak ettiği tazminatın şimdilik 1.000- TL kısmının iş sözleşmesinin feshedildiği 27.11.2006 tarihinden itibaren en yüksek faiziyle birlikte, fazlaya dair talep hakkı saklı tutularak şimdilik 500- TL fazla mesai alacağının dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yasal faiziyle birlikte  davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle 18.9.2007 tarihinde   adli yargı yerinde dava açmıştır.

            ANKARA 3. İŞ MAHKEMESİ: 07.04.2009 gün ve E: 2007/825, K:2009/194 sayı ile, davacı vekilinin 18/09/2007 tarihli dava dilekçesinde davacının hak etmiş olduğu yasal işçi alacaklarının tazminatı ve fazla mesai ücret alacağının ödenmesi istemiyle Mahkemelerine dava açtığı, davacının kıdem tazminatını hak ettiği ve 4046 sayılı yasanın 22 maddesine göre tazminatlarının verilmesini talep ettiği; davalı vekilinin, davacının kapsam dışı personel olmayıp sözleşmeli personel olarak çalıştığını ileri sürerek görev yönünden reddini istediği; 657 sayılı Yasanın 4/B maddesinde açıklanan işlerde özel bir meslek bilgisi ve uzmanlığı olan kişilerin bakanlar kurulu kararı ile geçici olarak çalıştırılan ve 399 sayılı KHK’nin 3/b maddesi uyarınca genel idare esaslarına göre hizmet yürüten memur ve işçi sayılmayan çalışanların sözleşmeli personel olarak ifade edilmesi gerektiği,  399 sayılı kanun hükmünde kararnameye göre sözleşmeli personele de 657 sayılı devlet memurları kanununun uygulandığı,  ayrıca 399 sayılı KHK de kamu iktisadi teşebbüslerinde sözleşmeli personel çalıştırılmasının esaslarının belirlenmiş olduğu;  sözleşmeli personelin de kural olarak sosyal güvenlik sistemi açısından memurlar gibi emekli sandığına tabi bulunduğu,  ancak kamu iktisadi teşebbüslerinde çalışanlar açısından işçilikten sözleşmeli personel statüsüne geçiş ya da daha önce sözleşmeli personel olarak görev yapmış olanların bir süre sonra işçi olarak çalıştırıldığına  uygulamada rastlanıldığı, bu durumda daha önce işçi olarak çalışan ve SSK’ya prim ödeyen çalışanın görev ve unvanında yükselme sonucu sözleşmeli personel olarak atanması halinde sosyal güvenlik yönünden aynı uygulamaya devam edildiği ve SSK ile olan bağlantısı devam ederek sözleşmeli personel olarak çalıştığı dönemde dahi primlerin SSK’na ödenmesinin mümkün olduğu, bazen de bunun aksine emekli sandığı bağlantısı olan sözleşmeli personelin, işçi statüsüne geçirilmiş olmasına rağmen anılan sosyal güvenlik kurumu ile olan bağlantısının devam ettirilebildiği; bu durumda sosyal güvenlik açısından çalışanın bağlı olduğu kurumun, statüyü belirlemek açısından tek başına yetersiz kaldığı,  Yargıtay 9. H.D. 25/7/2008 gün ve 2007/22173 E. 2008/22066 K. sayılı kararının da bu yönde bulunduğu; memur ve sözleşmeli personel statü hukukunu ilgilendirdiğinden, idare ile çıkacak olan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde değil idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği; Uyuşmazlık Mahkemesinin 1995/1 Esas, 1996/1 Karar sayılı ilke kararında, özelleştirme kapsamında olsun ya da olmasın kamu iktisadi teşebbüslerinde sözleşmeli personel statüsünde çalışanların kurumları ile olan ilişkilerinden doğan anlaşmazlıkların çözüm yerinin idari yargı olduğunun kurala bağlanmış olduğu; davacının sözleşmeli personel olduğu mahkemelerince kabul edildiğinden,  davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

            Bunun üzerine, davacı vekili, adli yargı yerindeki istemine ek olarak, müvekkilinin hak ettiği kıdem tazminatı ve fazla mesai alacağının bilirkişi marifetiyle hesaplattırılmasını da  isteyerek, 3.12.2009 tarihinde  idari yargı yerinde dava açmıştır.

