T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

            HUKUK BÖLÜMÜ

            ESAS NO        : 2017 / 787

            KARAR NO  : 2018 / 19

            KARAR TR   : 29.1.2018

ÖZET : Karayolunda meydana gelen tek taraflı, maddi hasarlı trafik kazasında sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini  ödeyen sigorta şirketinin, zararın idarece giderilmesi istemiyle açtığı davanın, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi gözetildiğinde, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

                                                          

 

K  A  R  A  R

 

Davacı         : A. A. T. S.Şirketi.

Vekilleri       : Av. H. L. P., Av.D. P.

Davalı          : İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı

Vekili           : Av. A.K., Av.C.A.

 

O L A Y      : Davacı vekili; müvekkili şirkete sigortalı 34 … 5071 plaka sayılı aracın, 12.06.2013 tarihinde İstanbul ili, Sarıgazi Haktan Maden ocağı istikametinde Cebeci yolu ve değişen isimle Selçuklu Bulvarı istikametine seyir halinde iken, gidiş yolu üzerinde sağda bulunan kapaksız kanalizasyon çukuruna düşerek hasarlandığını; Trafik Zaptına ve tespit tutanağına göre,  aracın, davalının sorumlu olduğu yolun ortasındaki münferit çukur nedeniyle hasarlandığını;  davalının yol üzerinde yaptığı çalışmalarda trafik düzenini ve güvenliğini sağlamadığını, yolu denetlemediğini, yol üzerine, çukurun etrafına uyarı levhası ve herhangi bir işaret koymadığını, hiçbir önlem almadığını, bu hususun da kazaya sebep olduğunu; 2918 sayılı Kanunun 10.maddesi ve 5216 sayılı Belediyeler Kanunu gereğince, davalının yol üzerindeki bakım sorumluluğunun ihlali ile hizmet kusuru oluştuğunu, keza KTK.nun 13 maddesinde yolun yapım bakımı ile görevli ve sorumlu tüm kuruluşların karayolu yapısını, trafik güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmakla yükümlü olduklarının hükme bağlandığını,  keza cadde ve sokakların yapım, bakım ve emniyetinden, kanunların verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmekten Belediyenin sorumlu bulunduğunu; davalı idarenin, hizmetin kötü işlemesi veya geç işlemesi veya herhangi bir nedenle hiç işlememesi halinde hizmet kusuru işlemiş sayılacağını; davalı belediyenin asli kusurlu olduğunu; olay nedeniyle yaptırılan ekspertiz sonucunda sigortalı  araçta 2.901,00 TL hasar tespit edildiğini; bu hasar miktarı ve tazminat bedelinin, 26.03.2014 tarihinde sigortaladıkları  vasıta sahibine ödendiğini; ödenen miktarın ilgili bütün kurum ve kuruluşlardan talep edildiğini ancak isteklerinin karşılanmadığını; davalı Belediyenin hatalı eylem ve hizmet kusuru ile kaza ve hasara sebep olduğunu, hasardan hukuken sorumlu bulunduğunu ifade ederek; 2.901,00 TL. zarar tazminatının, davalıya başvuru tarihi olan 03.02.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 5.İDARE MAHKEMESİ; 16.5.2014 gün ve E:2014/1103, K:2014/1083 sayı ile, “(…) Dava, davacı tarafından sigortalısına ödenen zararın rücuen davalı idareden yasal faizi ile birlikte tazmini istemi ile açılmıştır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1.maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; "Kapsam" başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayı Yasanın 19/01/2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanlar dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazılarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir"; Geçici 21. maddesinde de 'Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz" denilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacı şirkete Kasko Sigortası Poliçesi kapsamında sigortalı bulunan 34 … 5071 plakalı aracın İstanbul ili Sarıgazi Haktan Maden Ocağı istikametinde gidiş yolu üzerinde sağda bulunan kapaksız kanalizasyon çukuruna düşmesi sonucu meydana geldiği belirtilen maddi hasar nedeniyle ödenen 2.901,00 TL maddi tazminat giderinin idareye başvuru tarihi olan 03/02/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan rücu'en tazmini ve tahsili istemiyle iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Belediye aleyhine idare mahkemesinde açılan başka bir tazminat talepli tam yargı davasında idare Mahkemesi 2918 sayılı Yasanın 110. maddesinin 1.fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasaya aykırı olduğu kanısına varmış, İdare Mahkemesinin bu iki cümlenin iptali istemiyle yaptığı başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi 08/12/2011 gün ve E:2011/124, K:2011/160 sayı ve 08/11/2012 gün ve E2012/118, K:2012/170 sayılı aynı içerikli iki kararı ile; "2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 110. maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun'dan doğan sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceği öngörülmektedir, itiraz başvurusunda bulunan mahkeme ise idare mahkemesi olup davaya bakmakta görevli ve yetkili mahkeme değildir. Başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir." kararına varmıştır.

Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesinin benzer bir konuda İdare Mahkemesi'nin davaya bakmakla görevli bulunmadığı yolundaki kararları gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemler kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumluluklar ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adlı yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır

Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi'nin 04/02/2013 günlü, E:2013/122, K:2013/241 sayılı kararı da bu yöndedir.

Açıklanan nedenlerle davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine…” karar vermiş, itiraz edilmesi üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü Kurulunca, 21/10/2014 tarih ve E:2014/19279, K:2014/19882 sayı ile onanan, kararın düzeltilmesi istemi de aynı Kurulca, 15.4.2015 gün ve E:2015/4782, K:2015/7313 sayı ile reddedilen karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili bu defa, adli yargı yerinde dava açmıştır.

İSTANBUL 5.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 23.3.2017 gün ve E:2015/246, K:2017/98 sayı ile, “(…) Dava, kasko poliçesine dayalı olarak dava dışı sigortalıya ödenilen sigorta bedelinin davalı idareden halefiyet sıfatıyla rücuen tahsili talebine ilişkindir.

Davaya konu kazanın, İstanbul İli Sarıgazi Haktan Maden Ocağı istikametinde, Cebeci yolu ve değişen isimle Selçuklu bulvarının gidiş yönünde 12/06/2013 tarihinde meydana geldiği, kazanın meydana geldiği yerde trafik düzeninin ve güvenliğinin sağlanılmadığı, yolun denetlenmediği, yol üzerine, çukurun etrafına uyarı levhası veya herhangi bir işaretin konulmadığı, hiçbir önlemin alınmadığı, kazanın kapaksız kanalizasyon çukuruna düşerek meydana geldiği davacı tarafça iddia edilmiştir.

Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, kamu tüzel kişisi olup, görmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetleri sırasında verdiği iddia olunan zararlardan dolayı sorumluluğu özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Kamu tüzel kişilerinin, yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkileri kullanırken oluşan zararlar niteliği itibariyle hizmet kusurundan kaynaklanmakta olup, bu zararların tazmini amacıyla anılan idarelere karşı hizmet kusurlarına dayanılarak İdari Yargılama Usulü Hakkındaki Kanunun 2. maddesi hükmü uyarınca, idari yargı yerinde tam yargı davası ikame edilmesi gerekmektedir.

Yargı yolu, dava şartlarından olup mahkemece davanın her safhasında res'en gözetilmesi gerekir. Eldeki dava, davalı idarenin hizmet kusuruna dayanılarak açılmıştır. O halde, mahkemece davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönünden dava dilekçesinin yargı yolu (görev) bakımından reddine karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;

1-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı aleyhine açılan davada yargı yolu açısından İDARİ YARGI görevli olduğundan MAHKEMEMİZİN GÖREVSİZLİĞİNE, dava şartı yokluğu nedeniyle açılan davanın USULDEN REDDİNE…” karar vermiş, istinaf yoluna başvurulması üzerine; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9.Hukuk Dairesi; 2.10.2017 gün ve E:2017/1570, K:2017/646 sayı ile, “(…) 6100 sayılı HMK'nın 341/4. fıkrasında, "Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü binbeşyüz Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz. " hükmü yer almakta olup, 2017 yılı için istinaf yoluna başvuru parasal sının 3.110,00 TL'dir.

