T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

           

            ESAS NO      : 2019 / 750

            KARAR NO  : 2020 / 33

            KARAR TR   : 27.1.2020

ÖZET :  Davalı/borçlunun icra takibine yaptığı itirazın iptali ile takibin devamı, takip konusu alacağın % 20'sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemiyle açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı         : Z. T. K.

Vekili           : Av. M.İ.

Davalı          : Kadir Has Üniversitesi Rektörlüğü

Vekilleri       : Av. L. B., Av. Ö. G.

 

O L A Y      : Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin, davalı vakıf üniversitesinde 01.09.2011-31.08.2013 tarihleri arasında yardımcı doçent olarak çalıştığını, davalının 19.07.2013 tarihli yazısıyla 01.09.2013 tarihinden itibaren görevine son verilmiş olduğunu; müvekkilinin Hukuk Fakültesi’nde 2012- 2013 öğretim yılı yaz okulunda Ceza Genel Hukuku – I ve ll  derslerini vermek üzere görevlendirildiğini, 7 hafta boyunca toplam 112 saat ders verdiğini; müvekkilinin yaz okulu dersleri başlamadan önce ek ders ücretleri konusunda bilgilendirilmediğini; Üniversite yönetimi tarafından 2012 - 2013 öğretim yılı yaz okulu ders saati ücretinin yardımcı doçentler için 100 TL olarak belirlendiğini, dolayısıyla müvekkiline toplam 11 200 TL ödenmesi gerekirken 03.08.2013 tarihinde hesabına yalnızca 8 400 TL ödeme yapıldığını; müvekkilinin eksik ödenen 2 800 TL’nin tarafına ödenmesi için davalı Üniversite Rektörlüğüne 31.10.2013 tarihinde bir dilekçe verdiğini; davalı tarafından verilen  11.10.2013 tarihli ve 2013- 017139 sayılı cevapta;  Kadir Has Üniversitesi Senatosu’nun 23.01.2013 tarih ve 2013-02 sayılı toplantısında kararlaştırılan “Kadir Has Üniversitesi Öğretim Elemanları Ders Yükleri ve Ek Ders Ücreti ile İlgili Uygulama Esasları’nın 6. maddesi gereğince 5 kredi/saat ek ders ücretinin ödeneceği, buna rağmen yönetimin kararıyla bu 5 saatlik sınırın 2012-2013 öğretim yılı yaz okuluna mahsus olmak üzere 6 saat olarak belirlendiğinin ifade edilerek, müvekkilinin her ders için 8 saatin tamamının ödenmesi yönündeki talebinin reddedildiğini;  2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun ek 26. maddesinin 4. fıkrası gereğince yaz okullarında görevlendirilen öğretim elemanlarına üniversite yönetim kurulu tarafından belirlenecek tutarda ders ve sınav ücreti ödeneceğini;  buna istinaden çıkarılmış olan Kadir Has Üniversitesi Yaz Öğretimi Yönetmeliği 16. maddesinin ise, yaz okulu ücretlerinin Mütevelli Heyeti tarafından belirlenen ek ders esaslarına göre ödeneceğini ifade ettiğini; bu hükümlerin, üniversite yönetim ve karar organlarına ek ders saati ücretinin (yaz okulu ücretinin) miktarını belirleme yetkisi verdiğini; yoksa fiilen yapılan ders saatini aşağıya çekme, derslerin bir kısmının ücretini ödememe gibi yetkiler vermediğini; aksi bir tutumun,  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 4’de ve Anayasa md. 18’de düzenlenmiş bulunan zorla çalıştırma ve angarya yasağının ihlâli anlamına geleceğini; aynı şekilde Anayasa md. 55/1’deki “ücret emeğin karşılığıdır” ifadesinin, İş Kanunu md. 32 ve 41 ile de güvenceye kavuşturulduğunu;  dolayısıyla “Kadir Has Üniversitesi Öğretim Elemanları Ders Yükleri ve Ek Ders Ücreti ile İlgili Uygulama Esasları” adı altında alelâde bir kararla müvekkilinin ek ders ücret (fazla çalışma ücreti) hakkının,  temel haklara ve mevzuata aykırı olarak kısıtlandığını; böylece davalı üniversitenin,  müvekkilinin emeğini sömürerek yaz okulu öğrencilerinden haksız kazanç elde etmiş olduğunu ve ilgili kararın hukuken hiçbir geçerliliği bulunmadığını; bu nedenle davalı borçlu aleyhine asıl alacağa ve yasal faizine istinaden İstanbul 35. İcra Müdürlüğü'nün 2013/28175 Esas sayılı dosyası ile 2.968, 46 TL’lik takip yapılmış olduğunu, ödeme emrini tebellüğ eden davalı üniversitenin takibin asıl ve ferilerinin tamamına vekili aracılığı ile itiraz ettiğini,  bu nedenle icra takibinin 27.12.2013 tarihinde yasal olarak durduğunu ifade ederek; borçlunun itirazlarının kaldırılması, takibin devamına karar verilmesi, % 20 oranında icra inkâr tazminatına ve bu sürede faiz ödenmesine mahkûm edilmesi ve İstanbul 35. İcra Müdürlüğü 2013/28175 Esas Nolu Dosyası ile yapılan icra takibi giderlerinin davalı üzerinde bırakılması istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.

