T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

ESAS NO       : 2022/95

KARAR NO  : 2022/183      

KARAR TR  : 21/03/2022

 

ÖZET: Devletin koruma yükümlülüğünü ihlal ettiği nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE görülmesi gerektiği hk.

 

 

 

 

KARAR

 

Davacı    : H.K

Vekili      : Av. B.G.İ

Davalı     : Adalet Bakanlığı

Vekili      : Av. M.K

I. DAVA KONUSU OLAY

1. Davacı vekili, davacının eski eşi tarafından 2013 yılından bu güne kadar kendisine karşı defalarca işlenen, hakaret,tehdit, silahla tehdit, basit yaralama, bıçakla yaralama, konut dokunulmazlığını ihlal etme,mala zarar verme, kasten öldürmeye teşebbüs etme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve cinsel saldırıya teşebbüs etmek suçları nedeniyle yaptığı şikayetler sonucu, bazı suçlar nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında hakkında6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca tedbir kararları alındığı halde, bahsedilen suçların defalarca işlendiği ve eski eşe her defasında cezaların alt sınırından ceza verildiği ve iyi hal indiriminin uygulandığı, bazı davaların halen derdest olduğu,her olayın, devletin, davacının beden ve ruh bütünlüğüne karşı koruma yükümlülüğünü mütemadiyen ihlal ettiğinin vebütün soruşturma, kovuşturma ile uzaklaştırma kararlarının nedeni olan eylemler ile yargıya hiç taşınamamış sair haksız eylemlerin, yargı,emniyetve ilgili diğer kurumlarca, davacıyı koruyan etkin ve önleyici tedbirlerin alınmadığının birer göstergesi olduklarını, yargı mercilerince, yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda, gerekli özen ve ivediliğin gösterilmediği ve defalarca suç işlenmesini önleyecek caydırıcı cezaların verilmediğini, sonuçta, idarenin hizmetinin geç veya kötü işlemesi ya da hiç işlememesinin, davacının uğradığı şiddetegöz yumulmasını, şiddetin sürmesini ve teşvikini sağladığını ve devamına hizmet ettiğini, hukuki güvenlik hakkı, sağlık hakkı, vücut bütünlüğü ve manevi varlığına ilişkin koruma yükümlülüğünün idareceihmal edildiğini, davacının bıçaklanması sebebiyle yüzünde kalıcı felç, ayak topuğuna pompalı tüfekle vurulması sebebiyle kalıcı yürüme engelinin bulunduğunu, eski eşin halenceza evinden davacıyı tehdit ettiğini ve normal bir bireyin sahip olduğu özgür ve güvenli yaşama hakkını engelleyebildiğini, hizmetin geç veya kötü işlemesi ya da hiç işlememesi nedeni ile uğranılan bedensel ve ruhsal zararların tazmini için 500.000 TL manevi, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000 TL maddi tazminatın ödenmesi istemiyle İçişleri ve Adalet Bakanlığına karşı idari yargı yerinde dava açmıştır.

2. Davalı Adalet Bakanlığı vekili, süresi içinde görev itirazında bulunmuştur.

II. UYUŞMAZLIĞA İLİŞKİN BAŞVURU SÜRECİ

A. İdari Yargıda

3. Mersin 1. İdare Mahkemesi 16/09/2021 tarihli ve E.2021/341 sayılı kararı ile, davacı tarafından, idarenin hizmetinin geç veya kötü işlemesi ya da hiç işlememesi bağlamında idarenin kusur veya kusursuz sorumluluk ilkeleri çerçevesinde genel itibariyle devletin koruma yükümlüğünün ihlali sebebiyle sorumlu olduğu iddiasına dayanıldığı, dava dilekçesinde yargı organlarınca verilen kararların da davacının maruz kaldığı şiddet eylemlerinde yeterli ve caydırıcı olmadığından söz edilmekte ise de, bu durumun davalı Adalet Bakanlığının sunduğu kamu hizmeti bakımından sorumluluğu doğurup doğurmayacağı hususunun dosyanın esasının incelemesi aşamasında irdeleneceği, bunun yanında dava dilekçesinde savcılık görevlilerinin ve cezaevi idaresi görevlilerinin eylemlerinden 6284 sayılı Kanun'da öngörülen koruyucu tedbirlerin alınmadığından söz edildiği gözetildiğinde, kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmetin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin yapılacağı ve bu denetimin, uğranılan zararın tazminine yönelik bir dava olan tam yargı davasının konusunu teşkil ettiğinin anlaşıldığı, tam yargı davalarında görevli yargı kolunun idari yargı olması nedeniyle uyuşmazlığın idarenin kusur yada kusursuz sorumluluğu kapsamında idari yargı alanında kaldığı sonucuna varıldığını açıklayarak, uyuşmazlığın görüm ve çözümünün idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle görev itirazının reddine karar vermiştir.

