Hukuk Bölümü         2012/240 E.  ,  2013/12 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

                Davacı     : G.V.

                Vekili      : Av. M.B.

                Davalılar : 1- Sağlık Bakanlığı                             

                Vekili      : Av. R.C.

                                 2- İ.A. (Yalnızca Adli Yargıda)

                Vekili      : Av. N.G.

O L A Y                 : Davacı vekili dava dilekçesinde,  müvekkilinin sağ böbreğindeki şikayet nedeniyle Diyarbakır Devlet Hastanesine başvurduğunu, yapılan tetkik ve tahIillerde sağ böbrek kanalına inen8 mmçapında bir taşın tespit edildiğini, bu taşın kendiliğinden düşeceği ve bu nedenle cerrahi müdahalenin gereksizliği bilinen bir olgu olmasına rağmen Dr. İ.A.'nun, devlet hastanelerinde halen devam eden performans sistemi ve döner sermayeden daha fazla yararlanmak kaygısıyla müvekkilini kapalı ameliyat olması konusunda adeta zorlandığını, müvekkilinin ısrarla ameliyat olmak istemediğini ifade etmesine rağmen 27/03/2009 tarihinde ameliyata alındığını, ameliyatın 40-45 dakika süreceğinin ifade edildiğini ve ameliyat işlemine girişildiğini, cerrahi müdahale sırasında hekimin tıbben kabul edilmesi mümkün olmayan hataları sonucunda müvekkilinin ölüm tehlikesine maruz kaldığını, tablosunun dramatik bir biçimde bozulması üzerine acil olarak açık ameliyata alındığını, 4-5 saat süren ameliyat sırasında müvekkilinin tümüyle sağlam olan böbreğinin alındığını, tedavi belgeleri arasında bulunan onam belgesindeki imzanın dahi müvekkiline ait olmadığını, hatalar zinciri nedeniyle müvekkilinin sağlam böbreğini kaybettiğini, ömür boyu sürecek bir iş gücü kaybı ve maluliyet durumuna sokulduğunu, konu ile ilgili olarak Diyarbakır C.Başsavcılığına yapılan şikayet sonucunda soruşturma açıldığını, soruşturmanın devam ettiğini ifade ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 80.0000,00 TL manevi, 1.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 27/03/2009 tarihinden itibaren isleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesi istemiyle 24.3.2010 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

DİYARBAKIR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 18.10.2011 gün ve E:2010/235, K:2011/1049 sayı ile, davanın özetine, davalıların savunmalarına ve tanık beyanlarına yer verdikten sonra; davacı vekilinin isteminin, hatalı ameliyat nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın giderilmesine yönelik bulunduğu; davalı Sağlık Bakanlığının bir kamu tüzel kişiliği olduğu,  işlem ve eylemleri kamusal nitelik taşıdığından; idarenin hizmet kusurlarından doğan zararlardan dolayı ilgili idareye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılmasının gerektiği;  bu nedenle Sağlık Bakanlığı yönünden davanın yargı yolu bakımından reddine karar vermenin gerektiği;  davalı doktor yönünden ise Anayasanın 129/5 maddesine göre memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ancak idare aleyhine açılabileceği, bu nedenle davalı doktor aleyhine açılan davanın da husumetten reddine karar vermenin gerekmiş olduğu gerekçesiyle; davacının Sağlık Bakanlığı aleyhine açmış olduğu davanın yargı yolu bakımından reddine; davacının İ.A. aleyhine açmış olduğu davanın husumet yönünden reddine karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu kez, aynı konudan dolayı yalnızca Sağlık Bakanlığı'na karşı 40.000,00 TL Manevi ve 80.000,00 TL iş gücü kaybından kaynaklanan maddi olmak üzere toplam 120.000,00 TL tazminat istemiyle 1.2.2012 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