İstanbul 16.İş Mahkemesi: 8.9.2015 gün ve E:2014/137, K:2015/462 sayı ile, uyuşmazlığın esasını inceleyerek, “(…)1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, 35. İcra Müdürlüğünün 2013/28175 Esas sayılı icra dosyasındaki davalı borçlunun itirazının kısmen iptali ile, icra takibine 2.800 TL asıl alacak üzerinde takip tarihinden itibaren uygulanacak en yüksek mevduat faizi yürütülmek suretiyle DEVAMINA, FAZLAYA DAİR İSTEMİN REDDİNE,

2-Davacı tarafın icra inkar tazminatı taleplerinin Reddine(…)” karar vermiş; temyiz edilmesi üzerine;

 Yargıtay 9.Hukuk Dairesi: 19.3.2019 gün ve E:2016/11060, K:2019/6035 sayı ile,”(…) Somut uyuşmazlıkta, Vakıf Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışan davacının Devlet Üniversitelerinde olduğu gibi idari sözleşme ile çalıştığı, uyuşmazlıkta idari yargının görevli olduğu anlaşıldığından, 6100 sayılı HMK.un 114 ve 115. maddeleri uyarınca yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile davanın usulden reddi yerine esastan karar verilmesi hatalıdır.

F) SONUÇ:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA…” karar vermiştir.

İSTANBUL 16.İŞ MAHKEMESİ: 22.5.2019 gün ve E:2019/156, K:2019/312 sayı ile,”(…) Mahkememizce Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.

Anayasa’nın 131'nci maddesine göre "Vakıflar tarafından kurulan Yükseköğretim Kurumları, mali ve idari konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan Yükseköğretim Kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tabidir".

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 3/1 maddesine göre "Öğretim Elemanları: Yükseköğretim Kuramlarında görevli öğretim üyeleri, öğretim görevlileri ve araştırma görevlileridir”.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek. 2. maddesi uyarınca "Vakıflar: kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak kaydıyla, Yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını ya da bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın, ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek amacıyla, bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak şartıyla meslek yüksekokulu kurabilir. Bu meslek yüksekokulu, kamu tüzel kişiliğini haiz olup, Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur. Kurulacak meslek yüksekokullarına, meslek ve teknik eğitim bölgesinde gereksinim duyulması esastır“. Aynı Kanun'un ek. 5. maddesine göre “Vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının, vakıf yönetim organı dışında en az yedi kişiden oluşan bir mütevelli heyeti bulunur. Mütevelli heyet üyeleri, vakıf yönetim organı tarafından dört yıl için seçilir, süresi biten üyeler yeniden seçilebilir. Mütevelli heyet üyelerinin yaş sınırlaması hariç Devlet memuru olma niteliklerine sahip bulunmaları ve en az üçte ikisinin lisans düzeyinde yükseköğrenim görmüş olması gerekir. Mütevelli heyet üyeleri kendi aralarından bir başkan seçer. Mütevelli heyet vakıf yükseköğretim kurumunun tüzel kişiliğini temsil eder. Vakıf yükseköğretim kurumlarının yöneticileri Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü alınarak mütevelli heyet tarafından atanır. Mütevelli heyet; vakıf yükseköğretim kurumu yöneticilerine uygun gördüğü ölçüde yetkilerini devredebilir. Yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin sözleşmelerini yapar, atamalarını ve görevden alınmalarını onaylar, yükseköğretim kurumunun bütçesini onaylar ve uygulamaları izler, ayrıca vakıfça hazırlanan yönetmelik hükümlerine göre diğer görevleri yürütür".