4. Davalı vekilinin, adli yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

B. Olumlu Görev Uyuşmazlığı Çıkarılmasına İlişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Talebi

5. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 17/01/2022 tarihli ve YY-2021/139932 sayılı kararı ile, davacının tazminat talebini eski eşinin kendisine karşı işlediği kasten yaralama, kasten öldürmeye teşebbüs, tehdit, hakaret gibi suçlar sebebiyle idarenin kendisini yeteri kadar koruyamadığına ve bu suçlar sebebiyle yürütülen soruşturmalar ve yargılamalar sonucunda eski eşine yönelik caydırıcı cezalara ve tedbirlere hükmedilmediğine dayandırdığının anlaşıldığı,davacının korunmasıyla ilgili idare tarafından yapılan işlemlerin, idari faaliyet kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmadığı, bu itibarla, davanın İçişleri Bakanlığına yönelik hizmet kusuru iddialarıyla ilgili kısmının inceleme dışı tutulduğunu belirterek, eski eşi tarafından işlenen eylemlerle ilgili olarak cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma işlemleri, 6284 sayılı Kanun kapsamında aile mahkemeleri tarafından verilen tedbir kararları ve ceza mahkemeleri tarafından görülen kamu davaları sonucunda verilen kararların yargı faaliyeti olduğunda, soruşturma aşamasında yapılan işlemlerin ifa edilen yargı faaliyetinin bir parçası olduğunda ve yargısal işlem mahiyetini taşıdığında kuşku bulunmadığı, yargılama sürecine katkıda bulunan işlemler ya da faaliyetler nedeniyle Devletin sorumlu tutulmasında da, bu sorumluluğun denetiminin aynı yargı düzeni içinde yapılması ve yargısal nitelikli bir işlemin idari yargı denetimi dışında tutulmasının gerektiği, uyuşmazlığın çözümünde 5271 sayılı Kanun'un 141. ve 142. maddeleri uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesinin 20/02/2017 tarihli ve E.2017/24, K.2017/84 sayılı kararı ile 28/09/2020 tarihli ve E.2020/36, K.2020/543 sayılı kararında da bu tür davaların görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğunun vurgulandığı, somut olaya ilişkin davanın da adli yargı yerinde görülmesi gerektiği sonucuna varıldığını açıklayarak, 2247 sayılı Kanun’un 10. ve 13. maddeleri gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

III. İLGİLİ HUKUK

6. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:

“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”

 

7. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"1. (Değişik: 10/6/1994-4001/1 md.) İdari dava türleri şunlardır:

a) (İptal: Anayasa Mahkemesinin 21/9/1995 tarihli ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000-4577/5 md.) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) (Değişik: 18/12/1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.

2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler."

8. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un "Amaç, kapsam ve temel ilkeler" başlıklı 1. maddesi şöyledir:

" (1) Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

(2) Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında aşağıdaki temel ilkelere uyulur:

a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır.

b) Şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenir.

c) Şiddet mağduru ve şiddet uygulayan için alınan tedbir kararları insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilir.

ç) Bu Kanun kapsamında kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz."

9. "Koruyucu ve Önleyici Tedbirlere İlişkin Hükümler" üst başlığı altında düzenlenen "Mülkî amir tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları" başlıklı 3. maddesi şöyledir:

" (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere mülkî amir tarafından karar verilebilir:

a) Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.

b) Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması.

c) Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi.

ç) Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.

d) Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.

(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a) ve (ç) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde mülkî amirin onayına sunar. Mülkî amir tarafından kırksekiz saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.

10. "Hâkim tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları" başlıklı 4. maddesi şöyledir:

" (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:

a) İşyerinin değiştirilmesi.

b) Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi.

c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunundaki şartların varlığı hâlinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması.

ç) Korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.

11. "Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları" başlıklı 5. maddesi şöyledir:

" (1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:

a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.

b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.

c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.

ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.

d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.

e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.

f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.

g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.

ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.

h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.

ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması.

(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.

(3) Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye yetkilidir.

(4) Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.

12. "İtiraz" başlıklı 9. maddesi şöyledir:

" (1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen kararlara karşı tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ilgililer tarafından aile mahkemesine itiraz edilebilir.

(2) Hâkim tarafından verilen tedbir kararlarına itiraz üzerine dosya, o yerde aile mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde aile mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye hukuk mahkemesine, aile mahkemesi hâkimi ile asliye hukuk mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye hukuk mahkemesine gecikmeksizin gönderilir.

(3) İtiraz mercii kararını bir hafta içinde verir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

A. İlk İnceleme

13. Uyuşmazlık Mahkemesinin Muammer TOPAL’ın başkanlığında, Üyeler Birol SONER, Nilgün TAŞ, Doğan AĞIRMAN, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 21/03/2022 tarihli toplantısında; 2247 sayılı Kanun'un 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı vekilinin, anılan Kanun'un 10/2. maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısınca, 10. maddede öngörülen biçimde, davalı Adalet Bakanlığı yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliğiyle karar verildi.

B. Esasın İncelenmesi

14. Raportör-Hâkim Gülten Fatma BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan, ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ'nin adli yargının,Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra; gereği görüşülüp düşünüldü:

15. Dava, davacıya karşı defalarca işlenen hakaret, yaralama, tehdit, nitelikli yaralama, öldürmeye teşebbüs gibi suçlar nedeniyle yargılanan eski eşe yargılama sonucunda verilen cezaların, her defasında alt sınırdan verilip iyi hal indirimi de uygulanması nedeniyle caydırıcı olmadığı,gereken önleyici tedbir kararlarının alınmadığı, bu şekilde devletin davacıyı koruyamadığı, koruma yükümlülüğünün ihlali nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların giderilmesi istemiyle açılmıştır.

16. Olayda, dosyanın incelenmesinden, davacının eski eşi tarafından davacıya karşı işlenen soruşturmaya konu edilen eylemler nedeniyle bu görevlilerce davacıyı koruyacak önlemlerin alınmadığı, aile mahkemesince tedbir kararları verildiği halde, tüm soruşturma ve kovuşturma sırasında dapsikolojik ve fiziksel saldırıların devam ettiği,şahsın kapalı ceza evinden dahi davacıya gönderdiği bir mektupla tehditlerine devam ettiği, idarenin davacının mütemadiyen uğradığı şiddet olaylarına ilişkin caydırıcı herhangi bir önlem almadığı, tedbir kararlarına rağmenşiddetin sıradan bir şekilde devam ettiği, tedbir kararlarında gerçekten faili engelleyecek gerekli tedbirlere hükmedilmediği gibi alınan tedbir kararlarının da emniyet birimleri tarafından takip edilmediği, kadına yönelik şiddete ilişkin tüm yasal düzenlemeler uyarınca idarenin kusur ve kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca sorumlu olduğu, davacının mağduru olduğu bütün soruşturma, kovuşturma ve uzaklaştırma kararlarına ilişkin maruz kaldığı eylemler ile yargıya hiç taşınamamış sair haksız eylemlerinde gösterdiği üzere yargı, emniyet ve ilgili diğer kurumlarca, davacıyı koruyan etkin, önleyici tedbirlerin alınmadığı, yargı mercilerince, yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda, gerekli özen ve ivediliğin gösterilmediği, suç işlenmesini önleyecek caydırıcı cezalar verilmediği, neticeten idarenin hizmetinin geç veya kötü işlemesi ya da hiç işlememesinin, davacının uğradığı şiddete sistemin tamamı tarafından göz yumulmasının, şiddetin sürmesi ve teşvikini sağladığı ve devamına hizmet ettiği, idarece hukuki güvenlik hakkı, sağlık hakkı, vücut bütünlüğü ve manevi varlığa ilişkin koruma yükümlülüğü ihmal edilerek davacının ağır mağduriyetine yol açtığının ileri sürüldüğü anlaşılmıştır.