DİYARBAKIR 3. İDARE MAHKEMESİ: 08.02.2012 gün ve E:2012/108, K:2012/176 sayı ile, 04.02.2011 tarih ve 27836 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak, yürürlük başlıklı 451 Maddesi uyarınca 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 3 Maddesinde; " Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar. İdarenin sorumluluğu dışında kalan sebeplerden doğan aynı tür zararların tazminine ilişkin davalarda dahi bu hüküm uygulanır. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri saklıdır" hükmü, Kanun'un Geçici 1. maddesinde ise; "Bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmaz" hükmünün yer aldığı; 6100 sayılı Yasa'nın yukarıda yer verilen hükümlerinin incelenmesinden; her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davaların yasanın yürürlük tarihi 01.10.2011 tarihinden sonra açılması halinde görevli yargı yerinin asliye hukuk mahkemeleri olduğunun anlaşıldığı;  Yasa'nın yürürlük tarihinden önce açılan davaların akıbeti yönünden ise Yasa'nın Geçici 1. maddesi ile açıklık getirilmiş ve Yasa'nın yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin, Yasa'nın yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan davalarda uygulanmayacağının hüküm altına alınmış olduğu;  Yasanın Geçici 1. maddesinden anlaşılması gerekenin, Yasa'nın yürürlük tarihinden önce, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin idari yargı mercileri önünde açılan davaların, idari yargı mahkemelerince görülerek sonuçlandırılması gerektiği, Yasa'nın 3. maddesine dayanılarak asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle bu mahkemelerce görev ret kararlarının verilemeyeceği; dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden. 27.03.2009 tarihinde gerçekleştirilen tıbbı müdahale sonucunda davacının böbreğinin alındığı, bu duruma davalı idarece yürütülen özensiz tedavi hizmetinin yol açtığı ileri sürülerek, Dr. İ.A. ile birlikte davalı idare aleyhine 24.03.2010 tarihinde Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2010/235 sayılı dosyasında tazminat davası açıldığı, mahkemesince 18.10.2011 tarih ve 2011/1049 sayılı karar ile Sağlık Bakanlığı aleyhine açılan davanın görülmesinde idari yargı mercilerinin görevli olduğundan bahisle davalı idare yönünden görev ret kararı verildiği,  anılan görev ret kararı üzerine davacı tarafından toplam 120.000,00 TL'nin faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle mahkemeleri nezdinde bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı; bu durumda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden önce idari yargı mercileri önünde açılmış, bir tazminat davası bulunmadığından Kanun'un 3. ve Geçici 1. maddesi uyarınca bakılmakta olan davanın idare mahkemelerince çözüme bağlanmasına olanak bulunmadığından, davanın görüm ve çözümünün adli yargı mercilerinin görevine girdiğinin açık olduğu gerekçesiyle;  davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a, maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 14.1.2013 günlü toplantısında::

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde davalı Sağlık Bakanlığı yönünden olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, ekinde adli yargı dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

                II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Tuncay DÜNDAR’ın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, davacının teşhis ve tedavisinde kullanılan yöntemlerin yanlış olduğu nedeniyle uğranıldığı öne sürülen maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 3. maddesinde, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerinin bakacağı hükmüne, geçici 1. maddesinde ise, bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı hükmüne yer verilmiş, bu Kanunun 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin iptali amacıyla açılan davada, Anayasa Mahkemesi, 16.2.2012 tarih ve E:2011/35, K:2012/23 sayılı kararıyla: dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusunun kapsama alındığı ve bu tazminat davalarına bakma görevinin asliye hukuk mahkemelerine verildiği; buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararların kapsama alınmadığı; sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davalarının idari yargıda görülmeye devam edeceği; bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesinin yargılamanın bütünlüğünü bozacağı; ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşabileceği; esasen idare hukukunda var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramlarının, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında korunma kapsamını genişleten kavramlar olduğu; idare hukukunda, idarenin hiçbir kusuru olmasa da sosyal risk, terör eylemleri, fedakarlığın denkleştirilmesi gibi kusursuz sorumluluğa ilişkin kavramlara dayanılarak kişilerin uğradığı zararların tazmin edilmesinin mümkün olduğu; özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk hallerinin ise belirli konular için düzenlendiği ve sınırlı olduğu; idarenin idare hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin davaların idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiği; bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi, aynı idari eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı neden olduğunun söylenemeyeceği gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.

Davacı vekilince, müvekkilinin zararının, 27.03.2009 tarihinde Diyarbakır Devlet Hastanesi'nde gerçekleştirilen tıbbi müdahale sırasında, tıbbi kötü uygulama, hatalı ve özensiz tedavi, hekimin mesleği icra ederken yapmış olduğu hatalardan ya da mesleğini gerektirdiği şekilde yerine getirememesinden dolayı böbreğinin alınmasından kaynakIandığı;  dolayısıyla, idarenin doğan zarardan hizmet kusuru ilkesi uyarınca sorumluluğunun bulunduğu ileri sürülmüştür.

Bu duruma göre, hastanenin kamu hizmetini yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan bu davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa’nın 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri görevlidir.

Açıklanan nedenlerle davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Diyarbakır 3.İdare Mahkemesi’nin 08.02.2012 gün ve E:2012/108, K:2012/176 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 14.1.2013 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.