Ankara 11. İdare Mahkemesi : 22.12.2009 gün ve E:2009/1755, K: 2009/1799 sayı ile,  "tespit davası"nın idari dava türleri arasında sayılmadığı, adli yargının görevine girdiği, davacının hak ettiği kıdem tazminatı ve fazla mesai alacağının bilirkişi marifetiyle hesaplattırılmasına ilişkin istemini içeren dava dilekçesinin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle  aynı Kanun’un 15.maddesinin 1. fıkrası (d) bendi gereğince reddine karar vermiştir.

 Davacı vekili tarafından dava dilekçesi yenilenerek; yine önceki istemlere ek olarak müvekkilinin, fazlaya dair talep hakkı lehine saklı tutularak hak ettiği tazminattan şimdilik 1.000- TL'nin iş sözleşmesinin feshedildiği 27.11.2006 tarihinden itibaren en yüksek faiziyle birlikte; fazlaya dair talep hakkı saklı tutularak şimdilik 500-TL fazla mesai alacağının dava tarihinden geçerli olmak üzere yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili, hak ettiği kıdem tazminatı ve fazla mesai alacağının ise bilirkişi marifetiyle hesaplattırılması  istemiyle idari yargı yerinde dava açılmış,  Ankara 11. İdare Mahkemesi: 25.2.2010 gün ve E: 2010/284, K:2010/268 sayı ile; tespit davasına konu olabilecek bir hukuki ilişkinin özel hukuk alanını ilgilendirmesi gerektiği, bir eda davasının öncüsü durumunda olan tespit davasının ise adli yargının görevine girdiği açık olduğundan, davacının hak ettiği kıdem tazminatı ve fazla mesai alacağının bilirkişi marifetiyle hesaplattırılmasına ilişkin istemi ile "fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak kaydıyla" ve terditli bir şekilde tam yargı davasını içeren dava dilekçesinin bu haliyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 3. maddesine uygun olmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle; dava dilekçesinin aynı  Kanunun 15.maddesinin 1. fıkrası (d) bendi gereğince bir kez daha reddine karar vermiştir.

            Davacı vekili,  dilekçesini yenileyerek  ve  adli yargı yerinde açtığı davadaki  isteminin özünü koruyarak,  davalı Kuruluşta hak ettiği kıdem tazminatının ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle yeniden idari yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı vekili,  birinci savunma dilekçesinde, davada adli yargının görevli olduğunu ileri sürerek görev itirazında bulunmuştur.

            ANKARA 11. İDARE MAHKEMESİ: 28.09.2010 gün ve  E: 2010/738 sayı ile, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 4001 Yasa ile değişik 2. maddesinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davaların iptal davaları olduğu ve bu davaların idari yargı denetimine tabi oluğunun belirtildiği; İdarenin, idare hukuku alanında kamu gücüne dayalı olarak re' sen ve tek yanlı irade açıklaması sonucu tesis etmiş olduğu işlemlere, hukuk alanında yeni durumlar oluşturulmasıyla idari işlem kimliği kazandırmakta ve kural olarak idari yargı denetimine tabi bulunduğu; 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun 1. maddesinin 4673 sayılı Yasa ile değişik 9. fıkrasında, "Türk Telekom, bu Kanun ve özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirkettir. Bu Kanun hükümleri saklı kalmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri de dahil, sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan kamu kurum, kuruluş ve ortaklıklarına uygulanan mevzuat Türk Telekoma uygulanmaz." hükmüne yer verildiği; dosyanın incelenmesinden, Türk Telekom A.Ş. Genel Müdürlüğünde sözleşmeli personel olarak görev yapmakta iken, 4046 sayılı Kanun'un 22.maddesi uyarınca 2006 yılında Yılanlı Orman İşletme Müdürlüğüne memur olarak atanan davacı tarafından, Türk Telekom AŞ. Genel Müdürlüğünde görev yapmış olduğu sürede hak ettiği kıdem tazminatının ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle davanın açıldığının anlaşıldığı;  olayda, uyuşmazlığın, davacının Türk Telekom'da sözleşmeli personel olarak çalıştığı döneme ilişkin parasal uyuşmazlıktan kaynaklandığı; Türk Telekom AŞ. özel hukuk hükümlerine tabi bir şirket statüsüne geçmekle birlikte, uyuşmazlık konusu dönem itibariyle, Türk Telekom'un idare niteliğini haiz olduğu ve davacının da sözleşmeli personel olarak çalıştığı, dolayısıyla, uyuşmazlık konusu dönem itibariyle idari işlem niteliğinde işlem tesisi nedeniyle, bakılmakta olan uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari yargının görev alanı içerisinde bulunduğu gerekçesiyle davalı idarenin görev itirazının reddine ve Mahkemelerinin görevliliğine karar vermiştir.