17. Bu durumda, davacı tarafından, idarenin hizmetinin geç veya kötü işlemesi ya da hiç işlememesi bağlamında idarenin kusur veya kusursuz sorumluluk ilkeleri çerçevesinde genel itibariyle devletin koruma yükümlüğünün ihlali sebebiyle sorumlu olduğu iddiasına dayanıldığı, yürütülen kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmetin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, uğranılan zararın tazminine yönelik bir dava olan tam yargı davasının konusunu oluşturduğu, tam yargı davalarında görevli yargı kolunun idari yargı olması nedeniyle uyuşmazlığın çözümünün idarenin kusur yada kusursuz sorumluğu kapsamında idari yargı yerine ait olduğu sonucuna varılmıştır.

18. Yukarıda belirtilen hususlar göz önünde bulundurularak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın başvurusunun reddi gerekmiştir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Davanın çözümünde İDARİ YARGININ GÖREVLİ OLDUĞUNA,

B. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın BAŞVURUSUNUN REDDİNE,

21/03/2022 tarihinde, Başkan Muammer TOPAL, Üyeler Birol SONER ve Nurdane TOPUZ'un KARŞI OYLARI ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

            Başkan                       Üye                               Üye                              Üye

          Muammer                   Birol                             Nilgün                          Doğan      

          TOPAL                     SONER                          TAŞ                         AĞIRMAN        

 

 

 

 

 

 

                                                Üye                                Üye                               Üye

                                            Aydemir                         Nurdane                         Ahmet

                                              TUNÇ                           TOPUZ                       ARSLAN

 

 

 

 

 

 

 

 

KARŞI OY

 

Dosyanın incelenmesinden, davanın İçişleri ve Adalet Bakanlığına karşı, defalarca işlenen hakaret, yaralama, tehdit, nitelikli yaralama, öldürmeye teşebbüs gibi suçlar nedeniyle yargılanan eski eşe, yargılama sonucunda verilen cezaların, her defasında alt sınırdan verilip iyi hal indirimi de uygulanması nedeniyle caydırıcı olmadığı,gereken önleyici tedbir kararlarının alınmadığı ve alınan kararların da emniyet birimleri tarafından takip edilmediği, idarenin kusur ve kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca sorumlu olduğu, tüm bu süreçte yargı mercilerince yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda, gerekli özen ve ivediliğin gösterilmediği, suç işlenmesini önleyecek caydırıcı cezalar verilmediği, neticeten idarenin hizmetinin geç veya kötü işlemesi ya da hiç işlememesinin, şiddetin sürmesi ve teşvikini sağladığı ve devamına hizmet ettiği, idarece hukuki güvenlik hakkı, sağlık hakkı, vücut bütünlüğü ve manevi varlığa ilişkin koruma yükümlülüğünün ihmal edildiği ileri sürülerek idari yargı yerinde açıldığı, davalılardan Adalet Bakanlığınca, işlenen suçlar nedeniyle yapılan soruşturmanın etkin ve yeterli olmadığı,soruşturma ve kovuşturma sırasında alınan tedbir kararlarının yeterli olmadığı, verilen cezaların, her defasında alt sınırdan verilip bir de iyi hal indiriminin uygulanması nedeniyle bir kez daha suç işlenmesini önleyecek kadar caydırıcı olmadığı için bu suçların defalarca işlendiği nedeniyle zarara uğranıldığı iddiasına karşı, bu iddialara ve bu sebeplerle uğranıldığı ileri sürülen zarara karşı açılan davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiği yolunda görev itirazında bulunduğu, Mahkemece, görev itirazının reddine karar verilmesi ve davalı Adalet Bakanlığıvekilinin, adli yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca,davanın İçişleri Bakanlığına yönelik hizmet kusuru iddialarıyla ilgili kısmının inceleme dışı tutulduğu belirtilerek,cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma işlemleri, 6284 sayılı Kanun kapsamında aile mahkemeleri tarafından verilen tedbir kararları ve ceza mahkemeleri tarafından görülen kamu davaları sonucunda verilen kararların yargı faaliyeti olduğu, soruşturma aşamasında yapılan işlemlerin ifa edilen yargı faaliyetinin bir parçası olduğu ve yargısal işlem mahiyetini taşıdığı,yargılama sürecine katkıda bulunan işlemler ya da faaliyetler nedeniyle Devletin sorumlu tutulmasında, bu sorumluluğun denetiminin aynı yargı düzeni içinde yapılması ve yargısal nitelikli bir işlemin idari yargı denetimi dışında tutulmasının gerektiği, uyuşmazlığın çözümünde 5271 sayılı Kanun'un 141. ve 142. maddeleri uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varıldığı açıklanarak, 2247 sayılı Kanun’un 10. ve 13. maddeleri gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına karar verildiği ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderildiği anlaşılmıştır.