Davacı tarafça, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmaksızın 2.901,00 TL tazminatın, davalı idareden tahsiline karar verilmesi talep edilmiş olup, dava değeri, yukarıda anılan madde hükmüne göre istinaf sınırının altında kalmaktadır. İlk Derece Mahkemesi'nce istinaf yasa yoluna başvurulabileceğinin belirtilmesi, sonucu değiştirmemektedir. Kesin olan kararların istinaf istemleri hakkında ilk derece mahkemesince bir karar verilebileceği gibi, HMK'nın 352. Maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi'nce de karar verilebileceğinden, HMK'nın 352. Maddesi uyarınca, davacı tarafın istinaf isteminin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 23/03/2017 Tarih, 2015/246 E. 2017/98 K. sayılı kararı, kesin olduğundan, HMK.nun 352/1-b maddesi gereğince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun REDDİNE, (…) 3-Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı HMK.'nın 352. Maddesi gereğince kesin olmak üzere…” karar vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Nuri NECİPOĞLU’nun Başkanlığında, Üyeler: Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Ahmet Tevfik ERGİNBAY, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN ve Turgay Tuncay VARLI’nın katılımlarıyla yapılan 29.1.2018 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre; adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının; davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece 15. maddede belirtilen hükmün aksine, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden gönderildiği görülmekte ise de; davaya ilişkin bilgi ve belgelerin dosyada yer aldığı; idari yargı kararının kesinleşme durumuna ilişkin bilginin Mahkemesinden temin edildiği ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın ise idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, karayolunda meydana gelen tek taraflı, maddi hasarlı trafik kazasında sigortalı aracın uğradığı hasar bedelini ödeyen sigorta şirketinin, zararın davalı idarece giderilmesi isteminden ibaret bulunan bir rücuen tazminat davasıdır.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 1. maddesinde, Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, bu Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri bunların uygulamasını ve denetlenmesini ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu kanunun karayollarında uygulanacağı; 10. maddesinde, yapım ve bakımdan sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmanın, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın Belediye Trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir”; Geçici 21. maddesinde de “Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz” denilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; davacı şirkete sigortalı 34 … 5071 plaka sayılı aracın, 12.06.2013 tarihinde İstanbul ili, Sarıgazi Haktan Maden ocağı istikametinden Cebeci yolu ve değişen ismiyle Selçuklu Bulvarı istikametine seyir halinde iken, gidiş yolu üzerinde sağda bulunan kapaksız kanalizasyon çukuruna düşerek hasarlandığı, tespit edilen 2.901,00 TL hasar bedelinin, 26.03.2014 tarihinde sigortalı araç sahibine ödendiği; kazanın meydana gelmesinde, yol üzerinde yaptığı çalışmalarda trafik düzenini ve güvenliğini sağlamayan, yolu denetlemeyen, yol üzerindeki çukurun etrafına uyarı levhası ve herhangi bir işaret koymayan davalı idarenin  sorumluluğunun bulunduğu iddiasıyla; ödenen 2.901,00 TL.nin,  idareye yapılan  başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte rücuen tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3.Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26.12.2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014, Sayı: 28954, s.136-147.)

Anayasa’nın 158 inci maddesinin son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158 inci maddesi uyarınca, başta Mahkememiz olmak üzere diğer yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda,  2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu; meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin, 23.3.2017 gün ve E:2015/246, K:2017/98 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

S O N U Ç   : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin, 23.3.2017 gün ve E:2015/246, K:2017/98 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ  KALDIRILMASINA, 29.1.2018 gününde Üye Turgay Tuncay VARLI’nın KARŞI OYU ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

Başkan

Nuri

NECİPOĞLU

 

 

 

Üye

Şükrü

BOZER

 

 

 

 

Üye

Alaittin Ali

ÖĞÜŞ

Üye

Mehmet

AKSU

 

 

 

 

Üye

Süleyman Hilmi

AYDIN

Üye

Ahmet Tevfik

ERGİNBAY

 

 

 

 

Üye

Turgay Tuncay

VARLI

 

 

 

 

 

 

   KARŞI OY

 

03.11.2015 tarih ve 29521 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 28.09.2015 gün ve E:2015/670, K:2015/671 sayılı kararında belirtilmiş olan düşünce doğrultusunda sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum. 29.1.2018

                                                                                   

 

                                                       ÜYE

                                          Turgay Tuncay VARLI