         Davalı vekilinin, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki dilekçesi üzerine, dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerini 31.12.2003 tarihine kadar "tekel" olarak yürütmekle görevli kılınan ve çoğunluk hisseleri kamuya ait bulunan Türk Telekom'un, tekel kapsamında kamu hizmeti yürüten, ancak kuruluş yasasındaki son düzenlemeler ile kendine özgü statüye sahip olan ve sermayesindeki kamu payı %50' nin altına düşünceye kadar kamu kuruluşu niteliğini taşıyan bir kuruluş olduğu; özelleştirme kapsamında bulunan T.T. A.Ş.'deki tamamı Hazineye ait bulunan hisselerden % 55'inin, Bakanlar Kurulu'nun 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı "T.T. Anonim Şirketi (Türk Telekom)'nin % 55 oranındaki Hissesinin Blok Olarak Satışına İlişkin Nihai Devir İşlemlerine Dair Kararın Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar"ı uyarınca, 14.11.2005 tarihli Hisse Satış Sözleşmesi ile Ojer Telekomünikasyon A.Ş.'ne satıldığı; Anayasa'nın 128. maddesinde, "Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür" hükmünün yer aldığı; 406 sayılı Yasa'nın Ek 29. maddesinin 3.7.2005 tarih ve 5398 sayılı Kanunla değişik birinci fıkrasında, "Türk Telekom hisselerinin devri sonucu kamu payının yüzde ellinin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel, kamu görevlerinden yüzseksen gün aylıksız izinli sayılır. Bu personel belirtilen süre içinde Türk Telekomda çalışmaya devam eder ve hisse devir tarihinden nakli için Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihe kadarki aylık ücret, harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı ile diğer mali ve özlük hakları Türk Telekom tarafından karşılanır ... " hükmünün yer aldığı;  bu duruma göre, davalı Türk Telekom hisselerinin devrinin fiilen gerçekleştiği tarihten sonra davacı ile davalı şirket arasındaki uyuşmazlık, bir özel hukuk ilişkisi niteliğini taşıdığından; davacının Yılanlı Orman İşletme Müdürlüğüne atanması sonrasında davalı şirkette görev yapmış olduğu sürede hak ettiği 10.404.00- TL kıdem tazminatının 27.11.2006 tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı ile birlikte ödenmesi istemiyle 04.09.2009 tarihinde yaptığı başvurusunun cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işlemin davalı şirketin yetkili organı tarafından tesis edilmiş bir özel hukuk işlemi olduğu; Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinin değişik 1 numaralı bendinde idari dava türlerinin sayılmış olduğu; kural olarak, idari yargıda ancak Devlete ve kamu tüzel kişilerine karşı açılan davalara bakılabileceği;  dolayısıyla, işlemin tesis edildiği tarihte davalı mevkiinde kamu kuruluşu niteliği taşımayan T.T. A.Ş.'nin davalı olması karşısında, ortada idari yargı yetkisi kapsamında açılmış bir idari dava bulunduğundan söz etmenin olanaksız olduğu;  belirtilen tüm bu hususlara göre, daha önce davalı şirkette görev yapmış olan davacının isteminin özelleştirilen kuruluş tarafından reddedilmesi üzerine açılan davanın, özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli bulunduğu gerekçesiyle;  2247 sayılı Kanun'un 10. ve 13. maddeleri gereğince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