 

2247 sayılı Kanun'un "Uyuşmazlık Mahkemesine Başvurma Yolları ve İnceleme Kuralları" üst başlığı altında " Olumlu görev uyuşmazlığı çıkarma" başlıklı10. maddesinde düzenlenen, görev uyuşmazlığı çıkarma,adli veya idari yargı yerlerinden birinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesi şeklinde tanımlanmış, uyuşmazlık çıkarma isteminde bulunmaya yetkili makamın ise, reddedilen görevsizlik itirazı adli yargı yararına ileri sürülmüş ise Cumhuriyet Başsavcısı, idari yargı yararına ileri sürülmüş ise Danıştay Başkanunsözcüsü olduğu belirtilmiştir. Kanun'un 12. maddesinde,itiraz dilekçesi üzerine ilgili yargı merciinin, verilen bu görevsizlik itirazının reddine ilişkin kararı kaldırarak görevsizlik kararı vermediği takdirde, yetkili makama sunulmak üzere kendisine verilen dilekçeyi, alınan cevabı ve görevsizlik itirazının reddine ilişkin kararını, dava dosyası muhteviyatının onaylı örnekleriyle birlikte uyuşmazlık çıkarma isteminde bulunmaya yetkili makama göndereceği, 13. maddesinde, uyuşmazlık çıkarma konusundaki dilekçe ile ekleri kendisine ulaşan yetkili makamın, uyuşmazlık çıkarılmasını gerekli gördüğü durumlarda, düzenleyeceği gerekçeli düşünce yazısını, kendisine gönderilen dilekçe ve ekleri ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine göndereceği ve ayrıca Uyuşmazlık Mahkemesine başvurduğunu ilgili yargı merciine hemen bildireceği, ilgili yargı merciinin, davanın görülmesini geri bırakacağı düzenlenmiştir.

 

Somut olayda, Uyuşmazlık Mahkemesine yapılan başvurunun, daha açık bir ifade ile idari yargı yerinde açılan davada, olumlu görev uyuşmazlığının, davanın, cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma işlemleri, 6284 sayılı Kanun kapsamında aile mahkemeleri tarafından verilen tedbir kararları ve ceza mahkemeleri tarafından görülen kamu davaları sonucunda verilen kararların etkin ve caydırıcı olmadıkları nedeniyle zarara uğranıldığı iddiasına karşı olan kısmı için çıkarıldığı, İçişleri Bakanlığına yönelik koruma yükümlülüğünün ihlali, korumanın uygulanmasınailişkin olarak ileri sürülen hizmet kusuru iddialarıyla ilgili kısmının görev uyuşmazlığına konu yapılmadığı, Uyuşmazlık Mahkemesine bu hususlarda bir başvuru olmadığı açıktır.

 

Bu durumda, defalarca işlenen hakaret, yaralama, tehdit, nitelikli yaralama, öldürmeye teşebbüs gibi suçlar nedeniyle yargılanan eski eşe yargılama sonucunda verilen cezaların, her defasında alt sınırdan verilip iyi hal indirimi de uygulanması nedeniyle caydırıcı olmadığı,gereken önleyici tedbir kararlarının alınmadığı nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların giderilmesi istemiyle açılan davada, cumhuriyet savcılığı emrinde yürütülen soruşturma sırasında Cumhuriyet savcılığı tarafından ya da talimatıyla verilen kararların, kovuşturma öncesinde ve sonrasında hakim ya da mahkemece verilen kararların yargısal faaliyet kapsamında olduğunda kuşku bulunmadığı, yargılama sürecine katkıda bulunan işlemler ya da faaliyetler nedeniyle Devletin sorumlu tutulmasında da, bu sorumluluğun denetiminin aynı yargı düzeni içinde yapılması ve yargısal nitelikli bir işlemin idari yargı denetimi dışında tutulması gerektiğindenuyuşmazlığın görüm ve çözümünün adli yargı yerine ait olduğunudüşündüğümüzdensayın çoğunluğun kararına katılmıyoruz. 21/03/2022

 

 

                  Başkan                                       Üye                                       Üye

                Muammer                                    Birol                                   Nurdane                      

                  TOPAL                                    SONER                                TOPUZ