Uyuşmazlık Mahkemesi yargı yolu belirlenmesinde Vakıf Üniversiteleri ile öğretim elemanları arasındaki uyuşmazlıklarda idari yargının görevli olduğunu şu gerekçelerle belirtmektedir. “Vakıf Üniversitesinin, sürekli ve düzenli nitelikteki kamu hizmetinde çalıştırdığı öğretim elemanın; statüsü, göreve alınması, hak ve yetkileri gözetildiğinde, İdare Hukuku kapsamında bir kamu personeli olduğu açıktır. Bununla birlikte, öğretim elemanın sözleşmesinin feshine ilişkin üniversite işleminin idare hukuku anlamında bir idari işlem olduğunda kuşku bulunmamakla birlikte, bu idari işlemden kaynaklanan tazmin isteminin (taraflar arasındaki ihbar ve kötüniyet tazminatı alacağına ilişkin olan davanın.) 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. Maddesinin b fıkrasında belirtilen; ''İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde görülmesi gerekmektedir”(29.12.2014 gün ve 2014 / 1053 İZ. 2014/1105 K, Aynı yönde 5.11.2012 gün ve 2012/189 E., 2012/234 K.. 05.11.2012 gün ve 2012/190 E. , 2012/235 K., 24.12.2012 gün ve 2012/273 E., 2012/289 K.).

Aynı doğrultuda Danıştay’ın da idari yargının görevli olduğuna dair kararları mevcuttur. Anayasa’nın 130. maddesinde vakıf yükseköğretim kurumlarının mali ve idari konular yönünden farklı hükümlere tabi kılınması buralarda çalışan akademisyenlerin mesleki güvenceden yoksun kılınmasına neden olmaz: Anayasa koyucunun vakıf üniversitesi ve devlet üniversitesi arasında mesleki güvenceler bakımından bir ayrım amaçladığı düşünülemeyeceğinden vakıf üniversitelerindeki akademik personelin mesleki güvenceleri yönünden özel hukuk hükümlerine tabi olmaları Anayasa’ya aykırı olacaktır. Kaldı ki, aynı yükseköğretim kamu hizmetini yerine getiren ancak farklı tip üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin mesleki güvenceleri yönünden, bir kısmının kamu hukukuna, bir kısmının özel hukuka tabi olmalarını düzenleyen bir hüküm Anayasa'da ve 2547 sayılı Kanun’da bulunmamaktadır(Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 12.3.2010 tarihli ve ilgili 2010/5 E. sayılı kararı)

Keza Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 23/2. maddesi uyarınca; Vakıf Yükseköğretim Kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda Devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır” hükmü var ise de görev ancak kanunla düzenlenir. Kaldı ki yönetmelik hükmü görevi değil, özlük haklarına 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanacağını düzenlemiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda ise görev konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.

Anayasa’nın 31. maddesi düzenlemesi ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu hükümleri ve özellikle kadroların akademik yönden belirlenmesi, sözleşmelerin onaya tabi tutulması dikkate alındığında, vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarının idari sözleşmelerle çalıştığının kabulü gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarından hareketle 2013 yılında, Vakıf Üniversitesi ile öğretim elemanı arasındaki uyuşmazlıkta idari yargının görevli olduğuna karar vermiştir(Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 09.12.2013 gün ve 2013/34603 E. 2013/28476 K).

Somut uyuşmazlıkta, Vakıf Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışan davacının Devlet Üniversitelerinde olduğu gibi idari sözleşme ile çalıştığı, uyuşmazlıkta idari yargının görevli olduğu anlaşıldığından, 6100 sayılı HMK.un 1 14 ve 115. maddeleri uyarınca yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile davanın usulden reddine karar verilmiştir.

HÜKÜM:

1-Dava dilekçesinin yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle usulden reddine(…)” karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, davalı idarenin 11.10.2013 tarih ve 2013-017139 sayılı ek ders ücreti ödenmesi talebinin reddi işleminin iptaline ve müvekkilinin alacaklarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 13.İDARE MAHKEMESİ: 4.10.2019 gün ve E:2019/1787 sayı ile, “(…)Vakıf Yüksek Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nin “Öğretim elemanları" başlıklı 23. maddesinde ise, “Öğretim elemanlarının seçimi, değerlendirilmesi, seçilenlerin uygun görülen akademik unvanlarla görevlendirilmeleri ve yükseltilmeleri yürürlükteki kanun ve yönetmelik hükümlerine uyularak vakıf yükseköğretim kurumunun yetkili akademik organlarınca yapılır. Öğretim elemanlarının atamalarında, devlet yükseköğretim kurumlarındaki atamalarda aranan şartlara ilaveten vakıf yükseköğretim kurumunun akademik yönden gerekli gördüğü şartlar da aranabilir. Vakıf meslek yüksekokullarında özellikle uygulamalı derslerde görevlendirilecek öğretim elemanlarının atanmasında çalışma deneyimine sahip olması gözetilir. Vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alacak olan akademik ve idari personelin çalışma esasları 2547 sayılı Kanunda devlet üniversiteleri için öngörülen hükümlere tabidir. Bu personelin aylık ve diğer özlük hakları bakımından ise 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmü yer almıştır.