Adli ve idari yargı yerlerinde açılan davaların konusunun aynı olup olmadığının incelenmesi amacıyla, Başkanlık yazısıyla Ankara 3. İş Mahkemesi’nin E: 2007/825, K:2009/194 sayılı  dava dosyası da Mahkemesinden istenilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 03.10.2011 günlü toplantısında; Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın başvurunun reddi gerektiğine ilişkin sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

            2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasında, “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir” hükmüne yer verilmiştir.

            Anılan Yasa hükmü ile, belirtilen yargı mercilerinden birinde açılmış olan bir davanın görülmesi sırasında yapılan görev itirazının reddi üzerine, ilgili Başsavcı tarafından, görevli bulunduğu kendi yargı düzeninin görev alanına vaki müdahalenin önlenebilmesini sağlamak için konunun Uyuşmazlık Mahkemesi’ne götürülmesi suretiyle davanın henüz başlangıç safhasında iken görev sorununun çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır.

            Nitekim, 2247 sayılı Yasa’nın 10. madde gerekçesinde, “Uyuşmazlık çıkarma, yürürlükte bulunan kanunun getirdiği bir yeniliktir. Görülmekte olan bir davanın görev uyuşmazlığını, bu safhada halletmek imkânını verir. Bu madde ile uyuşmazlık çıkarma adli, idari ve askeri yargıya teşmil edilmiştir.

            Bu yetki, yargı merciince görev itirazının reddi üzerine, kanun yararına olarak, uyuşmazlığın konusuna göre ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından kullanılacaktır. Bu suretle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kabul ettiği adli, idari ve askeri yargı mercilerinin ayrılığı prensibinin ihlâli ve ayrı tanzimlere tabi tutulan adli, idari ve askeri yargı mercilerinin yekdiğerinin görev hudutlarına tecavüzleri önlenmiş olacaktır” denilmiştir.

            Buna göre, ortada henüz açılmış bir dava ve bu davada bir yargı merciince verilmiş görevlilik kararı bulunması; diğer bir ifadeyle, yararına görev itirazında bulunulan yargı merciince aynı davada görevsizlik kararı verilmemiş olması gerekeceği açıktır.

            Olayda, uyuşmazlığa konu edilen Ankara 11. İdare Mahkemesinin görevlilik kararından önce, Ankara 3. İş Mahkemesi’nce tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararının bulunması karşısında, idari yargı yerince adli yargının görev alanına müdahalede bulunulduğundan söz etmek olanaksızdır.

            Öte yandan, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen olumsuz görev uyuşmazlığının oluşabilmesi için tarafları, sebebi ve konusu aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevsiz görerek verilmiş ve kesinleşmiş görevsizlik kararlarının bulunması; 17. maddesinde öngörülen olumlu görev uyuşmazlığının doğabilmesi için ise, yine tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada en az iki yargı merciince kendilerini görevli sayan kararlar verilmesi; 19. maddeye göre yargı mercilerince Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulabilmesi için de, daha önce diğer yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine aynı davada kendisinin de görevsiz bulunduğu ve görevsizlik kararı veren yargı merciinin görevli olduğu kanısına varılması; 20. madde uyarınca görev uyuşmazlığı çıkarılmasında, temyiz incelemesi yapan yüksek mahkeme tarafından Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerekmekte olup, incelemeye konu olan adli yargı yerinin görevsizlik kararı üzerine idari yargı yerince aynı davada verilen görevlilik kararı nedeniyle, anılan maddelerde düzenlenen görev uyuşmazlığı türlerinden biri de oluşmamıştır.

Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen yönteme uygun bulunmayan başvurunun, aynı Yasanın 27. maddesinde yer alan “Uyuşmazlık Mahkemesi, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceler; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddeder” kuralı uyarınca reddi gerekmiştir.

           S O N U Ç    : 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 03.10.2011 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.