Netice itibariyle; somut olay ve mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu işlem davacının "aylık ve diğer özlük hakları" kapsamında olduğundan bakılan davanın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmış, 2247 Sayılı Yasanın 19. Maddesi uyarınca görevli mahkemenin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle; İstanbul 16. İş Mahkemesi'nin E:2019/156, K:2019/312 sayılı dosyası temin edildikten sonra, görevli merciin belirtilmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine, işin incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesi'nce karar verilinceye kadar ertelenmesine…” karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, Hicabi DURSUN’un Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN'ın katılımlarıyla yapılan 27.1.2020 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesine göre başvuruda bulunulmuş olduğu, Yasa’nın 14. maddesine göre olumsuz görev uyuşmazlığı bulunduğunun ileri sürülebilmesi için davanın “tarafları, konusu ve sebebinin aynı” olması koşulunun öngörülmüş bulunması karşısında;  adli yargı yerinde aynı somut olay nedeniyle itirazın iptali,  takibin devamı  ve % 20 oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesi istemiyle;  idari yargı yerinde, alacağın ödenmesi/bu istemle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali/ istemiyle dava açılmış ise de; ikinci davanın, ilk davada verilen karar doğrultusunda oluşturulduğu ve  “itirazın iptali,  takibin devamı  ve % 20 oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesi” istemi yönünden görev uyuşmazlığının doğduğu kanaatine varıldığından ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davalı/borçlunun icra takibine yaptığı itirazın iptali ile takibin devamı, takip konusu alacağın % 20'sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “İlamsız takip” başlıklı Üçüncü Bap, 42-49. maddelerinde takip yöntemleri gösterilmiş; değişik 58. maddesinde, takip talebinin icra dairesine yazı ile veya sözlü olarak veya elektronik ortamda yapılacağına işaret edilmiş; değişik 60. maddesine göre, takip talebi üzerine icra müdürünce ödeme emri düzenleneceği ve 62-65. maddelerde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, değişik 66. maddede, süresi içinde yapılan itirazın takibi durduracağı kurala bağlanmıştır.

İtiraz nedeniyle takibin durması üzerine alacaklıya, itirazın iptali için Yasada iki yola başvurma olanağı tanınmış olup, bunlardan birincisi, 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak, ikincisi ise 68, ek 68/a ve ek 68/b maddelerine göre tetkik merciinden itirazın kaldırılmasını istemektir.

İncelenen uyuşmazlıkta alacaklı konumundaki davacı tarafından, değişik 67. maddeye göre mahkemeye başvurmak suretiyle itirazın iptali davası açılmıştır.

Söz konusu 67. Madde (Değişik: 18/2/1965 - 538/37 md.), “(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.

(Değişik: 9/11/1988 - 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.

İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.

(Mülga dördüncü fıkra: 17/7/2003-4949/103 md.)

Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır” hükümlerini taşımaktadır.

Anılan Yasanın değişik 1. maddesinin birinci fıkrasında, “Her asliye mahkemesinin yargı çevresinde yeteri kadar icra dairesi bulunur” denilmekte olup, yukarıda hükmü yazılı 67. maddede sözü edilen “mahkeme” ile, icra dairesinin bulunduğu yargı çevresi bakımından bağlı olduğu asliye mahkemesinin anlaşılması ve takip hukukuna özgü bulunan itirazın iptali davasının asliye mahkemesinde görülmesi gerektiği açıktır.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde, idari dava türleri: a)İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları, b)İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c)Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmıştır.

Bu duruma göre, İcra ve İflas Kanunu’nun değişik 67. maddesine göre açılan itirazın iptali davasının görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümünde adli yargı görevli olduğundan; İstanbul 13.İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile İstanbul 16.İş Mahkemesinin 22.5.2019 gün ve E:2019/156, K:2019/312 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 13.İdare Mahkemesinin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile İstanbul 16.İş Mahkemesinin 22.5.2019 gün ve E:2019/156, K:2019/312 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 27.1.2020 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

      Başkan                          Üye                                  Üye                                 Üye                    

       Hicabi                         Şükrü                             Mehmet                             Birol        

    DURSUN                   BOZER                            AKSU                             SONER            

 

 

 

                                            Üye                                  Üye                                  Üye                    

                                        Aydemir                           Nurdane                            Ahmet

                            TUNÇ                             TOPUZ                          ARSLAN